21 Eylül 2014 08:27

Yeriniz mi dar?

İktidar, yalnızca bu yapıların dikildiği noktalarla yetinmez, “eşitsiz” bir basınç yayarak genişler ve böylece yönetsel tapınakların gölgesinin düştüğü her alana yayılır. Mimarlık ve heykel sanatı bu ideolojik göstergelere “üç boyutlu yapı” üzerinden bakarken, biz resim sanatının gözüyle üç boyutlu iktidar yapılarının ötelediği, dışarıda bıraktığı yönetilenlerin perspektifinden, değişen iç mekan anlayışlarına değinerek bakalım.

Yeriniz mi dar?
Paylaş

Derya ÜLKER*

İktidarın, gövdesini ortaya koyduğu yapılar ile gösterme eğilimi taşıdığı bilinir. “İktidar benim” mesajı kimi zaman yönetim binaları, kimi zaman kamuya tahsis edilen yapılar, kimi zaman da heykeller yoluyla yönetilenlere iletilir. Dönemin biçimsel anlayışına ve estetik algısına iktidarın tasarladığı veya ısmarladığı yapılar damgasını vurur. Bu yapılar yıkılsalar dahi toplumun belleğinde, iktidarın elle tutulur gözle görülür tanıkları olarak ayakta kalırlar.

Elbette iktidar, yalnızca bu yapıların dikildiği noktalarla yetinmez, “eşitsiz” bir basınç yayarak genişler ve böylece yönetsel tapınakların gölgesinin düştüğü her alana yayılır. Mimarlık ve heykel sanatı bu ideolojik göstergelere “üç boyutlu yapı” üzerinden bakarken, biz resim sanatının gözüyle üç boyutlu iktidar yapılarının ötelediği, dışarıda bıraktığı yönetilenlerin perspektifinden, değişen iç mekan anlayışlarına değinerek bakalım. Başka bir deyişle, iktidarla biçimlenen mekana, yaşamamıza müsaade edilen “boşluk”lara göz atalım. Göreceğiz ki büyük kuleler, köprüler, heykeller, demir konstrüksiyonlar penceremizden görünmese de evimizin kapısını açtığımız anda iktidarın ayak izi kapımızın önündedir.


İYİ VE KÖTÜ YÖNETİMİN ETKİLERİ ALEGORİSİ

1300’lere kadar geri gidelim. Sienalı ressam Ambrogio Lorenzetti’nin ideal devlet yönetiminin nasıl olması gerektiğini anlatan “İyi ve Kötü Yönetimin Etkileri Alegorisi” adlı freskinde bir kenti tasvir eder. 14. yüzyıl İtalya’sı kent yönetimi hakkında ipuçları taşıyan bu duvar resmi, iyi yönetimin ortak bir yaşamın kurulmasına bağlı olduğu mesajını taşır. Yaşlı yöneten figürü, kralı değil, aslında ortak iyiliği (kamu yararını) ve kenti simgelemektedir (Skinner, 1999). Bu mesaja uygun olarak, resimdeki ışık, orta alanda dans eden kadın ve erkek figürlerinden gelmektedir. Dans, batış içinde bir arada yaşayabilmenin simgesidir, sanıldığı gibi mekanik üretim veya organik işbölümüne evrilecek bir sivil harmoninin değil... Bu devlet anlayışı, hümanizma öncesi Aristotalesçi görüşlere ve Roma’ya, bir çeşit toplumsal sözleşmeye dayanır.

Ambrogio Lorenzetti, İyi Yönetimin Kent Hayatındaki Etkileri (detay), fresk, 1338-40, Palazzo Pubblico, Siena, İtalya.

Resimde dikkatimizi çeken diğer bir nokta, yönetenler ile yönetilenlerin bir arada, aynı surlar içinde sınırlanmış ve güvenliği sağlanmış kapalı bir mekanda, aynı hukuk sistemi içinde tarımsal, ticari ve kültürel eylemlerini sürdürmeleridir. İktidar, günlük yaşam mekanını ve dolayısıyla bu yaşantıların niteliğini belirlerken kentin kullanım tasarrufunu halkına bahşeder. Ortaçağ Avrupası’nda herkes Roma kurumlarının ve hukukunun etkisi altındadır. “Kişiler belirli yerlerde ortak yaşamak için bir araya gelirler. Bazıları yasalara uygun kitaplar yazmayla meşgul oldukları bir evde oturan ruhanilerdir. Bir şey yazmayan diğerleri ise, başka bir evde mekanik becerilerle ilgilenirler. Bunların dışında kalanlar ise bedeni çalışma icra ederler. Bu iki evde yaşayan kişiler çalışmakta ve emeklerinin ürünleri ile yaşamlarını sürdürmekte, kazandıklarını ve kendi mallarını veya sahip olacakları her şeyi aralarında paylaşmaktadırlar. Bu kişiler yemeklerini birlikte yedikleri gibi sadaka dilenmezler ve binadan sorumlu bir rektörleri bulunmaktadır. Onlar, iyi öğrencilerin hocalarına itaat  ettiği gibi rektöre itaat ederler ve çalışma ve dinlenme saatleri ile benzeri konularını düzenlerler. Bu kişiler mallarından ortaklaşa yararlanmayı seçerler çünkü mütevazı bir yaşam sürerler.” (Vinogradoff, 1997:110)


14. LOUİS’E KRALİYET BİLİMLER AKADEMİSİ’NİN ÜYELERİNİ TAKDİM EDİŞİ

Henri Testelin, Colbert’in 14. Louis’e Kraliyet Bilimler Akademisi’nin Üyelerini Takdim Edişi, 348x590 cm., tuval üzerine yağlıboya, 1667, Versailles Sarayı, Fransa.

1300’lerden 1661’e geldiğimizde 14. Louis döneminde Henri Testelin tarafından resmedilen Fen Bilimleri Akademisi ile Rasathane’nin açılışı sırasında, bilimi arkasına alarak meşruiyetini “doğal”laştıran aydınlanmacı bir anlayışla karşılaşırız. Monarşinin en ufak ayrıntılarına kadar hesaplayıp planladığı bu modern yönetim, hedeflerine ulaşabilmek için ekonomik büyümeyi şart koşar. Monark, kanunların üzerindedir ve onun yanında yönetime dahil olanlar arasında site devletinden farklı olarak artık halk yoktur, bir seçkinler sınıfı yer almaktadır. Resimde yer alan çemberlerden oluşan küre ve dünya maketi, merkeziyetçi yapıyı simgeler. Bu anlayışın temelleri Hobbes’a kadar uzanır. “İnsan insanın kurdu olduğu”na göre, “bazı” insanların, ötekilerin tabi olacağı düzene bir çekidüzen vermesi kaçınılmazdır. Yöneten sınıfı yönetilenlerle ayıran yapının sütunları arasındaki perde, iç mekan ile geri plandaki kent arasındaki mesafeyi hissettirir.


NAPOLEON’UN TACI GİYME TÖRENİ

Jacques-Louis David, Napoleon’un Tacı Giyme Töreni, 629x979 cm., tuval üzerine yağlıboya, 1805-1807, Louvre Müzesi, Paris.

Tarihin şaşırtıcı senaryolarından biri Fransız Devrimi sonrasında başka bir imparatorun saltanatı sürmesidir. Bunun sanat tarihindeki yansıması, Fransız devriminin ressamı Jacques-Louis David’in 1804’te Napolyon’un taç giyme sahnesini tüm şaşaası ile resmetmesidir. David, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik için ayaklanan bir halkın yönetiminin Napolyon’a geçişini kutlarken, tablosunda iktidarın elinde tuttuğu tacın yalnızca burjuva aristokrasisi ile Avrupa’nın modernizasyonuna katkı sunanları kapsayan bir çembere dönüştüğünü, sarayda gerçekleşen bu devir törenine halkın davet edilmemiş olduğunu görürüz.


DEMİR DÖKÜMHANESİ

Adolph Menzel, Demir Dökümhanesi, 253x153 cm., tuval üzerine yağlıboya, 1872-75, Alte Nationgalerie, Berlin.

Peki bu çemberin dışındakiler nerede yer alacaktır? Yönetilenlere vaadedilen mekanlar, endüstri devrimi sonrasında hiç de insani olmayan koşullarda biçimlenecektir. Saray resminden kovulanlar, küçük evlerde üstüste yaşayan, fabrikalarda yan yana çalışan işçi sınıfının isimsiz kahramanları olarak Adolph Von Menzel’in “Demir Dökümhanesi” adlı eserinde karşımıza çıkacaklardır. İngiltere’de tarım reformları ve nüfus artışı sonrasında ortaya çıkan iş gücü kavramı, her sektörde ve coğrafyada, çalışan sınıfı doğurmuştur. Sanatçı resmine dökümhane adını koysa da, kimi sanat tarihçileri Menzel’in zamanın Almanya’sını resimlediğini ve Königshütte’de bir demiryolu cer yapım atölyesinden esinlendiğini söylerler. (Febbraro ve Schwetje, 2010:273) 1850 tarihli bu resim, iktidar ile alanını paylaşan, üretimi, tarımı, dansı bu alan içinde yaşayan yönetilenlerden, toplu ölümler, hastalıklar, nüfus artışı ve açlık karşısında çaresizleşen yönetilenlere doğru kararan bir tabloyu ortaya koyar.


İŞ BULMA KURUMU

Isaac Soyer, İş Bulma Kurumu, 34 1/4 x 45 inç, tuval üzerine yağlıboya, 1937, Whitney Museum of American Art, New York.

Ancak henüz en kötüsü gerçekleşmemiştir... 1929’da eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik kriz, stok fiyatları pazar değerine nazaran ölçüsüzce büyüyen ABD ekonomisinin patlayan balonu ile tetiklenerek, tüm dünyaya bir hastalık gibi yayılır. Bu hastalık, Nazizmi dahi besleyecek bir felakete dönüşür. Büyük Bunalım döneminde, günlük hayattan notlar tutarcasına eserler üreten bir çok sanatçı gibi, Isaac Soyer de iş bulma kurumunu, fabrikalardan çıkarılmış, belki gidecek bir evi bile olmayan yönetilenlerin yeni mekanlarını resmetmiştir. Kendilerine sırtını dönen büyük iktidar heykelinin gölgesi, bu resimlerdeki karanlık ve figürlerin ifadelerinde hissedilen özgüvensizlik ile geleceğe olan inancın zedelenmesidir (Febbraro ve Schwetje, 2010: 336). Bu insanlar muhatap olamadıkları bir iktidarın sürdürülebilmesi için gerekli büyümeyi sağlayacak ekonomide “bir vida olabilmek için” (Arnold Wesker’in Mutfak adlı oyunundan) sıralarını beklemektedirler.
Bu yeni düzende ihtiyaçlar giderilmek için değildir,  tam tersine arz talebi yaratır. Sunulanlar bir görsel şölen halinde medya ve popülarite aracılığıyla tüm tüketici sınıfa ulaşır. Ekonomik olarak ölü sayılmayan herkes bu oyuna dahildir. Yönetilenler birlikte dansetmezler, organik işbölümüyle, mekanik hareketleri birlikte yaparak ancak hayatta kalabilirler. İş bulma kurumunda sırası gelen, yeniden işe başlar, ücretini alır ve kendisine servis edilen ürünlerden istediğini satın almakla mutlu olarak yeniden ekonomiye katılır. Üretip dans edebildiği değil, tüketip harcayabildiği ölçüde mekanını kullanabilir. İşte “Günümüz Evlerini Bu Denli Farklı, Çekici Kılan Tam Olarak Nedir?​” sorusunun yanıtı buradadır.


GÜNÜMÜZ EVLERİNİ BU DENLİ FARKLI, ÇEKİCİ KILAN TAM OLARAK NEDİR?

Richard Hamilton’un 1956 tarihli bu resmi, dönemin Amerikan magazinlerinin kapaklarından derlenen görsellerden kolaj tekniği ile oluşturulmuş bir pop-art eseridir. Londra’da açılan ve geleceğin nasıl olacağına dair öngörülere yer veren bir sergide yer alan bu kurgu, on yıllar içinde evlerimizin dönüştüğü gerçeklik olur. Hamilton, kadın ve erkek figürler arasındaki toplumsal cinsiyet dağılımı ile evin içinde kurulan iktidara, nesneler aracılığıyla tüketim toplumuna ve kapalı iç mekan ile mülkiyete ilişkin göndermelerde bulunur. Günümüzün evlerini bu kadar çekici kılan, kendi surları içine kapalı, bir çeşit güvenlik, barınma ve beslenme vaadeden, kendi ritüelleri ev içi halkı tarafından belirlenmiş, ancak içinde dans edilemeyen, hemen kapısının önünde iktidarın dev gözleriyle, paspasına kadar yerel yönetimler kılığıyla gelen dev ayaklarıyla sınırlanmalarına rağmen hala içlerinde nefes alınabiliyor, yaşanabiliyor oluşudur.

Richard Hamilton, Günümüz Evlerini Bu Denli Farklı, Çekici Kılan Tam Olarak Nedir?, 26x24,8 cm., Kolaj, 1956, Kunsthalle Tübingen, Almanya

Kaynaklar
Skinner, Quentin. 1999. Sanatçının bir Siyaset Düşünürü Olarak Portresi: Ambrogio Lorenzetti. Çeviren: Erol Öz. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.
Vinogradoff, Paul. 1997.Ortaçağ Avrupasında Roma Hukuku. Çeviri : Ahmet Ulvi Türkbağ, Erol Öz, Ferhat Düzgören, Sevtap Metin, Taner Ayanoğlu.İstanbul: Göçebe Yayınları.
Febbraro, Flavio ve Schwetje, Burkhard.2010. How to Read World History in Art.London:Ludion Publishers, Thames & Hudson.

* Ressam

ÖNCEKİ HABER

Sinema da yemek de hikaye anlatır

SONRAKİ HABER

\'IŞİD polis denetiminde fidye alıyor\'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa