23 Mart 2014 07:41

Bozmaya çalıştığın her şeyi doğa 20 saniyede geri alır!

Bir yanımız bahar bir yanımız kışı bitiremedi gene. Sebep biraz iklimse biraz da hırpalanan hayatlarımız, doğamız, çocuklarımız ve sizin karanlığınız. Katil kim diye bir kağıt oyunu var bilir misiniz bilmem! O oyunun sonu gibi herkes “katil var” diyor, ama burada oyuncu kızarmıyor. İşte bu kadar acımasız bir de “Katil Joe” var şimdilerde sahnede.

Bozmaya çalıştığın her şeyi doğa 20 saniyede geri alır!
Paylaş

Ayşen GÜVEN

Bir yanımız bahar bir yanımız kışı bitiremedi gene. Sebep biraz iklimse biraz da hırpalanan hayatlarımız, doğamız, çocuklarımız ve sizin karanlığınız. Katil kim diye bir kağıt oyunu var bilir misiniz bilmem! O oyunun sonu gibi herkes “katil var” diyor, ama burada oyuncu kızarmıyor. İşte bu kadar acımasız bir de “Katil Joe” var şimdilerde sahnede. En son “İntikam” dizisindeki oyunculuğuyla gözlerimizi kamaştıran Engin Hepileri yıllardır birlikte olduğu Kenter Tiyatrosu’ndan sonra 2013’te kurduğu Tiyatro iN’in ilk oyunuyla karşımızda.
Masum geçinen katiller ve iktidar olanın hayatımızı biçimlendirme araçları üzerine düşünmek için şimdilerde kesin doğru adres. Oyuncu Hepileri, hep hayal ettiği Katil Joe ile birlikte bir de film setinde. Yağmur-Kıyamet Çiçeği filminde “büyük sorumluluk” addettiği Kazım Koyuncu’yu oynuyor. Önümüzdeki sonbaharda vizyona girecek filmle birlikte içimizin sızısı Kazım’ı da, Çernobil’den bu yana yüzü gülmeyen Karadeniz’i de, burnumuzda barut ve kan kokusu bırakan Katil Joe’yu da konuştuk Hepileri ile... Laf laf açtı da meğer yerimiz darmış. Sığdırabildiklerimiz ince belli optikli Pazar çayınıza eşlik etsin efendim...

Katil Joe nasıl bir dedektif siz göre? Ve nasıl bir insan?

Tabi Katil Joe polis aynı zamanda. Aslında o da bir insan işte. Ama bizim oyunda Tracy Letts’in, yani yazarın kafasında bir metafor olarak düşünebiliriz. Yani o, dışarıdaki acımasız dünyanın bir temsilcisi diyebiliriz. Bir tarafıyla da güler yüzlü, özenli, temiz hatta fazla titiz bir adam. Daha çok ben onu bir “güç” olarak düşündüm. Bu anlamda pek çok şeyi temsil ediyor; baskıyı, şiddeti, sistemi, her anlamdaki siyasi erki...
 
Oyun çoğunlukla bir “popüler kültür” eleştirisi yapıyor olmasıyla okundu. Peki hikayenin bütün odağı burada mı?

Evet, bu oyunu 4-5 sene önce ilk okuduğumda, ciddi bir popüler kültür eleştirisi buldum. Ama bunun yanı sıra da emperyalist bir sistemin insanlar üzerinde kurduğu baskının da bir eleştirisi var. Aynı Amerika’da olduğu gibi, bizde de kendi gelenek-görenekleri olan, kendi davranış biçimleri olan, saygısı, sevgisi, bilgisi olan bir aile yapısı var. Bu köklü kavram üzerinde oyunlar oynanıyor? Neden? İşte para için, siyasi güç için, insanları istenildiği gibi yönetebilmek için.

