07 Temmuz 2014 20:29

İnsanca muamele görmek şans mıdır?

Hülya Subaşı ile taşeronun kaldırılması için başlattığımız imza kampanyası standında tanışıyoruz. İmza standında taşeron yazısını görür görmez geliyor yanımıza “bir imza da ben vereyim, taşeron işçiyim” diyor.

İnsanca muamele görmek şans mıdır?
Paylaş

Başak SOPACI
Engin İNCİ

Hülya Subaşı ile taşeronun kaldırılması için başlattığımız imza kampanyası standında tanışıyoruz. İmza standında taşeron yazısını görür görmez geliyor yanımıza “bir imza da ben vereyim, taşeron işçiyim” diyor. Kapanmış bir bankanın emekli sandığı vakfında, çay ve temizlik hizmetlerinde taşeron olarak çalışıyor. Soruyoruz taşeron bir işçi nasıl çalışır, kadrolu çalışan bir işçiden farkı nedir diye. “Ben belki de en iyi koşullarda çalışan taşeron işçiyimdir” diye başlıyor söze. Asgari ücret alsa da ücretinin düzenli yatması, sigortasının yatması, bir de “kadrolu çalışanlarla birlikte yemek yiyebilmesi”, evet bunlar kendini şanslı görmesine sebep. İnsanca muamele görmenin “şans” sayıldığı bir düzen taşeron düzeni…
“Kadrolu olsaydım çok daha yüksek ücret alıyor olacaktım. Vakıfta kadrolu çalışanlara SGK dışında bir de özel sigorta hakkı var, ben bu haklardan yararlanamıyorum. Ücret ödeneklerimiz vakıf tarafından asgari ücretin üzerinde taşeron firmaya ödeniyor, taşeron firma da maaşlarımızı asgari ücretten yatırıp emeğimizin üzerinden kazanıyor. İkramiyelerden de yararlanamıyoruz, üstüne bir de her an işten çıkarılma korkusu. İnsan nasıl hakkını arasın bu korkuyla” diyor.
Hakkını aramak deyince sendikadan açılıyor laf tabi. “Çok isterdim sendikalı çalışmayı. Misal ben sadece çay hizmeti için işe girdim. Her işi yapıyorum. Ama ek ücret alamıyorum. Hakkımı arayabiliyor muyum? Yok. Çünkü ne de olsa piyasada çalışma koşulları daha iyi değil, elimdeki işten de olmak istemiyorum” diyor. Pek çok işçi gibi o da güvenmiyor sendikalara: “Bakıyorum sendikaların hepsi yandaş. Hiç işçi hakkı savunan yok. Hangisine güveneyim?  Bir de bağlı bulunduğum taşeron firmada kimse birbirini tanımaz. Hiç bir araya gelmedik. Bir yetkiliyle iş görüşmesi yaptım. 3 gün sonra telefonda bir adres verdiler, çalışmaya başladım. Bağlı bulunduğum firmada kaç kişi çalışır patronu kimdir bilmiyorum” diyor.
Çaylar geliyor bu arada, sohbet taşeronun derdinden çoluk çocuk gailesine uzanıyor. Bir ara “Ben bir Gezi annesiyim” diyor gözleri ışıldayarak. Her anne gibi o da çocuklarından bahsetmeyi seviyor. Soma’daki maden katliamından ailecek çok etkilenmişler, “bizim aklımız hep oradaydı, oğlum gönüllü muhabir olarak Soma’ya gitti. Dönüşte çocuğum 3 gün kendine gelemedi. Orada ölen işçilerin ailelerinin acısından, işçilere yapılan zulümden çok etkilenmişti” diye anlatıyor acının başkasının acısı olmadığını göstererek.  Belki de taşeronun kaldırılması işçiler açısından bu sebeplerle hayati bir önem taşıyor.
Sonra bir bakıyoruz hava kararmış bile. Tekrar görüşmek için sözleşerek ayrılıyoruz.

HER İMZA BİR HİKAYE
Standımıza uğrayan çok tekstil işçisi var. Tekstilde çalışmanın adı “taşeron” değil ama koşulları o kadar benzer ki. İmza verenlerden Sibel Karaali anlatıyor bu benzerliği: “Parça başı çalışıyorum, bu tam olarak taşeron çalışmaya benzemiyor. Çünkü bir seçim yapıyoruz. Haftalık ile çalışmaktan daha çok yüksek geliri var. Kaç parça iş yaparsanız o kadar kazanırsınız. Çok hızlı olmalısınız. Belki de bu sebeple bizde çalışanların tamamı erkek. Ben kadın olarak çalışan tek kişiyim. Haftalık alarak çalışmaktansa parça başı çalışmayı tercih ediyorum çünkü Türkiye’de koşullar ağır. Yani bir ailede 2 kişi çalışmıyorsa geçinmek mümkün değil” diyor. İşçiye sosyal güvence sağlanması zorunluluğunu patronun biliriz değil mi? Burada işler öyle gitmiyor. Sibel anlatıyor: “Biz parça başı çalışanlar kendi sigortamızı kendimiz öderiz. Yani kazancımızdan sigorta kadarını patron keser, gider kuruma yatırır. Şimdi çalıştığım yerde bu ayın sonunda sigortamı yapacağım. Sigorta yaptırınca tabi haliyle gelirin düşüyor. Bu sebeple sigortalı çalışmayı tercih etmiyoruz”. Güvenceli olsa böyle olmayacak pek çok şey. Güvence dediğimiz ise yarın ne olacağı korkusunu yaşamamak. Çok mu? Değil. Tam da bu yüzden taşerona karşı başlattığımız imza kampanyasında imza atan çok. 

ÖNCEKİ HABER

HUKUK

SONRAKİ HABER

Türkiye\'nin laiklik serüveninde son yolculuğu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...