20 Temmuz 2014 08:50

Sağlam kafa sağlam sözlük!

Kapitalizmde burjuvazi için ayrımcılığın bir önemi yoktur. Onun için önemli olan “nasıl daha fazla kar edebilirim” düşüncesidir. Böyle bir güdü “doğal olarak” onu mümkün kılacak her türlü aracı da mübah kılar.

Sağlam kafa sağlam sözlük!
Paylaş

Ömer Furkan ÖZDEMİR

Türkiye’de 1936 tarihli 3008 sayılı İş Kanunu’yla kurulması ön görülen ancak tıpkı İş Kanunu’nun Cumhuriyet’in ilanından 13 yıl sonra çıkarılması örneğinde olduğu gibi uzun bir süreç sonunda nihayet 1946’da kurulabilen ve kuruluşundan da 26 yıl sonra da gerçek anlamda “işler” hale gelebilen bir kurum olarak “İş ve İşçi Bulma Kurumu”, 2000 yılında “piyasanın gereklerine göre” yeniden düzenlenerek “Türkiye İş Kurumu”na (İş-Kur) dönüşmüştü. Gerçi her halükarda ilk kurulduğu zaman da “piyasa”nın yapısı ve ihtiyaçlarına göre hareket etmekle mükellef olan bir kurum olarak İş ve İşçi Bulma Kurumu, en azından kurulmasını dayatan ILO sözleşmelerinde genel olarak da olsa çerçevesi çizilen bir “sosyal koruma” işlevine sahipti  ya da öyle olması ön görülüyordu. Ancak elbette kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de “mal ve hizmet piyasalarının ihtiyaçlarına uygun bir işgücü piyasası”nı tesis etmek işlevi her zaman vardı ve tam da bu yüzden, bu işlevi yerine getirmekte eksik kaldığı düşüncesiyle bir “dönüşüm” sürecine girerek bugünkü halini aldı. Bugün artık “özel istihdam büroları” denilen ve mantar gibi türeme potansiyeline sahip yapılarla da yüz yüze olduğumuz bir dönemde İş-Kur da kendisini aynı mantıkla “yeniden yapılandırdı”. Buraya kadar kısa bir kapitalist özet okuduk, tamam.
Geçtiğimiz günlerde, İş Kur tarafından yaklaşık 4 yıl önce hazırlığına başlanan ve sürekli “geliştirilen”, memleketin bu anlamda en kapsamlı “meslekler sözlüğü”ne dair önemli bir haber yansıdı basına. Söz konusu meslekler sözlüğünde birçok mesleğe dair oldukça “ilginç” tanımlar yer alıyor. Bunların bir çoğuna da ilgili haberlerde dikkat çekildi: Örneğin ressam olabilmek için “el ve gözlerde ‘özür’e sahip olmamak” (ki iş kur’a göre engelli olmak hala özürlü olmak olarak tanımlanmakta), opera sanatçısı olabilmek için “düzgün bir bedene sahip olmak”, teknik ressam olabilmek için “elleri, gözleri, kulakları sağlam olmak” gerekiyormuş! Anayasasında “sosyal devlet” yazan ve hem anayasal düzeyde hem de iş kanunu özelinde ayrımcılığı kesin olarak yasaklayan bir ülkede, o ülkenin çalışma ilişkilerine dair resmi bir kurumu ise ayrımcı bir meslekler sözlüğü hazırlıyor… Hem de ne sözlük! Sanki “ayrımcının daniskasıyız biz! Sizden öğrenecek değiliz!” dercesine…
Kapitalizmde burjuvazi için ayrımcılığın bir önemi yoktur. Onun için önemli olan “nasıl daha fazla kar edebilirim” düşüncesidir. Böyle bir güdü “doğal olarak” onu mümkün kılacak her türlü aracı da mübah kılar. Yani engelli işçi çalıştırma bir külfet, işçi haklarını kar düşürücü unsurlar, ayrımcılık olarak sayılan her türlü eylem ise aslında kar ve daha fazla kar için üretimin “zorunlu unsurları”dırlar. Dolayısıyla sermaye için her şey uygundur. Ancak tam da bu sebeple, sermayenin böylesi fütursuz, kar odaklı saldırılarını dizginleyebilmek için hak mücadeleleri sonucu yasalara şu ya da bu şekilde girebilen “koruyucu hükümler” vardır. İş Kur’un “işgücü piyasası”nda “kraldan çok kralcı”lık konusunda rakip tanımayacak bir hakim ayrımcı yaklaşımı sürdürmesini açıklayabilmek için farklı disiplinlerden farklı bilim insanlarının özgün bir araştırma yapmaları gerektiği muhakkak, çünkü aşağıda işaret edeceğimiz üzere böylesi bir sözlük “iyi bir kafa” gerektirmekte…
Devam edelim: Meslekler sözlüğü “skandal”ının ortaya çıkmasından birkaç gün sonra ise söz konusu sözlüğü hazırlayan ekibin hangi kurumların temsilcilerinden oluştuğu da ortaya çıktı. Buna göre sözlüğü hazırlayanlar arasında YÖK temsilcisinden Milli Eğitim Bakanlığı temsilcisine, işveren temsilcilerinden (TİSK, TOBB), Türk İş temsilcisine kadar “geniş bir yelpaze” yer alıyordu. Ekipte yer alan işveren temsilcilerinin pozisyonunu yukarıda kısaca geçtiğimiz temel burjuva davranışıyla ilişkilendirebiliriz. Zira bu davranış profili, sadece teorik düzeyde değil, uygulamada da kendi geçerliliğini ispat etmiştir. Yasalarla engelli işçi çalıştırma zorunluluğu kapsamında olan işyerlerinin önemli bir çoğunluğunun bu işi asıl olarak şöyle şekillendirdiklerini biliyoruz: Sen banka hesap numaranı ver bize, işe gelmene gerek yok, biz her ay maaşını yatıralım”. Böylesi bir işleyiş, engelli çalışanın “o iş”i zaten yapamayacağı ve bu şekilde sözde “herkesin memnun” olduğu bir iki yüzlülüğün yansımadır elbette! Veyahut da kadın çalışanlara dair çizilen “iş tanım”larından etnik kökeni “dikkate alan” “iş görüşmelerine kadar listeyi sonsuz varyasyonla yeniden var edebiliriz… Ancak ekipte yer alan YÖK temsilcisi, Milli Eğitim temsilcisi; günümüz temel eğitim ve akademik düzeyin de önemli bir aynası gibi… Ve elbette daha da vahim olanı, mesleklere dair tanımlar yapılırken ve bu tanımlar ayrımcılığın en ağır biçimleriyle şekillenirken, bunu yapan ekibin içerisinde bir işçi sendikasının temsilcisinin bulunması…
Son olarak: Sözlüğü hazırlayanların birçok mesleğe dair kullandıkları “sağlamlık” özellikleri kendilerinde bulunmakta mı bunu tam olarak bilemiyoruz ama böylesi bir sözlüğü, sermayenin zorunlu olarak kabul ettiği belirli “etik” değerleri bile darmadağın edecek düzeyde hazırlayabilmek için oldukça “sağlam bir kafa”yla hazırladıklarını kesin olarak söyleyebiliriz ve hatta satırlarımızı şöyle bitirebiliriz: Arkadaşlar, “Ayrımcılığın Kitabı”nı yazmışlar!

ÖNCEKİ HABER

Yürü be ‘koçum’ kim tut(ukl)ar seni...

SONRAKİ HABER

Doğru olanı her zaman bir deli yapar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...