KAPIDAN ÇIKTIĞINDA SANA BAĞIRAN BİR KÖPEK VAR

Popüler kültür eleştirisini nasıl yapıyor oyun?  Ne gibi argümanlar kullanıyor mesela?
Çıkış noktası tabi ki televizyon. Bir numaralı sembolü o. Diğeri de evin önündeki köpek. Kapıdan çıktığın anda sokakta sana bağıran bir şey var. Öyle yapma, böyle yapma, buraya gitme, böyle çalış diyen bir şey... Sonra televizyonun eve yansıması. Bir araç olmaktan çıkıp amaç haline geldi. İnsan eve gelir gelmez “naber” demeden televizyonu açar mı yahu? Televizyon açılır. Bence izlenmelidir de. Önemli bir kitlesel araçtır. Haber izlersin, dizi, film izlersin, belgesel izlersin. Magazin programı da izlersin, izleme diyen yok. Ama bunları bir seç, beğen. Bunu sevmedim de, bunu seçtim de. Kumanda elinde, 400 tane kanal var. Televizyon sadece seni eğlendirmek için yok, sana bir şey satmak için de var. O reklamlarda gördüğünü ertesi gün gidip marketten alıyorsun. İşte farkında olarak yaşamamız lazım, ona göre adım atmamız lazım. Ama yapmıyoruz çünkü kolay geliyor. Oysa çaba sarf edilmeden mutlu olunamaz ki.

BABA KIZINA 1-2 SANİYE UZUN MU DOKUNDU RAHATSIZLIĞINI VERİYOR

Siz bunları anlatınca, erkin gücüne güç katan “ahlak” geliyor akla. Devletin en güvenli küçük yapı taşı ailede ve sonra ordan yayılan sistemin “ahlakında” neler var?
Mesela bugünlerde sıkça aile içi şiddetten konuşuyoruz ya da kadına yönelik şiddetten. Ülkemizde maalesef pek konuşulmuyor ama oyun ensesten de bahsediyor. Oyunda birebir ensesti görmüyoruz ama tam da klasik bir yazara yakışır şekilde metne serpiştirilmiş. Mesela abiyle kardeşin bir iki yerde öpüşmeleri gibi ya da yine babanın “hayır hayır çok güzelsin” derken kızının totişine dokunma anının “1-2 saniye uzun mu dokundu” rahatsızlığı veren küçük serpiştirmeleri var. Yani evin içindeki bütün bu durumlar da zaten bu sistemin sağlıksızlığından doğmaya başlıyor.



DEKOR MALZEMEMİZ KENTSEL DÖNÜŞÜM MALZEMESİ

Katil Joe’nun sahnelenme biçimi, dekor fikirleri de çok dikkat çekiyor. Özellikle evin dışına yansıtılan evin içi gibi, televizyonun açıldığı an, yine evin dış cephesinde izlenebilmesi gibi. Oyunun bu yanları nasıl çıktı ortaya?
Evin kurulduğu malzemeyi beğendin mi?

Çok anlamam ama videoyu evin üzerinde izleme hali, görünme biçimi orijinaldi.
Benim oyunun başından beri isteğim şey evi bu malzemeden yapmaktı. Evine giderken en az on tane bunla kaplanmış bina görürsün. Gördüğün şey, o “kentsel dönüşüm” diye adlandırılan rantın bir tezahürü. Dert o.
 
Filmin çekimlerinden önce Kazım  Koyuncu’nun ailesini ziyaret etmişsiniz. O ziyaretten bize bahseder misiniz biraz?  
Evet, öyle bir şansım oldu. Çekim için Kazım’ın köyü Pançol’a gittik. Orda Kazım’ın evinde değil ama hemen yanındaki bir evde çekim yaptık. Teknik olarak yönetmenimiz orda çekemeyeceğimizi söylemişti. Sağolsun valide hanım, peder bey de geldiler. Oturduk, sohbet ettik. Tabi benim için zor ve duygusal anlardı. Ama onlar oğullarının bu ülkeye ne verdiğini bilerek dik duruyorlar. Ve bununla gurur duyarak yaşıyorlar. Dolayısıyla güzel bir proje, içinde olmaktan çok mutluyum. Karadeniz’de nereye gidersem gideyim Kazım’ı oynayacağımı duyunca herkes önce bir bakıyor şöyle “hadi bakalım kolay gelsin” diyor.


HAYATI KURTULAN 3 ÇOCUKTAN BİRİ KAZIM OLABİLİRDİ

Filmi çekeceğiniz için muhtemelen Kazım’ın hayatı hakkında daha özel notlarınız oldu. Sizi Kazım’ın hikayesinde en çok neler sarstı?
Çok fazla şey var doğrusu. Mesela kanser olduğunu öğrendikten sonra bir demecinde şöyle diyor; “Daha iyi anladım içeriye girdikten sonra”, hastaneyi kastediyor, “sistemin ne kadar kötü işlediğini. İnsanı/vatandaşı nasıl yalnız bıraktığını. Yani o bakan o gün o çayı içeceğine gidip bir yerlerde kanser araştırma vakfı kursaydı, birkaç tane köye tır yollayıp bir şeyler yapsaydı en azından 3 çocuğun hayatını en azından erken teşhisle kurtarabilirdik. Bunlardan biri ben de olabilirdim” diyor. Bu çok acı işte. Esas tepki verdiği şey de bu. Artık şu siyaset işinden kurtul be, çıkıp oraya o çayı içme. Deki böyle bir felaket yaşadı dünya, tamam sen patlatmadın, senin suçun da değil, niye böyle bir sorumluluğu alıyorsun üstüne diyor. Ama yapma bunu yahu, içme şu çayı. Başka hesapları varsa da  yine Kazım’ın cümlesiyle cevap vereyim: “Oynanan oyunlar çocuk oyunu gibi oluyor ama sonunda çocuklar ölüyor.”

Filmin tamamıyla ilgili bize nasıl ipuçları verirsiniz?
Film aslında ilginç. Senaryo olarak da öyle. Onur Aydın kendi romanından yine kendisinin senaryolaştırdığı bir film. Filmde 5 ayrı hikaye işleniyor, Kazım bunlardan sadece birisi. Kazım’ın bölümünde; onun üniversite halleri, Pançola gelişi, tekrar İstanbul’a dönüşü, konserleri, hastalığı ve maalesef ki o ışığa giden yolu... Yanı sıra Karadeniz sahil yolunun bölgeye etkileri, daha önce söylediğimiz gibi oradaki Rus kadınların dramı ve ailelere nasıl yansıdığı yanı sıra Çernobil ve tabi ki sevdalı olduğu Trabzonspor...

Karadeniz’de film seti nasıl oluyor? Ve anladığımız büyük bir ekipsiniz. Nasıl bir havası var setinizin?
Valla ekip kendi yeteneğinin ve yetkinliğinin de dışında işe çok ilginç yaklaşıyor. Herkes Kazım’a sahip çıkmak için geliyor oraya. Herkes o yürekle oynuyor, sette o yürekle bekliyor. İstanbul’daki gibi ya da başka setlerdeki gibi değil. Öyle bir yağmur yağıyor ki 8-10 saat beklemek zorunda kalıyorsun. Öyle bir çamur oluyor ki etraf bütün kamyonlar batıyor. Ama kimsenin çıtı çıkmıyor. Çünkü herkes inandığı şey için orada.


BARİ SUYUNU BİRAZ KESTİN YATAĞINI BOZMA!

Tabii siz bu çekimler sırasında tribünü gördüğünüz gibi yöre halkını da gördüğünüz. Sonuçta Karadeniz’in ızdırabı Çernobil’le bitmedi. HES’ler var, yollar var, büyük bir doğa tahribatı var. Yöre insanı sizlere neler anlatıyor?
Haklısın... Karadeniz insanının hiç yüzünün güldüğünü söyleyemeyiz. Arhavi’de, Sürmene’de, Uzungöl’de, Ayder’de... Suyun aktığı her yerde bir çalışma var. Ve bütün çalışmaların yanında da bir pankart var: “Suyuma dokunma!”, “Benim suyum satılık değil!” “Ben bunu bir yerden almadım sana da vermicem”, “Bu su burada olmazsa buraya kim gelsin?​” diye tepkisi var. Ama onların da elinden bir şey gelmiyor. Çünkü oradan da faydalanmak isteyen çok acayip bir güç var. Ama Karadeniz insanı bütün bunlara karşı çıkıyor. Hem de her noktada. Oradaki teyzeler, amcalar, babaanneler, dedeler, neneler tepki gösteriyor. O HES’i oraya kurduğun zaman o kırmızı alabalığın yaşadığı ve gözleriyle yukarıdaki çay tarlasına yürürken kırmızı alabalıkları seyreden teyzeler şimdi buldozerleri seyrediyorlar. Sadece bir sene önce Arhavi’de kırmızı alabalıktan nehir kırmızı olurdu diyorlar. Bırak o balığı, yuvası kalmamış. Bari suyunu biraz kestin yatağını bozma!


KAZIM’INKİ SADECE TRABZONSPOR SEVDASI DEĞİL

Sizin de bir Trabzonspor maçı anınız olmuş. Onu bizimle de paylaşır mısınız?
Takımına büyük bir tutkusu var. Çünkü şuna da inanıyor; futbolun bu ülkede büyük bir güç olduğunu bilerek, bunun birleştirici bir güç olmasına yönelik de çalışmalar yapıyor. Ordayken statta maçla ilgili sahneler çekilecekti. Efsane bir maç vardır; hani 96’daki Fenerbahçe-Trabzonspor maçı... İşte takımın şampiyonluğu kaybettiği, Trabzonluların çok kızdığı, Kazım’ın da çok üzüldüğü, ağladığı maç hatta. Ben bir maça gittim. Kayseri maçına. Ve şunu gördüm, orada bir tribün var, kale arkası tribünü. Müthiş. Vira tribünü, işte Kazım’ın da orada maçlara katıldığı tribün. Yani eğitimli, kültürlü, hayat görüşleri olan, aydınlık insanlardan oluşan inanılmaz bir topluluk var. Tam karşısında da ellerinde sopalarıyla, feveran eden taraftar var. Tam bir renk cümbüşü ama hepsi “bordo-mavi”, “en büyük Trabzon” diye bağırıyor. Kazım’ın gördüğü şey de bu, futbol birleştirici de olabilir. Yoksa Kazım’ınki sadece bir futbol sevdası değil, belli ki oradan da bir şey hissetmiş. Biz böyle “birlikte maçı da izleriz, aynı horunu da teperiz, yeşilimize de sahip çıkarız”ı görmüş birisi Kazım.


İSTANBUL ESKİSİ GİBİ OLUR AMA SEN OLMAZSIN!

Karadeniz’in yüzü gülmüyor da başka yerlerin gülüyor mu? Karşımızda koskoca bir İstanbul kenti duruyor. Gezi Parkı hala tehlikede, 3. Köprü, havalimanı, kentsel dönüşüm... Oyunun malzemesini de hatırlatırsak ne olacak bu hal ve gidiş?
Gezi zaten açıldı-kapandı. Gümrük kapısı gibi oldu resmen. Şunu düşünüyorum; bunların hepsiyle birlikte doğa o kadar güçlü ki; sen İstanbul’da yayılmışsın 15-20 milyon. Sıkışmışsın buraya, küçücük bir topraktan rant çıkarmaya çalışmışsın. 3. köprü deyip gidip oradaki ormandan bir şey yapıp kâr çıkarmaya çalışıyorsun. Havalimanı yapman mı gerekiyor? Tamam, yap. Buraya mı yapacaksın? Bir sürü yer var yapılacak. Biz doğanın karşısında çok zavallıyız. Bilim insanları söylüyor bunu; o Karadeniz Sahil Yolu’nu doğa 40-50 yıl sonra geri alacak diyor. Tabiat senden güçlü, dünya senden güçlü, bu kadar kirletsen de sen hiçbir şey yapamazsın. Bir gün de senin belki de 30-40 yıl içerisinde politikalarınla o yapmaya çalıştığın, bozmaya çalıştığın her şeyi belki de 20 saniyede geri alacak. Bunun farkında ol. Sen zannetme ki istediğini yapabilirsin? Zarar verebilirsin ama mesela İstanbul; belki de tamamen yıkılır, kimse de kalmazsa 150-200 sene sonra gene eski İstanbul olur. Doğa “Çok güzel gözüküyorum değil mi? Ama senin canını çok fena sıkarım” diyor. Tabi ki karşı çıkacağım, tabi ki “yapmayın” diyeceğim duyarlı bir insan olarak ama gücüm bugün yetmese de doğanın gücüne inanıyorum.


KATİL JOE

Yönetmen: Mehmet Birkiye
Oyuncular: Engin Hepileri, Öykü Karayel, Defne Halman, Mehmet Birkiye, Taner Ölmez
Çeviren: Aslı Salarvan Cousens

ÖNCEKİ HABER

Newroz\'dan Newroz\'a

SONRAKİ HABER

VPN nedir? Erişim engelini aşmak için VPN bağlantısı nasıl kurulur?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...