13 Temmuz 2014 08:10

Hakikat bizim hakkımız

2014 yılının ilk altı ayında 11 kadın koruma tedbir kararı sürerken öldürüldü. Nedir farklı olan? Olgusal hakikatleri yokmuş gibi davranarak ortadan kaldıramazsınız. Bir kadının boşanma davası sürerken adliyenin içinde yanında koruması varken öldürülmüş olması bakanlığın sorumluluğudur, devletin sorumluluğudur, insan olan bu ülkede yaşayan herkesin sorumluluğudur.

Hakikat bizim hakkımız
Paylaş

Ebru Nihan CELKAN*

13 Mayıs 2014 tarihinde yani sadece iki ay önce dünyanın gördüğü en büyük madencilik facialarından birini yaşamış bir ülkenin vatandaşları gibi değiliz. Ne gündemimiz, ne ruh halimiz, ne ekranda izlediklerimiz, ısrarla bu konuyu takip eden birkaç yayın haricinde ne de günlük gazetelerde okuduklarımız bu felaketin izlerini taşıyor. Sanki hiç olmamış gibi yapıyoruz, sanki böyle bir gerçeklik yaşanmamış gibi hayata devam ediyoruz. Aynı coğrafyayı paylaşan insanlar olarak doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıramaz hale getirildik, getiriliyoruz. Gerçekliği kaybettik.Doğru söylemenin ahlaki tahayyülüyle aramızdaki mesafeyi açan ısrarcı, sürekli ve güçlü bir şekilde hakikati çarpıtan politik bir dille karşı karşıyayız. Bu dil yeri geliyor hiç sıkılmadan Ali İsmail’i arkadaşları dövdü diyor, yeri geliyor camide içki içildi elimde görüntüler var manipülasyonu yapıyor, yeri geliyor koruma altında öldürülen herhangi bir kadın yok diyor. Farklı birçok örnekle çoğaltabileceğimiz hakikatı çarpıtan bu dil organize ve hesaplı.  

Hakikati çarpıtmayı politik bir araç haline getiren hükümetimizin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam geçtiğimiz hafta katıldığı bir toplantıda kadınların katledilmesiyle ilgili olarak şöyle diyor.    
“Bizdeki bilgilere göre koruma altında öldürülen herhangi bir kadın yok. Ancak belli bir dönem koruma altında olup koruma kararı kaldırıldıktan sonra ya da kadının bu koruma kararının uygulanmasından vazgeçtikten sonra eşi tarafından öldürülen kadınlar var. Bunu düzeltmek isterim.”
Bu cevabı yeterli bulmayan bir gazeteci Çağlayan Adliyesinde yanından korumasıyla beraber oğlu tarafından öldürülen Hanime Aslan’ı hatırlatınca Ayşenur İslam;
“Aile Bakanlığı’nın koruma altına aldığı bir kadın değildi. Emniyet güçlerinin kendisine verdiği bir korumayla beraber öldürülen bir kadın vardı. O farklı bir durum” şeklinde cevap veriyor.

2014 yılının ilk altı ayında 11 kadın koruma tedbir kararı sürerken öldürüldü. Nedir farklı olan? Olgusal hakikatleri yokmuş gibi davranarak ortadan kaldıramazsınız. Bir kadının boşanma davası sürerken adliyenin içinde yanında koruması varken öldürülmüş olması bakanlığın sorumluluğudur, devletin sorumluluğudur, insan olan bu ülkede yaşayan herkesin sorumluluğudur. Kaldı ki 2014 yılının ilk altı ayında sadece Hanime Aslan değil Ümmühan Yılmaz, Gülay Güçlücan, Fatime Kayabaşlık, Gönül Çiçek, Tülay E., Mercan Şahan, Elif Akcan, Nurcan Açıkgöz,  Şeyda Şengül, Yasemin Yalçınisimli kadınların koruma altında öldürüldüklerini biliyoruz. Burada iki olasılık var ki ikisi de birbirinden sıkıntılı: Ya Bakan söz konusu cinayetlerden haberdar değil, ya da bu cinayetleri yok sayarak kadın cinayetlerinde devletin sorumluluğuna dair hakikatın üstünü örtme çabası içinde. Bu noktada Bakan ve idaresindeki Bakanlık 2014 yılının ilk altı ayında gerçekleşen 129 kadın cinayetinin önlenmesinden kendisini sorumlu hissediyor mu? Kadınlar devlet koruması altında olmadan bu ülkede yaşayamayacaklar mı? Bakanlığın koruması olsun veya olmasın Bakan bilse de bilmese de biz kadınların güvende olmadığını biliyoruz.

BÜTÜN YALANLAR AYNI DEĞİL

Siyaseti yalandan muaf tutmak maalesef ne dün mümkün olmuş, ne de bugün mümkün. Dünden farklı olarak bugün yalanlar hükümetin gündelik iletişim dili olmuş durumda. Ayşenur İslam’ın yaptığı açıklama tek örnek değil. Bilinçli bir şekilde izlenen bir politikanın son günlerdeki örneklerinden biri. Gerçeklikle aramızdaki bağ bilinçli bir şekilde koparılıyor ve devletin işleyişi gözümüzün önünden kaçırılıyor. İşleyişe dair gizliliği yayın yasakları izliyor. Burada söz konusu olan gerçeği gizlemek amacıyla söylenen yalanlardan daha fazlası. Geleneksel tabirle gözümüzün içine baka baka varlığından haberdar olduğumuz kadın cinayetlerinin olmadığını iddia etmek gerçeği gizlemek kadar var olan bilgiyi yok etme ve kendini her türlü bilginin tek kaynağı ilan etme çabasına işaret ediyor. Hakikati bulma yolunda başvurduğumuz kaynaklar teker teker yok ediliyor. Haberin kaynağı artık resmi açıklamalar, Başbakan ve Bakanlar. Tabii bir yalanın inandırıcı olabilmesi için anlatanın var olması kadar ona inananın da var olması gerekiyor, hatta belki yalanı söyleyenden çok inananın varlığı gerekiyor. Biz yalanları seviyoruz, hakikatin peşine düşmüyoruz, elimize hangi hikaye verilmişse ona inanmayı tercih ediyoruz. Çoğumuz binlerce yıllık geçmişi olan şanlı ... milletinden geldiğimize inanmak istemiyor muyuz? Kimbilir hangi kadim dini geleneğin tarih içindeki uzantısı olmaktan “gurur” duyuyoruz? Ya da dünyayı fethedecek büyük Osmanlı’nın yeni veliahtlarından olmaktan? Ya da inandığımız Tanrı’nın yeryüzündeki uzantısı olduğuna inandığımız ustaların peşine düşmekten?

DOĞRULARI HAYKIRMANIN TAM ZAMANI

Hakikate niyet ettiğimizde yola kendi yalanlarımızı yıkmakla başlamamız gerekiyor.  Mitlerimizi, masallarımızı, dualarımızı, inançlarımızı tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Tarihin bu noktasında her şeyden daha çok hakikate ihtiyacımız var. Biribirimize olan güvenimizi, birlikte yaşama umudumuzu tekrar inşa etmek için resmi ve gayriresmi yalanları çıplak kılmamız gerekiyor. Dört bir koldan sürekli tekrarlanan yalanların üzerimizde yarattığı bıkkınlığı ancak kendi hakikatlerimizi, hakikatin dilini tekrar bularak alaşağı edebiliriz gibi geliyor. Yıllardır süren kadın hakları mücadelesinin geldiği nokta ve hükümetler üzerinde yarattığı baskıyla elde ettiği kazanımlar birçok kadının hayatını kurtarıyor. Bu kadar etkili ve güçlü bir hareketin olduğu bir alanda bile bir bakanın bu şekilde rahatça hakikati gizleyebileceğine olan güveni mücadele yöntemlerimiz, dilimiz ve yaklaşımlarımızı tekrar sorgulamamız gerektiğini düşündürüyor.Kadın cinayetlerine bilinen ezberden bakmanın Ayşenur İslam’ın gerçeği yok  sayma cesaretini arttırdığını böylece daha net görebiliriz ve bunu gördüğümüz noktada gerçeği daha yüksek sesle haykırabiliriz.

*Oyun Yazarı

ÖNCEKİ HABER

Bize bu gerçeği unutturdular

SONRAKİ HABER

Bi’ özgürlük vardı n’oldu ona?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...