01 Kasım 2014 01:00

'Genç mezarı olacağına aç mezarı olsun!'

Çalışma Bakanı Faruk Çelik, ‘Hayat devam ediyor’ dese de madende mahsur kalan işçilerin aileleri için bunu söylemek imkansız. Osman Çoksöyler, madende mahsur kalan 18 işçiden biri. Eşi Şadiye’nin deyişiyle, “Dünyayı tarasan öyle bir insan bulunmaz” Ağıt ve göz yaşları arasında konuşuyor: “Hepsinden şikayetçiyim. Bizim suçumuz gariban olmak, zengine bir şey olmaz. Kapatsınlar bütün ocakları. Genç mezarı olacağına, aç mezarı olsun buralar.”

Paylaş

Arif KOŞAR
Ermenek

Osman Çoksöyler, madende mahsur kalan 18 işçiden biri… Eşi Şadiye’nin deyişiyle, “Dünyayı tarasan öyle bir insan bulunmaz” Ağıt ve göz yaşları arasında konuşuyor: “Hepsinden şikayetçiyim. Bizim suçumuz gariban olmak, zengine bir şey olmaz. Kapatsınlar bütün ocakları. Çalışmasın kimse. Genç mezarı olacağına, aç mezarı olsun buralar.”

Osman, 29 yaşındaydı. 6’sı erkek toplam 9 kardeşin sondan ikincisiydi. Biri daha 4 aylık, diğeri 4 yaşında iki çocuğu vardı. Evleneli 5 sene olmuştu. Köyün en sevilen gençlerinden birisiydi. Kimseyi kırmaz, bir şey isteyen olursa hemen yapardı. Baba ocağında kalıyordu. Hayali bir ev yapmaktı. Yandaki arsayı zor bela aldı. Bir inşaata başlamış, kabasını bitirmişti.  Bu inşaat da onu madene bağlamıştı. 3 aydır maaş alamıyordu. Patronu bir işyerine yönlendirmiş, malzemeleri oradan borçla almıştı. Bu onun belki de madene gitmesini zorunlu kılmıştı… Osman’ın köyü Aşağı Çağlar. Adı ‘aşağı’ ancak köye ulaşmak için Ermenek’in Güneyyurt beldesinden Toroslara doğru epeyce çıkıyoruz. Az daha yukarısındaki Yukarı Çağlar köyünün varlığı ona ‘aşağı’ ismini kazandırmış.

‘MECBUR GİDECEĞİM’

Torba yasanın çıkması ile başka illerdeki maden patronları gibi burada da madenlerin kapısına kilit vuruldu. Ta ki, Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in, “Taleplerinizi karşılayacağız” açıklamasına kadar. Madenler yeniden açılmış, işçiler bir araya getirilip servis ve yemeğin kaldırıldığı ilan edilmiş. Ancak işçiler bu koşullarda çalışmayı kabul etmeyince, bir 15 gün daha çalışmamış madenler.
Madenin baş mühendisi çavuşu arıyor. Çavuş “Ben gitmem ama isteyen varsa gitsin” diyor köydeki işçilere. Köyde toplam 27 işçi Has Şekerler’de çalışıyor. Bir vardiyada 14 diğerinde 13 işçi. İşçiler kazadan bir gün önce, yani 27 Ekim pazartesi günü köy kahvesinde toplanıyor. Uzun uzun tartışıyorlar. Sonra bir kısmı gitmeye karar veriyor.

Osman madende usta. Ne kadar olabilirse artık, ‘değerli’ eleman. Ayrıca inşaatı için malzeme de almış. Bir de mühendisin, “Şimdi gelmezseniz işten atılmış sayılırsınız, ne maaşlar ne de tazminat. Hiçbirini alamazsınız” sözleri. İşçiler bu tehdidin, “Başka madende de çalışmayı unutun” anlamına geldiğini biliyor. Bütün bunların hesabını yapan Osman, eşi Şadiye’nin “Gitme, inşaatta çalış ama gitme. Bunlar seni şimdi daha da kötü çalıştırır” demesini de dinlemiyor. “Ne yapayım, borç içindeyiz. Mecbur gideceğim” diyor. Ve gidiyor…

“Hiç anlatmazdı bana madendeki zorlukları. Ama ben bilirdim. O yüzden gitmesini istemezdim” diyor Şadiye. Sabah saat 7’de evden çıkışı Şadiye’nin Osman’ı son görüşüydü.

NE HAYALLERİ VARDI?

Ağabey Mümin Çoksöyler ile görüşüp köyde buluşuyoruz. Diğer kardeşlerle birlikte evin hemen yakınında karşılıyorlar. Madene gitmek için bir servis aracı hazır bekliyor. Biraz dinledikten sonra Osman’ın inşaat halindeki evine gitmek istiyoruz. 100 metre ilerde. Evin önüne gelir gelmez, az önce gayet sakin olan kardeşlerin tamamı ağlamaya başlıyor: “Ne hayalleri vardı?”

Osman’ı köyde şaşılacak kadar çok seviyorlar. “Kör öldü badem gözlü oldu” hikayesi mi diye düşünüyoruz. Değil! “Gel bugün şu işe gidiyoruz dediğimde gelmediği olmadı. Köyde herkesin işine koşardı. Çok da mücadeleciydi. 5 vakit namazını eksik etmezdi. Çok çalışırdı” diyor Ağabey Abdullah Çoksöyler…

MECBURİYETTEN!

Peki, neden maden? Köy yeri, yok mu başka bir çaresi? Hayvancılık, bağ, bahçe, kiraz, elma; neden olmuyor? “Köy yeri artık şehirden beter” diyor ağabey Abdullah… “Burada insanların büyük arazileri falan yok. Karaman’a gittim, birisi anlatıyor; ‘150 dönüm arazim var’ diye. Benim kendimin 8.5 dönüm. Kiraz var, elma var. Yılda 10 bin lira ancak gelir. İlacı, gübresi, taşıması, bir şey kalmıyor doğru düzgün. Yevmiye hesabı yok, ondan biraz kalıyor. Ama geçim mümkün değil.”

“Köyde gelir azsa da gider de azdır” diyoruz. “Nasıl az? Şehirde nasıl ödüyorsan elektrik, suyu burada da ödüyorsun. Telefon ihtiyacı da aynı. Domates, biber, peynir, zeytini biz de dışarıdan alıyoruz.” Hayvancılık? “Vardı. Her kişinin danası, ineği vardı. Ama yem olmuş 50-55 bin lira. Üstüne samanı. Olmuyor. Burada hayvan da hayvancılık da kalmadı. Köyde yaşam zor, çok zor.”

İşte bütün bu zorluklar Osman’ı da madene sürmüş. İlkokulu bitirmiş. Fazlası mı? “Ne olanak var ne de gerek!” Geçim olmayınca da mecbur girmiş madene. “Seve seve değil… Mecburiyetten!” Babası 2 dönüm bahçe vermiş. Bir dönümü kiraz, bir dönümü elma… Bahçeye gider gelir ama yetmez yaşamaya…

HÜKÜMETİNDEN, BAKANINDAN, AĞASINDAN, MÜHENDİSİNDEN…

Osman’ın yapmayı hayal ettiği ev henüz inşaat halinde. Babasının evinde kalıyordu eşi ve 2 çocuğuyla… Eşinin feryadı yürekleri dağlar. Öfkesi Torosları aşar. “Hepsinden şikayetçiyim. Hükümetinden, bakanından, ağasından, mühendisinden… Neredeydiler şimdiye kadar?” Umudunu hâlâ kaybetmemiş. Bir mucize bekliyor. Zinhar “öldü” demiyor. “Allah’ım kurtulsun!” “Olan garibana oluyor. O yasayı çıkardılar. 3 aydır maaş yok. Bayramı bile harçlıksız geçirdik. Madem çıkardın, neden sıkı denetim yok. Niye denetlemiyorsun? Tuvalete bile çıkarmadılar, yemeğe bile çıkarmadılar. Bilmiyor musun buraları. Bakan buralı. Bilmez mi burayı. Kapatsınlar! Kapatsınlar!”

Şadiye’nin kardeşi Mustafa Saraç da yanında. “4 gün oldu. Buraya bir kimse gelmedi, ziyaret etmedi. Bir ambulans yok bu köyde. Bir soran olmadı. Psikolojisi bozuk insanların. Ama ilgilenen yok.”

ÖNCEKİ HABER

Ermenek’te insan olabilmek

SONRAKİ HABER

'Kaza değil cinayet'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...