04 Ağustos 2014 13:22

Korku kapısı değil, güven kapısı olun

Çocukluğumdan beri hep aynı baskı; ‘şunu yap, şunu yapma, o yasak, bu yasak, sakın ha çok ayıp...’ dediler, kişiliğime ket vurup beni engellediler. Aile baskısı özgüvene vurulmuş bir darbe bence...

Korku kapısı değil, güven kapısı olun
Paylaş

Mihriban
Çağlayan Tekstil İşçisi

Çocukluğumdan beri hep aynı baskı; ‘şunu yap, şunu yapma, o yasak, bu yasak, sakın ha çok ayıp...’ dediler, kişiliğime ket vurup beni engellediler. Aile baskısı özgüvene vurulmuş bir darbe bence. Ben kendim değilim de, ailenin bir yansımasıyım sanki, ben olmama izin yok çünkü. Benim ne istediğim, ne düşündüğüm kimsenin umrunda değil. Ben özgür olmak istiyorummmm, hem de çok! Sosyal olmak, hafta sonları gezmek, mesela arkadaşlarımla vakit geçirmek istiyorum... Diğer arkadaşlarımın ailesi gibi beni anlayan, bana güvenen bir ailem olsaydı diyorum bazen, kıskanıyorum. Üniversite okuduğu halde facebook bile kullanmama izin vermeyen bir erkek kardeşim var. Babamı saymıyorum bile. Özel hayatımız, arkadaşlarımız olamazmış gibi bize sevmek, aşık olmak bile yasak. “Ben ne dersem o!” der babam ve bu genellikle kızlara söylenir. Küçüklüğümden başlayıp hala devam eden, insanı her şeyden soğutan, dünyadan bıktıran lanet bir şey... Boyun eğmek demeyelim de anne-babaya saygıdan dolayı katlanılan birşey diyelim. Hayatımın en güzel yıllarının baskıyla geçmesi ne kötü şey! Hele ki bu baskı zirve noktasına gelip çalışma konusuna kadar vardıysa... Ailem konfeksiyondan başka bir işte çalışmama izin vermiyor. Ne istediğim bir işte çalışabiliyorum, ne de istediğim bir aktivitede bulunabiliyorum. Yaşamak istemediğim bir yaşamın kıyısındayım aslında. Kendimi bildim bileli babamın bencilce düşünceleri tarafından yöneltilmekten sıkılıyorum, boğuluyorum.

HAYATINI BIRAKIP GİTMENİN HİKAYESİ
Aile baskısı yüzünden intihara kalkışan, hayatına son veren o kadar çok genç kız var ki etrafımda, tanıdığım... Bütün anne ve babalara, erkek kardeşlere, abilere ablalara seslenmek istiyorum: gencecik insanların hayatını eziyete çevirerek, bir gencin hayatında yaşaması gereken doğal süreçlerden, küçücük masum olaylardan bile kocaman korkular büyüterek yarattığınız aile baskısı, bazen ölüme bile götürebilir kızınızı kız kardeşinizi! Düşünün, bu nasıl bir baskıdır ki, erkek kardeşin ya da annenin “bir erkekle mesajlaştığını babaya söyleyeceğim” tehditi kızı intihar etmeye götürüyor! Nelerden korkmuş ki ilaçla gelen ölüm, yaşayacağını düşündüğü şeylere tercih edilir gözüküyor.
Kız belki korkmakta haklıydı, gerçekten başına gelebilecek bir şeyler vardı, belki baba gerçekten korkunçtu... Ama sonuçta küçücük bir şey yüzünden, erkek arkadaşa atılan bir mesaj yüzünden o yok şimdi. Başına gelebilecekler konusunda nasıl bir ihtimal canlandıysa gözünde, kendi eliyle gelecek bir ölüm daha iyi geldi. Sebebi sadece bir mesaj...
Gencecik bir kızın “ailem beni korur, bana destek olur, ne yaşarsam yaşayayım sırtımı dayayacağım bir yer var” güveniyle değil de “ailemden korkmam lazım, onlar da bana zarar verebilir, hatta belki en büyük zararı onlar verebilir” düşüncesiyle büyümesini hiç ama hiç anlayamıyorum. Gitmiş işte kız, gitmiş! Muhtemelen çok sevdikleri kızları, elle bile tutulamayacak, kimseye zararı olmayan bir şey yüzünden kendi seçimiyle yolun yarısına bile gelmeden, hayatını öylece bırakıp gitmiş. Yazık!

TAPINAK DEĞİL SIĞINAK OLUN
Hayat zaten zaman zaman çocuklarınıza zor, büyürken bazen korkunç. Onları en çok sevenler, sevmesi gerekenler sizken, hayatın bütün karmaşası içinde en büyük korkularının sizlerden kaynaklanması, belki de kendilerini en güvensiz hissettikleri yerin evleri olması garip bir çelişki değil mi? Bebeklikten beri yarattığınız zindanda onları hayattan, sizin korktuklarınızdan uzak tutup, bir yandan da içlerine sevgi değil, korku tohumları atmak nasıl bir sevginin ürünü? “Mesajını babana söyleceğim” diye tehdit ettiğinizde, ölümü aklında yarattığınız diğer ihtimallere tercih edecek şekilde bir çocuk yetiştirip, telefondaki bir mesaj yüzünden sizi, her şeyden önemlisi henüz tam olarak başlayamadığı hayatını terk edip giden bir evladın arkasından nasıl ağlanır? Ah ağlanır, çok ağlanır...
Aslında sıradan, masum, gençlik çağında yaşanan küçücük heyecanların, deneyimlerin, ‘büyümenin’ bir parçası olan ufacık şeyleri bile bu kadar yasak, bu kadar büyük, bu kadar günah belleten, bu yasaklara karşı gelinirse başa gelebilecekler konusunda vahşet ve korku senaryolarını bilinç altına yerleştiren aileler baksın, anlasın ne yaptıklarını. Bu kız, arkadaşıyla mesajlaşacaktı, belki havada içi henüz dolmamış seni seviyorumlar uçuşacaktı, heyecanlar yaşanacaktı, belki de iki ay sonra heyecan sönecek, telefon susacaktı. Kız belki hayatına kendini biraz daha tanımış olarak devam edecekti, belki çocuk bunu terk edecek, kız ağlayacaktı biraz. İyi olacaktı ama, hayatta olacaktı! Şimdi yoktan bir sebepten, yok olup gitti... Çok seviyorsanız çocuklarınızı, onları korumak istiyorsanız, korku kapısı olmayın onlara, güven kapısı olun. Olun ki; başlarına bir şey geleceğini sezdiklerinde gelsin size sığınsınlar. Zamanında, iş işten geçmeden müdahale edebilin böylece. Yeri geldiğinde “çocuğum yanlış yapıyorsun” diyebilin. Fakat bir yandan da bilin; büyümenin bir parçası olduğu için bazen yanlışlar yapacak, takılıp düşecekler zaman zaman. O zamanlarda da tutun onları. Boşlukta, güvensiz, kimsesiz kalmasınlar. Yanınızda sarsınlar yaralarını. İyileşirken nerede hata yaptıklarını anlamalarına yardımcı olun ki o çok sevdiğiniz evladınız bir daha aynı zararı görmesin. Çok seviyorsanız, çok korumak istiyorsanız, koruyucu olun, çocuklarınızın sizden de korunması gerekmesin. Tapınak olmayı değil, ihtiyaç duyduklarında gelebilecekleri sığınak olmayı isteyin.

ÖNCEKİ HABER

Kadınlar pembe vagona sığmaz!

SONRAKİ HABER

Tövbe etmeden gülmek...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa