27 Temmuz 2014 07:39

Yoga ve Türkiye’nin halleri

2014 yılının Temmuz’unda Ortadoğu her yerinden yanarken, insanlık adına büyük dramlar yaşanırken, Türkiye, her şey güllük gülistanlıkmış gibi yazlık gündem arayışında.

Yoga ve Türkiye’nin halleri
Paylaş

Bora ERCAN
 
2014 yılının Temmuz’unda Ortadoğu her yerinden yanarken, insanlık adına büyük dramlar yaşanırken, Türkiye, her şey güllük gülistanlıkmış gibi yazlık gündem arayışında. Gazetelerde plajlarda güneşlenen ünlülerin fotoğrafları arasında bombalanan çocuklar, kadınlar… İçinde bulunduğumuz delilik ortamında akıl, mantık, vicdan, insanlık gibi sözcükler öylesine lüks kalıyor.

Malum, garip bir seçim dönemi daha, hırs, öfke ve hileyle dolu. Ana akım medya neyi nasıl allayıp pullayacağını şaşırmış durumda. Bu sıcaklarda ne ilgi çekici olabilir ki medya için derken bu boşluk hemen şaibeli bir şahsın ve çevresindekilerin maddi, manevi ilişkiler yumağının ortalığa dökülmesiyle doldu. Suçlamaların odağındaki kişi hakkında yoga camiasının bireyleri olarak yıllardır sıkıntılar çeken bizler, olayın sadece Türkiye toplumunun yumuşak karnı olan cinsellik açısından ele alınmasından oldukça rahatsız olduk.

HERKESİN YOGASI KENDİNE

Yoga, her ne kadar kapitalizmin her şeyi hiçleştirmesinin eşiğinde şova dönüşüyorsa da esasen içsel bir uygulamadır. Kimse ben yogiyim- yoginiyim diye ortalıkta dolaşmaz, kendi köşesinde yoga pratiklerini uygular, herkesin yogası kendinedir.
Son olaylardan, eğitmen arkadaşlarımızın bir kısmı, yoganın bu şekilde gündeme gelmesinden rahatsızlık duyarken diğer yandan da ‘yoga da neymiş’çilere gün doğdu. Bu süreçte halkımız belki hiç olmadığı kadar çakra, tantra, enerji kanalı, bioenerji gibi yeni bir terminolojiyle yüz yüze geldi.
Konuyla ilgili bazı yayınlarda gördük ki bazı pskiyatristlerin ve davranış bilimcilerin fikirleri alınmış. Nedense hiç yoga eğitmeni yok bu kişilerin arasında. Ne yazık ki büyük bir bilimsel sefalet örneği açıklamalar, yogayı bioenerjiyle karıştıran. Ne gazeteci konudan haberdar ne görüş aldığı kişiler. Oysa ki Jung başta olmak üzere özellikle İsviçreli ve Avusturyalı psikiyatrların farkındalık, meditasyon, yoga gibi bilgilerden çok da yararlandıklarını biliyoruz.

YOGANIN TEMELİ NEFES

Konudan uzak olanlar için basit bir açıklama yapalım: Bioenerji, hipnoz, tantra gibi uygulamaların bizim uyguladığımız Hatha Yoga ile bir ilgisi yoktur. Bioenerji ve hipnozu zaten hiçbir yoga tarzıyla ilgisi yoktur. Adı geçen şahıs kendisini yüceleştirirken yaptığı işe başka şeyler de katmış. Yoga öyle büyülü bir şey değil, aksine çok gerçekçi. Büyüsü varsa bu gerçekçiliğinin temellerinde yükselir. Şöyle ki; Doğu’nun beden felsefeleri ile Batı’nın beden felsefeleri arasında temel ayrımlar vardır. Batı’da beden ruhun hapishanesidir, Doğu’da ise tapınağıdır. Yoga, kökleri binlerce yıl öncesinde olan geleneksel bir öğreti olarak beden konusunda yetkinleşmiş bir uygulamadır, bu nedenle Batı ve tüm dünya tarafından sahiplenilmiştir. Yoganın temeli nefestir, bunca hareketin yapılmasının nedeni de bedene nefes aldırmaktır. Hareketler ve etik değerler yoganın temel basamağını oluştururken ileri aşamaları, bize yakın terminolojiyle insan-ı kamil ve ermişlik mertebesidir. Görüleceği gibi ülkemizdeki durum henüz başlangıç aşamasında bile değildir.
 Burası Türkiye, çok kendine özgü, hiçbir benzeri olmadı, olamaz da! Bir yanda gerçekten mağdurlar var, diğer yanda ben buraya hizmet için geldim diyen sahte bir peygamber. Gelin görün ki neden bu böyle olduğuna dair vurgu yapmayan bir basın. Araştırma, inceleme, sorgulama, nedenlendirme ve dolayısıyla sonuçlandırma yok! Dedikodu boyutunda her şey.

BU UNVAN NASIL BU KADAR KOLAY YAKIŞTIRILDI?

Birçok insan, özellikle eğitimli insanların neden bu sahte peygambere inandığını sordu, hatta bu insanlara kızdı, aşağıladı. Sahte peygamberin Prof Dr. ünvanıyla yazdığı beş adet kitap var ve basında, televizyonlarda adı hep Prof. Dr. olarak zikredildi. Buradan biz de soralım: Nasıl oldu, bir gazeteci bu ünvanı nasıl bu kadar kolay yakıştırdı bu insana?
 İşte ne kadar modernleşme yanılsamasındayız, görelim; babanın, dedenin, öğretmenin, amirin, müdürün sorgulanamadığı bir toplum yapısı. Bu kişi de çıkıp ben üstadım, üstad sorgulanmaz dediğinde kimse garipsemedi. Ben Maha Yogi (Büyük Yogi)’yim dediğinde  birçokları tarafından kabul edildi.
  Bu olay tarihsel bir önem taşıyor zira Türkiye tarihinde ilk kez İslam referansları olmayan böyle tarikat var oldu. Batı dünyası bunlarla çok eskiden beri tanışık. Bizde örneği yok. Türkiye’ye 2000 yılında gelmiş bir Azerbaycan vatandaşı, fırsatlar ülkesi küçük Amerika’da, taşı toprağı altın İstanbul’da, 14 yılda müthiş bir servet kazandı. Takdir edilmeli! Hangimiz yapabilir bunu. Ancak amaç da buydu. Kendisine gökten düşen sıfatlar icat ederek bir adım öne çıkan yogacı, ikinci adımda da bir dizi kitap çıkardı. Çok eğlendiğine eminim, ‘Kaos olmazsa kozmos olmaz, bu evrensel bir prensiptir, ‘ ya da ‘Masumiyetin önemli bir belirtisi güvendir,’ türü lafları söylemekle kalmayıp bu sözleri kitaplaştıran bir kişi var karşımızda, bu kitapları okuyan bir kitle! Bu sözlerin bir kısmının modern dönemlerin ünlü gurularının sözlerinin çarpık çevirileri olduğunu bilenler biliyor. Bu nedenle olsa gerek kendi kitaplarının dışındaki kitapların okunmasını yasaklamış büyük üstad.

YOGA HİNT KÜLTÜRÜNÜN BİR ARMAĞANI

Geleneksel öğretilerin kuşaktan kuşağa aktarılması küreselleşerek aynılaşan dünyada bir sorun. Yoga Hint kültürünün içinden dünyaya bir armağan. Her kültürün yapısına kolayca adapte olabilir. Bir Amerikalı’nın yogasıyla bir Çinli’nin yogası arasında yorum farkları olabilir. Fakat ne kadar yorum farkı olursa olsun bugün birçok ülkede hastanelerde doktorlar, okullarda öğretmenler yoga eğitmenleriyle birlikte insanlık adına ortak işlere imza atıyorlar, bilim insanları araştırmalar yapıyor ve ciddi sonuçlara, bilgilere, bulgulara ulaşıyorlar. Kısacası olayı magazin bir durumdan çıkarırsak yoganın derinliği ve felsefesi alabildiğine açıktır.
 Biz kendi derdimize yanalım. Temelde bitiyor olay. Klasik eserler okunmazsa, dil gelişmezse, birazcık analitik düşünce, eleştirel yaklaşım insanlara verilmezse bu noktaya gelinir, ister üniversite mezunu olun ister master yapın ne fark eder. Gazetelerde, haberlerde, yorumlarda Türkçeyi doğru yazan birisine denk gelmek imkansız.
Bu temel sorun da başlı başına bir kimlik sorununa evrilir. İnsan her şeysiz kalsın ama kimliksiz kalmasın. Kapitalist toplum insanı kimliksiz bırakarak sahte kimlik araçlarıyla kendini tanımlamasının yollarını açar. Yeni Çağ dinleri de bu kimlik arayışının bir sonucu olarak ilgi çekmektedir.
 2014 yılı itibarıyla Türkiye’de baktığımda yoga ile ilgili son dönemde gündemde olanların bize hiç de yabancı olmadığını görebiliriz. Ülkede en popüler olay tartışmasız futboldur. Günlük üç tane futbol gazetesi var. Bütçeler milyon dolarlar, pekiyi dünya kupasında Türkiye var mı? Diğer spor dallarına gidelim, hangi konuda başarılıyız. Konumuz futbol değil, spor değil yoga diyorsuz, evet ama ne fark eder, kış olimpiyatlarında derecelerimiz neler ya da yaz olimpiyatlarında? Dünyaya efsanevi sporcular kattık mı? Bilime gelelim, bunca üniversitede ne yapılır anlaşılmaz. Olsa olsa iktidara destek mesajları yayımlanır. Sanat mı? Heykellerin yıkıldığı, parçalandığı bir ülkedeyiz. Afganistan deyince herkesin tüyleri ürperir değil mi? Taliban, El- Kaide ya da bugünkü yapı IŞİD. Pekiyi, bizim ne farkımız var bazı şehirlerde kadınlarımızın ve erkeklerimizin giysilerinin ‘modern’ görünümlü olmasından başka? Yoga mı, işte bu temeller üzerine oluşan yoga da bu kadar…

ÖNCEKİ HABER

Bir düğün bir senet

SONRAKİ HABER

Evli kadınının tarihi: bitmeyen bir abluka inşaatı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...