12 Mayıs 2014 00:07

‘Özerklik şartı’ neyi çözer?

‘Özerklik şartı’ neyi çözer?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yerel seçimler sürecinde özerklik tartışmalarının gündeme gelmesi, dikkatlerin yeniden Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın (AYYÖŞ) Türkiye tarafından çekince konulan maddelerine çevrilmesine neden oldu. Bu tartışmanın taraflarından burjuva-liberal çevreler, AYYÖŞ ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesini Kürt sorununun çözüm çerçevesi olarak görüyorlar. Ulusalcı-milliyetçi çevreler ise bu yönde atılacak adımların ülkeyi bölünmeye götüreceği propagandasını yapıyor. Kürt hareketine gelince, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yönünde yapılacak düzenlemelerin ‘özerklik’ statüsü içinde tanımlanabilecek bazı hakların fiili olarak kullanılabilmesinin yolunu açacağı beklentisi olduğundan söz edilebilir.

Peki, nedir AYYÖŞ ve gerçekten Kürt sorununun çözümünü sağlayabilir mi?

En baştan peşinen söyleyelim: Yerelleşmeyi demokratikleşme ile eşitleyen bütün söylemlere rağmen yerelleşme politikaları (ve AYYÖŞ), esas olarak sermayeye sınırsız-kuralsız yayılma alanı yaratmak amacıyla uygulanan neo-liberal politikalara bağlı olarak gündeme getirilmiştir. Dolayısıyla yerelleşme, aslında karşıtıymış gibi görünen neo-liberal küreselleşme (globalleşme) uygulamalarının diğer yüzünü oluşturmaktadır. Bu nedenle birçok sosyal bilimci kapitalist yeniden yapılanma sürecinin iki boyutuna dikkat çekmek için iki sözcüğü sentezleyerek bu sürece ‘glokalleşme’ (küyerelleşme) adını vermektedir.

AYYÖŞ üzerinden genel bir değerlendirme yapıldığında, şartın çerçevesini idari (4 ve 6. maddeler) ve mali özerklik (9. madde) ile ilgili düzenlemelerin belirlediğini söylemek gerekiyor. İdari özerklik konusunda özellikle “yerel yönetimlerin kanuni sınırlar içerisinde başka bir makamın görevlendirilmemiş olduğu bütün konularda takdir hakkına sahip olması” öne çıkarken mali özerklik konusunda da  “yerel makamların kaynaklarının en azından bir bölümünün kendi koyacakları vergi ve harçlardan sağlanması” ve “yerel makamların harcamalarındaki artışa uygun çeşitlilikte kaynaklar sağlaması” dikkat çekmektedir. Bunun bizim anlayacağımız dildeki karşılığı; yerel hizmetlerin bütünüyle ticarileştirilmesi ve sermaye ile her türlü iş birliğinin önünün açılmasıdır. Özerk (kamu-özel işbirliğine dayanan) ‘kalkınma ajansları’ mali özerkliğin mantığını çok iyi anlatmaktadır. Çünkü bu kurumlar “kentin ekonomik potansiyelini geliştirmek” adına sermayeye her türlü kolaylığı-olanağı sağlamanın ve bu temelde kentler/bölgeler arasında rekabeti geliştirmenin araçları olarak faaliyet yürütmektedir.

Türkiye’nin Kürt sorunundan kaynaklı olarak AYYÖŞ’ün birçok maddesine şerh koymasına rağmen, AYYÖŞ her tartışmaya açıldığında ulusalcı-milliyetçi çevrelerden “Ülke bölünüyor” feryadı yükseliyor. MHP’nin ‘Başbuğ’u Türkeş, zamanında yerel yönetimler reformunu savunan TÜSİAD’ı bile “bölücülük” yapmakla suçlamıştı. Devletin şerh/çekince koyduğu maddelere bakıldığında söylenebilecek ilk şey, bu maddelerin Kürt yerel yönetimlerin denetlenmesinde sıkıntı yaratabileceği düşünülen idari ve mali özerklikle ilgili maddeler olduğudur.

Şimdi en başa dönüp tekrar soralım: Bu çekincelerin kaldırılması Kürt sorununu çözer mi? Buna verilebilecek en iyimser cevap, AYYÖŞ’ün Kürdistan’daki yerel yönetimlerin özerklik yönünde sınırlı düzeyde kimi fiili adımlar atmalarına olanak sağlayabileceğidir. Ancak altını çizerek söylemek gerekir ki AYYÖŞ, hiç bir biçimde Kürtlerin ‘statü’ talebini karşılayamaz. Çünkü her şeyden önce Kürt hareketinin ‘özerklik’ talebi siyasi bir statüyü tarif ederken AYYÖŞ “idari yerinden yönetim”e dayanan bir düzenleme olmanın ötesine geçememektedir. Yani herhangi bir yerel yönetime siyasi bir statü tanımamaktadır.

Dolayısıyla sorunun çözümü de AYYÖŞ gibi yerel yönetimlere yönelik idari düzenlemelerle değil; Kürtlere siyasi bir statü verilmesiyle mümkündür.   

Özetlemek gerekirse; ‘yerelleştirme’ politikaları esas olarak ‘demokrasinin geliştirilmesi’, ‘yönetişim’, ‘katılımcılık’ gibi kulağa hoş gelen gerekçeler arkasına saklanmış sistemin neo-liberal dönüşümünü hedefleyen politikalardır. Dolayısıyla bizim burada eleştirdiğimiz “halkın karar alma süreçlerine katılımının sağlanması” değil, tekelci yayılmacılığın bu görüntü altında gizlenmeye çalışılmasıdır. Yoksa bugünkü katı merkeziyetçi-bürokratik sistemin de bizler tarafından savunulacak bir tarafı yoktur.

Sonuç olarak, yerelleştirme politikalarına dair genel bir çerçeveyi tarif eden AYYÖŞ üzerinden (Türkiye’nin koyduğu çekince/şerhlerin kaldırılmasıyla), Kürt hareketi, kendi örgütlülüğüne dayanarak bazı fiili adımlar atabilir. Fakat bu durum, bizim AYYÖŞ ile hedeflenen liberal dönüşümü göz ardı etmemizi gerektirmez. Bizim için çözüm bazı fiili durumların yaratılmasından değil; tam hak eşitliği yönünde siyasi düzenlemelerin yapılmasından, Kürdistan coğrafyasında Kürtlerin kendi bölgesel yönetimlerini oluşturabilmelerinin yolunun açılmasından geçmektedir. Çünkü ancak böylesi bir statü ile halklar arasında tam hak eşitliği sağlanabilir ve halkların barış içinde yaşayabileceği bir gelecek kurulabilir. Bizim bu konuda AYYÖŞ’e/neo-liberal dönüşüme karşı çıkmanın arkasına saklanarak ulus-devlet politikalarını savunan ve Kürtlerin hak eşitliği yönünde atılacak her adımı tehdit olarak görüp karşı çıkan ulusalcı solculardan ayrıldığımız en önemli nokta burasıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa