23 Kasım 2014 00:59

Şiddete karşı adım adım biriken kadın deneyimleri

25 Kasım’a anlamını veren kadın mücadelesinin ayrıntılarına bakmak, şiddete karşı kadın dayanışmasının neleri değiştirebildiğini görmek açısından çok önemli.

Paylaş

Duygu AYBER

Hanime Aslan, Pınar İkiz, A.T. ve diğerleri… Onlar polisin, jandarmanın, savcıların, hakimlerin, daha doğrusu devletin koruyamadığı kadınlar... Kimi boşanmak istediği için, kimi gördüğü şiddete dayanamayıp “yeter” dediği için, kimi çalışıp para kazanmak istediği için kocası ya da sevgilisi tarafından sokak ortasında, evinde, işte çeşitli biçimlerle öldürülen veya ölümle burun buruna yaşamak zorunda bırakılan kadınlar. Peki ya cinayeti işleyen, yani “Öldürme hakkımı kullandım” deme cüreti gösterenler? Onların gerekçeleri ağız birliği etmişçesine hep aynı: “Çalışacağım dedi, gururuma yediremedim”, “Aldattığından şüphelendim”, “Boşanacağım dedi”, “Beni adam yerine koymuyordu”, “Çocuklara bakmıyordu”...
Bu bahanelerle öldürülen kadın sayısı her gün artarken hükümet erkanı “Artmadı, görünür oldu” dese de, övünülen 6284 sayılı Yasa şiddeti önlemek bir yana dursun, “erkeklik- haksız tahrik indirimi”, “iyi hal indirimi” ile şiddeti uygulayan erkeği öldürmeye adeta teşvik ediyor.
Kadını öncelemesi gerekirken aileyi her fırsatta kutsallaştıran, kadını evde bakım hizmetlerine- sosyal yardımlara mahkum bırakan, şiddeti önlemede gerekli mekanizmaları kurmayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu “teşviki” sağlayan ilk sorumlu.
Kadınlarsa şiddetle mücadelenin yolunun kağıt üzerinde kalan sözleşmeler imzalamak, yasalar yapmak ve koruma kararları vermek olmadığını söylüyor. Ve bu 25 Kasım’ı şiddete karşı başkaldırının yaygınlaştığı ve yerelleştiği, kadınların şiddeti daha fazla deşifre ettiği, şiddet gören kadınların ölümü göze almak zorunda da kalsalar yasal yollara daha çok başvurduğu bir süreçten geçerek karşılıyor. Bütün bunlarla beraber, kadın hareketinin kadına yönelik şiddetle mücadele platformlarını ortaklaştırdığı ve genişletmeye çalıştığı bir sene oldu 2014. Daha önce ayrı ayrı kampanyalarla şiddet sorununu gündeme getiren kadın örgütleri, şiddete karşı topyekün bir mücadeleye ihtiyaç duyulduğundan hemfikir olarak yeni mücadele platformları kurmaya başladılar. Ayrıca, yerel kadın derneklerinden mahalle esnafına, muhtarından köy derneklerine kadar pek çok yerel unsuru da kapsayacak biçimde ta mahallelere uzanan kadın örgütlenmeleriyle kadınlar dayanışmalarını güçlendirmeye çalışıyor.
İşte Hanime’nin, Hasret’in, Pınar’ın, Gönül’ün ve daha pek çok kadının adalet mücadelesinin kadınlar tarafından sahiplenilmesinin arka planı bu. 25 Kasım’a anlamını veren bu mücadelenin ayrıntılarına bakmak, şiddete karşı kadın dayanışmasının neleri değiştirebildiğini görmek açısından çok önemli.


KADINLAR YALNIZ BIRAKMADI, ÖLDÜRMEK İSTEYEN CEZA ALDI

Boşanmak istediği kocası tarafından sokak ortasında benzin dökülerek yakılan Gönül Çalışkan ile yine boşanmak istediği için ölümcül tornavida darbeleriyle öldürülmek istenen Hasret Kara’nın yaşadıkları birbirine benzeyen iki şiddet hikayesi. Her ikisi de kadınların dayanışmasıyla şiddete boyun eğmeyip kendine yeni bir hayat kuran, çalışan kadınlar...
Gönül, boşanmak istediği kocası Salih Çalışkan tarafından canice öldürülmek istenen bir kadın. Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinden ve bizzat o mahalleden kadınlar, yanı başlarında yaşanan şiddeti görmezden gelmedi, aksine ilk günden davanın karar duruşmasına değin süreci takip ederek Gönül’ün yanında oldu. Gönül’ü adalet mücadelesinde yalnız bırakmayan ve Gönül’ün davasının duyulmasında etkin rol oynayan Gülsuyu- Gülensu Kadın Dayanışma Derneğinden kadınlar da, geçtiğimiz günlerde görülen karar duruşmasını takip ederek bu duruma seyirci kalmadıklarını gösterdi.
Salih Çalışkan, belki de savunmasında “Beni adam yerine koymuyordu” dediği için “İyi hal indirimi” ile 16 yıl ceza aldı ama kadınların bu örnek dayanışması olmasaydı, şiddet gören ve yalnız olduğunu düşünerek uğradığı şiddete boyun eğmek zorunda kalan nice kadın için önemli bir örnek olamayacaktı.
Öte yandan hem canı yanan hem de hayatını değiştirmek zorunda bırakılan Hasret’in şiddete karşı verdiği yaşam mücadelesi de Gönül’ünkinden farklı değil. Ona sahip çıkan da ilk olarak mahalle halkı oldu. O mahalleli ki günlerce Hasret’in kapısında nöbet tuttu. Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu ve mahallelinin takip ettiği dava sonucunda, koca Yakup Kara şu an tutuklu yargılanıyor.
Hayatını değiştirmesi ve gereken bedeli ödemesi gereken ne Gönül ne de Hasret aslında. Örneğin Gönül’ün davasını gündem eden bu derneklerin gücüne inanan mahalleli kadınlar da artık bu güce sırtını dayayarak şiddet uygulayan kocasına “Yeter artık”, “Seni derneğe havale mi edeyim?” diyor ve kapı komşusunun canı yansa kendi başına gelmişçesine sahip çıkıyor. Ve artık o mahallelerde her kapının ardında bu iki kadını tanıyan birileri var.


AYŞENUR İSLAM SENİN İŞİN NE?

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, Türkiye’de devlet koruması altında iken öldürülen kadın olmadığını iddia etmişti. Bir gazetecinin, korumasıyla birlikte Çağlayan Adliyesi kapısında öldürülen Hanime Aslan’ı hatırlatması üzerine İslam, “Aile Bakanlığının koruma altına aldığı bir kadın değildi. Emniyet güçlerinin kendisine verdiği bir korumayla beraber öldürülen bir kadın vardı. O farklı bir durum” diyerek iddiasını sürdürmüştü. Ancak medyaya yansıyan haberlere göre 2013’te 10 kadın, 2014’ün ilk 6 ayında ise 11 kadın koruma kararına rağmen öldürüldü.
Ayrıca Bakan İslam, “Son 4- 5 yıldaki vakalara baktığımızda sayısal manada artış yok. Ama ne yazık ki azalma da yok. Artış olmaması konuyla ilgili bir bakan olarak bir başarı olarak addetmiyorum. Azalmış olması lazım.” diyerek kadına yönelik şiddet sorununa dair aslında hiçbir şey söylemeyen bir açıklama yapmıştı. Yine basına yansıyan verilere göre; Ekimde 28 kadın ve kız çocuğu öldürüldü, 10 kadın tecavüze maruz kaldı, 35 kadın ve kız çocuğu ise fiziksel şiddete maruz kaldı, 6 kadın ise cinsel tacize maruz kaldı.
2014’ün ilk 10 ayında ise 235 kadın öldürüldü, 88 kadın ve kız çocuğu tecavüze maruz kaldı, 499 kadın fiziksel şiddete maruz kaldı, 75 kadın ve kız çocuğu ise cinsel tacize maruz kaldı.
Son olarak Bakan İslam, gazetecilerin kadın cinayetlerindeki artış hakkındaki sorusunu “Elleri kırılsın” diye yanıtladı.


KADIN CİNAYET DAVASINDA DEVLET İLK KEZ SUÇLU BULUNDU

Van’da yaklaşık 3 yıl önce kocası tarafından defalarca saldırıya uğrayan, koruma talep eden ancak devlet tarafından korunmayan ve öldürülen bir kadın A.T. Öldürülmeden önce defalarca karakola, hastaneye, mahkemelere başvurdu, ancak her defasında kocası ile barıştırıldı. Anlayacağınız A.T, devlet eliyle gönderildiği “şiddet yuvası”nda, çocuklarının gözü önünde öldürüldü.
A.T’nin yaşadığı şiddet adli ve idari makamlar tarafından bilinmesine rağmen koruma verilmemişti. Bu yüzden İçişleri Bakanlığına tazminat davası açıldı. Dava ise geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Şiddete uğrayan ve korunmayan kadınlar için emsal bir kararla, bir kadın cinayet davasında İçişleri Bakanlığı mahkeme tarafından ilk kez suçlu bulundu ve tazminat ödemeye mahkum edildi.
A.T. davası birçok açıdan devletin kadın cinayetlerinde “erkekten yana” nasıl tutum aldığının da bir kanıtı aslında. Devletin, koruma isteyen kadını şiddet uygulayan kocasıyla “aile birliği” gerekçesiyle barıştırması yani  öldürülmesine göz yumması, cezalandırıldı cezalandırılmasına ama bunu bir kazanım olarak ifade etmek zorunda kalmak, durumun vahametini ortaya seriyor.


DAYANIŞMA DAVASI KAZANIMLA SONUÇLANDI

Kadınları öldürüp çeşitli bahanelerle “Ceza indirimi” alabileceklerini nereden öğreniyor katiller? Mesela “Öldürme hakkımı kullandım” diyebilme cesaretini onlara kim veriyor? Mesela “Erkeklik gururumla oynadı” diyerek haksız tahrikten yararlanabileceğini kim söylüyor? Bizzat devletin ta kendisi!
Kadına biçilen rollerin kadın tarafından yerine getirilmemesinin öldürme gerekçesi olduğu bir memlekette bu adaletsizliğin önüne ne geçer peki? “Öldükten sonra adalet istemiyoruz” diyen kadınların mücadelesi! İşte bunun örneklerinden biri Pınar İkiz’in davası.
9 yıllık evliliği boyunca şiddet gören Pınar İkiz, kocası hakkında suç duyurusunda bulunmuş, koruma kararı aldırmıştı. Yediği dayaklar yüzünden 4 kez hastanelik oldu. Pınar evden ayrılıp, boşanma davasını beklerken Abbas Şahin tarafından öldürüldü. Dava boyunca “Beni aldattı” bahanesiyle ceza indirimi almaya çalışan Şahin’in karşısında bu sefer bu bahanenin cinayeti aklamaması gerektiğini söyleyen kadın örgütleri vardı. Mahkeme “Haksız tahrik indirimi” uygulamadı ve Pınar’ın katiline “Kasten öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet verdi.


KADINLAR MÜDAHİL OLMASA AZMETTİREN SERBEST KALACAK

Yıllarca şiddet gördüğü kocası Hızır Zehir’den boşandıktan sonra defalarca ölüm tehdidi aldı Hanime Aslan. Defalarca şikayetçi oldu. Tehdit ve hakaret nedeniyle açılan davalardan birinin karar duruşmasında, 11 Mart 2014’de İstanbul Adliyesi kapısında, oğlu Dursun Zehir tarafından yanında koruması ile birlikte öldürüldü. Dursun Zehir şu an tutuklu yargılanıyor. Davayı takip eden, 100’ü aşkın kurumdan kadının bir araya gelerek kurduğu Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu sayesinde, davanın ilk duruşmasında mahkeme azmettiren baba Hızır Zehir’i de tutukladı. Savcı her duruşmada Hızır Zehir’in tahliyesini talep ederken, kadınlar ise Dursun ve Hızır Zehir’in cezasız kalmaması için Hanime’nin davasına sahip çıkmayı sürdürüyor.
Ölümle tehdit edilen, şiddet gören kadınları korumak ve katilleri engellemek için devletin yapması gerekenleri yapmadığını Hanime’nin davasıyla bir kez daha görüyoruz. Korumasıyla birlikte öldürülmesi bize bir kere daha devletin, kadınları şiddetten korumadaki etkisizliğini gösteriyor.

ÖNCEKİ HABER

İş kazası geçirdi, 4 aydır yoğun bakımda

SONRAKİ HABER

Seyit Rıza, Berkin’in mezarında!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa