27 Aralık 2012 10:27

Anna ile dans

Anna ile dans

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tolstoy gibi dev bir ustayı, baştan aşağı sinema perdesine yansıtmaya girişmek büyük cüret. Joe Wright’ın Anna Karenina’sı için ilk söylenecek şey, bu görkemli başyapıtın, edebiyat tarihinin belki de en önemli romanının hakkını verebilmesi.
Çabuk göze çarpan ve hemen her eleştiride dile getirilecek unsurlar belli. Çok gösterişçi bir film, hakikaten öyle, her şey büyük büyük ve abartılı. Abartısız bir dünyada yaşamıyoruz ki sinemadan kısık sesle konuşmasını bekleyelim. Sinema dışında birçok sanata daha çok benziyor, tiyatro mu, dans mı, bale mi, birden şarkı söyleyecekler sanabiliyorsunuz, dans edecek gibi oynuyorlar. Becerilemese, çekilir dert değil. Ezber bozuyor. Bin sayfalık romanı iki saate sığdıran bir yol ve tempo bulmuşsa, canı sağolsun. Stilize bir deneme yapmaya çalışmış, zor bir işin altına girmiş, sonunda, sinema dışındaki sanatların da olanaklarını kullanan bir gösteri ortaya çıkarmış. Bu türden, ilk bakışta göze batan, yadırganan ne varsa hepsi doğru. Sadece bunların filme epey özgün bir zenginlik kattığını her izleyen düşünmeyecek belki.
Anna kadar, diğer karakterlerin, romantik Levin, halktan kopuk fedakar devrimci abisi, Anna’nın yozlaşmışlığın temsilcisi neşeli abisi Stiva ve tabii annesine bağımlı kadın avcısı Vronksy’nin vs. üstünde yeterince durması önemli. Öyküsünü bir aşk hikayesinden ibaret bırakmayıp, giderek yalnızlaşan ve hayatı zorlaşan Anna’nın yaşadıklarına farklı bakışları ve onun çeşitlemelerini göstermek de bir o kadar gerekli çünkü.
Bambaşka üslup numaralarıyla meşgulken içerikte romana oldukça sadık kalmayı seçmesi, tempolu gösterinin herhangi bir yerinde kaybolması çok kolay seyircinin bir başka yerinden yakalamasına imkan verebilir. Çarlık Rusyasında aristokrat da olsa bir kadın olmak, “babalar ve kocalar tarafından çıkarılan yasalar” karşısında hayatta kalmak bugünün seyircisini ilk önce yakalayacak meseleleri olacak herhalde.
Üslubunun yenilikçiliği bir yana, atmosferi kurarken en baştan itibaren benimsediği genel toplumsal yaşamın temsili, dikkate değer. Anna’nın trendeki yolculuğu sırasında Moskova sosyetesinden Vronsky’nin annesi tarafından övülmesiyle başlar macerası. Trenden indiğinde kapkara bir demiryolu işçisi birden karşısına çıkınca ürker, taşralı genç kadın. Bir iki dakika sonra trenin ani hareketiyle o işçi trenle rayların arasında kalır. Herkes olaya anlık bir ilgi gösterir, sonra dağılır. Anna üzülüp “Bir şey yapılamaz mı?” diye sorar. Onu etkilemeye çalışan Vronsky hemen atlar, istasyon görevlilerine bir tomar para verir. Annesi Anna’ya döner, “Sizin sayenizde” der. Bir küçük sahneyle, çapkınlık numaralarına, aşkın insanı değiştirme gücüne ve güçsüzlüğüne, üst sınıf merhametinin sınırlılığına ve sınıflı toplumun ölümüne adaletsizliğinin her boyutuna (nihayetinde seyirci de bir demiryolu işçisinin değil, soylu bir kadının ölümünün öyküsünü izlemeye çağrılmıştır) dair, ne anlaşılırsa.
Çağın büyük devrimcisi Lenin’in “Rus devriminin aynası” olarak nitelediği yazara ilişkin söyledikleri açıklayıcı: “Tolstoy bastırılmış nefreti, daha iyi bir bölüşüm için olgunlaşan mücadeleyi, geçmişten kurtulma arzusunu yansıttı – aynı zamanda da, olgunlaşmamış hayalleri, siyasi tecrübesizliği, devrimci zayıflığı.” 1905 devriminin olgunlaşmamışlığından ve yenilgisinden söz eden Lenin, devamında “Yenilmiş orduların iyi öğrendiğini söylerler” diyor. Anna Karenina’da bahsi geçen ezilen sınıflar da o günden bu yana çok yenildi, Anna’nın kendisi de yenilmişti. Ondan yüz yıl sonra bile öğrenebilmek, ne güzel bir dans olmalı.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...