05 Mart 2012 08:29

Düşman hukuku iş başında

Türkiye’de hukukun siyasi baskı aracı olarak kullanılması yeni değil. Hatta Türkiye tarihine “baskılar tarihi” demek de abartı olmaz. Hukuk, cumhuriyetin kuruluşundan beri iktidarın hep etkili bir silahı olmuş. Ne Türkiye bu alanda ilk ne de yaşananlar Türkiye’de ilk defa yaşanıyor!Peki, bugün yeni olan ne?Herhalde bu soru

Düşman hukuku iş başında
Paylaş
Bülent Falakaoğlu

Peki, bugün yeni olan ne?

Herhalde bu soruya şöyle yanıt vermek mümkün: İktidarın hukuk silahını kullanma biçimi değişti. İktidar hukuk üzerinden muhaliflerini ağır suçlu duruma düşürüp bertaraf ediyor. İktidarın bu kriminalize ve bertaraf etme biçimini Marmara Üniversitesi Araştırma Görevlisi Eren Paydaş, “Düşman Ceza Hukuku” olarak tanımlıyor. Tabi burada düşman olan Ceza Hukuku değil. Kastedilen düşmana uygulanacak ceza hukuku…

Düşman Ceza Hukuku anlayışı, vatandaşa uygulanacak normlarla, düşmana uygulanacak normların farklı olabileceğini söylüyor. “Hukuk önünde herkes eşittir” ilkesi açıktan yerle bir ediliyor.

Bu anlayışa göre düşmanın suç işlemesine de gerek yok! Öyleyse, düşman kim? “Suç işlemeseler dahi hukuk devletine aykırı davranma potansiyeline sahip herkes…” 1980’li yıllarda ortaya atıldığında pek ciddiye alınmamış… ABD’de ikiz kulelere 11 Eylül’de yapılan saldırının ardından kabul görmeye başlamış bu tez: “Hukuk toplumu değerleri vardır. Bu değerleri benimsemeyenler suç işlemeseler dahi bertaraf edilmelidir.”

DÜŞMAN KİM?

Galatasaray Üniversitesi’nden Dr. Gülşah Kurt aslında bütün bir hukuk sisteminin Düşman Ceza Hukukuna geçtiğini söylemenin mümkün olmadığını savunuyor. Ama bu yönde güçlü eğilimlerin olduğunu belirtiyor. Hukuk içinde kalmakla beraber, hukukun kötüye kullanıldığını vurguluyor.

Gülşah Kurt’a göre, mevcut siyasal düzlemde “Düşman kim?​” sorusunun cevabı kesinlikle hukuki değil. Tamamen politik… “Gazeteci, politika yapan kişi, öğrenci, akademisyen… İktidarın kurmak istediği düzeni eleştiren… İktidarın siyasi söylemenin aksini ileri süren… İktidarın çıkarlarındansa toplumun çıkarlarına önem veren… Hepsi düşman!” Peki düşmana hukuk silahı nasıl doğrultulur sorusuna Kurt’un yanıtı şöyle: “Ceza hukuku hazırlık aşamasında uygulanıyor. Güncel zarar aranmıyor. Gelecekte olacak olanı cezalandırma hedefleniyor. Önlemek için suç yokken ceza hukuku devreye sokuluyor. Ceza hukuku polisiyeleştiriliyor.  

BUNLAR KANIT OLAMAZ

Kurt ceza hukukun kabul edilemez yanlarının, iddianamelerde terör örgütünün kanıtları olarak sunulan delillerde açığa çıktığına dikkat çekiyor. İfade ve örgütlenme kapsamında olması gereken fiiller suç delili salıyor. Miting, anma, protesto gösterisi vs… Gündelik yaşam pratikleri terör delili sayılabiliyor. Poşu takmanın delil olması gibi… Evde fazla çakmak bulundurmanın terör örgütü şüphesi sayılması gibi… Ev ortamındaki aramalarda yasak olmasa bile tehlikeli olabileceğine delalet edilen kitabın delil sayılması gibi…

Ayrıca akademik ve bilimsel özgürlük faaliyetleri kolaylıkla suç kapsamına alınıyor. Terör tanımı muğlak… Siyasi hareketin parçası olan bir kişi kolaylıkla terörist ilan edilebiliyor.

TEHLİKE SADECE DÜŞMANA DEĞİL

Gülşah Kurt devletin düşmanla savaşında polisi ve savcıyı hukuku yönlendirici güç olarak kullandığını, özel yetkili mahkemeleri de tamamlayıcı araç olarak kullandığını vurguluyor. Savunma hakkından, adil yargılanmadan yoksun bırakılma… Zor tedbirleri ağırlık kazanma… Delil olup olmadığına bakılmaksızın, özel hayatın şahsiliğine aldırmaksızın telafi dinlemenin yapılması… Tutuklamanın ceza gibi değil, güvenlik önlemi gibi uygulanması… F tipi örneğinde görüldüğü gibi düşmanlar için ayrı kurumların oluşturulması… Kurt’a göre tüm bunlar sürecin uygulamadaki tezahürleri… Kurt sürecin iki türlü tehlikesine dikkat çekiyor. Kimsenin sürecin sadece düşmanı ilgilendirdiğini düşünmemesini istiyor. Tehlikelerden birincisi suçluya uygulanan hukukla düşmana uygulanan hukuk iç içe geçmiş durumda. Özel yargılamada ağır bir tedbir olan telefon dinleme kararı komple bir bölge için verilebiliyor. O bölgedeki herkes dinlenebiliyor. İkincisi ise hukukun içinin boşaltılması! Herkesin kendini terör örgütünün üyesi olarak yargılanabileceğini düşünmesine yol açması örneğindeki gibi… (İstanbul/EVRENSEL)


DEVLET TERÖRİST Mİ?

“İktidarın hukuku baskı aracı olarak kullanmasının bin bir yolu vardır, düşman ceza hukuku bunlardan sadece bir tanesidir” diyen Eren Paydaş hukukun bize dayattığı kavramlara karşı çıkmak gerektiğini söyleyerek şu düşündürücü soruyu ortaya atıyor: “Teröristin sözlük anlamı sürekli bir bastırma ve yıldırma faaliyeti içinde olandır. Kullandığı araçlar değil. Biz şimdi devletin bütün hayatı kriminalize eden bastırma eylemiyle karşı karşıyayız. Şu an burada yaptığımız toplantıda bile başımıza bir şey gelir mi endişesi taşıyoruz. Yani devlet korku ortamı yaratmada da başarılı olmuş. Soru şu; Devlet terörist mi?​” Yaşadığımız sürecin hukuki olmadığını söyleyen Paydaş, çözüm yolunun da hukuktan geçmediğini söylüyor.

GIT TÜRKİYE ETKİNLİĞİ

Sosyal Bilimler ve İktidar Toplantılarının dördüncüsü, Türkiye’de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu (GIT) Türkiye tarafından, 2 Mart 2012 Cuma günü Galatasaray Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. Haberimizde yer alan Düşman Ceza Hukuku tartışması toplantı kapsamındaki “Hukuk ve İktidar” başlıklı oturumda yapıldı. Oturumda Dr. Gülşah Kurt, Eren Paydaş’ın dışında Galatasaray Üniversitesi’nden Dr. Özgür Mumcu konuşmacı olarak yer aldı. Mumcu konuşmasında uluslararası güç ilişkilerinde uluslararası hukukun işlevine değindi. Toplantıda, “Özgürlük, Özerklik, Üniversite” başlıklı oturumun yanı sıra, tutuklu bulunan Prof. Dr. Büşra Ersanlı adına, akademik çalışmalarını ele alan atölye çalışması da gerçekleştirildi. Atölye çalışmasında, Marmara Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. İbrahim Mazlum, Dr. Gülfer Ihlamur Öner, Dr. Emre Erşen ve Dr. Nesrin Uçarlar birer sunum yaptı.

ÖNCEKİ HABER

4+4+1453

SONRAKİ HABER

Amacını aşan hıyar!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa