14 Temmuz 2014 06:00

‘Canına Tak Eden Kadınlar’ın hikâyeleri

Gazeteci Sibel Hürtaş, “Kafesteki Türkiye- Hristiyanlar Neden Öldürüldü?”nün ardından sarsıcı bir kitaba daha imza attı: “Canına Tak Eden Kadınlar-Kocalarını Neden Öldürdüler?” Hürtaş’ın bu kitabı da İletişim Yayınları’ndan çıktı.

‘Canına Tak Eden  Kadınlar’ın hikâyeleri
Paylaş

Fatih POLAT

Gazeteci Sibel Hürtaş, “Kafesteki Türkiye- Hristiyanlar Neden Öldürüldü?​”nün ardından sarsıcı bir kitaba daha imza attı: “Canına Tak Eden Kadınlar-Kocalarını Neden Öldürdüler?​” Hürtaş’ın bu kitabı da İletişim Yayınları’ndan çıktı.

Sibel Hürtaş, sunuş bölümünde bu kitap için kendisini harekete geçiren düşüncenin, yargı muhabirliği sırasında, bir mahkeme salonunda tanıklık ettiği bir dava olduğunu anlatıyor. Kocasını öldürmüş bir kadının davası. Mahkeme başkanının konuşması için bütün ısrarlarına rağmen o kadının salonda adeta çınlayan sessizliği Sibel Hürtaş’ı da derinden etkiliyor.

SAİT FAİK’İ HATIRLATIYOR

Bu satırları okurken aklıma Sait Faik Abasıyanık’ın adliye öyküleri geldi.

Sait Fait, 1942 yılında Haber-Akşam Postası gazetesinde adliye muhabirliği yapmış ve bu süre içinde 28 mahkeme röportajına imza atmıştı. Bu röportajlar, bugün daha çok söyleşi havasından gerçekleşenlerden farklı olarak aynı zamanda edebi yanı güçlü birer öykü tadındaydı. Sait Faik’in bu yazıları 1956 yılında Varlık Yayınları tarafından, Mahkeme Kapısı (Adliye Röportajları) ismiyle kitaplaştırıldı.

Sait Faik, öykücülükten gazeteciliğe gelerek bu öyküleri oluşturmuştu. Sibel Hürtaş ise bu kitabıyla tersini yapıyor. Kendisiyle çalışmış ve muhabirlik konusundaki titizliğine, çalışkanlığına şahit olmuş biri olarak, bu kitapla birlikte o gazeteciliğin altında bir de, betimleme yeteneğiyle, kurgusuyla, dili kullanma kıvraklığıyla sağlam bir öykücünün saklı olduğunu gördüğümü söylemeliyim.

Sibel Hürtaş kitap için gerekli görüşmeleri yaparken ve kitabın hazırlanma aşamasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özlem Albayrak ve Psikolog Alp Ardıç’ın da dahil olduğunu aktarıyor kitabında.

FARKLI CEZAEVLERİNDEN 30 KADIN İLE GÖRÜŞÜLDÜ

Ankara Sincan Cezaevi, İstanbul’daki Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi, Eskişehir Çifteler Kadın Cezaevi, Adana Karataş Kadın Cezaevi ve Denizli Bozkurt Açık Kadın Cezaevine gittiklerini anlatan Hürtaş, iki ayı aşkın süren çalışma boyunca, kocasını ya da sevgilisini öldürme suçundan hüküm giymiş 30 kadınla bir araya geldiklerini dile getiriyor.

Kadınlarla görüşmeleri idareden kimsenin olmadığı bir odada gerçekleştirmişler. Görüşmelerde karşılaştıkları tabloyu özetlerken şöyle diyor: “Açıkçası biz de neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Bizimle görüşmeyi isteyen kadınlar, odaya geldiklerinde, ellerini sıkıyor, öpüyor, çay içiyorduk. “Nasılsın”, “Çocuklar nasıl?​” gibi sorularla başlayan görüşmeler, hızla samimi bir sohbet havasına bürünüyordu. Biz suçlarını değil, hayatlarını soruyorduk; onlar da çocukluklarından başlayıp, önceki gün gördükleri rüyaya kadar her şeyi bir solukta anlatmaya çalışıyordu. Bazısında esprilerle gülüştük, bazısında ise katıla katıla ağlaştık. Bu görüşmelerde bizi en çok etkileyen olay, cinsel şiddetin yaygınlığıydı. Cezaevinde tanıştığım 50’li yaşlardaki bir kadın, kocasından türlü eziyetler gördüğünü anlatırken, utana sıkıla onun dışkısını evin ortasına yapıp zorla kendisine yedirmeye çalıştığını ima etmişti. Hem de bir iki kez değil, evli oldukları 38 yıl boyunca, defalarca.”

‘SONUCUNA KATLANDIKLARI TEK EYLEM’

Sibel Hürtaş, kadınların hayatının evlenmeden önce babaları, evlendikten sonra da eşleri tarafından yönlendirildiğine dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Özlem Albayrak’ın önemli bir tespitine yer veriyor: “Eğitim düzeyleri ve iş yaşamında yer almamaları bu kadınları, toplumun en zayıf kesimi olarak ortaya çıkarıyor. Eğitim almayan, çalışmayan kadınlar, hayatlarının hiçbir aşamasına yön verme şansı bulamamışlar, ta ki öldürene kadar. Çoğunun hayatlarında kendi yaptıkları, hayatlarına yön veren ve sonucuna katlandıkları tek eylem işledikleri cinayet.”
Sibel Hürtaş, kendisini, bu kitabı öyküler biçiminde kaleme almaya iten nedeni de şöyle açıklıyor: “Bu kitap bir araştırma ya da bir röportaj kitabı olabilirdi. Ama öne çıkarılacak öyle çok ayrıntı vardı, kadınların şiveleri,  görüntüleri, esprileri öyle çok betimlemeye değerdi ki sonunda bu hikayeler ortaya çıktı.” Hürtaş, 8 kadının yaşamını kitaba taşımış. Tarafların zarar görmemesi için, isimler, kentler ve kimliği ortaya çıkarabilecek bilgiler değiştirilmiş.

ÇOCUK YAŞTA GELİN OLMAK

Kitapta kocaları tarafından dövülen, cinsel şiddete maruz bırakılan, yine kocaları tarafından para karşılığı başka erkeklere sunulan kadınların yaşadıkları büyük acılar gözümüzün önüne geliyor.

Bunlardan biri olan Gülşen, annesi evi terk edip babası da 12 yaşındayken ölünce sahipsiz kalır. O da ağabeyinin evinde kalmaya başlar. Bir süre sonra bir polis görücüye gelir kendisi için. Ağabeyi ikiletmeden verir. O da genç adamın üniformasını görünce, “Korur beni en azından” diye geçirir içinden.

16’sında gelin olur. Kısa bir süre sonra eşi içen, kumar oynayan, kendisine küfreden ve sürekli döven bir insan haline gelmiştir. Gülşen, bir gece eve yine sarhoş gelen eşinin kendisini acımasızca dövdükten sonra tabancasını kendisine uzatarak “Hadi vur beni!” dediğini aktarıyor. Artık canına tak etmiştir ve kocasını biri iki, diğeri dört yaşındaki kızlarının gözü ününde vuruyor.

Kitapta daha çocuk yaşta evlendikleri kocaları tarafından para karşılığı başka erkeklerle birlikte olmaya zorlanan birden fazla kadının öykülerine rastlıyoruz. Nazenin bunlardan biridir. Aynı zamanda yazarda bu kitabı yazma duygusu uyandıran hikayenin de sahibidir.

Babası, Nazenin’i doğar doğmaz kendisinden alta ay büyük olan amca oğlu Samet ile beşik kertmesi yapar. Nazenin ile Samet’in çocuklukları birlikte geçer. Annesi Nazenin’i bir kenara çekip beşik kertmesi olduğunu ilk anlattığında daha 12 yaşındadır. Kardeş gibi büyüdüğü amca oğlu Samet ile evlenmeyi kabul etmeyince babası bunu feodal bir gurur vesilesi yapar. Ardından da kendisinden 20 yaş büyük olan Hayri’ye verir. Nazenin bu kez artık itiraz edecek gücü kendisinde bulamaz. Ve Hayri’ye verildiğinde daha çocuktur. Kısa bir süre sonra içki düşkünü koca, karısı Nazenin’i önce evine getirdiği arkadaşlarına sunar, ardından da para karşılığı birçok başka kişiye. Nazenin de canına tak ettiği yerde kocasını öldürür. Cinayet, ertesi gün gazetelerin üçüncü sayfalarında küçük bir haber olarak yerini alır.

YENİDEN ÖZNELEŞTİRMEK

Sibel Hürtaş, bu küçücük haberlerin üzerine giderek, kadınların gördükleri her türlü şiddete, aşağılanmaya dikkat çeken çok önemli bir çalışmaya imza atmış.

Piyasada hakim yargı muhabirliği alışkanlığı gazetecileri genel olarak sansasyonel vaka haberlerine yönlendirir. Bir kadının aslında kendisiyle birlikte belki binlerce, milyonlarca kadını da temsil eden acılarının toplumsal, psikolojik boyutları ancak bu kadın ünlü bir kadınsa büyük haber olur.

Bu sarmal aslında gazeteci ile haber konusu olan insan arasındaki ilişkiyi de zamanla nesneleştirir. Sibel Hürtaş, nesneleştirilerek gazetelerin üçüncü sayfalarının kısa haberlerine dönüştürülen bu insan hikayelerini geri çağırıyor ve tüm toplumsal, psikolojik, geleneksel, ekonomik, kültürel bağlamlarıyla onları yeniden özneleştiriyor.

ÖNCEKİ HABER

\'İktidar sarhoşluğu ile kararlar alınıyor\'

SONRAKİ HABER

Pink Martini’den üst üste iki konser

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...