10 Kasım 2014 01:10

‘AKP, Aleviler üzerinden cumhuriyetle hesaplaşmak istiyor’

AKP hükümetinin yeni bir Alevi açılımı hazırlığı içinde olduğu yönünde haberler sıklaşmış, beklentiler yükseltilmişti. Sözü edilen paket önceki gün Davutoğlu tarafından Hacıbektaş’ta açıklandı. Ancak açılım diye çıka çıka, Hacıbektaş ve Mevlana müzelerine ücretsiz giriş ve Madımak Oteli’nin müze yapılabileceği “müjdesi” çıktı. Davutoğlu’nun uzun konuşmasının şifrelerini, yanı sıra tekke ve zaviyeler yasasının kaldırılması gibi girişimleri Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez’le konuştuk. Başbakan’a “Aleviliği Alevilere tarif etmek de kimsenin haddi değildir” diye seslenen Geçmez, AKP’nin Aleviler üzerinden cumhuriyetle hesaplaşmak istediğini söylüyor.

Paylaş

Serpil İlgün

Davutoğlu önceki gün beklenen konuşmasını yaptı ancak açılım beklentisi, Hacıbektaş ve Mevlana müzelerine girişlerde ücret alınmayacağı ve Madımak’ın müzeye dönüştürülebileceği ile sınırlı kaldı. Ne diyeceksiniz?
Öncelikle, herhangi bir hayal kırıklığı yaşamadığımı belirtmek istiyorum. Aşureyi uluslararası bir törene çevirenlerin, Alevilik gibi bir dertlerinin olmadığı Sayın Başbakanın konuşmasında çok net anlaşıldı. Başbakan Alevilerin sorunlarını çözeceğine, Alevilere Alevilik tarifi yaptı. Bizim de itiraz ettiğimiz nokta tam burası. Alevilere Aleviliği öğretmek kimsenin haddi değildir. Konuşmadan bir şey çıkmadı; çıkmadığı gibi kısmi olarak Alevilere hakaret etti.

Nasıl?
Alevilik için “Sünniliğin dışındaki marjinal inanışlardır” dedi. Ne demek marjinal inanış? Bunu kamuoyuna açıklamak zorunda. Sayın Başbakanın konuşmasının tamamı yanlış, eksik. Bir din alimi olarak konuşuyorsa, saygı gösteririm. Ama Sayın Başbakan bir siyasetçidir ve bu ülkenin Başbakanıdır. Başbakan inanç tarif etmekten kesinlikle kaçınmalıdır. Türkiye’deki gelmiş geçmiş siyasetçilerin tamamının dili böyledir; “Siz bilmezsiniz, biz devletiz, sizin inancınızı sizden iyi biliriz, gerekirse size öğretiriz.” Konuşmanın içeriği buydu. Süreç, haklar üzerinden değil, din kardeşliği üzerinden götürülmeye çalışılıyor.

Başbakan, “din derslerinde bir mezhep kötüleniyorsa, eksikleri varsa düzeltelim” dedi. Oysa Aleviler bunu zaten söylüyor ve zorunlu din derslerinin kaldırılmasını talep ediyor. Bu talep de anlaşılmamış görünüyor…
“Yanlışsa düzeltelim” diyorsa, buyurun düzeltsin. Başbakan zorunlu din dersleriyle ilgili adeta takla attı. Kendisine raporlar verdik, öneriler sunduk. Bu önerilerin hiçbiri hayata geçirilmedi. 12 yıldır iktidar olmalarına, üstelik anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip olmalarına rağmen, halen Türkiye’de Alevilerin sorunları konuşuluyor.

