17 Kasım 2014 00:54

Sanatla büyüyen mühendis, Fırtına Deresine baraj yapmaz

Seslerin Sırrı, çocuklar için bestelenmiş ve Klasik Türk Müziği sazlarıyla seslendirilmiş ilk enstrümantal çocuk müziği albümü . Yazar Feride Koç ve ud ustası Yurdal Tokcan’la şarkılı masal projeleri Seslerin Sırrı’nı konuştuk.

Paylaş

Devrim ACAROĞLU
İstanbul

Müziğini Arayan Orman, müzikle ilgili yazılmış ilk hikaye kitabı. Yazarı, yeni kitabı Seslerin Sırrı ile ilgili konuştuğumuz Feride Koç. Koç, Gazi Müzik Eğitimi mezunu. Altı tane çocuk şarkısı albümü bulunan müzisyenin, Birlikte Müzik Yapalım isimli çocuklara dönük müzik eğitimi seti de var.  Çocuklara doğal ve kültürel varlıkların korunmasına farkındalık geliştirmeleri için başına oturduğu yeni kitabını hazırlarken en büyük ilham kaynağı, atalarımızın ‘Müzik yerle gök arasındaki uyumdur’ sözü olmuş. Kendisi dışındaki canlıları yok sayma noktasına gelmiş insanın bu duyarsızlığını kendi müziğine karşı göstermesi kaçınılmaz oluyor galiba. Binlerce yılda biriktirdiği müzikal külliyata en mesafeli toplumların başında geliyor olmamız bu uyumun tecellisi adeta. Seslerin Sırrı çocuklar için bestelenmiş ve Klasik Türk Müziği sazlarıyla seslendirilmiş ilk enstrümantal çocuk müziği albümü. Albüm dünyanın en iyi udisi demenin yanlış olmayacağı bir ismin elinden çıkmış; Yurdal Tokcan. Koç ve Tokcan’la şarkılı masal projeleri Seslerin Sırrı’nı konuştuk.

Bir müzisyen olarak sizi masal yazmaya iten ne oldu?
Feride Koç: Masal yazmamın amacı bu yolla çocuklara müzik anlatabilmek. Müzik çok önemli, hiçbir zaman tek başına bir yerde durmuyor. Bu masalda özellikle müziğin doğa ile ilişkisi var. Elbette her şey birbirine bağlı. Çocuklara doğa ile müzik arasında ve kendileriyle doğa ve müzik arasında bir ilişki olduğunu anlatmak istedim. Doğa da yaşadığı yer demek. Her gün yanından geçtiği ağaçlar, kuşlar. Çocuk çevresi hakkında ne kadar bilgiye sahip olursa bu çevreye karşı farkındalığını artıracaktır, kendisini ait hissedecek ve güven duyacaktır.
Yurdal Tokcan: Çocuklar için geleneksel Türk müziği sazlarının kullanıldığı, enstrümantal formda üretilen tasviri özellikleri olan ilk çalışma bu. Bizim müziğimiz tabii ki çocuklar için ağır bir müzik. Ben burada Klasik müzik bilgimle çocuklara özel besteler yaptım. Seslendirme yapan arkadaşlarımızın hepsi alanında yetkin kişiler. Hep birlikte çocukların kulaklarına seslenebilecek bir tarzla çaldık.

KLASİK MÜZİK KORKULACAK BİR ŞEY DEĞİL

Klasik müziği sadeleştirmek konusunda mı sıkıntı yaşadınız?
Tokcan:
Aslında çok eğlenceli oldu. Tabii sadeleştirmek ve bu sadelik içinde bir çeşitlilik ve zenginlik yakalamak için uzun bir süre ön hazırlık yapmak gerekti.
Koç: Çocuklardan çok güzel geri dönüşler alıyoruz. Bizim burada en büyük sıkıntımız aslında anne babaların ön yargısı. Çünkü Türk müziği deyince insanların kafasında çok ağır bir imaj var. Bu imaj öğrenilmiş bir imaj. Aslında makamsal müziği ezandan, ninniden, hatta pop müzikten duyuyoruz. Ağır olduğu bir yerde doğrudur, bütün klasik müzikler zordur zaten. Avrupa’da da çocuklar Mozart’ın Requem’ini dinlemezler, ilgilenmezler de zaten. Avrupalılar, Japonlar, Amerikalılar bunu nasıl yaptı? En ünlü bestecileri tuttu çocuklar için de albüm yaptı. Bunu istedi kendisi. Daha sonra çizgi filmler, TV, sinema derken, aynı iyi besteciler bunlara da beste yaptı. Bu kanallardan ilk duyduğumuz müzikler hep klasiktir, birileri bestelemiştir. Her toplumun klasik müzik geleneği çocuk müziklerine girdi. Bu çok önemli bir eğitim. Bizim çalışmamız Türkiye için bir ilk. Bu çalışmalar arttıkça ön yargılar silinecektir. Klasik müzik korkulacak bir şey değil.  

Çocuklara klasik müzik dinletmenin onların gelişimi için nasıl bir faydası vardır?
Koç:
Şu sıralarda çokça söylüyorum şunu; Eğer Fırtına Deresi’ne baraj yapan mühendis böyle bir müzik zevki ile büyümüş olsaydı o dereye o barajı yapmazdı. Klasik müziğin oluşması çok zor bir süreç. Biz Osmanlıdan devralıyoruz ama Selçuklulara, Şamanlara kadar gidiyor. Klasik müzik her zaman toplumun müzikteki en üst düşünce düzeyini ortaya koyar. Felsefeciler, şairler, alimler, müzisyenler birlikte davranıyor, birlikte üretiyor. Bizim şu anda konuştuğumuz dilin kavramlarının oluştuğu yerler bunlar. Tarihsel kökenini takip edebildiğimiz çok köklü bir kültüre sahibiz. Bu büyük bir şans diye düşünüyorum. Biz masalda erozyondan bahsediyoruz, erozyonla mücadele ediyor çocuklar müzikten de yararlanarak. Müzikal erozyon da var tabii…

Doğanın tek sorunu erozyon olsun diye düşünüyor değil mi insan?
Koç:
Evet, Hasankeyf’in başına erozyon değil yönetici geliyor. Sürdürülebilir, doğayla uyumlu bir ekonomi hakkında fikri olmayan yönetici düşüyor başına. Doğayı seven doğaya zarar vermeyen çözümler üretebilirdi o yöneticiler. Biraz daha zor biraz da az kârlı yöntemler geliştirebilirler.
Tokcan: Çocuklar sanat eğitimi ile ruhsal zevklerini geliştirebilirse büyüdüğünde iki kere daha düşünecektir.
Koç: Her şeyden önce müzisyen çocuklar için bir seçme şansı verilmeli. Çocuk tanımalı; belki ud çalacak, kanun çalacak. İçinde doğduğu kültürün çalgılarını bilmemesi çocuğa büyük haksızlık. Dinleme aşamasında ise kendi kültürünün müziğinin iyi örneklerini dinlemesi bence çok önemli. Çalgıların uyumunu görmesi... Beni en çok mutlu eden şey Seslerin Sırrı’nı büyüklerin de sevmesi. Zaten çocuklarla ilgili yapılan çalışmalar eğer sadeliği yakalayabilmişse abartı yoksa büyükler de sever. Müzik yükseldikçe zaten sadeleşmeye başlıyor.


TÜRK MÜZİĞİNİN TEK KAYNAĞI MEŞK SİSTEMİ

Türk Müziği neden yeterince dinlenmiyor?
Tokcan:
Feride Hanımla bir kitap çalışması üzerindeyiz. 18. yüzyılda Saray’da fikri ve sosyal yaşamın Batıya açılması ve müziğimize Avrupa müziğinin de dahil edilmesi, onlarla ilgili kurumların oluşması. O dönemden başlayarak çok acı şeyler tecrübe etmiş Türk Müziği. Radyolarda yasaklanmış belli bir dönem. Bu sıkıntılar içerisinde Türk Müziğinin tek beslenme kaynağı meşk sistemi, usta-çırak ilişkisi olmuş. O sistem bir şekilde bu yapıyı korumuş, bu geleneğin bugüne aktarılmasını sağlamış. O dönemde sadece Saray’da sürebilirken bu yapı daha sonra bütün coğrafyaya yayılarak Anadolu’nun her yanında merkezler oluşmuş. Ta ki benim de mezun olduğum İTÜ Devlet Konservatuarı 1976 yılında kurulana kadar. Benim atalarım Gürcistan’dan gelmiş ve anneannem Ordu’da kadınlara ud dersi veriyormuş. 40’lı yıllarda oluyor bu.

Yasakla bir şey olmuyor yani?
Tokcan:
Oluyor aslında. Bir geleneği yasakladığınızda o daha da kuvvetleniyor. Kültürel mirasını diğer kuşaklara aktarmak istiyor insanlar. Şimdi kurumlarda bir sorun yok belki ama günlük yaşama baktığınızda öyle değil. Çocuğunuz okulunda sadece Batı sazlarını görüyor. Kanunu okulun ortasına koysanız kaç çocuk tanıyabilir acaba.
Koç: Saraydaki Batılılaşmanın ilk ıslahatlarından Yeniçeri Ocağının kapatılmasının ardından, müzikte de çok komik bir şekilde Batı müziğini temsilen Askeri Mızıka Paşası getirtiliyor.
Tokcan: Domizetti Paşa.
Koç: Saray her zaman ülkenin müzik merkezi ve onun başına Batı müziğini bandodan bilen birisi getirtiliyor. Böylece binlerce yıllık müzik geleneği bir tarafa bırakılırken, yasaklanırken Batı müziği temel müzik olarak alınıyor. Ne yazık ki o da bu şekilde geliyor. Hiçbir tarihçi bundan bahsetmiyor. Sanat okulunun başına asker koymak bahsedilmesi gereken bir şey değil mi? Ama çok normalmiş gibi anlatılır bu. Başka yol bulunabilirdi, Japonlar mesela böyle bir şey yapmadı, kendi kültürlerine müziklerine sahip çıktılar, Japon klasik müziklerini bütün dünya dinliyor.


HALFETİ MASALLARLA KORUDU KENDİNİ

Kitapta mitolojiye ve geleneksel masallara göndermeler var…
Koç:
Doğaya nasıl yaklaşıyorsak müziğe de öyle masala da öyle yaklaşırız. Halfeti dünyanın en eski yerleşimi ve koruma üzerine masallar yazılmış Halfeti’de. Her çağda başka başka dillerde. Yeni gelen hiçbir medeniyet diğerinin kültürünü yıkmadan yaşam kurmuş Halfeti’de. Su basana kadar hiç kesintiye uğramadan yaşanan bir yer. Böyle kalabilmesinin sebebi de masallar. Koruma masalları koruma büyüleri var. Nuh da Halfeti’de çıkmış böyle bir masaldır. Yine Yedi Uyurlar var, İslam mitolojisidir. Yedi Uyurlar şu anda konuşurlarsa asılacakları için yüzyıllarca mağarada uyuyorlar. Uyandıklarında toplum onların söyleyecekleri şeyi kabul edecek noktaya geliyor. Ama masalın sonunda hikayedeki bilgiden öğrendiklerimizle “burada yaşadıklarınızı herkese anlatın” diyoruz, büyükler olarak. Mitoloji çok önemli çocuklar için. Çünkü kullandığımız kavramların kaynağı. Bu öyküde susmak, konuşmak, toplum, birey gibi kavramları öğreniyoruz. Binlerce yıl önce de düşünülmüş ve edebiyatla bizlere aktarılmış kavramlar bunlar. Müzik de aynı şekilde... Bu albümde dinlediğiniz sesler herhalde bin yıl öncesinden geliyor.


‘ARKADAŞLAR ÇOCUK OLUN’

Çocuklar için beste yapmanın farkı nedir?
Tokcan:
Müziğin çocuğun anlayabileceği müzik aralığında olması, müziğin aktarımında en önemli unsur olan ritmin bu düşünceyle yerleştirilmesi gibi pek çok hassasiyet gösterildi. Bir müzikal proje gibi de düşündüm ben. Bir filme müzik yaptığınızda görsellik akarken siz onun ritmi ile beraber müziğinizi de şekillendiriyorsunuz. Burada da bir metin var, o metnin ritmi de var. O metnin etkisindeki çocuğun kalp ritmi de inip çıkıyor, müziğin bunların hepsiyle örtüşmesi gerekiyor.

Diğer müzisyenler ne düşündü icra ederken?
Kayıtlar sırasında, “arkadaşlar çocuk olun” dedim. “Çocuk neşesiyle çocuk hissiyatıyla çalın.” Başta nasıl olacak derken, kısa sürede müzikal yapı onları da sardı ve en çocuksu halleriyle enstrümanlarını çaldılar. Bizim müzik her icrada başka türlü yorumlara açıktır, emprovizeye çok açıktır. Dolayısıyla müzisyenin ruh hali çok önemlidir. Sade çalmak çok zor çünkü o müziği işlemek adına geliştirdiğiniz kabiliyetleri az kullanmanız gerekiyor. Alışkanlığınıza da aykırı bu durum. İcracılar için de çok ilginç bir deneyim oldu.

ÖNCEKİ HABER

‘Ak Saray’a bütçe var işçiye yok’

SONRAKİ HABER

Sağlık, ‘uçan’ profesörlere emanet

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...