19 Ekim 2014 09:32

Gözümüzü mal bürümüş!

Kobanê’de insanlar katliam tehlikesiyle karşı karşıyayken, hükümet, “arada IŞİD, YPG’yi temizlesin” kafasıyla bakarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan keyifle “Kobani düştü düşüyor” derken… Ve keleş tanka işlemediğinden... Kürtler “Siz başımıza bela ettiniz, en azından temizlememize yardım edin” diyerek silah isterken…

Gözümüzü mal bürümüş!
Paylaş

Arif KOŞAR

Mal toplumunu…

Marx’ın değişiyle meta toplumu…

Meta dediğin malın satılanı, satılmak için yapılanı…

Üstümüzdeki elbise, yediğimiz yemek, oturduğumuz bina, sokağa çıkınca otobüs, araba, direkler, doruklar, gazeteler, kitaplar, yatlar, katlar; ne var ne yoksa; işte bunlar hep mal/meta… Marx, tam da bundan ötürü Kapital’in henüz ilk cümlesinde, “Kapitalist üretim tarzının egemen olduğu toplumların zenginliği ‘muazzam bir meta birikimi’ olarak kendini gösterir, bunun birimi tek bir metadır.” der.

Son 15 gün memleketin temel gündemi Kobanê ile gelip giderken; yine tüm gelişmeler “yaktılar, yıktılar” nidalarıyla mala bağlandı…

Marx’ın yabancılaşma dediği de bu: “Ölü canlıyı ele geçirir.” İnsanlar arasındaki ilişkiler mallar arasındaki ilişkiler gibi görünür.

‘SOSYOLOJİ’ ARTIK YANGIN YERİDİR

Kobanê’de insanlar katliam tehlikesiyle karşı karşıyayken, hükümet, “arada IŞİD, YPG’yi temizlesin” kafasıyla bakarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan keyifle “Kobani düştü düşüyor” derken… Ve keleş tanka işlemediğinden... Kürtler “Siz başımıza bela ettiniz, en azından temizlememize yardım edin” diyerek silah isterken…

IŞİD tüm dehşetiyle geliyordu. Bugün az daha rahat belki… Ama Kürt gençleri Kobanê’de ölmeye devam ediyor.

Kürtler için Kobanê, “Rojava Devrimi’nin başlangıç yeri”… Ancak mesele bundan ibaret değil… Akrabalarının, canlarının öldürüldüğü bir yer. Televizyondan izledikleri VRT ya da video değil bizzat evin içindeki vahşet.

“Ölüm kalım savaşı veren ailesi”… İnsanın en yakınına zarar vermek üzere geliyorsa bir katliam sürüsü; onu engellemek için elinden geleni ardına koymaz… Bazen doğrusu yalnışı kalmaz. Geçmişten tüm biriktirdiklerini, öfkelerini, yaşanmışlıklarını, kafana kakılanı ve ezeni toplar, çarpar; hepsini yakarsın… “Yanlış oldu”… Belki… Ama realite… Daha da yaksın diye değil… Gerçek bu diye… Çözüm mü, ayrı tartışma…

Ancak… Kürt sorununda iki yılda “komisyona havale” dışında elle tutulur neredeyse tek bir adım atılmamış, tek bir talep karşılanmamışken… Rojava’ya hasmane tutum ağızdan düşmezken… Düşmanlara tır tır silah giderken… Ve her daim aşağılamalara, tehditlere maruz kalırken… Birikir… Bir kıvılcımı bekler… O çok ünlü “sosyoloji” artık yangın yeridir.

MAL TUTKUSU…

Sosyal medyada çokça paylaşılan bir tweet’teki gibi Fransız Devrimini, “Paris esnafı çok zarar gördü” diye açıklama noktasına doğru geliyoruz. İnsanların her sokağa çıkışı, şu kadar mal “zarar gördü” ile tamamlanır oldu.

19. yüzyılın halk karşıtı ‘parlak’ sözlerine doğru direksiyon çoktan kırıldı. Kraliçe Viktorya zamanında olduğu gibi, talep eden insanlar “tehlikeli sınıfları” oluşturur. Zaten aylak, eşkıya, hırsız, ipten kazıktan kurtulmuşlar taifesidir. Ya da çapulçu, terörist, vandaldırlar… Mülkiyetin ve malların korunması için bunların derhal bastırılması gerekir. İngiltere’de siyahlar ayaklandığında; Cameron’un dediği gibi; “Söz konusu olan suçluluktu, mallara zarar vermeydi”. Fransa’da 2005 yılındaki göçmen eylemlerinde 10 günde 3 bin 500 araba yakıldığında bu sadece ve sadece vandallıktı. Keza; ABD’de birkaç ay önce yaşananlar gibi…

Oysa Fransa’da ateş topuna dönen arabanın ardında; polisten kaçarken yaşamını yitiren 2 genç vardı. Ve İngiltere’de ve ABD’de… Polis tarafından öldürülen siyahlar… Hesaplayalım bakalım; sigorta şirketlerinin harcadığı para kaç siyah eder?

‘BİR BAHANE BULSAK DA YAKIP YIKSAK’

Kobanê eylemlerinde, “Toplam zarar 80 milyon TL’yi buldu.” Sadece medya, sadece hükümet de değil… Yakılan mal-mülk vatandaşın ağzından da düşmüyor. Irkçı, millilyetçi grupların dışında… Kobanê eylemlerinde haklı talepler olduğunu düşünen ama milliyetçiliğe doğru şöyle bir seyredenlerin de…

Hükümet ve ardından sıra sıra dizilmişlere göre zaten bu eylemlerin amacı Kobanê değil. “Kobanê bahanesiyle” ortalığı yakıp yıkmak… Kürtler, BİM yakmayı o kadar seviyor ki… “Bir bahane bulsak da gidip BİM yaksak.” Yani sokağa çıkıp polisle çatışmaya, sonra 40 kişinin ölmesine, yüzün üzerinde kişinin yaralanmasına, yüzlercesinin gözaltına alınmasına, önemli bir bölümünün tutuklanmasına… Bayılıyorlar…

Ya Kobanê’de zaten ölüyor insanlar. Canı yanan insanın “Ha orada ha burada ölmüşüm” demesi çok mu zor? “Ailesi” öldürülüyorsa; elinde yapacak hiçbir şeyi kalmayınca avazı çıktığı kadar bağırmaktan gayrı elden ne gelir? Zaten bu ses duyulsa, bu kadar bağırmaya gerek kalmaz belki de…

GÖZÜMÜZ MALA SEYİRİYOR

Gözümüz toprağa da mala da fena halde seyiriyor. Eylemleri konuştuğumuz insanlar, “mal da mal” diyor. Senin malında mülkünde bir zarar var mı? Yok…

Boşuna denmemiş “meta/mal toplumu” diye… Toplum, insan için değil; fabrikada, hizmet biriminde, tarlada, bankada, hep bir biçimde mal üretimi için aktığında… Daha fazla mal üretelim diye yerin yüzlerce metre altından insanlar bazen üçer beşer, bazen yüzer yüzer öldüğünde… İnsanın yükselmesi değil inşaatın yükselmesi şehrin göbeğine konduğunda… Okullarda müfredat; nasıl daha çok mal üretir, nasıl daha çok mal oluruza bağlandığında… Tüm hayat “bir ev alayım” umuduyla evden işe işten eve kölece çalışarak geçtiğinde… Alınan üç-beş malın ve kredi kartının taksidi hiç bitmediğinde… Zaten bir mal gibi işten atılıp aşağılandığımızda… Sevgi, aşk, paylaşım, dayanışma yerine habire mal pomplandığında… İnsanın bazen maldan gayrısını görmesi zor olabiliyor. Marx’ın yabancılaşma tanımındaki gibi: İnsan ilişkisinin mal ilişkisi gibi görünmesi, malın insanın sahibi haline gelmesi… Ama yine Marx’ın dediği gibi ‘mal’sızların zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yok, kazancakları koca bir dünya var.

Hükümetin Gezi direnişinde de, Kobanê eylemlerinde de yakılmış yıkılmış mal görmesi, herşeyi bununla açıklaması normal… Ama Gezi’de haklı bir direniş görenlerin, yanmış otobüs önünde poz verenlerin de, Kobanê’ye başka bir gözle bakması gerekir. En azından sigorta şirketlerine, bilmem ne bankasına ve devletin kamerasına üzüldüğümüz kadar yaşamını yitiren 40 kişiye ve tabi Kobanê’ye üzülmesini bilelim… Oğlunu kaybeden bir annenin dediği gibi: “Otobüs yakıldıysa yenisini aldırım, kaldırım taşı söküldüyse yenisi koyarım, şimdi siz de çocuğumu bana gerin!”

ÖNCEKİ HABER

Takavut

SONRAKİ HABER

Dayanışma yetmez, ortak olmalıyız!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...