Başbakanın konuşmasının neredeyse tamamında Mevlana ve Hacı Bektaş Veli karşılaştırması yapmasının nasıl bir anlamı var?
Mevlana, Hacıbektaş, Pir Sultan, Yunus Emre ve daha nice ardılı önderler, bu toprakların arif, bilge insanlarıdır. Böyle bir karşılaştırma yaparak Alevilerin sorunlarını çözeceklerini sanıyorlarsa bu yanlış. Alevilere bir de tarif yaptı Başbakan: “Alisiz Alevilik”, “Ehlibeyti sevmeyen Aleviler”, “Hüseyin’i sevmeyen Aleviler…” Sayın Başbakan, Ali’yi de, Hüseyin’i de sizden öğrenecek değiliz! Mevlana’yı, Hacı Bektaş’ı sizden öğrenecek değiliz! Alevilerin sorunu Mevlana’yı bilip bilmemek değildir. Alevilerin sorunu Anayasadan kaynaklanan haksızlıktır. Eşit yurttaşlık kavramının bir türlü Anayasaya yerleşmemesidir. Yürütmenin başındaki kişinin ısrarla bu topraklarda yaşayan diğer inançlardan kişileri karşılaştırarak sorunları çözebileceğini sanıyorsa, bu çok vahim.

Bu konuşmadan sonra, Alevi toplumunun AKP’den çözüm beklentisi sürer mi?
Şunu belirtmek lazım; ısrarla Alevilerin diyaloğa kapandığı söyleniyor. Bu haksız bir söz. Aleviler diyaloğa açık bir toplumdur. Ama bu dil, diyalog dili değildir. Bu dil makası biraz daha açmaya, sorunların çözümünü biraz daha ertelemeye hizmet eder. Alevileri siyasete alet etmek, seçim sürecine giden Türkiye’nin sorunlarını biraz daha sac üstünde sürekli oynatıp durma anlamına gelir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Ak Saray’da iktidara yakın bazı Alevi kurum temsilcilerine verdiği iftar davetinde “Acılarımız ortak, kıblemiz ortak, kitabımız ortak, Ehl-i Beyt’imiz ortak. Birtakım devletlerin birtakım istihbarat örgütlerinin, üzerimizden oyun kurmalarına gelin artık müsaade etmeyelim. Gelin, Kerbela’dan ibret alıp kucaklaşalım, kardeşliğimizi büyütelim” dedi. Kardeşliği kim bozuyor, ‘dış güçler’ mi?
Bir kere, kardeşliği din kardeşliği üzerinden algılayan bir hükümetle karşı karşıyayız. Sürekli bir dış güçlerdir gidiyor. İnsana sormazlar mı, kardeşim siz 12 yıldır iktidardasınız. Bu dış güçler kim, bunları açıklayın! Bu dış güçler mi, AKP’li siyasetçilere mitinglerde Alevilere hakaret ettiriyor? Yani “Çorum’un kahramanı Ebu Suud’dur” diye dış güçler mi söyletiyor Başbakan’a? Eğer öyleyse Sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanı dış güçlere teslim olmuş demektir.

TEKKE VE ZAVİYELERDEN ÖNCE ANAYASA SORUNU GELİR
 

Hükümetin Alevilerin taleplerini karşılamak bir yana 3. köprüye Yavuz Selim isminin verilmesi gibi incitici uygulamalarına karşı Alevi örgütlerinin bir eylem planı var mı?
Aralık ayında Büyük Alevi Kurultayı düşünüyoruz. Geçtiğimiz yıl Ankara’da yaptığımız kurultayı bu yıl İstanbul’da toplayacağız ve hükümete “elinizi inancımızdan çekin” diyeceğiz. Burada tabi Alevi örgütleri tabanıyla iyi buluşmak zorunda. “Alevi dedelerine maaş” dediğiniz andan itibaren Aleviliği bitirmiş olursunuz. Dergâhların Alevilere verilmesiyle ilgili olarak bir tekke ve zaviye yasasından bahsediyorlar mesela. İçeriği nedir tam bilmiyoruz. Benim gördüğüm kadarıyla hükümet cumhuriyetle hesaplaşmak istiyor ve bunu Aleviler üzerinden yapmak istiyor. Bu hükümet cumhuriyetle hesaplaşmak istiyorsa samimi olmak zorunda. Bunu Aleviler üzerinden gerçekleştirmesine müsaade edemeyiz. Alevilerin dergâhları Alevilere teslim edilmeli. Ama tekke ve zaviyeler yasasından önce Türkiye’de bir anayasa sorunu var; önce onu halletmesi lazım. İkincisi, bu takke ve zaviyelerin kime ait olduğuna ilişkin geçmişe dönük bir araştırma yapması lazım.

Bunu neden söylüyorsunuz?
Çünkü Alevilere ait bir sürü tekke ve zaviye başkalarının elinde. Bunu araştırıp, ondan sonra anayasada eşitlik ilkesi getirirse, buna itirazımız olmaz. Ama kuru kuruya sadece diğer grupların gönlünü hoş tutmak için “bakın ben cumhuriyetle hesaplaşıyorum, tekke ve zaviyeler yasasını kaldırıyorum, ey Aleviler daha ne istiyorsunuz, sizin tekkelerinizi size veriyorum” diye kurnazca bir iş yaparsa, bunun karşısında duracağız.

Cumhuriyetle hesaplaşmayı açar mısınız? Ne maksatla Aleviler üstünden yapılıyor bu hesaplaşma?
Tekke ve zaviyeler yasası denince, sadece Hacı Bektaş Dergâhı, Abdal Musa Dergâhı, Şahkulu ve Erikli Baba’yı anlıyor hükümet. Oysa tekke ve zaviye yasası bundan ibaret değildir. Hükümet dini kendi kontrolünde tutma işinden vazgeçmeden diğer gruplara da ayrıcalık vererek meseleyi götürmeye çalışıyor. Devlet tamamen dinin dışına çıktığı ve bunu da anayasal güvenceye aldığı andan itibaren biz tekke ve zaviyeler yasasının kaldırılmasından sıkıntı duymayız. Yoksa bu haliyle kaldırılırsa Konya’yı düşünemiyorum örneğin. Alevilerin halini düşünemiyorum. Bizim derdimiz örneğin Hacı Bektaş Dergâhını bize teslim edip etmeme meselesi değildir. Bizim derdimiz devletin dini argümanların tamamını kaldırması. Cumhuriyetle hesaplaşmayı söylerken bu anlamda söylüyorum. Halen 12 Eylül anayasasını kaldırmayan bir hükümet, kurnazlık yaparak Alevileri diğer gruplarla karşı karşıya getirmek gibi bir oyun peşinde.

Diğer gruplar dediğiniz kim, açar mısınız?
Türkiye’nin laik gruplarıyla, Türkiye’nin dindar gruplarıyla, Türkiye’nin Kürtleriyle, Türkiye’nin Ermenileriyle, Süryanileriyle karşı karşıya getirerek, “bakın biz bunu istiyoruz ama Aleviler istemiyor, bunlar laikliği savunduğunu söylüyor ama laikliği savunmuyorlarmış” diyerek bizi bu kör topal işe alet etmek istiyorlar. Doğrudur, Türkiye hakikaten tekke ve zaviyeler yasasından kurtulmalıdır. Ama bu haliyle asla müsaade etmiyoruz.

AKP’nin bahsettiğiniz planı Aleviler üzerinden gerçekleştirmesi, Alevileri güçsüz, dağınık gördüğü için mi? Bunu nasıl yapacak?
Alevileri bölerek. Kendince radikal Alevi bir grup oluşturmak istiyor, kendince daha ılımlı bir Alevi grup oluşturmak istiyor ki, şimdiki Cumhurbaşkanının geçmişte bir sözü vardı; “Biz Türk Alevileriyle bu işi götüreceğiz” demişti. Bu bir işaretti zaten. Yani Aleviliği bir etnisiteye indirip, Kürt Alevisi, Türk Alevisi, Arap Alevisi deyip bölmeye çalıştılar. Burada başarılı olamadılar. Şimdi de diyecek ki “Tekke ve zaviyeler yasasını kaldırılmasını isteyenler ve istemeyenler… Daha ne istiyorsunuz, bakın dedenizin ismi yasaktı, mürşid ismi yasaktı, bunları serbest kılıyoruz.” Böyle kurnaz oyunlar… arkasını iyi okumak lazım…

Bütün bunların yedi ay sonra yapılacak seçimlerle ilgisini kurmak fazla mı komplocu olur?
Hayır. Hükümet gerek iç siyasette, gerek dış siyasette çok sıkışmış durumda, ciddi bir açmazın içinde. Hedefinde Alevilere hoş görünmek, onlardan oy almak olduğunu düşünmüyorum. Ama dindar, vicdan sahibi Sünnilere “Bakın biz de Alevilerin inancına saygılıyız, onlarla ilgili bir şey yapmaya çalışıyoruz ama bu Alevi örgütleri önümüzü kesiyor” diyerek bizi onlarla karşı karşıya getirmek istiyor. Bir de bu Hükümetin başkanlık sistemine geçmek gibi bir amacı var. Mesele, anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa sahip olup başkanlık sistemine geçmek.

CHP PAKETİ MESELENİN ASLINA DOKUNMASA DA OLUMLU

CHP’nin Alevi paketini nasıl buldunuz?

Birinci Alevi Çalıştayı’na katılırken hükümete verdiğimiz bir rapor vardı. CHP’nin o raporu baz aldığı anlaşılıyor. Zorunlu din derslerinin kaldırılması, cemevleri, nefret söylemi gibi maddeler olumlu. Fakat asıl kaynağa, Diyanet’e dokunmamışlar. Laik bir devletin olabilmesi için devletin tamamen din işlerinden sıyrılması lazım. Diğer maddeler, bizim de raporumuzda yer alan maddeler. CHP daha önce bunlara karşı çıkıyordu ama şimdi bu noktaya gelmesi önemli. Ancak Alevi örgütlerini dinlemeden bir rapor yayınladılar. Bu başlı başlına bir sorun.

CHP’nin paketi için, “Alevi toplumunun talepleri, Sünni toplum için de kabul edilebilir bir seviyeye çekilmiş” denebilir mi?
Evet. “Alevilerin de hakları verilsin”i, anayasal haklardan, temel hukuk haklarından ziyade, ekonomik olarak algılamışlar. Bu doğru bir şey değil. Bizim isteğimiz “Alevilerin hakları teslim edilsin” değil; bizim isteğimiz devletin demokratik, laik bir devlet olabilmesi, eşit yurttaşlık kavramını kavrayabilmesi. Bunun için de öncelikle devletin dini değerlerden arınması gerekiyor. Kamunun tamamı dinsel bir kılıfa bürünmüş durumda. Siz buna dokunmazsanız, Diyanet İşleri Başkanlığı’na dokunmazsanız, bunlara bir çerçeve olarak bakmazsanız, öbürleri kısmi çözümler olarak kalır. Çünkü devleti oluşturan gruplar sadece Sünniler ve Aleviler değil. Devlet gerçekten laik bir devlet olacaksa, yurttaşların inançlarından ve dillerinden ötürü bir ayırıma gitmeden, bütün yurttaşlarına eşit bir mesafeden bakmayı becerebilmeli. Bizim verdiğimiz mücadele de bu.

DİYARBAKIR’DAKİ LAİKLERLE İZMİR’DEKİ LAİKLER ENİNDE SONUNDA İTTİFAK YAPACAK

Aysel Tuğluk’un, geçtiğimiz hafta Türkiye’nin laiklerine/sekülerlerine, AKP’ye karşı bir ittifak oluşturulması ve çözüm sürecine sahip çıkılması yönünde bir çağrısı oldu. Bu çağrıyı siz nasıl karşıladınız?
Ben de Sayın Tuğluk gibi düşünüyorum. Çünkü Kürt hareketi bölgede ciddi seküler, laik bir grup oluşturdu. Ki, Kürtler dindar bir toplumdur. Bu dindar toplum içinde böylesine büyük bir işi başarmak önemli bir şey. Türkiye’nin batıdaki laikleri için de önemli bir şey, ama henüz farkında değiller. Aleviler batıdaki Sünni laiklerine göre daha çok farkında. Özellikle sahil bölgelerindeki, büyük şehirlerdeki seküler laik toplulukların şunu görmesi gerekiyor; eninde sonunda Diyarbakır’daki seküler laiklerle, İzmir’deki seküler laikler ittifak etmek zorunda kalacak. Hem AKP’ye, hem de din eksenli siyaset yapan kişilere karşı… Tuğluk’un çağrısını ben böyle okuyorum, doğru ve önemli bir çağrı olarak görüyorum. Türkiye’nin, özellikle sürekli laikliği savunanların, Kemalist grupların bunu iyi değerlendirmeleri gerekiyor.

BERKİN ELVAN, ALEVİ DÜŞMANLIĞINI AÇIĞA ÇIKARIYOR

Okmeydanı cemevindeyiz. Uğur Kurt burada katledildi. Yine buradan birkaç metre ötede Berkin Elvan katledildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan hafta başında yaptığı konuşmada Berkin için yine olumsuz ifadeler kullandı. Hem bu ayırımcı, dışlayıcı dilin devam ediyor olması, hem katillerin hesap vermemesi hali için ne söylersiniz?

Cumhurbaşkanı, henüz cumhurbaşkanı olduğunun farkında değil. Ya da Alevilerin cumhurbaşkanı olmadığını açık ediyor. Berkin Elvan her gece Erdoğan’ın rüyasına giriyor olmalı ki, paranoya yaşıyor. Bir insanın 15 yaşındaki bir çocuğun sabah ekmek almaya giderken polis kurşunuyla öldürülmesini terörize etmesi, onun üzerinden siyaset yapması, zaten vicdanını kaybettiği anlamına gelir. Cumhurbaşkanının bilinçaltında ciddi bir Alevi düşmanlığı olduğunun açığa çıkmasıdır Berkin Elvan. Cumhurbaşkanı, haklarını aramasınlar, Türkiye’de yaşanan işçi katliamlarını, yolsuzlukları, yoksullukları görmesinler, bunları konuşmasınlar diye Berkin Elvan üzerinden insanları birbirine düşman etmeye çalışıyor.

KERBELA BUGÜN KOBANİ’DİR

Muharrem ayı vesilesiyle İktidardan Alevi kanaat önderlerine, Kerbela daha yoğun tartışıldı. “Aslında ne olmuştu”, “Kerbela gerçek mi, mitoloji mi”, “Kerbela’nın bugün için anlamı” gibi başlıklara Kobani de eklendi ve IŞİD çetelerine karşı yürütülen savaşın Kerbela’ya denk düştüğü ifade edildi. Siz ne dersiniz?
Kerbela’yı doğru anlamak lazım. Birileri gibi “Alevilik Ali’yi sevmekse biz Aleviyiz”, “Kerbela’nın acısını biz de hissediyoruz” diyerek anlaşılmaz. Kerbela’da yaşanan katliamı, zulmü vicdanlarında görmeyenler Kerbela’yı tanımazlar, Kerbela’nın yüzyıllara nasıl aktığını da hissetmezler. Kerbela, 10 muharrem 1334’te İmam Hüseyin’in Yezid’in ordusuna karşı bir direnişidir. Haksızın önünde baş eğmemesidir. Hüseyin isteseydi Kerbela olmazdı. İsteseydi o da iktidarın, gücün yanında olurdu ve saltanat içinde yaşardı. Ama Hüseyin bunu yapmadı. Günümüze uyarlarsak, haksızlığın yanında olmak mı yoksa karşısında durmak mı, zenginlerin yanında durmak mı yoksa yoksulların yanında olmak mı? Kerbelayı bugün böyle algılamak lazım.

Dolayısıyla sınıfsal bir yanı da var?
Kesinlikle sınıfsal yönü var. Çünkü İmam Hüseyin’e Bağdat Valiliği teklif edilmişti ve ciddi bir para karşılığında edilmişti. Hüseyin sınıfını belli etti; oradaki ezilmişlerden, yoksullardan yana bir tercih yaptı. Bu tercihi bugüne uyarlarsak, Kerbela elbette bugün Kobani’dir. Kerbela elbette Filistin’dir. Irak’ta yaşanan katliamlardır. Kerbela elbette Dersim’dir, Maraş’tır, Sivas’tır, Gazi’dir, Gezi’de ölen çocuklardır. Kerbela yurtlarından sürülüp teknelerde boğulan insanlardır. Kerbela elbette maden ocaklarında katledilen maden işçileridir. Ancak bunlar Kerbela olabilir. Yoksa iktidardakilerin sofrasında Kerbela’yı anmak başlı başına bir sorundur.

Alevi toplumunun IŞİD barbarlığına karşı mücadele eden Kürtlere desteğine, hatta IŞİD’e karşı birleşme imkânına ilişkin ne söylersiniz? Çünkü IŞİD’in hedeflerinden biri de Aleviler.
Alevilerin IŞİD’e karşı net. Alevi örgütleri, IŞİD’in katliamına uğrayan Ezidilerle, Türkmenlerle, Kürtlerle, Hıristiyanlarla birlikte olduklarını hem söylemleriyle, hem eylemleriyle gösteriyor. Alevi örgütleri bölgeye de gitti, yardım kampanyası açtı. 12 Ekim’de eğitim ve hak ihlallerine yönelik yaptığımız mitingde de öne çıkardığımız sorunlardan biri buydu. Tavrımızın, IŞİD vahşetine karşı duranlarla birlikte hareket etmek olduğuna inanıyorum.  Alevilerin bölgede yaşayan zulme sessiz kalması imkânsız. Kalmıyor ama bunu daha güçlü bir şekilde bölgeye hissettirilmeli.

Bu açıdan Alevi örgütlerinde ayrı düşmeler var mı?
Elbette. Yani iktidarın masasına iftira gidenlerin IŞİD gibi bir sorunu olduğunu düşünmüyorum.

ÇOCUKLARIMIZA DİNLER TARİHİNİ ÖĞRETMEK KÖTÜ MÜ?

Alevi toplumunun taleplerinin başında zorunlu din derslerinin kaldırılması geliyor. Hükümet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) iki defa mahkûm olmasına rağmen, din derslerinin zorunlu olmasında neden ısrar ediyor?
Belirttiğiniz gibi AHİM’in kararı var, Danıştay’ın kararı var ama halen Alevi çocuklarına zorla din dersi veriyorlar. Cumhurbaşkanı’na bakıyoruz “Niye kimse zorunlu kimya dersine, fizik dersine sorgulamıyor” gibi insan aklını zorlayan ifadeler kullanıyor. Aleviliği, Sünniliğin bakış açısıyla yorumluyor.

Erdoğan, “çocukların din dersini öğrenmesi kötü mü olur” diye soruyor...
Siz din dersinin tamamını Sünni inanışa göre yorumlar ve tamamını zorunlu kılarsanız kötü olur elbette. Bu dersi kaldırırsınız, dinler tarihi diye bir ders koyarsınız, çocuklar en azından dinin ne olduğunu, dinin İslam’dan ibaret olmadığını, dünyada ne kadar çeşitli dinler olduğunu görür ve ona göre bir karar verir.

Ortalama bir Sünni yurttaş, “Alevi çocuğunun dua, namaz vs. öğrenmesinde ne sakınca var” diye düşünebilir. Yanıtınız ne?
Zaten sorun tam da burada yatıyor. Türkiye’de sorunun Alevilik değil, Sünnilik olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü çoğunluğu onlar oluşturuyor ve özgürleşemiyorlar bir türlü. Çünkü dinlerini devletin verdiği değerlere göre algılıyorlar. Bu belki sokaktaki vatandaş için safiyane bir soru olabilir. Ama bu soruyu siyasetçiler sorarsa, o zaman çok sıkıntılı olur. Ve siyasetçilerin bu soruyu halka sordurmamaları gerekiyor. Tersine siyasetçiler izledikleri politikalarla halka bu soruyu sordurtuyorlar. Çünkü dini siyasi bir araç olarak kullanıyorlar. Sokağın sorusunu değiştirmenin yolu, sokağa şunu da sorarak olur; “Çocuklarınız başka dinleri öğrenseler çok mu kötü olur?” İnancın insana ait bir şey olduğunu, devlete ait bir şey olmadığını öğrenmek anlamında hayır, çok iyi olur.  

CHP DE AKP DE YÜZDE 10 BARAJINDAN MEMNUN

CHP’nin “biz etnik ve inançsal kimlik siyaseti yapmıyoruz” demesi, yine açıkladığı pakette Diyanet’in kaldırılmasının yer almaması CHP’nin 2015 seçimleri planı için ne söylüyor size? CHP’nin Alevileri “doğal seçmen” olarak görme alışkanlığının değişmediğini gösterir mi?
Evet, değişmediğinin göstergesi. Biz de CHP’den etnik ve dinsel siyaset yapmasını zaten istemiyoruz.

Bu ne kadar karşılık buluyor?
Karşılık bulmuyor. Siyasetçiler bunu şöyle algılıyorlar; “biz sizin dediğinizi yapıyoruz.” Oysa biz öyle demiyoruz. Biz örneğin daha demokratik bir ülke istiyoruz. CHP’nin yapması gereken şey, insan hakları merkezli bir demokrasi. Laik, sosyal, bir hukuk devleti. Bunun anlamı, şu anki mevcut devlet değil. Mesela CHP cesaretle “Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilmeli” diyebilmeli.

Ama CHP bunu söylemediği gibi destekliyor?
Destekliyor. CHP şunu diyebilmeli, ana dilde eğim haktır. Sünni vatandaşlarımızın inançlarını özgürleştirmek için elimizden gelen desteği vereceğiz diyebilmeli. CHP bunları kırmadıktan sonra ve öbür taraftan AKP siyaseti dini argümanlar üzerinden yürüttüğü sürece haliyle Aleviler çaresiz kalıyor. Çünkü karşılarında hayatta yaşadıkları pratikler var. Nedir bunlar? Kamunun bütün alanı dinselleştirildi. 12 yıldır Adalet Bakanlığı’na Alevi bir hâkim savcı alınmadı örneğin. Kamuda Alevilere görev verilmiyor. AKP’nin karşısında alternatif olarak CHP görülüyor. Böyle olunca elim de kırılsa, yine oy vereyim demek zorunda kalıyorlar. Ama bunu kötü kullanıyor CHP.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin aday tercihi, Alevilerce muhakkak sorgulandı. Bu sorgulama genel seçimlere ne kadar yansır?
Sorgulandı. CHP ciddi şekilde Alevilerden oy kaybetti. Ama cumhurbaşkanlığı seçimleriyle genel seçimleri birbirine karıştırmamak lazım. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi; iki, Selahattin Demirtaş’ın özgürlükçü söylemleri vardı ve Alevi tabanı bundan etkilendi. HDP buna devam ederse bence CHP’ye giden Alevi oylardan bir kısmını yine alacak gibi görünüyor. Ama bunun cumhurbaşkanlığı seçimindeki kadar olmayacağı belli.

CHP’nin cumhurbaşkanlığındaki aday seçiminin, o döneme özgü olarak görülmesi ne kadar doğru. Neticede bu politik bir tutum değil mi?
Türkiye’nin en büyük sorunu insanların siyasi tercihleriyle ilgili olarak kafalarını değiştirmemeleri, siyasetin de bunun önünü açmaması. O anlamda cumhurbaşkanlığı seçimi bunun önünü açtı. Ama öyle bir korku tünelinde yaşıyor ki Türkiye’nin demokratları, laikleri, Alevileri. Yani 361 oy aldığı gün AKP’nin Türkiye’ye şeriatı getireceğine inanıyor Aleviler. AKP’nin uygulamaları da buna zemin hazırlıyor. Alevi mahallelerine İmam Hatip liseleri açmak, Alevi köylerine cami yapmak, Alevilerin kamudaki durumlarının tamamen dinsel bir argüman içinde algılanması, insanların tercihlerini etkileyen bir şey. Ama seçim sistemi değiştiği günden itibaren, emin olun parlamento çok farklı oluşacaktır. Yani yüzde 10 baraj sistemi, diktatör rejiminin uyguladığı bir sistemdir. Ve insanların aslında kafasından geçenlerin çoğunu yapmadıkları bir seçim sistemi… Bunu hem AKP, hem CHP çok iyi kullanıyor. İkisi de aslında durumdan memnun. “Başkaları olmasın, biz sürekli birbirimizle çelik çomak oynayalım.” Bence Türkiye kamuoyu, seçim yasasının değiştirmesiyle ilgili ciddi bir baskı ittifakı oluşturmak zorunda. Gerekirse seçim 6 ay, bir yıl ertelensin ama güçlü bir ittifakın, örneğin milyonlarca insanın bir anda meclise yürüdüğü bir eylemlilik yapmak lazım. O zaman meclis halkın meclisi olur, AKP sultanlık yapamaz, CHP “şeriat geliyor” şantajını kullanamaz. Bu alternatifi toplumun önüne getirmek lazım. Bu da sivil toplum örgütlerine düşüyor.

Aynı zamanda size de?
Mutlaka.

 

 

 

 

ÖNCEKİ HABER

Kudüs gidiyor Araplar izliyor

SONRAKİ HABER

‘Hikaye anlatıcısından fazlasıyım'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...