21 Temmuz 2012 16:53

F tipi beyazperdede

Son günlerde cezaevlerinden kapkara dumanlar yükseliyor. İçeridekiler çığlıklarla, sloganlarla, daha geniş koğuşlar, yenilenebilir yemekler, sağlık tedavilerinin uygulanma biçimlerinde iyileştirmeler istemek için bu kara dumanların arasında dışarıdakilere seslerini duyurmaya çalışıyor. Keyfi olan cezalandırmalara karşı ‘art

F tipi beyazperdede
Paylaş
Sevda Aydın

Türkiye’de cezaevleri ve koşulları, yargılamadaki uygulamalar, infaz yasaları her zaman netameli konular olmuştur. Yıllar önce bir aralık gecesinin sabahında yine yangınlar sarmıştı cezaevlerinin bacalarını. Ama bu kez dışarıdan içeriye atılıyordu ateş topları. Devlet içerideki binlerce tutukluya F tipi cezaevlerine geçişi dayatıyordu. Buna karşılık tutukluların verdikleri mücadele, dışarıdaki insanlarla buluşunca ‘Dışarıdakileri susturmak için içerdekileri susturmak gerekiyor’ denilerek 19 Aralık 2000’de ‘Hayata Dönüş’ operasyonuyla eş zamanlı olarak ellerinde silahlarla dalmışlardı cezaevlerine.
Tam 12 yıl geçmiş bu görüntüleri naklen izlememizin üzerinden. Sonrasında yaşanılan ölüm oruçları, eylemler, tutukluların ailelerinin yaptıkları kampanyalar, aydınların çabaları ve daha bir sürü şey... Şimdi işkenceleriyle ünlü cezaevleri insanlık önünde işkenceyi lanetleyen müzeler haline geliyor. Diyarbakır, Ulucanlar, Sinop... ama diğer yandan Antep’ten, Adana’ya, Urfa’ya, Mardin’e alev topları uçuşuyor.
Grup Yorum tam böyle bir dönemde F tipi cezaevlerini anlatacak bir film projesiyle çıkıyor karşımıza. Cezaevlerini, tecridi, işkenceyi ve bunların sardığı dört duvar arasında kalmış insanı türkülerinde 27 yıldır anlatan Grup Yorum, bu kez bütün bu deneyimlerini beyaz perdeden anlatacak. Üstelik aralarında Ezel Akay, Sırrı Süreyya Önder, Barış Pirhasan, Aydın Bulut, Hüseyin Karabey, İlksen Başarır, Reis Çelik, Vedat Özdemir, Mehmet İlker Altınay gibi yönetmenlerin de bulunduğu bir kolektif çalışmayla. Grup Yorum (FOSEM) ve yönetmenler, kendi senaryolarını yazıp, yönetti. 10’ar dakikalık kısa filmlerin her bir senaryosu birbirinden bağımsız şekilde tecridi aktaracak perdeden. Yaklaşık 2 yıldır devam eden çekimler için Kocaeli’de Ottoman Yapım’a ait  film platosunda F tipi hapishane dekoru oluşturuldu. Birebir boyutlarda hücreler, havalandırmalar ve koridorlardan oluşan dekorda çekimlere başlandı. Hazırlanan filmlerde Tansu Biçer, Serkan Keskin, Bülent Emrah Parlak ve Gizem Soysaldı gibi oyuncular rol aldı. Filmin 19 Aralık 2012 tarihinde Atlas Sinemasında galası yapılacak. 21 Aralık 2012 tarihinden itibaren ülke çapında ve Avrupa’da yaygın olarak vizyona girmesi planlanıyor. F tipi filmi ile ilgili detayları filmin Yapım Koordinatörü ve aynı zamanda Grup Yorum ekibinden olan İnan Altın’la konuştuk.
 
Grup Yorum ekibi olarak tecridi sinemayla anlatmak için kolları sıvadınız. Bu projenin çıkış noktalarından biraz bahseder misiniz?

