18 Nisan 2014 14:05

Festivalde Dün

Bu yıl festivalin Sinema Onur Ödülü’nü alacak olan MK2 firmasının kurucusu Marin Karmitz’in sinema dersi, günün öne çıkan etkinlikleri arasındaydı.,

Festivalde Dün
Paylaş

Bu yıl festivalin Sinema Onur Ödülü’nü alacak olan MK2 firmasının kurucusu Marin Karmitz’in sinema dersi, günün öne çıkan etkinlikleri arasındaydı., Marin Karmitz ve MK2'nün sinema tarihindeki önemini dile getirdiği bir sunuşla Alin Taşçıyan sinema algımızı değiştirdiği için Karmitz'e teşekkür ederek sözü ona bıraktı. Sinemaya nasıl başladığından ve MK2'nün kurulma sürecinden bahseden Karmitz, MK2'nün Avrupa tarihiyle paralel olarak doğduğunu ve savaşın işleri üzerinde derin izler bıraktığını söyledi. Irkçılık ve faşizmle başetmek ve o dönemde bir sinemacı ve aynı zamanda bir militan olarak dünyanın dönüşümüne katkıda bulunmak istediğini, MK2'nün ismindeki 2'nin de onun için iki büyük tarihi olayla, 2. Dünya Savaşı ve ‘68 devrimiyle bağlantılı olarak ortaya çıktığını sözlerine ekledi.

Gençken klasik sinema eğitimi alan Karmitz, Jean Luc Godard gibi yönetmenlerin asistanlığını yaptıktan sonra tüm sinema algısının nasıl değiştiğini "Benim için modern sinema önce öğrenmek, sonra öğrendiklerinizin hepsini bir kenara bırakmak demektir." sözleriyle açıkladı. Aslında yönetmen olma hevesiyle yola çıkan Karmitz, ‘68 olayları ve öncesinde çektiği filmlerden bahsetti. O dönemin entelektüelleri olarak güçlerini nasıl kullanabileceklerini gördüklerini ve böylelikle kendi çalışmalarını sorgulamaya başladığını dile getirdi. Kendi filmlerinde karşılaştığı gösterim ve dağıtım sorunlarından sonra hem kendinin hem de arkadaşlarının filmlerini nasıl gösterebileceğini düşünerek MK2’nün temellerini attığını belirten Karmitz, sinema sektörüne girerken yaşadığı zorluklardan,  bu engellemeleri nasıl aşıp yeni bir dağıtım sistemi bulduğundan ve açtığı sinema salonlarının kentsel düzeni nasıl değiştirdiğinden bahsetti.

 TUNCEL KURTİZ ANISINA

Festivalin geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz ustalara özel hazırladığı “Anılarına” bölümünde Tuncel Kurtiz’in başrolünde yer aldığı, Zeki Ökten’in Sürü filminin dünkü gösterimine Kurtiz’in eşi Menend Kurtiz, Halit Ergenç, Kenan İmirzalıoğlu ve sinemamızın tanınmış isimleri katıldı. Festivale Tuncel Kurtiz’in çok sevdiği bu filmi gösterdiği için teşekkür eden Menend Kurtiz, Tuncel Kurtiz’in şu sözlerini salondakilerle paylaştı: “Sürü ve Umut filmleri benim için kanat oldu, izleyici beni bu filmlerde oyuncu olarak sevdiler, izlediler.” Oyuncu Kenan İmirzalıoğlu, Kurtiz hakkında "Hiçbir zaman sempatik olmaya çalışmadı, tribünlere oynamadı. Sevincinde de öfkesinde de samimiydi." dedi. Halit Ergenç ise "Bana insanlarla ne kadar süre beraber olduğunun değil, insanların hayatında bulunduğu sürece ne kadar derine inebildiklerinin önemli olduğunu öğretti. Onun enerjisini tadabilmek benim için çok önemliydi. Onunla tanışmak hayatımda beni en çok mutlu eden olaylardan biriydi.” diyerek ustasını sevgiyle andı.

ÜÇLEME

Altın Lale Uluslararası Yarışma’da yer alan Pedro Pires ve Robert Lepage’ın yönettiği Üçleme’nin gösterimine filmin yönetmenlerinden Pedro Pires katıldı. Pires, Lepage ile birlikte çalışma süreçlerini “İkimizin de birbirine büyük saygısı var. Daha iyi fikrin kazanması için savaş verdik.” cümleleriyle anlattı.

SAVAŞ ZAMANLARINA DÖNÜŞ FACE

Sinemada İnsan Hakları Ödülü için yarışan Mandalina Bahçesi filminin oyuncusu Giorgi Nakhashidze’nin katıldığı gösterimde filmin Abhazya savaşını gerçeklere ne kadar bağlı kalarak anlattığı tartışıldı. Giorgi Nakhashidze, filmin savaş karşıtı olduğunu, insan hayatından önemli bir şey olmadığını anlattığını söyledi. Nakhashidze filmin onu yine savaş zamanlarına götürdüğü, ayrıca filmden bağımsız, 10 yıl önce bir dizide Rus mafyasını canlandırmak için İstanbul’a geldiğini, Orhan Pamuk’un kitaplarını beğendiğini de söyledi.

GİTTİLER ‘SAİR VE MEÇHUL’

Altın Lale Ulusal Yarışma filmlerinden Gittiler ‘Sair ve Meçhul’ filminin gösterimine katılan yönetmen Kenan Korkmaz, filmde izlediğimiz köyün Süryaniler için çok önemli olduğunu belirtti ve festival aracılığıyla bir kez daha çok cesur gördüğü bu köye teşekkür etti.

AYHAN HANIM

Levent Semerci’nin Altın Lale Ulusal Yarışma filmlerinden Ayhan Hanım’ın gösterimine katılan başrol oyuncusu Vahide Perçin 2,5 yıla uzayan yapım sürecinin kendisi için çok önemli olduğunu ve Levent Semerci ile birlikte çalışmaktan duyduğu mutluluğu, yönetmenin annesini oynamaktan duyduğu gururu paylaştı.

KÖRLÜĞÜ İMAJLARLA ANLATMAK

Kendisini senaryolarından tanıdığımız Eskil Vogt ilk uzun metrajlı filmi Körlük'ün Uluslararası Yarışma kapsamında dünkü gösteriminde körlük üzerine nasıl bir araştırma yaptığı sorusu üzerine, birçok kör insanla zaman geçirdiğini, aynı zamanda doktorlarla da konuştuğunu fakat körlüğü bizzat yaşamadıkları için pek bir yararlarını göremediğini söyledi. 20 yaşındaki kör bir kızın ona çok yardımcı olduğunu, hatta filmin başrol oyuncusuna rolüne hazırlanırken destek verdiğini sözlerine ekledi.

ALTIN LALE ÖDÜLLÜ YÖNETMEN BİR KEZ DAHA FESTİVALDE!

Bir önceki filmi Ne Yaptın Richard? ile Altın Lale'nin sahibi olan yönetmen Lenny Abrahamson bu sene de Altın Lale Uluslararası Yarışma’da yer alan yeni filmi Frank ile tekrar festivalde olmaktan heyecan duyduğunu ve bir sonraki filmiyle yeniden çağrılmayı beklediğini söyledi. Michael Fassbender'in, bütün bir film boyunca maskeyle oynamasına rağmen küçük jestleri ve hareketleriyle Frank karakterine nasıl hayat kattığını anlatan yönetmen, bu kadar yetenekli bir aktörle çalıştığı için çok şanslı olduğunu dile getirdi. Müzikleriyle öne çıkan filmdeki tüm performansların aktörler tarafından canlı olarak gerçekleştirildiğini belirten yönetmen her müzik içeren sahnenin bu şekilde filme alındığına dikkat çekti.

ÇAĞDAŞ BİR SESSİZ FİLM FACE

Sinemada İnsan Hakları Yarışması’nda yer alan Sessizlerin Sesi filminin yönetmeni Maximón Monihan ve yapımcı Sheena Matheiken gösterim sonrasında, neredeyse sıfır bütçeyle kotardıkları filmlerini, kölelik ve sömürünün, günümüzde yalnızca gelişmekte olan üçüncü dünya ülkelerinde değil zengin ülkelerde de var olan bir gerçek olduğunu göstermek için çektiğini dile getirdi. New York siyah-beyaz daha iyi göründüğü ve bütçeleri kısıtlı olduğu için siyah-beyaz çektiği filmin gördüğü ilgiden memnun olan yönetmen, filmde rol alanların hiçbirinin profesyonel oyuncu olmadığını, Olga rolündeki Geneve’le de tesadüfen tanıştıklarını söyledi.

DÜŞLEYEBİLDİĞİN KADAR DEVRİM

Sinemada İnsan Hakları Yarışması’nda yer alan Çul Çaput filminin yönetmeni Ahmad Abdalla, filmin devrimi belgeselleştirmek amacı ile çekilmediğini, aksine çok kişisel olmakla birlikte kendi hissettiği duyguları aktarma kaygısının ön planda olduğunu, bu bağlamda mekân seçimi ve olayların ise yalnızca kendi duygularının aktarımı için kullanıldığını belirtti. Devrime dair ise kısaca “İnsanlar düşleyebildikleri için devrim olur. Sizce de öyle değil mi?​” sorusunu izleyicilere yöneltti.

SİVİL

Yeni Türkiye Sineması bölümündeki Sivil’in gösterimi dün film ekibinin katılımıyla yapıldı. Gösterim sonrası yönetmen Levent Çetin, Pınar Selek’in Sürüne Sürüne Erkek Olmak kitabını okurken böyle bir film yapma fikrinin aklına geldiğini söyledi.

ERGENLİK HAYATIMIZI BELİRLİYOR

Club Sandwich filminin yönetmeni Fernando Eimbcke gösteriminden sonra salondan filmin hikâyesinin gerçek olup olmadığı sorusuna “Hayır, ama benim de üç oğlum var ve bu filmi üçüncü oğlum için çektim” dedi. Ergenliğin en zor dönemler olduğunu ve anne-oğul ilişkisinin ilerde hayatı belirlediğini söyledi. Devrim (2010) için yaptığı kısa filmiyle ilgili gelen bir soruya da “Devrim Meksika için gelmesi beklenen çok ünlü bir konuk gibiydi ama filmdeki gibi asla gelmedi” cevabını verdi.

AMERİKA’DAN ÜRDÜN’E

Cherien Dabis de May’in Yazı filminin gösteriminde ilk olarak filmin gerçek hayatla bağlantısını anlattı. Filmde kendi hayatından da parçalar olduğunu, kendi ebeveynlerinin de boşanmış olduklarını ama filmden farklı olarak anne babasının boşandıktan sonra hiç bir araya gelmediklerini bu yüzden filmin çocukluk hayalinin kurmacaya dönüşmüş hali olduğunu söyledi.

 UZUN YOL

Nihat Seven’in Türkiye Sineması Yarışma Dışı bölümündeki Uzun Yol gösterimi film ekibinin katılımıyla yapıldı. Yönetmen Seven “Yapımcı, senarist ve yönetmen şapkasını aynı anda takmak tesadüf. Çok sık olan bir şey değil. Her gün birileri sokakta şiddete maruz kalıyor. Bunu şok tekniğiyle anlatmak istedim.” dedi.

DERSİM’DE DURUM HÂLÂ AYNI

Türkiye Sineması Belgeselleri bölümünde yer alan Olağan Haller filminin gösterimi sonrasındaki sunumda yönetmen Özgür Fındık, izleyenleri Dersim İsyanı ve o dönemin devlet politikaları hakkında kısaca bilgilendirdi. 80 darbesi sonrası hükümet politikasının değişmediğini, hâlâ Kürt ve Alevilere karşı bir örgütlenme olduğunu; fakat Dersimlilerin günümüzde de eskiden olduğu gibi karşı duruşlarını sürdürdüklerini söyledi. Bu son filminin, yine devletin tutumunu anlattığı önceki iki filmiyle birlikte bir üçleme gibi olduğunu belirten Fındık, devletin 1937-38 olaylarından beri halkın dini inançları üzerinde ciddi asimilasyonlar yaptığını ve bu bölgede hâlâ korkutma politikaları izlediğinin altını çizdi.

NADİR BİR ÇALIŞMA

Can Oral’ın animasyon sahnelere de yer veren Yeni Türkiye Sineması’ndaki orta metraj filmi Buna Değer’in dünkü gösteriminde Oral, filmin bütçe, yapım ve 8 ay gibi uzun bir sürede tamamlanan post-prodüksiyon sürecinden bahsetti. Seyircilerden gelen filmin devamı çekilebilir mi sorusu üzerine yönetmen “Beslendiğim öyküler çeşitli alanlarda olduğu için beni çeken yeni maceralar oluyor; bu yüzden düşünmüyorum. Gerçi film türü sebebiyle seyirciyi devam filmi beklentisine sokuyor; bu yüzden devam filmi çekmeyi hiç düşünmedim değil.” dedi.

SEVGİ VE NEFRET İKİLİĞİNDE KARDEŞLİK İLİŞKİLERİ

Ramin Matin’in ödüllü filmi Kusursuzlar’ın dünkü gösterimine filmin yönetmeninin yanısıra, yapımcısı ve senaristi Emine Yıldırım, yapımcısı ve ses tasarımcısı Oğuz Kaynak ve filmin oyuncularından İpek Türktan Kaynak katıldı. Matin sunumda, filmin isminin ironik olduğunu, Türk toplumunda geleneklerimize göre kadınlardan beklenilen mükemmel ve kusursuz olma haline bir gönderme yapmak istediklerini dile getirdi. Emine Yıldırım, bu hikâyeyi oluştururken iki durum üzerinden fikrin ortaya çıktığını belirtti: Öncelikle kardeşlik ilişkilerinin sevgi ve nefret olarak iki ekstrem üzerine kurulduğunu görmesi; ikinci olarak da Türk sinemasında kadın hikâyelerindeki eksikliğe bir isyan olarak iki kadını merkeze alan bir senaryo yazmak istemesi.

KAYIP VE YAS ÜZERİNE

Yunan yönetmen Penny Panayotopoulou dünkü gösterimde Eylül filminin Yunanistan'da iki farklı tepkiyle karşılaştığını söyledi. Filmin izleyicilerin bir kısmına çok derinden dokunabildiğine inandığını ama filmin yalınlığını derinlikten yoksunluk olarak algılayan diğer bir kesime ulaşamadığını düşündüğünü belirtti. Filmin otobiyografik öğeler taşıyıp taşımadığını merak edenlere cevaben "Film birebir benim hayatımı yansıtmıyor tabii ki, ama birilerini kaybetme hissi ya ikimizin de (filmin senaristini kastederek) yaşadığı şeyler ve bu duyguları kendi içimizde bularak filme yansıtmaya çalıştık." dedi.

GÜVEN YA DA GÜVENME

Her şey Olacağına Varır filmi ekibinden, başrol oyuncusu Cristobal Palma ve yönetmen Fernando Lavanderos izleyicilerle buluştu. Filmin “güvenmek ve güvenmemek” kavramları  üzerine kurgulandığını söyleyen yönetmen konuya dair “Şili, eşitsizliğin fazlaca olduğu muhafazakâr bir ülke. Bu sebeple insanlar güvensizlik ve korku içerisinde yaşamaktalar. Benim ana karakterim Jeronimo da güvensiz ve mesafeli davranışlarıyla aslında tam da Şili’nin bir temsilini oluşturuyor. Filmi yarı belgesel olarak da okumak mümkün.” dedi.

BİR BABA İLE OĞULUN BASİT ÖYKÜSÜ

Romen yönetmen Tudor Cristian Jurgiu ilk uzun metrajlı filmi Japon Köpeği’nin sunumunda filminde müzik kullanmamasının nedenini “Her karaktere eşit mesafede durmak istedim. Müzik kullansaydık ister istemez karakterlere bir adım daha yakınlaşmış olurduk” sözleriyle açıkladı. Filmde iş aramak için köyden göçen gençlerin arkada bıraktıklarını insan ilişkilerini üzerinden anlatmak istediğini, bu nedenle film Romanya'nın bir köyünde geçtiği halde, köy mekânının arka planda kaldığını sözlerine ekledi.

MÜCADELEYE DEVAM

Türkiye Sineması Belgeseller bölümünden Veysi Altay’ın 33 Yıllık Direniş - Berfo Ana filminin gösteriminde salondan Berfo Ana’nın bir komşusu, Berfo Ana’nın, zamanında Kenan Evren Dersim’e geldiğinde “Benim oğlum nerde?​” çıkışını anlattı. Berfo Ana’nın otoriteye karşı başkoymasından, çocukluğunda yaşadığı bu sahnenin çok etkileyici olduğunu söyledi.
(KÜLTÜR SERVİSİ)

ÖNCEKİ HABER

Festivalde, Köprüde Buluşmalar ödülleri sahiplerini buldu

SONRAKİ HABER

Ayrışmaya karşı birlik olmak için 1 Mayıs’a

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...