27 Temmuz 2014 07:40

Onlar ermiş muradına

Masallar böyle biterdi hep: Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Ancak masalın aslı ondan sonra mı başlıyor acaba?

Onlar ermiş muradına
Paylaş

Seçil TOPRAK

Masallar böyle biterdi hep: Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Ancak masalın aslı ondan sonra mı başlıyor acaba? Değerli bir büyüğüm, ben Before Sunset filmini izleyip de ilk filmin (Before Sunrise) sonunda ayrılan ve dokuz yıl görüşemeyen Jesse ve Celine hakkında konuşurken, Eprahim Kishon’un yazdığı bir tiyatro eserinden bahsetmişti: “… Ve Bir Saksağandı Juliet”. Romeo ve Juliet hikâyesine alternatif bir son yaratılmış, gençler evlenmiş ve evlendikten sonraki hayatları anlatılmıştı eserde. Demek ki bütün hikâye aslında “Onlar ermiş muradına” kısmına kadar, değil mi?
Filmlere baktığınızda genelde çiftlerin halini evlilik öncesi anlatacaklarsa romantik komediyi tercih ettiklerini görürüz. Tabiî bu, evlilik sonrasını anlatan romantik komedi filmler yok manasına gelmesin. Ancak ortak bir kabul edişe göre nihai nokta evlilik komedilerde, yani mutlu son! Bir çırpıda düşünseniz şu güne kadar izlediğiniz romantik komedileri, hemen hemen hepsinin verilen bir evlilik sözü ya da mihrap altında buluşan iki âşıkla bittiğini görebilirsiniz. Zaten birçoğu da o mihraba giden yolu anlatır. Bazen kadın o kadar sıkılır ki beklemekten, tekliği kendi götürmek ister erkeğe; belki bir cesaret öyküsü bile olabilir bu. Geçtiğimiz yıllarda izlediğimiz Leap Year (2010) filminin hikâyesi, dağları taşları aşan, Amerika’dan kalkıp İrlanda’ya evlilik teklifi yapmaya giden Anna etrafında kurulmuştur. Ama biz burada fazla oyalanmayalım, çünkü konumuz düğünler…
Düğün dendiğinde benim aklıma Four Weddings and a Funeral (Dört Nikâh Bir Cenaze) gelir. 1994 yapımı bu İngiliz komedisi, düğünler arasında mekik dokurken bir yandan da İngiliz filmlerinin iğneleyici üslûbunu o kadar güzel kullanır ki bu filmi klasik bir romantik komedi olarak -öyle olsa bile- düşünmek sanki filme hakaretmiş gibi durur. Tabii hemen aklımıza gelebilecek başka romantik komediler yukarıda anlattığımız nihai mutlu sona yaptıkları vurguyla film seyrini sadece bir evlenme noktasına (son durak) giden yol üzerinden kurmayı tercih ederler. Kendisi defalarca düğünlere katılmış, herkesin nedimesi olmaya hazır Jane (27 Dresses, Katherine Heigl 2008), dünya alemin evliliğini planlayan ve kendi evlilik gününün gelmesini iple çeken Mary (The Wedding Planner, Jennifer Lopez, 2001) gibi. Tabiî evliliği hayal edenlerin yanında evlenme teklifi almış, düğüne ramak kalmış hatta düğün günü gelmiş çatmış ama son anda düğünden kaçan gelinler de vardır. Maggie (Runaway Bride, Julia Roberts, 1999) gibi.
Düğünlü filmlerin en fazla tercih edilen hikâye kurgusu düğüne gidenlerin eteklerindeki taşları bir bir dökecekleri dramatik ortam hazırlığıdır. Bu ister komedi, ister dram olsun “bir araya gelen aile bireylerinin (arkadaş çevresi de tercih edilebilir) o güne kadar içlerinde sakladıkları sırları, itirafları ortaya dökme heyecanı” olarak görülebilir. Durumu kısaca adlandırmak gerekirse: “İtiraf vakti.” Bu tercihin romantik komedi olarak aklımıza gelen en güzel örneklerinden biri My Best Friend’s Wedding (1997) filmidir. Birbirine belirli bir yaşa gelene kadar başkasını bulamazlarsa birbirleriyle evlenecekler sözü veren Julianne (Julia Roberts) ve Michael (Dermott Mullroney) ikilisinden Michael erken davranıp evlilik haberini Julianne’e verince kadın için gideceği düğün kendiyle ve Michael’le hesaplaşma seramonisine döner. Tabiî bu filmin tercihi bu hesaplaşma ve itirafları komedi sosuyla vermek. Bunu tercih etmeyen filmler de var elbette. Örneğin Margot at Wedding (2007) ve Rachel Getting Married (2008)
Tipik bir kız kardeş, daha geniş manada aile ve bir büyüme öyküsü olan Margot at Wedding özellikle iki kız kardeşin, anne, baba, evlilik vs gibi konularda birbirleriyle dalaşmalarını perdeye yansıtırken bir yandan da birbirlerine ne kadar bağlı olduklarının kanıtlarını sunuyor. Evlenmek üzere olan Pauline (Jennifer Jason Leigh) uzun süredir bir dargın bir barışık, ne olduklarını kendileri de tam çözememiş kız kardeşiyle düğün haftası bir araya geliyor. Margot (Nicole Kidman) yetişme çağındaki oğlu Claude’la (Zane Pais) Manhattan’dan doğup büyüdüğü kasabaya kız kardeşinin düğün merasimi için geldiği andan itibaren de memnuniyetsizliğini çeşitli yollarla belli etmeye başlıyor. Ne seninle ne sensiz misali iki kız kardeş ve çevrelerindeki kişiler de dahil olmak üzere bu filmin insanları hem birbirlerini itekliyorlar, hem de kendilerine çekiyorlar. Dolayısıyla bir düğün aslında bir ailenin çözülme ve birleşme hikâyesine dönüşüyor. Aslında kız kardeş ilişkisi açısından belki bağ kurulabilecek Rachel Getting Married, kız kardeşi Rachel’ın düğününe giden Kym’e (Anne Hathaway) odaklanan bir film. Yine bir düğün merasimi ve sorunlu kardeşlerin birbirleriyle ve daha çok Kym’in herkesle olan çekişmesi, kavgasının dışavurumu. Daha çok dram filmlerinde bir itiraf şölenine dönüveriyor düğünler, hesaplaşma ve iç dökme…
Rotamızı bize doğru çevirdiğimizde ise aklımıza gelebilecek ilk film (en azından ismi dolayısıyla son günlerin en fazla ilgi gören filmlerinden Düğün Dernek’i saymazsak) 1974 yapımı Düğün. Gelin – Düğün – Diyet üçlemesinin ikinci filmi olan Düğün, Lütfi Akad’ın bize bıraktığı başucu filmlerinden biri. Hikâye Urfa’dan İstanbul’a göç etmiş ailenin İstanbul’daki geçim kaygısına odaklanırken düğünü yapılamamış Zelha’nın (Hülya Koçyiğit) gönül kırgınlığını, şehirde bir bir başlık parasıyla istemedikleri adamlara verilen küçük kız kardeşlerin dramını da derinden hissettirerek anlatıyor izleyiciye. Evlilikte kadının söz hakkının olmaması, başlık parası, sevginin hiç edilmesi gibi bitmeyen sorunları yürekleri lime lime edilmiş kadınları anlatıyor Düğün izleyiciye.
Yerli sinemamızda düğünü bir şenlik alanı gibi resmeden komedi filmleri de mevcut elbette. Gırgırıye filmlerini hatırlamak, Eyvah Eyvah’a bakmak, son dönem Düğün Dernek filminin de adından bahsetmek yeterli sanırım bunu görmek için. Sadece bir şenlik, eğlence olarak değil de düğünü fantastik bir serüvene çeviren filmlerimiz de mevcut; en azından Ada: Zombilerin Düğünü (2010) sinemamızda ilk kez bir zombi istilasını anlatması bakımından kayda değer.
Görüldüğü gibi ister yerli ister yabancı, düğünler komedi, dram hatta korku ve fantastik filmlere malzeme olabiliyor. Kimi zaman varılmaya çalışılan durak, kimi zaman bazı duyguların ifşası için bir neden, kimi zaman ekmek parası için bir eğlence.

ÖNCEKİ HABER

İçinden tatil geçen filmler…

SONRAKİ HABER

Bir düğün bir senet

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...