Bu filmi çekmeye 2010 yılında karar verdik. Bildiğiniz gibi F Tipi hapishaneler hücre tipi hapishaneler. Esas olarak devrimci tutsakları izole etmeye ve teslim almaya yönelik IMF projesi olarak kurulmuş hapishaneler. Bu hapishaneler açıldığı günden bu yana büyük mücadelelere sahne oldu. Bir anlamda yaşam, yasaklarla ve cezalarla alabildiğine boğulmaya çalışıldı. Ama bu yasaklar ve uygulamalar Özgür Tutsakların güçlü iradesi ve direnişi karşısında büyük ölçüde etkisizleştirildi. Aradan geçen süre içinde tutsaklar, yaptıkları direnişlerle, özellikle de ölüm orucu direnişiyle önemli haklar elde ettiler. Bunların başında, 10 kişinin haftada 10 saat bir araya gelerek sohbet edebilmesini sağlayan hak vardı. Ancak yasal olarak tanınan ve uygulamaya geçirileceği söylenen bu hak, keyfi nedenlerle bir türlü uygulanmadı. Tecrit uygulaması bugün F tipi hapishanelerin en önemli sorunu olmaya devam ediyor. Biz Grup Yorum olarak bu sorunu gerek şarkılarımız ve konserlerimizle, gerek katıldığımız demokratik eylemlerle dile getiriyorduk. Bunlara önemli bir mevzi olarak beyaz perdeyi yani sinemayı da eklemek istedik. Yaşanan gerçekleri Türkiye ve dünya halklarına anlatmakta etkili bir araç olacağını düşündük.

19 Aralık cezaevleri katliamı ve sonrasında yaşanan ölüm oruçları, açlık grevleri, eylemler, tutsak ailelerinin haykırışları o günden bugüne sizin hep türkülerinizde. Şimdi bütün bu olguları tekrar bir araya getirerek, yaşadığımız çağın en kanlı katliamını sinemadan anlatacaksınız. Nasıl bir çalışma yapılıyor?
Öncelikle ‘tecrit’in ne olduğunu, ne gibi uygulamalarla hayata geçirildiğini, bugün hangi yöntemlerin uygulandığını, bu konuda yaşanan somut örnekleri yönetmenlerle paylaştık. Her birinin zaten bildiği bu konuya bütün ayrıntılarıyla vakıf olmasını ve senaryoları bu gerçeklik üzerinden oluşturmasını istiyorduk. Bu sürecin ardından senaryolar ortaya çıkmaya başladı. Gerçek yaşanan öykülerden yola çıkıldı. Bu konuda “Tecrit-Yaşayanlar Anlatıyor” kitabı en önemli kaynaklarımız arasındaydı. Ardından tüm yönetmenlerin bir araya geldiği toplantılar yaptık. Bu toplantılarda tüm senaryolar arasında bağlantılar kurduk ve tek bir uzun metraj filme dönüştürdük.

TUTSAKLAR KOLEKTİF ŞEKİLDE DİRENİYOR FİLM DE BU RUHA UYGUN OLUŞUYOR

Ezel Akay, Sırrı Süreyya Önder, Barış Pirhasan gibi yönetmenlerin de arasında olduğu pek çok yönetmen bu filmde kurgularıyla yer alıyor. Böyle bir kolektif çalışmayı ‘tecrit’i anlatmak için seçmiş olmanızın da ayrı bir önemi olsa gerek?
Dediğiniz gibi bu filmin çalışmalarında büyük bir kolektivizm, büyük bir imece işliyor. Yönetmenlerden oyunculara, set işçilerinden prodüksiyon grubuna kadar yüzlerce kişi bu kolektifin bir parçası. F tipi hapishanelerde tutsaklar kolektif ve iradi bir şekilde direniyor. Bu film de bunun ruhuna uygun olarak oluşturuluyor. Birçok farklı pencereden, ortak bir sorun olan tecrit işkencesinin ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bu, filmimize büyük bir zenginlik katıyor.

Yönetmenlerin kendi yazdığı ve yönettiği 10’ar dakikalık kısa kurgular aynı zamanda birbirinden farklı açılarla bir araya geliyor. Filmin bütünlüğü açısından bakarsak, anlatılan hikayelerdeki bağlayıcı zincirleri nasıl oluşturdunuz?
Aslında her yönetmenin kendi özgün senaryosu var. Ancak filmler arası geçişlerde ve filmin finalinde ortaklaştırdığımız, yine tüm filmlerin içine yerleştirdiğimiz çeşitli ortaklaştırıcı unsurlar var. Sonuçta ayrı senaryolar da olsa tüm filmler F tipi hapishanede geçiyor ve tecridi neden ve sonuçlarıyla anlatıyor. Bir yandan da tutsakların bitmek tükenmek bilmez mücadele azmini, inancını, kararlılığını ve yaratıcılıklarını işliyor. İçerikteki bu ortaklık, filmler arasında bağlantılar kurmamızı kolaylaştırıyor.

TUTSAKLAR F TİPİ İÇİN SENARYO YAZDI

Yine Türkiye’de cezaevi sorunları tartışıldığında genelde ‘dışarıdakiler’ konuşur. Oysa en çok ‘içeridekiler’in bu konuda konuşmaya, yaşadıklarını anlatmaya ihtiyacı vardır. Kiminin yoldaşı, kimin annesi ya da babası, kimin eşi, sevgilisidir içerden duymaya ihtiyaç duyduğu ses. Siz filmi çekerken ‘içeridekiler’le iletişim kurmuşsunuzdur muhakkak. Filme dair önerileri neler oldu?
Biz albümlerimizi yaparken de geniş bir kolektivizm oluşturuyoruz. Hapishaneleri mutlaka görüş, söz ve beste çalışmasına dahil ediyoruz. Onların filmini çekerken onlardan görüş almamak olanaksız olurdu elbette ki. Hem filmin bütününde hem kendi senaryomuzu oluştururken onları da bu sürece dahil ettik. Onlardan da senaryo ve öyküler istedik. Bizim çekeceğimiz filmin senaryosu esas olarak hapishanede oluşturuldu örneğin...

Son olarak filmin yapım süreci hâlâ sürüyor. Ne aşamada çekimler?
6 filmin çekimi tamamlandı. Son 4 filmi bir ay içinde tamamlayacağız. Bir yandan çekilen filmlerin montaj çalışması da devam ediyor. 19 Aralıkta filmin ön gösterimini yapacağız, 21 Aralıkta vizyona gireceğiz.


FİLM TECRİT ZULMÜNÜ GÖSTERMEYİ AMAÇLIYOR

Türkiye’de cezaevi sorunsalı özellikle 19 Aralık katliamından sonra, gerek koşullarıyla, gerek çıkarılan infaz yasalarıyla çok tartışıldı. Son olarak Urfa, Adana, Antep gibi cezaevlerinde çıkan isyanların da bu durumun sonuçları olduğu tartışılmaz bir gerçek. Böyle sonuçların da yaşandığı bir dönemde ‘Tecrit’i çekmek sizce nasıl bir içeriğe sahip oluyor?
Hapishaneler sadece 19 Aralık ve sonrası değil, 12 Eylülden bu yana sayısız operasyona, katliama ve direnişe sahne oldu. Tek tip elbise dayatması, Ümraniye, Buca, Ulucanlar katliamları, ‘84, ‘96 ölüm orucu direnişleri, süresiz açlık grevleri, işgaller... Benzer şekilde adli tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu hapishane ve koğuşlarda da operasyon ve eylemler oldu. Hapishaneler hep mücadele alanları oldu. Bugün yaşanan yangınlarda ölümler, ring araçlarında ölümler, çocukların kaldığı hapishanelerde yaşananlar, AKP iktidarının halka reva gördüğü yaşamı gösteriyor. “Tecrit’i kaldırmak için haftada 10 saatlik sohbet hakkını kabul ediyorum” diyor, bu konuda genelge yayınlıyor, ama aradan geçen 5 yıla rağmen bunu uygulamıyor. Keyfi yöntemlerle yasal olan bir hakkı gasbediyor, zulüm uyguluyor. Filmimizin amacı da bu zulmü göstermek ve buna teslim olmamak.


F TİPLERİNDE HİÇ BİR KOŞULDA VAZGEÇİLMEYEN DİRENİŞ VAR

Barış Pirhasan (Yönetmen): Grup Yorum’dan gelen teklifi çok sevinerek kabul ettim. F tipi cezaevleri hakkında bilgilerim vardı ama film projesi öncesi en bilinmesi gereken gerçek bilgileri, F tipi cezaevlerinde yıllarını geçirmiş kişilerden aldım. Sırrı Süreyya Önder ve Grup Yorum’un da verdiği bilgiler doğrultusunda film hakkında daha detaylı fikir sahibi oldum. Buradan yola çıkarak ilk önce senaryoyu yazdım, senaryoya uygun cast vardı aklımda, hemen Onur Semez ile oyuncu olarak görüştüm. F tipi cezaevlerinde hayat tarzıyla ilgili direniş biçimini ama direniş derken hemen slogan, marş anlaşılmasın, insanların üretimini sürdürerek ona sahip çıkarak, hiçbir koşul altında vazgeçmeyerek sürdürdüğü bir direniş var, ben filmde biraz bunu vurgulamaya çalıştım.


UMARIM FİLMİN F TİPİ KOŞULLARININ İYİLEŞTİRİLMESİNDE KATKSI OLUR

Hüseyin Karabey (Yönetmen): F tipi film için hikaye ve ön hazırlık aşamamız bir yıl sürdü. Çok heyecan verici ve önemli bir proje, bu yüzden de ağır bir sorumluluğu var. Hikaye seçiminde, hangi hikayeyi anlatsam diye uzun süre kararsızlık yaşadım. Filmde Korsakof’lu tutukluyu canlandıran Gizem Soysaldı ile uzun bir araştırma yaptık, eski direnişçiler ve Korsakof’lu arkadaşlarla görüştük. Sonuç çok heyecan verici oldu; hem Gizem, hem rol alan diğer arkadaşlar çok iyi iş çıkardılar. Cezaevinde bu süreci yasamış şimdi tahliye edilmiş arkadaşlar sette bizle beraberlerdi. Yine filmin başarısı için çalışan yapım ekibi inanılmaz bir ortam sağladılar bize. Şimdiden katkısı olan herkese çok teşekkür ederim. Umarım bu film insanlık adına utanç verici olan F tipi cezaevlerinin koşullarının iyileştirilmesi için bir katkı sunar.


PROJE F TİPİ UYGULAMALARININ YARATTIĞI SORUNLARA DEĞİNİYOR

Ezel Akay (Yönetmen): F tipi filmi, ile 19 Aralık Cezaevleri Katliamı sonrasında yaşanılanları anlatıyor. Bununla birlikte F tipi uygulamalarının önümüzdeki dönemde yaşatacağı sorunlara değiniyor. Projeyi çalışırken yönetmenlerle birlikte ne çekeceğimize dair görüştük. Her birimizin çekeceği bölümlerden haberdardık. Benim çektiğim bölümün Görüntü Yönetmenliğini Yusuf Aslan yaptı. Aslan henüz dört yaşındayken babasının cezaevinde yaşadığı işkenceye tanık olan bir yönetmen. Hikaye bir gardiyanın gözünden F tipi cezaevlerini anlatıyor.


ÖNCEKİ HABER

Suriye’de sıcak operasyon günleri

SONRAKİ HABER

Sendikaya ‘ideolojik’ suçlaması

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa