15 Nisan 2014 14:27

İstanbul Film Festivali'nde dün ne oldu?

Bu yıl festivalde Altın Lale Uluslararası Yarışma’nın jüri başkanı olan, Ayrılık filmiyle önce Berlin’de Altın Ayı, ardından En İyi Yabancı Film Oscar’ını kazanan ve bir sonraki filmi Geçmiş’le Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan İranlı yönetmen Asghar Farhadi Boğaziçi Üniversitesi’nde sinemaseverlerle buluştu.

İstanbul Film Festivali\'nde dün ne oldu?
Paylaş

İRANLI USTA YÖNETMENDEN SİNEMA DERSİ

Bu yıl festivalde Altın Lale Uluslararası Yarışma’nın jüri başkanı olan, Ayrılık filmiyle önce Berlin’de Altın Ayı, ardından En İyi Yabancı Film Oscar’ını kazanan ve bir sonraki filmi Geçmiş’le Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan İranlı yönetmen Asghar Farhadi Boğaziçi Üniversitesi’nde sinemaseverlerle buluştu. Sinemaya ilgisinin, yalnızca son yarım saatini izleyebildiği hayatının ilk sinema deneyimi olan filmin başlangıç kısmının nasıl olabileceğini hayal etmekle başladığını söyleyen yönetmen izleyicilerin sorularını yanıtlarken kendi yaratım sürecine de ışık tutmaya çalıştı. Farhadi, bütün filmlerinde her karakterine eşit mesafede olmaya gayret ettiğinin altını özellikle çizerken, yazma sürecine çok önem verdiğini "Ben yazarken yönetmenliğimi de icra ediyorum." sözleriyle ifade etti. Senaryolarına her zaman kafasındaki bir resimden yola çıkarak başladığını sözlerine ekleyen Farhadi bir sonraki filminin de yine Avrupa'da geçeceğini ama ondan sonraki filminde İran'a dönmeyi planladığından bahsetti ve hayatı boyunca çekeceği filmlerin büyük bir kısmını İran'da gerçekleştireceğini düşündüğünü söyledi.

ÇİNLİ SANATÇININ MÜCADELESİ

Avrupa Konseyi Sinema Ödülü FACE için yarışan Düzmece Dava filminin yönetmeni Andreas Johnsen filme Çin otoritelerini de dahil etmek istediğini; ancak onların görüşme taleplerini reddettiğini ifade etti. Ai Weiwei'i tanınmış olduğu için değil, aktivist bir sanatçı olduğu için seçtiğini söyleyen yönetmen, onun hakkında film yapacağını yalnızca ailesi ve kurgucusunun bildiğini, Çin’e giderken yanına hiçbir ekipman almadan bir turist olarak giderek bu filmi gerçekleştirdiğini ve muhtemelen bir daha Çin’e gidemeyeceğini belirtti. Weiwei’in film üzerinde en ufak bir değişiklik veya öneride bulunmadığını, Çinli sanatçının yönetmenin sanatçı kimliğine ve eserine saygı duyduğunu da sözlerine ekledi.

GENÇ USTA JAN-OLE GERSTER İLE BULUŞMA

Seyfi Teoman En İyi İlk Film jüri üyesi, Avrupa Film Akademisi En İyi İlk Film ödülü sahibi Oh Boy / Eyvah filminin başarılı yönetmeni Jan-Ole Gerster, dün SAE İstanbul ve İKSV işbirliğiyle Jameson’ın zengin ikramlarıyla, gençlerle zevkli bir sohbet gerçekleştirdi. Gerster önceki filmiyle ilgili senaryo hazırlık süreci ve yapım aşamasından, oyuncu seçimi ve oyunculara olan yaklaşımından bahsederken, ayrıca günümüz Hollywood sineması ve “art house” sinema gelenekleri üzerine bir tartışma da açtı.

TERS GİDEN BULUŞMA, GEÇ GELEN YÜZLEŞME

İsveçli sanatçı Anna Odell’in “Altın Lale Uluslararası Yarışma” bölümünde yer alan ilk filmi Buluşma’nın yapımcısı Mathilde Dedye’nin katıldığı dünkü gösterimde, seyircilerden gelen sorular üzerine, Anna Odell’in filmi hazırlarken kendi deneyimlerinden yola çıksa da kendi duygularını katmadan bu filmi hazırladığını, asıl araştırmak istediği şeyin etkileşimde bulunan ve bir noktadan sonra tek bir birey gibi davranmaya başlayan bir grup olarak davranış mekanizmamız olduğunu söyledi. Dedye ayrıca, Anna ve oyuncuların provalarda sanki 15 yaşındaymış gibi davranarak Anna’ya yönetmen olarak saygı duymamayı öğrendiklerini ve filmin birinci bölümünde de böylelikle istenilen atmosferi yakaladığını sözlerine ekledi. Seyirciler de böyle mezuniyet buluşmalarının dünyanın her yerinde aynı olduğunu ve kendilerine de aynı hissiyatın geçtiğini belirterek, yapımcıya böyle evrensel bir konuyu ele aldıkları için teşekkür ettiler.

BAZI ŞEYLER BAŞKALARININDIR

Altın Lale için Silsile filmiyle yarışan Ozan Açıktan filminin sunumunda, daha önce Atlas Sineması’na hep film izlemeye geldiğini söyledi. Gaspar Noé’nin festivale konuk olarak geldiğinde aynı salonda “Biz filmlerimizi tanımadığımız arkadaşlarımıza yapıyoruz” sözünü hatırlatarak bu kez kendi filmiyle festivalde olmanın heyecanını paylaştı. Gösterim sonrası yönetmeni ve filmin oyuncularından Serkan Keskin ve Esra Bezen Bilgin’i izleyiciler kutladılar. Karaköy’deki değişimi kendisinin nasıl yorumladığı sorusuna Açıktan, “Kentsel dönüşüm kaçınılmaz olsa bile, bir yerde yaşayan insanlarla oraya sonradan gelenler arasında bir barış olmalı diye düşüyorum” şeklinde cevap verdi.

ÇELİŞKİLER VE ZITLIKLAR

Ida’nın dünkü gösteriminde, meditasyon hissi veren bir film yapmak istediğini belirten filmin yönetmeni Pawel Pawlikowski klasik ve dramatik bir yapıdan ziyade kısıtlı bir anlatımı tercih etmesini bu isteğine bağladı. Özellikle müzik tercihlerine dair uzun uzun konuşan Pawlikowski hep o dönemde duyulabilecek müzikler seçtiğini ve bu seçimlerin senaryo aşamasından beri belli olduğunu söyledi. Filminin zıtlıklar üzerine kurulu olmasıyla ilgili yapılan yorumlara da yaşamın kendisinin çelişkiler ve zıtlıklar üzerine kurulu olduğunu ve sadece bunu yansıtmaya çalıştığı cevabını verdi.

ADALETE DAYALI BARIŞ

O İklimde Kalırdı Acılar belgeselinin yönetmenleri Zeynel Koç ve Cenk Örtülü gösterim sonrasındaki söyleşide şunları söylediler: “Filmin çekimlerine başlamadan önce ne hikâye anlatacağımızı biliyorduk, ona göre yaptık çekimleri. İnsanlardan yaşadıklarını anlatmalarını istedik sadece, içine kattığımız ekstra bir şey yok. Barış olmasını istediğimiz için bu filmi yaptık zaten. Ancak gerçekleri görerek barış mümkün olabilir.”

AHMET ULUÇAY’IN DÜŞLERİ

Tepecik Hayal Okulu gösterimine, belgeselin yönetmeni Güliz Sağlam ve yapımcısı İlker Berke katıldı. Yönetmen Yeşim Ustaoğlu ile Uluçay’ın eşi ve oğlunun da katıldığı gösterimde duygu dolu anlar yaşandı. Gösterim sonunda salonda filmin üzerine söz söylemek herkes için zorlaştı. Güliz Sağlam, yola çıkışlarının Ahmet Uluçay’ı ve onun sinemasını anlatarak, ona destek bulmasına yardımcı olmak için olduğunu, ancak bu belgeselin de imkânsızlıklar yüzünden ertelendiğini ve ancak tamamlanabildiğini söyledi.

SUSMA HAYKIR TRANSLAR VARDIR

Atlas Sineması dün akşam trans* bireylerin sloglanlarıyla inledi. Maria Binder’in yönettiği, FACE Sinemada İnsan Hakları yarışmasında yer alan Trans X İstanbul filmi gösterimiyle şimdiden festivalin unutulmazları arasında girdi. Yolu Gezi’ye de uğrayan belgesel, daha film başlamadan “Nerdesin aşkım? Burdayım aşkım!” sloganlarıyla heyecanlanan seyircilerden uzun süre alkış aldı. Gösterim sonunda Binder filme katkı sağlayan herkesi alkışlarla ve salonun da büyük coşkusuyla sahneye devam etti.

BEN KENDİM DEĞİLİM, AMA OLMAK İSTERİM

“Altın Lale Ulusal Yarışma” filmlerinden Ben O Değilim yönetmen Tayfun Pirselimoğlu ve filmin başrol oyuncusu Ercan Kesal başta olmak üzere film ekibinin katılımıyla gösterildi. Gösterim sonrası, yönetmen Pirselimoğlu filmdeki karakterin kendi için alışılmış bir şey olduğunu, daha önce yazdığı hikâyelerde de başkası olmak isteyen karakterlerin olduğunu söyledi. Filmde esas anlatılmak istenen, karakterin başkası olma arzusunu ise "Ben kendim değilim, ama olmak isterim" cümlesiyle açıkladı.

HER GÜN İSYAN!

Köprüde Buluşmalar’ın dünkü etkinliği “Her Gün İsyan / Everyday Rebellion: Direniş ve Kriz Zamanlarında Derdini Anlatmak için Alternatif Medya Yaratmak”ta Her Gün İsyan belgeselinin gösterimi sonrası yönetmen Arash T. Riahi, belgeselin ortaya çıkış sürecinden bahsederken “ Her şey 2009'da İran'daki gösterilerle başladı. Stratejisi ve lideri olmayan bir hareketti. Böyle hareketleri araştırırken dünyadan bu şekilde başka hareketler olduğunu fark ettik. Amerika'daki occupy hareketiyle bağlantıya geçtik ve fark ettik ki sandığımızdan daha çok bağlantımız var.” dedi. Filmin ve crossmedia platformu everydayrebellion.net’in oluşum sürecinden de bahseden Riahi platformla ilgili olarak şunları söyledi: “Sinemanın sınırlarını aşacak bir şey yapmayı amaçladık, ama sadece bizim gibi düşünenler belgeseli izliyor. Biz daha çok kişiye ulaşacak ve uzun süre yaşayacak bir platform yaratmak istedik”

MESELE FEODAL DEĞİL

Tatlı Biber Diyarım filminin festivaldeki ilk gösteriminde yönetmen Hiner Saleem, yapımcısı Marc Bordure, oyuncular Véronique Wüthrich, Mir Murad Bedirxan, Suat Usta izleyiciyle buluştular. Western biçimini neden seçtiği sorulduğunda Hiner Saleem şöyle yanıt verdi: “Kürdistan’da hukuk ve hukukun üstünlüğü ancak kurulmaya başlandı, bu anlamda 18. Yüzyıl Amerika’sını andırıyor. Western fikri buradan çıktı. Hem bir önceki filmim ‘Ölürsen Öldürürüm’ çok ağır bir filmdi. Bir sonraki filmimin çok rahat çekilen, hafif bir film olmasını istedim. Bir de çılgın Fransız yapımcı buldum. ‘Tatlı Biber Diyarım’ böyle ortaya çıktı.
Film sert bir ideoloji gütmüyor, aksine mutlu bir perspektiften özgürleşmekte olan bir Kürdistan portresi çizmeye çalıştım. Feodalite dediğiniz şey İngiltere’de de var, kraliçe, lordlar, vs… Mesele feodalite değil, düşünce tarzı meselesi…”
Yönetmenin “mutlu sonları seviyorum” sözünden sonra gelen seyirci yorumları da aynı beklentide olunduğu yönündeydi.

MODERN BİR İSA HİKÂYESİ

Modern bir İsa hikayesi olarak da okunabilecek olan Her Şey Düzelecek filminin yönetmeni Katrin Gebbe, film gösteriminin ardından izleyicilerin sorularını yanıtladı. Filmi durağanlıktan ziyade bir hareket ekseninde kurguladığını aktaran yönetmen, yan karakterleri ön plana çıkartarak izleyiciye kendilerinden de parçalar bulabilecekleri, tanıdık bir deneyim yaşatmayı amaçladığını belirtti.

YENİ BİR DİL UYDURACAK KADAR BASKI ALTINDA OLMAK

Anadolu’nun her yerinde Alevilere yönelik baskı ve sindirme politikalarından payına düşeni alan Balıkesirli Çepni Alevilerinin baskılar sonucu yarattıkları, yüzyıllardır gizledikleri, şifreli dillerinin hikâyesini anlatan Saklı Dil filminin gösterimi sonrası belgeseli hakkında konuşan Kenan Özer bundan sonraki neslin bu dili konuşup konuşmadığı sorusu üzerine bölgedeki insanların konuşabildiğini görünce bu fikrin ortaya çıktığını, yeni nesilden bu dili bilenler olduğunu söyledi. Bazılarının bu dili kültürel miras bazılarının ise gereksiz gördüğünü belirten yönetmen “Bu dil egemen otoritenin baskısıyla yaratılmış yapay bir dil, aralarındaki bir tür şifre. İnsanların bu korkusu devam ediyor ve bu dili başka insanlarla paylaşmak istemiyorlar. Eğitimli insanlar bile bunun saklı kalmasını istiyor ancak bu dil yok olup gidecekti, biz buna izin vermek istemedik.” dedi.

DİLEĞİM BARIŞ OLSUN

Kıvılcım Akay otuz yıldır süregelen savaşın en büyük mağdurları çocuklar ve en çok gözyaşı dökenleri annelerin, barışı nasıl da büyük bir özlem ve umutla beklediklerini anlatan filmi Dileğim Barış Olsun ile ilgili “Çekilen sıkıntıları, acıları sadece bu belgesele sığdırmak zor, onlar da ayrı bir belgesel konusu. Bu bir başlangıç daha fazla filmlerin yapılması gerek ve biz de yapmayı planlıyoruz. Yapılan bu filmlerin de mümkün olduğunca fazla insana ulaşması gerektiğini düşünüyoruz.” dedi. (KÜLTÜR SERVİSİ)

ÖNCEKİ HABER

DİDF\'in yeni başkanı Zeynep Ekşi oldu

SONRAKİ HABER

İstanbul Film Festivali’nde bugün

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...