14 Eylül 2014 09:37

Emperyalist seferberlik

Hatırlayacak olursak; Alman ordusunun iki artı dört sözleşmesine sonrası dış müdahalelerde bulunabilmesi, yani 1999’da Yugoslavya’ya yönelik NATO saldırı savaşına katılması on yıllık bir süre gerektirmişti. Böylelikle Almanya tekrar aktif emperyalist bir dış politika izlemeye başladı. Sol Parti Milletvekili Sevim Dağdelen'in yazısı...

Emperyalist seferberlik
Paylaş

Sevim DAĞDELEN*

Bugünlerde Almanya’da üst düzeyde politika adına yapılan yalnızca emperyalist saldırganlık ve oyunun yeni bir perdesi olarak sınıflandırılabilir. Tam da 1 Eylül 2014’te, Naziler tarafından başlatılan İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın 75. yıldönümünde CDU/CSU ve SPD’den oluşan hükümet Alman silahlarının kriz bölgelerine gönderilmesiyle ilgili bir önerge sundu. 4000 kişilik KDP milislerine verilmek üzere tank, el bombası, tanksavar, makineli tüfek ve mermi  gönderilmesi karar altına alındı. Toplam maliyeti 70 milyon avro ve finansmanı da halkın vergilerinden yapılacak... 

Böylelikle İkinci Dünya Savaşı’nda Alman faşizminin ve militarizminin yenilgisi ve 1955’teki yeniden silahlanma sonrası Almanya’nın kendine getirdiği kriz bölgelerine silah göndermeme kararı tarih oldu... Alman silah ihracatının nerelere yapılabileceği bundan sonra ABD, Fransa ve İngiltere’de olduğu gibi sadece jeopolitik çıkarlara bağlı olarak belirlenecek. 

Hatırlayacak olursak; Alman ordusunun iki artı dört sözleşmesine sonrası dış müdahalelerde bulunabilmesi, yani 1999’da Yugoslavya’ya yönelik NATO saldırı savaşına katılması on yıllık bir süre gerektirmişti. Böylelikle Almanya tekrar aktif emperyalist bir dış politika izlemeye başladı. 

Silah ihracatı kararıyla karşılaştırıldığında bu süreç sadece birkaç hafta sürdü. Böylelikle barışçıl dış politika çizgisinde ikinci bir dönüşüm yaşandı. Ortadoğu’da şu an olan bitenler konusunda Başbakan Angela Merkel saldırı çizgisi izliyor. Radikal iİslam örgütü IŞİD’e destek ve sponsor olan Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan gibi ülkelere hala silah gönderiliyor. Bu ülkeler Alman silah tekellerinin en iyi müşterileri. 

Alman hükümeti IŞİD’in Kuzey Suriye’deki Kürt bölgelerine Türkiye topraklarından saldırdığını kabul etmesine rağmen sözde reformları teşvik etmek amacıyla yapılan AB’ne giriş görüşmeleri hiçbir engelleme olmaksızın devam ediyor. Bu nedenle IŞİD’e karşı sürdürüldüğü iddia edilen savaş sadece Ortadoğu’daki gücü arttırmaya ve ABD’ye kayıtsız şartsız sadık bölge rejimlerinde değişiklik yapmaya yönelik bir savaştır.  

Savaş yalanları yarışında turnayı gözünden vuranlar ise barış  söz konusu olduğunda parlamentonun en sağında oturan Yeşiller oldu. IŞİD komutanları Washington Post’taki röportajlarında NATO üyesi Türkiye’nin verdiği desteğe teşekkür ederken Yeşiller, meclise verdikleri önergede NATO üyeleri ve Körfez ülkelerinin IŞİD’e verdiği desteği bulanıklaştıracak şu yalan cümleleri kullanmaktaydılar: “Suriye’de halkın istediği Esad’sız bir hükümet kurulmalıdır. Esad’la IŞİD’e karşı ittifak yapılamaz. Eğer Esad yardım etmeseydi IŞİD bu durumda olmazdı.’ Yeşiller, tabi ki ABD hava saldırılarını selamlamaktaydı. Yeşiller Fraksiyon Başkanı Göring-Eckardt, Irak’a yönelik askeri bir müdahaleden yana olduğunu ancak başkalarının ellerine geçeceği endişesi içinde olduğundan silah gönderilmesine karşı olduğu sinyalini verdi. Kuzey Suriye’deki Kürt bölgelerine Türkiye ve KDP sayesinde hayata geçirilen boykotun son bulması ve Êzidilere en büyük yardımı yaptığı herkesçe kabul edilen PKK yasağının kaldırılması içerikli  Sol Parti önergesi büyük koalisyon üyesi partiler ve Yeşiller’in işbirliğiyle reddedildi. 

CDU/CSU ve SPD’den oluşan Alman hükümetinin Yeşiller tarafından da neredeyse kayıtsız desteklenen dış politikası artık sadece sorumsuz değil bilinçli şekilde saldırgan olarak tarif edilebilir. Ortadoğu’daki katil çetelerine sponsorluk yapanlarla ittifak içinde olup sonradan da Suriye’deki rejimi değiştirmeyi düşünmediği sloganıyla timsah gözyaşları dökenlerden başka birşey de beklenemez zaten...

Almanya’nın Ukrayna konusundaki politikası ise daha da saldırgan... Alman hükümeti aralarında faşistlerin de olduğu Ukrayna darbe hükümetini tanıyarak desteğini sunarak bir tabudan daha vazgeçti. Cumhurbaşkanı Gauck daha da ileriye gitti, Almanya’nın Polonya’ya saldırısıyla başlayan 2. Dünya Savaşı’nın 75. yıldönümünde Danzig’de yaptığı bir konuşmada -Almanya’nın baş savaş propagandacısı olarak- Avrupa’nın Rusya’nın gücünü arttırma çabalarına karşı kararlı bir şekilde mücadele etmesi gerektiğini söyledi. 

“Tarih bize bölgesel olarak verilen tavizlerin saldırganların iştahını daha da açtığını gösteriyor.” dedikten sonra Putin’i dolaylı yoldan Hitler’in yakınında gösterecek sözler söyledi. Tarihi açıdan bakıldığında bu maceraperest ve tarih çarpıtıcılığı... Sovyetler Birliği, Hitler Almanya’sının saldırısıyla savaşın en büyük yükünü çekti. 30 milyon SSCB vatandaşı savaşta can verdi. Hitler’in yenilgisinde de SSCB, en önemli rolü oynadı. Cumhurbaşkanlığı adaylığı Yeşiller ve SPD tarafından desteklenen Gauck, barıştan yana Heinemann yerine ana konusu militarizm ve savaş olan Hindenburg’u hatırlatan bir cumhurbaşkanı oldu.

Alman halkının büyük çoğunluğu Irak’a silah gönderilmesine karşı ve Batı’nın Rusya’ya yönelik provokasyon politikasına eleştirel yaklaşmasına rağmen Federal Meclis’teki savaş yanlılarından oluşan ‘tüm partiler koalisyonu’ ve medyadaki destekçileri savaş karşıtları ve barış dostlarına karşı saldırılarını arttırdılar. Barışseverler ve savaş karşıtları son aylarda ‘Putin Dostu’ ve ‘Rusya Dostu’ olmakla itham edildiler. Barış ve çatışmasızlık için kararlı bir şekilde  çaba harcayanlar savaş kışkırtıcısı medya ve Alman dış politikasının yandaş medyası tarafından itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bu geçmiş savaşlarda da, örneğin Suriye’de uygulanmıştı. Suriye’deki rejimin saldırgan bir politikayla değiştirilmesine karşı çıkan herkes Esad destekçisi ilan edilmişti. Ya da hava uçuşu yasak bölgesine veya bu yasak nedeniyle ortaya çıkan ölümlere karşı çıkanlar Kaddafi dostu olarak ilan edilmişti. Irak savaşına karşı çıkanlar Saddam destekçisiydi. Böylesi bir dış politika başka ülkelerin çıkarlarını düşünmeyen, küstahça görmezden gelen büyük devlet politikasıdır. Ancak halkların barış içinde bir arada yaşama arzusu ne savaş kışkırtıcıları ne de sözde ‘insan hakları savunucusu emperyalistler’ tarafından engellenemeyecektir. 

*Sevim Dağdelen, 2005 yılından beri Sol Parti Federal Meclis Mlletvekili. Federal Meclis Dış Politika Komisyonu üyesi ve Uluslarası İlişkiler Sözcüsü olarak görev yapıyor.

Çeviren: Semra Çelik

ÖNCEKİ HABER

Kan ter içinde…

SONRAKİ HABER

İkiz Kuleler’in hortlakları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...