21 Kasım 2014 01:15

Müzakere başlamadı ki yarısına gelinmiş olsun

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, çözüm sürecine, silah bırakmaya ve ‘üçüncü göz’ adı da verilen heyete ilişkin Mecliste sorularımızı yanıtladı:

Paylaş

Sultan ÖZER
Ankara

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, çözüm sürecine, silah bırakmaya ve ‘üçüncü göz’ adı da verilen heyete ilişkin Mecliste sorularımızı yanıtladı:

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Hükümet üzerine düşeni yaptı, PKK yan çizdi” yönünde değerlendirmeleri var. Bununla ilgili neler söylersiniz?
Tabii ki hükümetin, kamuoyunun bu yönde beklentisi olması normaldir. Ama KCK, Sayın Öcalan açısından ulaşılmak istenen şüphesiz silah bırakma değil, onlar Kürt sorununun çözümü konusunda mesafe kat etmek istiyorlar. Dolayısıyla taraflar bu konuda bir müzakereye otururlarsa silahsızlanma da başlıklardan biri olacak. Aslında en son başlıktır. Oraya gelinceye kadar konuşulması  gereken siyasi, sosyal, ekonomik problemler, konular var. Ama Sayın Öcalan da, KCK de Türkiye’ye karşı silah bırakmaya kapalı olmadıklarını, buna hazır olduklarını her zaman söylediler. Ama bunun müzakere ile olabileceğini hep ifade ettiler.

Biz bu şekilde açıklama yapmamıza rağmen ısrarla sanki müzakere başladığı gün PKK silah bırakacak gibi bir algı yaratılıyor bu doğru değil. Kamuoyu beklentilerini yanlış noktaya götürmemek lazım. Şu anda acil olan müzakerelerin başlamasıdır. Müzakereler başladıktan sonra bütün konular görüşülüyor, silahsızlanma da bunlardan biridir. Diğer konularda uzlaşma olursa silahsızlanma konusunda herhalde Öcalan; PKK ketum davranır diye düşünmüyorum. Sonuçta bu karar o müzakere masasında verilecek. Ama Hükümet ısrarla sadece bu başlığı, bu konuyu ele alıyor, öne çıkarıyor. Başka başlık, konu yokmuş gibi. İmralı’da sadece bu başlık konuşulmuyor.
Müzakere olacaksa, müzakerenin yasası çıktı, orada komisyon kurulacak; çözüm bekleyen başlıklar yazıyor, onlardan biridir sadece güvenlik ve silahsızlanma. Diğer başlıklarda da adımların atılması lazım.

Müzakere sürecinin ön koşulu gibi takdim ediliyor…
Bu konularda karar verici olan HDP değil. Öcalan, PKK kendi kararını verirler. Geri çekilme; silahla ilgili herhangi bir karar… Sonuçta bizim yetkimizde olan konu değil. Fakat İmralı’da konuşulduğu kadarıyla önce silah bırakılacak, sonra müzakere başlayacak diye bir şey yok. Öyle bir şey konuşulmadı.

Başbakan, ‘Çözüm sürecinde nehrin yarısını çoktan geçtik’ dedi. Gerçekten geçildi mi, böyle mi?
Müzakere başlarsa önemli bir noktaya gelinmiş olacak tabii ki.

Yani henüz başlamadı?
Başlamadı tabii. Başlayıp başlamayacağını, tam anlamıyla bir müzakere formatında olup olmayacağını da ancak başlayınca göreceğiz. Acaba hükümet akil insanların oluşturulması sürecindeki gibi tek yanlı; tekçi, tekelci mi davranacak. Yoksa gözlem heyeti; üçüncü göz dediğimiz heyeti  objektif olarak, vicdanlı, herkesin güvendiği kişilerden oluşmasına müsaade mi edecek?  Masada bütün konuların açıklıkla konuşulmasına müsaade edecek mi?  Bunlar belli değil. Bunlar olur ve ilerlerse, evet hızlı ilerlemek mümkün olur. Ama şu ana kadar ‘İşin yarısı bitti, yüzde 90’ı bitti’ diyenler doğru değil. Başlamadı ki bitsin.

Ama gelinen nokta evet, önemli bir nokta. Çok geri değil. İki- üç yıl İmralı Adası’na tek bir avukatın, ailenin bile gidişine izin verilmediği tecrit günlerinden bugün müzakerenin başlayacağı noktaya gelinmesi kıymetli bir gelişmedir bence.

Hükümete yakın medyada ‘Yol haritası netleşti, silahları bırakma noktasında Öcalan’la anlaştı’ diye yazıldı. Bunlar ne kadar gerçekçi?
İmralı’da Sayın Öcalan’dan, heyetimiz böyle bir şey duymadı. Hükümet kendi yol haritasını hazırlamış, netleştirmiş olabilir. Fakat bu yol haritası ile hükümet adaya gidecek, taraflar masaya oturacak. Hükümet kendi yol haritasını, Sayın Öcalan kendi yol haritasını ortaya koyacak. Biz görüş ve önerilerimizi söyleyeceğiz HDP olarak. Üçüncü göz , gözlemci heyet, şahit ne derseniz deyin onlar da bütün bu tartışmaları izleyecekler. Böyle aleni, şeffaf bir tartışma sürecek. Oradan yol haritası tek bir yol haritasına dönüşürse ortak bir mutabakat olacak. İşte onun adı kesinleşmiş yol haritası olur. Yoksa hükümet kendi çalışmasını yol haritası, çözümün yol haritası diye ilan ederse onun adı müzakere değildir ki zaten.

HEYET BARIŞTAN YANA OLMALI

Üçüncü göz derken, hükümet bu konuyu da çok speküle ediyor. Siz Yaşar Kemal örneğini verdiniz. O olmayabilir ama ne tür nitelikler arıyorsunuz? Kıstaslar?
Bence şu olmalı, doğrudan bir siyasi partiden yana taraf olmak yerine, özgürlükten, demokrasiden, barıştan yana taraf olmalı bu insanlar. Öyle tarafsız falan olmaz. Özgürlükten, demokrasiden, barıştan yana taraf olacak. Kamuoyunda imajı, algısı genel kamuoyu vicdanını temsil edecek nitelikte olmalı. Yoksa geçmişte yaptığı işleriyle, söylemleri ve pratiği ile kadın özgürlüğüne, demokrasiye, Aleviliğe ezilenlere  karşı olumsuz tavrı bilinen insanlar orada gözlemcilik falan yapamazlar. Kamu vicdanı bunu kabul etmez.

Ne bizim partimize, ne AKP’ye tam yakın olsun, ama barıştan, özgürlükten yana taraf olsun, objektif olarak masada tartışmayı izlerken kim gerçekten çıkıyorsa onu uyarsın. Kamuoyunda onu açık açık eleştirsin, kamuoyunu bilgilendirsin. Kim güvenliği bozuyor, ateşkesi ihlal ediyorsa eleştirsin, baskı oluştursun. Bunu da ancak iradesi güçlü insanlar yapabilir. Başbakana bağlı, talimat alan bir heyet bunu yapabilir mi? Yapamaz

Tercih yapılırken bu konuda esnek olunabilir. Hükümet ‘Tek yanlı, üçüncü göz bunlardan oluşacak’ derse yeni bir sıkıntı olabilir. Bunun yerine büyük STK’ları, meslek önerileri, siyasi partilerden öneriler alınabilir. Ortak önerilerden 15-20 kişilik, yeteri kadar bir gözlemci heyet seçilebilir. Yeterince kadın ve erkek olması şartıyla. 16 kişi ise 8’i kadın olmalı. Yarısı kadın olmalı.

Sekretarya tartışması yaşandı. Şimdi iş izleme kuruluna kilitlendi gibi…
Sekretarya daha çok oradaki tutuklular üzerinden. Mevcut tutuklular değişecek, sekretarya konusunda Sayın Öcalan’a yardımcı olacak kişiler oraya sevk edilecek. Bu aslında süreç yeni başladığında konuşulmuş bir şey. Hatta biz o dönemde bir liste oluşturup Adalet Bakanlığına verdik. ‘Bir hafta on gün içinde bunlar adaya gidecek’ dendi, aradan 1.5 yıl geçti  ve değişmedi oradaki isimler. Şimdi bunların değişmesi gerekiyor.

Yeni önerilerde bulundunuz o zaman?
Elbette. Sayın Öcalan’ın da bazı önerileri oldu. Şu şu tutuklular olabilir diye. Uzun süredir bu liste onlarda. Heyetimiz adaya gittiğinde belki değişmiş olacak.

Heyetiniz uzun süredir adaya gitmiyor, bu süreçte görüşmeler oldu mu?
Olmuştur. Tahmin ediyoruz, dolaylı olarak bu bilgiler bize ulaşıyor. MİT aracılığıyla, aynı heyet.

YILLARA YAYILAN BİR MÜZAKERE OLMAZ

Başbakan ‘döndüğümde bir takım adımlar atılmış olabilir, sürprizler olabilir’ dedi. Sizin beklentiniz nedir?
Bir hafta on gün içinde heyetler adaya gitmeli, tartışmalar başlamalı. Çok da uzun sürmemeli, aylara, yıllara yayılan bir müzakere olmaz. Birkaç gün, birkaç hafta ihtiyaç ne ise hızlı bir şekilde karşılanıp netleştirilmeli. Kürtler ne istiyor, Aleviler ne istiyor, demokrasinin işlemesi için gerekenler nedir biliniyor aslında. Fakat orada bir mutabakat aranacak. Yani ana dilde eğitimden, yerel yönetimlerin yetkisine, toplantı ve gösteri hakkından kadın özgürlüğüne; çevre haklarından güvenlik meselesine kadar, silahsızlanma, geri çekilme, ekonomik, sosyal sorunların çözümüne kadar öneriler orada tartışılacak. Fakat o öneriler mutabakat haline geldikten sonra da yüzde yüz çözüm gerçekleşmiş olmayacak. Taraflar bir de bunu kabul edecek. Parlamentoya gelecek, KCK’ye gidecek. KCK, hükümet atması gereken adımları atacak. Bunlar aynı zamanda pratik süreç de gerektiriyor. Bundan sonra ancak çözümde nihai noktaya geldik denilebilir.

Bu 5-6 ayda bitirilebilir. Başbakan da ‘hazırız’ diyor. Başbakan da ‘Seçim öncesi bitirelim’ diyor, Sayın Öcalan da ‘Seçim öncesi bitirelim’ diyor. Ama ne kadar gerçekçidir bunları göreceğiz.

HÜKÜMETİN SAMİMİYETİNİN GÜVENCESİ BİZ DEĞİLİZ

Önümüzde bir genel seçim var. Bu süreci nasıl etkileyecek. Seçim öncesi bir hamle yapılıp, uyutulacak endişesi taşıyor musunuz?
Elbette taşıyoruz. Karşımızda AKP var. 12 yıldır süreçleri oyalaya oyalaya bugüne getirmiş bir hükümetten söz ediyoruz. Ve halen atması gereken adımları bir yıl, iki yıl gecikmeyle atan bir hükümetten söz ediyoruz. Her seçimi fırsat olarak kullanmış bir hükümetten söz ediyoruz. Her ateşkesi, her görüşmeyi, diyaloğu kendi siyasi çıkarı için kullanmış bir hükümetten söz ediyoruz. Bu konuda sicili temiz değil ki.

2015 seçimlerinde de bunu yapmayacağının garantisi yok. Bunun güvencesini biz veremeyiz. Hükümetin samimiyetinin güvencesi biz değiliz, işin doğrusu kefil de değiliz. Bu demokrasi güçlerinin biraz daha müzakere sürecindeki pozitif tutumuna, etkili muhalefetine bağlıdır. Oluruna bırakılırsa hükümet adım atmaz.

Hükümetin programında özerklik olmadığına ilişkin gazetelerde haberler yer alıyor. Siz ne düşünüyorsunuz?.
Müzakerelerde bunların hepsi tartışılacaktır. Özerkliği hükümet hiçbir zaman programlarına almadı. Ama bu yönetim meselesi nasıl olabilir, halkın  yetkilerinin, katılımının artırıldığı  modeller ne olabilir… Giderek Türkiye tek adam modeline gidiyor. Bizim istediğimiz ise tersidir. Dolayısıyla bu konuda bir gerilim olacağı aşikar.

Bizim arzuladığımız, talep ettiğimiz, halkın büyük çoğunluğunun talep ettiği model demokratik yönetim modelleridir. AKP’nin önüne koyduğu sistem ise tekçi, tek adam yönetim sistemidir. Bu ikisi arasında bir gerilim, çatışma mutlaka olacak.

Sizin, Kürt tarafının müzakere sürecinde olmazsa olmazlarınız, kırmızı çizgileriniz var mıdır? Neler?
Bunlar müzakere başladıktan sonra bence daha açıklıkla konuşulabilir. Müzakereye kırmızı çizgilerle başlanmaz. Müzakere başladığında taraflar ne istiyorsa, ne arzuluyorsa ortaya koyduklarında herkes aleni biçimde görmüş olur. Olmazsa olmazımız kesinlikle demokrasi. Demokrasi olmadan, özgürlük olmadan barış olmaz. Ama bunun nasıl olacağı, içinin nasıl doldurulacağı ancak müzakere ile olur. Demokrasisiz, özgürlüksüz barış olmaz.

Hükümete yakın gazetelerde ‘PKK silahları gömecek, daha sonra rehabilitasyon süreci başlayacak’ yönünde haberler çıkıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence onlar gelince bizi rehabilite ederler, çünkü doğal bir ortamdan geliyorlar. Rehabilitasyona ihtiyaçları yok, geldiklerinde rehabilitasyon hizmeti verebilirler. Öyle kimse dağdaki PKK’lileri “vahşi, kan emici yaratıklar” gibi düşünmesin. Gelirlerse rehabilitasyon konusunda Türkiye’ye çok yararları olur. İnsanca, eşit, özgürce yaşam nedir bunları anlatabilirler.

Masada Kandil’in tutumu ne olacak?
Bilemiyorum. Kandil ‘bu konuda müzakerecimiz önderliğimizdir. O ne derse biz bağlıyız, masada biz olmasak da olur’ diyor. Bunlar Kandil’in sözleri ama ileriki aşamada ne olur bilemem. Kandil’den biri katılır mı, o noktaya gelir mi kestirmek çok zor. Ama katılmasında fayda görürüz. Doğrudan, hızlı temas, seri işleyiş açısından önemlidir.

Bir yandan çözüm sürecine ilişkin adımlar gündemdeyken bir yandan çok tartışmalı, polis devletine dönüştürecek bir yasa Meclise gönderilecek. Ne düşünüyorsunuz?
Çelişkidir. Bariz bir çelişki. Ama müzakere zaten bu çelişkileri gidermek, düzeltmek için yapılır. Biliyorsunuz, ölümün, kanın gözyaşının içerisinde başladı süreç. Durum kötüdür diye müzakere yapılmaz diye bir şey yok. Tam da bunun için yapılır. İyi bir hükümet olsaydı müzakereye gerek kalmazdı, kendiliğinden adımları atar, ülkeyi barışa götürürdü. Hükümet kötü bir hükümet olduğu, özgürlük, demokrasi konusunda geri bir hükümet olduğu için onunla müzakere yapmaya, özgürlükleri artırmaya çalışıyoruz.

Bu yasaları tam da müzakerelerin başlayacağı dönemde çıkarması tam da AKP zihniyetini ele veren pratiktir. Fakat bunların hepsinin değişmesi gerekir. Demokratik, özgürlükçü, sivil bir anayasa, yasalar karar altına alınırsa bugün çıkardığı yasaları 3 – 6 ay sonra kaldırmak zorunda kalacak. Aksi halde süreç yürümez, barış gelmez. Özgürlükler lehine değişim olmazsa bu ülkeye hiç kimse barışı getiremez. Bu HDP’nin elinde değil. Toplum bunu kabul etmez. HDP çıksa ‘Biz anlaştık, barışı getirdik’ dese bile, siz sokağa barışı taşımadığınız müddetçe, sokakta insanlar huzursuz olduğu müddetçe o ülkeye barış gelmez. O nedenle bizim ve AKP’nin uzlaşması yetmez. Toplumun, genel kamuoyunun da bu barışa ‘evet oldu, içimize sindi’ demesi yazım. Bu da daha özgürlükçü yasalarla olur.

 

 

 

 

 

 

 

ÖNCEKİ HABER

Burjuvaziye karşı halk ittifakı tercih değil zorunluluktur

SONRAKİ HABER

Yatılı kuran kursu öğrencileri zehirlenerek hastanelik oldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...