01 Aralık 2014 01:02

CIPOML; Enternasyonale giden merdiven

Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’da 20. yılını coşkulu bir şölenle kutlayan Uluslararası Marksist-Leninist Parti ve Örgütler Konferansı (CIPOML) nasıl kuruldu? Hedefi nedir? İşçi sınıfı mücadelesinde uluslararası örgütlenmeler nerede durur? Dünyanın dört bir yanında yaşanan halk ayaklanmalarını nasıl okuyor? Kobani direnişini nasıl yorumluyor? CIPOML’nin önemli bileşenlerinden Ekvador Marksist Leninist Komünist Partisi yöneticilerinden Pablo Miranda, CIPOML’yi anlattı.

Paylaş

Serpil İLGÜN

İstanbul, geçtiğimiz hafta sonu önemli bir buluşmaya sahne oldu. Uluslararası Marksist Leninist Parti ve Örgütler Konferansı (CIPOML), 20. yılını Emek Partisi ev sahipliğinde görkemli bir şölenle kutladı. Yeni bir dünya mücadelesini yükseltmek ve bu mücadeleyi ortaklaştırmak hedefiyle,1994’te Ekvador’un başkenti Quito’da bir araya gelen Marksist Leninist parti ve örgütler, Quito Deklerasyonu’nu yayınlayarak, Konferansı ilan etmişlerdi.
CIPOML, 20 yıla hangi tartışmalarla ulaştı? CIPOML, enternasyonal bir örgütlenme midir? 1 milyar insanın günlük gelirinin 1 doların altında olduğu bir dünyada, enternasyonal mücadele neden önemlidir? CIPOML, halk ayaklanmalarını nasıl değerlendiriyor? Kobani direnişini nasıl ele alıyor?
Yanıtlar için, CIPOML’nin önemli bileşenlerinden, Ekvador Komünist Partisi /  Marksist Leninist yöneticilerinden Pablo Miranda ile konuştuk. Pablo Miranda, Ekvador’da Raffeal Correa hükümetine karşı süren mücadeleye ilişkin sorularımızı da yanıtladı. (Çeviri için Elif Görgü’ye teşekkür ederiz)

20 yıl öncesine gidelim; CIPOML hangi ihtiyaçtan ortaya çıktı? ’94 Quito’ya giden süreç nasıl gelişti?
Quito tabii ki bir dönüm noktasıydı ama Quito toplantısından önce de birçok etkinlik gerçekleştirildi. Bunların bazıları olumlu sonuçlar, bazıları olumsuz sonuçlar yaratan etkinliklerdi. Marksist Leninist partiler olarak bir platform oluşturmanın öneminde birleştik ve bu adımları atmaya karar verdik. Bazılarımız birlik için çalışmaya başladı, bazılarımız da dağınıklığı/ parçalanmayı toparlamaya çalıştı. Belli partiler arasında çekirdek oluşturulmaya başlanmıştı, bu çekirdek grup bazı uluslararası etkinlikler düzenlemeye başlamıştı. Bunlardan biri uluslararası gençlik kamplarıydı diğeri de “Teori ve Pratik” isimli derginin yayınlanmasıydı.

Bu süreç hangi yılları kapsıyor?
80’lerin sonu 90’ların başıydı. Bahsettiklerim Sovyetler Birliği’nin çöküşünden ve Arnavutluk’ta sosyalizmin yenilmesinden önce gerçekleşen etkinliklerdi. 1991’de Kolombiya partisinin kongresi yapıldı, hemen ardından da Ekvador Marksist Leninist Komünist Partisi’nin kongresi yapıldı.

Kongrelerin nasıl bir faydası oldu?
Şöyle; bu kongrelerde yapılan tartışmalarda, “Uluslararası örgütlenmeye geri dönmeliyiz” fikri bir kez daha ortaya çıktı. Bir yıl sonra, 1992’de, Brezilya Komünist Partisi’nin kongresi yapıldı. Bu kongrede biz Marksist Leninist partiler olarak buluşma fırsatı bulduk. Bizim dışımızda, kendilerine Marksist Leninist diyen ama aslında böyle olmayan partilerle de orada bir araya gelme fırsatımız oldu. Bu kongrede beş parti olarak bir araya gelerek birkaç ay sonra Dominik Cumhuriyeti’nde bir kez daha buluşma kararı aldık. Devam eden toplantılarımızda politik ve ideolojik tartışmalarımız ilerledi. Ve sonra Ouito’ya vardık.

Kendilerine Marksist Leninist diyen ama öyle olmayan partilerle de bir araya geldiğinizi söylediniz. O ayrışma nasıl ortaya çıktı?
Yaptığımız bir dizi toplantı ve etkinlik, bize zaten Marksist Leninist pozisyonlarla diğer pozisyonlar arasındaki farkı ortaya koyma şansı verdi. Nasıl ortaya çıkıyordu bu farklılıklar; mesela uluslararası durum, sendikal mücadele ve tabii ki ulusal kurtuluş mücadeleleri üzerine yaptığımız tartışmalarda ortaya çıkıyordu. 1992’de Dominik Cumhuriyeti’nde yapılan toplantıda küçük bir deklarasyon yayınladık. Ardından Avrupa toplantısında da benzer bir şey yaptık. Yani bu toplantılarda adım adım hem politik hem ideolojik kararlarımız ilerledi. Mesele sadece tartışmadan çıktı. Bazı şeyleri geride bıraktık. Örneğin, “Bütün kararlar uzlaşmayla alınmalıdır” gibi. Quito’da, “Toplam bir uzlaşı olmaz, çoğunluk kararı alınıp, artık bu kararlar uygulanmalı” noktasına geldik. Yoksa küçük farklılıklar yüzünden karar alamıyorduk. Mesela “Sovyetler Birliği’nin, sosyalizmin çöküşünün nedenleri konusunda kesin bir sonuca varmadan yeni bir uluslararası örgütlenme yapamayız. Bunu sonuca bağlamalıyız, ancak öyle yeniden bir daha örgütlenmeye girişebiliriz” gibi bir tez vardı. Bunu da arkamızda bırakmaya karar verdik. Şöyle bir düşünce vardı 90’ların başı açısından; “İşçi sınıfı çok bastırılmış ve artık direnme ve mücadele gücü oldukça geride kalmış durumdadır.” Biz “Hayır örgütlenebiliriz, işçi sınıfı mücadelesini ilerletebiliriz, bunun mücadelesine başlamak için beklemek gerekmemektedir. Bir an önce çalışmalıyız” dedik.

Quito deklarasyonunun temel vurgusu neydi?
Öncelikle, Marksizm ve Leninizmin ilkelerini burada deklere ettik. Zaten bir bölümü Komünist Parti Manifestosu’ndan da alınmıştı. Marksizm Leninizmin ilkelerini bugün nasıl hayata geçireceğiz meselesini ele alan bir deklarasyondu. Ana fikir de şuydu; halklara ve işçi sınıfına Marksizmin, Leninizmin, komünizmin işçi sınıfı mücadelesinin hala geçerliliğini koruduğunu ilan etmek.

Quito’da 14 parti vardı, sayı giderek arttı ve bugün 24’e ulaştı. Bu genişleme nasıl sağlandı peki?
Sadece o gün o toplantıda bulunanlar değil, daha sonra Quito deklarasyonunu kabul eden partiler de altına imza attılar. Bu, büyümenin bir temeliydi. Quito’ya gelemeyen daha eski partiler de olmuştu, onlar da deklarasyona dâhil olduklarını ilan ettiler.

CIPOML için enternasyonal örgütlenme denebilir mi?
CIPOML bana soruyorsanız, bir komünist enternasyonal değildir. Komünist enternasyonale giden bir merdivendir CIPOML.

Enternasyonal mücadele neden önemlidir?
İki nedenden önemlidir; birincisi bugün emperyalist kapitalist sistemin kolları bütün dünyayı sarmış durumdadır. Bütün dünyanın işçilerini sömürmektedir. Tüm ülkelerin zenginliklerini yağmalamaktadır. Bunu bireycilik, demokrasi ve özgürlük adına yapmaktadır. İkincisi; aynı nedenlerden dolayı işçi sınıfı enternasyonal bir sınıftır. Singapur’da da, Ekvador’da da emekçiler aynı kapitalist-emperyalist sistem tarafından, özü aynı olan koşullarda sömürülmektedir. Enternasyonalizm işçi sınıfının doğallığında var; fakat kendi kurtuluşu için mücadele etmesi gerektiği bilincine vardığı andan itibaren enternasyonalizm de o doğallıktan çıkarak, yerine getirilmesi gereken bir gerçeklik olarak, sınıf bilincinde de ortaya çıktı. Enternasyonalist olmadan zaten komünist olmak, devrimci olmak mümkün değildir. Bizler de, bugünün komünistleri olarak, Marksizim Leninizmin bu evrensel ilkelerinin bilincindeyiz. Ve bu yüzden de proletarya enternasyonalizmini hayata geçirmek için mücadele ediyoruz. Örneğin bugün Meksika’da emekçilerin ve gençliğin 43 öğrencinin katledilmesine karşı mücadelesini görüyoruz. Bu mücadele beş kıtada dayanışma eylemlerine dönüştü, geçtiğimiz pazar dünyanın 200 ülkesinde Meksika ile dayanışma eylemleri yapıldı. Başka örnekler de var ama şunu kabul etmek gerekir ki, proletarya enternasyonalizmine dair tarihteki örnekler çok daha güçlüydü.

DÜNYA HALA ESKİ KAPİTALİST DÜNYADIR VE KESİN OLARAK YENİLECEKTİR

Şöyle bir tespit var; ‘Savaşlar dönemindeyiz ve savaşlar devrimlere yol açacak’ Ne dersiniz?

Dünyada meydana gelen gelişmeler, değişimler dönemin ana karakterini değiştirmedi. Hala emperyalizm ve proleter devrim çağındayız. İlk sosyalist devleti yenmeyi başarma gibi bir deneyimi olan bir emperyalizmle mücadele ediyoruz. Emperyalizm dişlerine kadar silahlanmış durumdadır. Medyayı ve interneti de kullanan, kitlesel bir ideolojik saldırı vardır. Fakat dünyanın bugün içinde bulunduğu hiçbir yeni gerçeklik, hiçbir emperyalist öneri, emekçilerin işçilerin sorunlarını çözemez. Hiçbir emperyalist politika, bağımlı ülkelerin bağımsızlık sorununu çözemez. Yani yeni olduğu söylenen dünya hala eski dünyadır, hala o kapitalist dünyadır. Kesin olan bir şey vardır ki zamanında Sovyetler tarafından yenilmiştir ve bir kez daha yine yenilecektir.

DÜNYA BÜYÜK MÜCADELELERE SAHNE OLUYOR

Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya dünyanın birçok ülkesinde kapitalist, faşist, gerici rejimlere karşı, gençler, kadınlar, işçi ve emekçiler ayağa kalkıyor. Türkiye’de de Gezi-Haziran direnişi yaşandı biliyorsunuz. Bu ayaklanma ve direnişlerin neden hedefe varamadığı tartışması, yaygın bir tartışma. Sizin yanıtınız ne?
Dünya sizin de belirttiğiniz gibi büyük mücadelelere sahne oluyor. Mücadele, isyan olarak ifadesini bulan bu eylemler, objektif olarak değerlendirirsek kapitalizm karşıtı eylemlerdir. Örneğin İspanya’daki “öfkeliler hareketi”, Brezilya’daki “ücretsiz ulaşım eylemleri” gibi. Devrim ve sosyalizm için mücadele etmemektedirler. Bu daha önce de görülmüş bir durumdu, fakat bugün açısından daha büyük, daha yaygın. Şöyle de bir yanı var; bu eylemlerin çoğunda eylemciler komünist partileri istemediklerini söylüyor.

Neden?
Komünistlerin zayıflıkları nedeniyle… Revizyonizmin verdiği büyük hasar nedeniyle… Ve ideolojik teorik tartışmaya katılma ve burada öne çıkma konusunda yeterli pozisyonu alamadığımız için. Bunlar önümüzde duran ve mücadele gereken zorluklar. Partilerimiz bu süreçleri dışarıdan izleyerek bu zorlukları aşamazlar. Sürecin parçası olmalıdırlar, aktif olarak katılmalıdırlar. Ve bu mücadelelerin en ileri unsurlarıyla birleşmek zorundadır partilerimiz, kolay değil.  

Dünyadaki yaygın eylemlerin, ayaklanmaların devrimi hedeflemediğini söylüyorsunuz ama dönüştürülemezler mi?
Şöyle yanıt vereyim; Örneğin Brezilya’daki ücretsiz ulaşım hareketi eylemlerinde binlerce, milyonlarca genç sokağa çıktı. Bizim arkadaşlarımız o insan denizinde çok küçüklerdi fakat bizim fikrimizi yaymak için oradaydılar. Birçokları onları görmezden geldi fakat bazıları da dinledi. Ve şu an Brezilya’daki partimiz ve onun gençlik örgütü eskisinden daha güçlü, daha büyümüş durumda. Bu eylemler, devrimci güçlerin biriktirilmesi süreci bakımından önemlidir. Ve tabii ki bu eylemlere katılmak, bu eylemler, hareketler içerisinde ilerlemek ve güçlenmek her bir partimizin hem zorluğu hem görevidir.

IŞİD’E KARŞI MÜCADELENİN ESAS KAHRAMANLARI, KÜRTLER VE ORTADOĞU HALKLARIDIR
 

İŞİD gibi İslami cihadist örgütlerin güçlenmesini, yaygınlaşmasını CIPOML nasıl değerlendiriyor?
İslamcı köktendinci hareketleri konferans olarak lanetliyoruz. Emperyalizmin yayılmacı politikalarının sonucudur bu akımlar. Başta Ortadoğu olmak üzere gerici hükümetlerin doğrudan destek ve çabasıyla güçlendiler. Bu akımların bir amacı da, Arap coğrafyasında ortaya çıkan halk mücadelelerini bir şekilde bastırmak ya da onları kendi süreçlerine adapte etmektir. CIPOML’nin bu konudaki kararı, IŞİD’e karşı mücadelenin güçlenmesi için çalışmaktır. IŞİD’e karşı mücadelenin asıl bileşenleri, kahramanları, Ortadoğu halkları ve Kürt halkıdır. Uluslararası koalisyon değildir.

Türkiye’deki Kürt sorununun da bir parçası olarak Rojava, Kobani’de direniş devam ediyor. Kobani direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk zamanlarda biz Ekvador Komünist Partisi olarak çok fazla bilgiye sahip değildik. Fakat bugün daha fazla bilgiye sahibiz. CIPOML’nin kendisi, Kobani ve Kürtlerin mücadelesini bilmemizi, anlamamızı sağlıyor. Ve biz “bu mücadeleyi destekliyoruz” demiyoruz, biz diyoruz ki “bu mücadele bizim mücadelemizdir.”

ABD müdahalesinin ardından Türkiye’de özellikle bazı sol çevreler, “Kürtler emperyalizmle işbirliği yapıyor” şeklinde değerlendirmeler yaptı. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Eğer mücadele ediyorsan ve mücadelene yardımı olacak bazı güçler mevcutsa, bu yardımı mücadelen için kullanma hakkın vardır. Emperyalizm yardım ettiği zaman, “bu da şartı, kabul edeceksin” der. Fakat biliyoruz ki Kürtler böyle bir şart kabul etmiş değiller. Uluslararası dayanışma sonucu yardım yapılmak zorunda kalındı. Bizim Marksist bakışımızda burjuvalar ve emperyalistler arası çelişkilerden faydalanma ilkesi vardır. Bu meşru bir haktır. Belli bazı durumlarda bundan faydalanırsın, bazı durumlarda reddedersin.

20. YIL ŞÖLENİ BÜYÜK BİR ETKİNLİKTİ

20. yıl şölenini nasıl değerlendirdiniz?

Şunu samimi olarak söylüyorum ki Emek Partisi (EMEP) tarafından örgütlenen CIPOML’nin 20. yılının kutlandığı buluşma çok büyük bir etkinlikti. EMEP’in militanlarının ve yönetiminin sözünü ve enternasyonalist sorumluluğunu yerine getirdiği bir etkinlik oldu.

Sözünü yerine getirdi derken?
EMEP’in iki taahadü vardı. Bir, Türkiye’de devrimi gerçekleştirmek. İki, enternasyonalist devrimi gerçekleştirmek. Bu etkinlik, yönetimden başlayarak bütün militanlarının bu vaatleri yerine getireceğinin açık kanıtı olmuştur bizim açımızdan. Dün gece Kayseri’deydim. 100 kadar genç ve emekçi ile bir araya gelme şansı buldum. Bir kısım militandı ya da sempatizandı, bilmiyorum. Fakat orda enternasyonalizmi gördüm. Türkiye ziyareti açısından da şunu söyleyebilirim; Türkiye çok güzel bir ülke, hayran kaldım. İstanbul ve Kapadokya’yı görme şansım oldu. Gördüklerime de hayran kaldım. Türkiye’nin zenginliğini ve güzelliğini gördük, bir kez daha eminiz ki bu zenginlik ve güzellik, kapitalistlerin elinden alınmalı ve Türkiye işçi sınıfına, emekçileri ve halklarına verilmeli.

ERDOĞAN TUHAF BİR KİŞİLİK!

Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Latin Amerika Müslümanları konferansında, Amerika kıtasının Müslüman kâşifler tarafından keşfedildiğini söyledi. Bu dünya basınında da geniş yer buldu. Ekvador’dan bakınca Erdoğan nasıl görünüyor?
Erdoğan’ı iyi tanımamakla birlikte çok tuhaf bir kişilik olduğunu görebiliyoruz. Öyle diyorsa, öyle olsun! Müslümanların Amerika’yı keşfetmesi gibi başka saçmalıkları da var. Örneğin erkeklerin kadınlardan üstün olduğuna dair. Amerika ne Kolomb ne de Müslümanlar tarafından keşfedildi. Amerika zaten oradaydı ve onu ilk keşfedenleri yerli halklarıydı. İspanyol, İngiliz, Portekizli keşifçilerin yaptığı, yerli halkların topraklarından, zenginliklerinden faydalanmak, onları köleleştirmek ve onları öldürmekti.


DEVRİM İÇİN GÖREVLERİMİZİ YERİNE GETİRMELİYİZ

CIPOML kuruluş yolculuğunda, “Dünya halklarına, işçi ve emekçilerine kapitalist sistemi alt edecek bakış açısını vermek gerekiyordu” diyor. “CIPOML bu bakış açısını ne kadar verebiliyor” sorusunu konferansınızda nasıl tartıştınız?
Hala bu vaadimizi yerine getirmek, işçi ve emekçi kitleleri eğitmek, aydınlatmak yolunda çalışıyoruz. Bu bir başlangıç çalışmasıdır. Fakat büyük mücadeleler gerektiren bir çalışmadır. Burada ısrarcı olmalıyız. Henüz küçük bir örgüttür CIPOML. Bazı ülkelerde hala bulunmamaktadır örneğin. Partilerimiz de hala küçük partilerdir, fakat görev çok büyük bir görevdir. Bu mücadeleyi devam ettirmeye zorunlu ve kararlıyız. Biz Ekvador Komünist Partisi’nde şöyle deriz; “Devrim bugünkü nesiller açısından bir görevdir!” Bu fikir etrafında partililerimizi eğitiyoruz. Yaşamak için doğmadık, savaşmak ve mücadele etmek için doğduk.

CIPOML, “Krizleri artan, emekçileri sömüren ve köleleştiren kapitalist, emperyalist sistem nasıl alt edilecek” sorusuna ne yanıt veriyor?
Devrimle! Kapitalizm, emperyalizm tabii ki çok güçlü ama yenilmez değil. Devrim çok büyük bir uluslararası görev. Her ülkenin işçi sınıfı kendi ülkesinde öncü sınıftır. Biz komünistlerin önündeki görev, devrim için günlük çalışma yürütmek, günlük ısrarlı, istikrarlı bir mücadele vermektir. Mesela Ekvador’da devrim yapmak, Ekvadorlu devrimcilerin, komünistlerin birincil enternasyonal görevidir. Enternasyonal devrime birinci katkıları da budur. Uluslararası seviyede güçler dengesini analiz etmek ve emperyalizmin zayıf halkalarını tespit etmek CIPOML’nin sorumlulukları arasındadır. Türkiye’de ya da Kolombiya’da ya da Ekvador’da devrimin süreci nasıl gelişecek, kimse tarafından reçetesi verilemez. Devrimi gerçekleştirecek olanlar yani işçi sınıfı, halklar, kadınlar ve gençlik mevcuttur. Özetle, devrimin koşulları mevcuttur ve her yerde mücadele etmektedirler. Temel olarak partilerimiz de mevcuttur. O zaman geriye görevlerimizi yerine getirmek kalıyor.


21. YÜZYIL SOSYALİZMİ, HALKLARI ALDATMAK İÇİN ÖNE SÜRÜLEN TEZLERDEN BİRİ

Kapitalizmin yaşadığı krizin nasıl aşılacağına ilişkin yeni tezler, kitaplar çıkıyor. Bunlardan biri de “21. yüzyılda Kapital” adlı kitabın yazarı Tomas Pikettiy’ninki. Piketty’e göre, zenginlerden servet vergisi alınması halinde, gelir eşitsizliği ortadan kalkacak. Bu yeni tezlere ne diyorsunuz?
Bu tez sosyal demokrasinin eski tezidir, yeni bir tez değildir. Kim koyacak o yeni vergileri mesela? Kim bu toplanacak vergileri emekçiler ve işçiler arasında dağıtacak? Bu ancak işçi ve emekçiler iktidarı aldığında kendilerinin yapabileceği bir şeydir. Günümüz koşullarında böyle bir gelir dağılımı mümkün değildir. Bu senyörün söylediği reformizmin eski tezlerinden başka bir şey değildir. Reformizmin yaptığı, kapitalizm her tehlikeye düştüğünde onu kurtarmaya koşmaktır. Yapılan budur.

Bir de Latin Amerika çıkışlı, “21. yüzyıl sosyalizmi” tartışması var. Nedir bu 21. yüzyıl sosyalizmi?
21. yüzyıl sosyalizmi emekçileri, halkları aldatmak için öne sürülen tezlerden bir başkasıdır. Sosyalizm adına Venezuela’da Maduro ya da Ekvador’da Rafael Correa gibi hükümetler, kapitalist sömürü sistemini devam ettiriyor. Maduro hükümeti emekçiler ve halklar için çeşitli politikalar yürütmekte ama mesela Correa hükümetinin maskesi çoktan düştü. Emperyalizmin, kapitalizmin hizmetinde olduğu bugün açık şekilde ortadadır. Correa sosyalizminin adı “yurttaş devrimi”, Maduro’nun “21. yüzyıl sosyalizmi”… Rafeal Correa, yurttaş devriminin önündeki tek engel olarak, solu ve yerli halkları göstermekte. İşçiler emekçiler artık görmekteler ki, Correa sosyalist değildir. Biz de parti olarak teorik bir çalışma yürütüyoruz “sosyalizm nedir” üzerine. Sosyalizmin ne olduğunu tartışmaya başladığımızda, 21. yüzyıl sosyalizminin iddiaları da teker teker düşmeye başlıyor. Sadece politik değil, aynı zamanda teorik bir mücadele yürütmek gerekiyor, bu yoldan saptıran anti Marksist akımlara karşı.


EKVADOR’DA HALK HAREKETİ YENİDEN YÜKSELİYOR

“Halk Correa’nın sosyalist olmadığını artık görmekte” dediniz. Bu farkındalık Correa hükümetine karşı süren mücadeleye ne kadar yansıyor?
7 yıl oldu Correa hükümete geleli. Bu 7 yılda yeni seçim süreçlerini de kazanarak geldi. Seçimleri, “21. yüzyıl sosyalizmi” ve “yurttaş devrimi” söylemlerini kullanarak kazandı. Ve bu süreç boyunca da Ekvador emekçilerinin büyük kesiminin desteğini kazanmayı, bu iddiasına ikna etmeyi başardı. Bu politik baştan çıkarma süreci yoksullara yönelik sosyal yardım gibi belli maddi yardım süreçleriyle de tamamlandı. Correa’nın tabanı, onu destekleyenler kısa sürede bayağı genişledi. Sendikal hareketi de etkiledi, yandaş sendikalar oluşturdu, sendika yöneticilerini satın aldı, geri kalanlarını ise hukuksal süreçlerle baskı altına aldı. Önceki yıllarla karşılaştırıldığında bu 7 yıllık süreçte Ekvador’daki toplumsal mücadele güç kaybetti, küçüldü. Bunu “yok” anlamında söylemiyorum ama Correa öncesi dönemle karşılaştırdığımızda düşüş söz konusu. Bu yılın başlarında ise Correa ilk defa bir seçim yenilgisiyle karşılaştı. Bu yüzden de konumunu yeniden güçlendirmek için çok ciddi çalışma sürecine girdi.

Ama yerel seçimlerde önemli kentleri kaybetti ve sağ oylar arttı. Bu nasıl oldu? Correa muhalefeti güçsüzleştirdiği için mi sağ oylar arttı?
Correa da sağcıdır. Diğer sağ, Correa’nın kitlelere verdiği bazı sözleri yerine getirmemesi nedeniyle oylarını yükseltti. Sendikal ve emek mücadelesindeki düşüşte olan duruma baktığımızda Ekvador halkı, emekçileri arasındaki Correa karşıtı pozisyon, sağ tarafından ele geçirildi. Çok ciddi bir demogojik söylem kullandılar bu süreçte. Tabii ki bizim güçsüzlüğümüz de etkili oldu.
Ancak bizim bir avantajımız var. Halk hareketi yeniden örgütleniyor bugün. Son bir yıl içinde de önemli savaşlar verdi. Correa’nın emekçilerin yeniden örgütlenmesine verdiği yanıt ise, kendi kitlesini harekete geçirmek. Ama çok ciddi kaynağı olmasına rağmen bunu başaramadı. Mesela, bir büyük bir halk eylemi yapılacağı zaman, Correa da sokakta ücretsiz büyük bir halk konseri düzenliyordu. Correa’nın da bir zayıflığı var; seçimlerde ilerledi ama bu zaferi hep seçim zaferi oldu temel olarak. Yani Correacılar sadece oy kullanma düzeyinde kaldılar. Sokağa çıkmıyorlar Correa’yı savunmak için.


HALK CEPHELERİ DEVRİM İÇİN GEREKLİ

Ülkenizde Demokratik Halk Hareketi’nin (MPD) yasaklanmasına karşı yeni bir cephe arayışı olduğunu biliyoruz. Bu yeni cephe için nasıl bilgiler verebilirsiniz? Öncekinden farkı ne olacak?
MPD’nin önemli bir tarihi geçmişi vardı. Biz komünist parti olarak her zaman MPD’li yoldaşlarımızı destekledik. Ekvador’da MPD her zaman halk mücadelesinin soldaki lider temsilcisi olmuştu. Correa’nın hedefinde her zaman MPD oldu. Son seçimler öncesinde MPD, bir siyasi parti olarak devam edebilmek için gerekli yasal yükümlülükleri, şartları yerine getirdi
Correa, çeşitli yasal düzenlemeler yaptı, kuralları değiştirdi; MPD’yi ortadan kaldırmak için yasal zemin -sahte bir zemindi bu- oluşturdu. MPD bu girişimlere karşı her türlü mücadeleye verdi. Anayasal, hukuksal olarak bu sürecin yasadışı olduğunu da kanıtladı. Sonuçta ortaya çıktı ki, MPD’nin ortadan kaldırılması hukuksal değil, politik bir süreçtir.
MPD’li yoldaşların yeni kararları mücadeleye devam etme yönünde oldu tabii ki. Ve bu mücadeleye devam edebilmek için yeni bir politik örgüt kurma kararı aldılar. Arkadaşlarımız bu yeni örgüte Halk Birliği (UP) adını verdiler. Bir kurucu meclis topladılar. Buraya 4 bin kişi katıldı ve Halk Birliği’nin, MPD’nin hem ilkesel hem politik olarak devamı olacağını da deklere ettiler. Şunu da deklere ettiler ki, bu açık bir kitle partisidir, yeni bir ülke kurulması için mücadele etmek isteyen herkese de kapıları açıktır.

Dünyanın başka yerlerinde de ittifaklar, birleşik cepheler oluşturma süreçleri yaşanıyor. Önümüzdeki dönem ittifakların arttığı bir dönem mi olacak?
Halk cepheleri, komünist enternasyonalin değerlendirdiği şekilde, devrimi gerçekleştirmek için gerekli araçlardan biridir.
Dünyada halk cephesine doğru bir yönelim var demek, bana iyimser bir bakış açısı geliyor. Evet, kavram olarak öne çıkan bazı ülkeler var. Ama gerçeklik bu kadar. Ekvador’da 2000 ve 2005’te ayaklanmalar tekrar oldu ve yine hükümetler devrildi. Ve bugün de Correa hükümetine karşı yeniden böyle bir hareketlenme var. Ne demek istiyorum? Emekçiler, halklar ve gençlik, hükümeti devirme yeteneğini, gücünü gösterdiler. Fakat emekçileri temsilen bir iktidar kurmayı başaramadılar. Bu büyük mücadeleler egemen güçler tarafından yeniden dizayn edildi. Fakat biz komünistler olarak deneyim kazandık, politik netlik kazandık, güç kazandık, büyüdük. Ekvador’da şunu önümüze koyuyoruz; özgürlük isteyen bir halk hareketinin üç bayrağı var; Ekvador cumhuriyeti bayrağı (emperyalist egemenliğe karşı yükselttiğimiz bayrak, ulusal bağımsızlığı destekliyoruz), ikincisi gökkuşağı bayrağı yani yerli halkların bayrağı, üçüncüsü de emekçilerin kızıl bayrağı. Biz bu üç bayrağı da aynı yüksekliğe kaldırıyoruz. Bu üçünün de düşmanları emperyalizm ve Ekvador oligarşisidir. Üçünün de hedefi toplumsal ve ulusal özgürlüktür. Biz komünistler olarak kızıl bayrak öncülüğü alsın diye mücadele ediyoruz. Ekvador’daki halk cephesi fikrimiz, devrim için cephe oluşturmak yönündedir.

CIPOML bütün bu konuştuklarımızı gerçekleştirmek için son konferansında orta ve kısa vadede nasıl bir yol haritası belirledi?
Kısa vadede biz komünistler, emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadelede varız diyoruz. Orta vadede ideolojik, gerici saldırganlığa karşı mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Partilerimizi geliştirmek ve olmadığı yerlerde partilerin kurulabilmesi için işçi sınıfı ve halklar arasında işbirliği oluşturmak ve tüm mevcut mücadeleleri devrim perspektifiyle yönlendirebilmek için çalışacağız.

Halklar arasındaki bağları kurabilmek ve geliştirmek, örneğin Ekvadorlu emekçilerle Türkiyeli emekçiler arasındaki dayanışmayı örgütlemek için ne yapmalı?
Çok şey yapılmalı. Örneğin bizim, Türkiye’de işçiler emekçiler hangi sorunları yaşıyor, Kürt halkı hangi mücadeleleri veriyor bunu daha iyi bilmemiz gerekiyor. Mesela burada bir kardeş partimiz var, kardeş işçi sınıfımız var, burada mücadele ediyor, daha çok birlikte mücadele etmeliyiz bilgisini de insanlara vermeliyiz. Daha noktasal şeyler söylersek; örneğin Türkiye’de bir mücadele yükseldiğinde biz buna Ekvador’dan en azından dayanışma eylemleriyle destek vermeliyiz. Mesela Taksim eylemleri olduğunda Türkiye büyükelçiliği önünde eylem yaptı arkadaşlarımız. Ve Türkiye’deki eylemler ne anlama geliyor, bunun bilgisini vermeye, aydınlatmaya çalıştık. Şöyle bir şansımız da oldu, Türkiye’den iki kadın arkadaşımız geldi ve anlattılar neler olduğunu. Türkiye’deki mücadeleyi destekliyoruz ve bu mücadele bize de yardımcı oluyor.

ÖNCEKİ HABER

Suriye’de tek çözüm barış

SONRAKİ HABER

İki sınıf iki insan

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...