16 Mart 2014 12:48

Her vadiye bir Bizum Hoca lazım

Elini sallasan bol şiveli fıkralı bir Karadeniz komedisine çarpacağın vizyonda, ilk bakışta onlardan biri gibi duruyor Bizum Hoca. Oysa doğaya düşkün bir dindar adamın önderliğinde verilen HES karşıtı mücadeleyi Karadenizlilik parantezine alarak geniş kesimlere ulaştırmayı deneyen bir film Bizum Hoca.

Her vadiye bir Bizum Hoca lazım
Paylaş

Devrim ACAROĞLU
Çağdaş GÜNERBÜYÜK

Elini sallasan bol şiveli fıkralı bir Karadeniz komedisine çarpacağın vizyonda, ilk bakışta onlardan biri gibi duruyor Bizum Hoca. Oysa doğaya düşkün bir dindar adamın önderliğinde verilen HES karşıtı mücadeleyi Karadenizlilik parantezine alarak geniş kesimlere ulaştırmayı deneyen bir film Bizum Hoca. Laz Marks’ın yazarı Yılmaz Okumuş, başka kitaplardan ama aynı dile ve adalet duygusuna sahip bir karakter yaratmış, Serkan Acar’la birlikte filme çekmişler. Sonunda, Karadenizli HES müteahhitleri için bile güldürürken öfkelendiren filmin nasıl ortaya çıktığını anlattılar.

Bizum Hoca için nasıl buluştunuz?
Serkan Acar: Biz Yılmaz’la 5-6 yıldır görüşüyoruz. Bir televizyon dizisi yapacaktık, birkaç kez direkten döndük. Yılmaz da yaptığı Moskova’nın Şifresi gibi Karadeniz filmlerinden sonra yeni bir şey yapmayı düşünüyordu. Birkaç hikaye vardı aklında. Ben bunu yazması gerektiğine inandırdım. Önce Laz Marks’ı yapsak diye düşündük ama Laz Marks için biraz erken olabilirdi. Bir de Laz Marks’ın HES mücadelesi içinde yer alması çok şaşırtıcı olmayacaktı. Laz Marks’ın dini versiyonu olarak ortaya çıktı Bizum Hoca. Bizum Hoca’yı politik mizah içerisinde değerlendirirsek böyle bir gelenek olmasına rağmen ülkede sonra 20-25 yıldır bu tür filmler yapılmıyor ülkede. Komedi filmlerinin nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yılmaz Okumuş: Bende küçük bir dosya halinde Laz Marks’ın HES direnişine öncülük ettiği hikaye vardı. Laz Marks önderlik ederse sen, ben bizim oğlan izler gibi bir kaygım vardı. Ben Oğuz Aral kuşağından, Gırgır’dan geldiğim için “5 kişiye değil 500 kişiye anlat, onun yolu vardır” diye düşündüm.  

Anlaşılan Laz Marks’tan Bizum Hoca’ya geçişte çok zorlanmamışsınız?

Okumuş: Hiç zorlanmadık açıkçası. Latin Amerika’daki Kızıl Hocaları bilirsiniz. Her türlü devrimci mücadelenin içinde yer almışlardır. Gerillaları saklarlar, gitar çalarlar. Bizum Hoca tabii ki peygamberden, kutsal kitaptan atıflar yapıyor. “Peygamber Efendimiz yarin ölceğini pilsen bile elindeki fidanı tikiniz diyor, ulan siz yeni bi tane dikmiyosunuz, bari dikileni koruyun” deyince herkese ters köşeden yumruk geliyor. O masada Laz Marks olsa, doğa sevgisi, kapitalizmin doğayı tahribinden falan bahseder, ben tabii ki Trabzonlaştıracaktım ama kutsal kitaptan geldiğin zaman tavla oynama bahanesi ile kaçamazsın oradan, dinleyeceksin. İstediğimiz şey tam da buydu. Esnaf yürüyor HES için ama kıvranıyor, “Hocam ha boyle yürüyürik, olduk komonist” diyor tabii. “Ulan, derene, alabalığına sahip çıkmak komonistlerin işi mi?​” demesi bile paha biçilmez. “Pak pakayim dereye sağdan mi akayi soldan mi, dere düz akayi” demesi…
Acar: Bu ülkede kapitalizmle arasında bir mesafe koyan ve gerçekten inanan samimi insanlar da var. Bizum Hoca da böyle bir karakter. Beni en çok heyecanlandıran tarafı o oldu. Var olan siyasi iktidarın antitezinin de kendi içinden çıkacağına inanıyorum ben. İhsan Eliaçık, Mehmet Bekaroğlu gibi insanların ait oldukları bir damar da var bu ülkede. Aynı kitabı okuyan ama bambaşka şeyler söyleyen Müslümanlar... Kitap aynı olsa da herkes o kitaba kendi vicdanı ile bakıyor sonuçta.
Okumuş: Hayatı insana darlaştırmayan bir Anadolu Müslümanlığı var bu ülkede. Bizum Hoca’nın dediğini diyen, “Okey oynamaktan yanmazsınız, kul hakkı yemekten yanarsınız”. Ben bu senaryoyu tapeler ortaya çıkmadan, Gezi patlamadan yazdım.
Acar: Gezi çok ilginç bir şekilde denk düştü ve sadece birkaç revizyon yaptık. “Sık bakalım” esprisini ekledik mesela.

LAZ FIKRALARINDAN İBARET DEĞİL KARADENİZ

Karadeniz uzun zamandır kendi Gezisini yaşıyor zaten, öyle değil mi?
Okumuş:
Gezi’de sapan kullanan teyze kıymetli bir fotoğraf oldu çünkü onlardan çok yoktu. Bizim HES direnişlerine de şehirli sıradan bir erkek karışınca fotoğraf oluyor. Çünkü o greyderleri dereye ittirenler bizim annelerimiz, ninelerimiz. Filmde de çok olsun diye çaba gösterdiğimiz kadınlar.
Acar: Filmde komedi unsuru gibi görünen sahnelerin çok daha fazlası gerçekleşti Karadeniz’de. Bizim çekim yaptığımız köyün üstünde Karaçam isimli bir köy var. O köyde kadın erkek karışık 120 kişiyi içeri alıyor jandarma ve hâl♪1 yargılanıyorlar. Dozer falan yakılmış.
Okumuş: Trabzon’un Apaçileri deniyor onlara zaten. Nefes aldırmamışlar HES’çilere.
Acar: Şirketin köylüleri işe alacağız diye kandırması, direnişin başındakileri parayla satın alma, korkutma gibi şeyleri dramatik olarak anlatmanın çok etkili olacağını düşünmüyordum. Bir komedi ile anlatmaya çalıştığımız Karadenizlilerin isyancı, inatçı doğasını hatırlatmak. Laz fıkralarından ibaret değil Karadeniz.

Latin Amerika’daki Kızıl Hocalardan bahsettiniz ama bizim topraklarımızda var mı böyle hocalar?
Okumuş:
Çok var... Uzatmayım diye anlatmamıştım ama hikaye aslında babamın, dedemin hikayesi. Molla Fevzi Ahmet Efendi’ye teşekkür var filmin sonunda, dedemdir. 1910’da Allah’ın Senozu’ndan çıkıp üniversite okumaya gidiyor. İstanbul’da 4 yıllık hukuk, 3 yıllık muallimlik okuyor, sonra da kadılık, İslam alimliği. Hâlâ şeyhülislamdan tuğralı diplomaları durur babamların evinde. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte “Hem kadılık hem muallimlik, sen bize lazımsın” denir. Bizzat İsmet İnönü ile konuştuğu söylenir. Bizimki ne der? “Çocuklarımı özledim”. Atlar gelir Senoz’a yerleşir. Taa İsfahan’dan bile heyetlerin dedemi görmeye geldiği anlatılır. Ben yetişemedim, bilemedim. 1920’de teleferik yapıyor, başlık parasını kaldırıyor, “Küçük çocukların başını örtmeyin, din öyle bir şey değildir” diyor. Bu adamın küçük oğlu babam ortaokul mezunu ama çok zeki ve babasının dizi dibinde büyüyor. Dedenin mirasını devralıyor, Bizum Hoca gibi “Ben resmi bir hoca bile değilim” diyor. Aslında Bizum Hoca babam. Tarikata yakın, devletle iş yapan akrabalar babamın karşısında çok zorlanırlardı. “Edison sizden önce cennete gidecek” gibi şeyler söyler deli ederdi onları. “İslam 30 sene uygulanmıştır, bitmiştir” diyen bir adam. “Komşun açken tok yatmamak Müslümanlıktır” diyen. “30 milyonu gönderdim inşallah” diyenlerden değil yani.
Acar: Her vadiye bir Bizum Hoca lazım yani…
Okumuş: Lazım ve var da aslında…


KARADENİZLİ HOCA İLE ANKARALI BİR HOCA BİR OLUR MU?

Karadeniz’in imamı, hocası neden bu kadar meşhur?
Okumuş:
Solaklı Vadisi; Çaykara’dan Of’a kadar inen bölgeye, Osmanlı Türk nüfusunu yerleştirmeye başlar. 16. yüzyıldan önce bölge manastır havzası. Başka bir bölgede bir kilise varsa o kilise bir camii ile bertaraf edilebilir. Ama burada kilise yoğunluğunu düşünerek molla yetiştiren okullar, medreselerle acayip yükleniyor Osmanlı. Oflu Hoca meselesi işte bu gayretlerin sonucu ünlenen bir profil. Of’ta adam başı bir hoca düşmeye başlayınca imam ihraç ediliyor. Bir de Karadenizli hoca ile Ankaralı bir hoca arasında da fark var ve bu da dikkat çekmesine ve ünlenmesine neden oluyor. “Ula her başin sıkıştığında bana geliysin, ben papaz mıyım?​” demez Ankaralı. Nasreddin Hoca gibi markalaşıyor Oflu Hocalar zamanla.

Dini yaşam biraz folklorik özellikleri sıfırlar ya. Özellikle imamlık eğitimi almış insanlar açısından düşündüğümüzde. Orada Kürt, Arap, Ankaralı duruşu yok. Karadenizli folklorik özelliklerini sıfırlayamıyor galiba…
Okumuş:
Çok doğru bir şey söyledin. Valiliğin de önüne geçer polisliğin de. Nükleer reaktörün başında çalışırken Trabzon’un golüyle bırakır işi gücü…
Acar: Erdoğan Bayraktar’ın atarlanması… Herkes önünü iliklerken “Tek başıma mı yaptım” demesi mesela. Sonra toparlamaya çalıştı ama çıkışı Karadenizlilikten.


‘HA BENİ DA AYNİ BOYLE DURDURDİLAR’

Neler dedi Karadenizliler filme, mutlaka vardır geri dönüşler?
Okumuş:
“Bizum Hoca filminden çıktığımda yüzüm kızarmıştı” diyor Trabzonlu bir arkadaşım. Sağda yer alıyor, ama futbolla ilgili. İstanbul’da yaşıyor. “Neden misafir durdum bugüne kadar” diyor. Hem namazını kılıp hem de pekala dedesinin dedesinin dedesinin yaşadığı dereyi savunabileceği ile yüzleşti filmde. Korkuyor, bir şeye karşı çıkarsa solcu algılanmaktan. Tonya il başkanı kızar diye düşünüyor, bir fotoğrafı çekilse mahalli gazeteye çıksa mahvolurum diye düşünüyor. Bu ideolojik geri dönüştü. Bir de komik ama can alıcı bir dönüş var. Yine Oğuz Aral derdi ki; -O zamanlar derdimiz YÖK- “Öyle bir eleştiri yapacaksın ki İhsan Doğramacı bile o da siniri bozulup gülmeli. İktidarı oradan kırarsın”. İki HES inşaatı olan bir tane projesi olan amcamın oğluyla izledim Trabzon galasını. Çok tehlikeli bir adamla yani (Gülüyor). Filmde HES’çileri kaçırınca köylüler, baktım bu gülüyor, “Ha beni da ayni boyle durdurdilar” dedi. (gülünüyor) Herifin canı yanmış ama güldürdük onu da.


ŞU ANKİ RESİM KARADENİZ’İN GERÇEĞİ DEĞİL

Karadenizlilik şimdilerde maalesef ırkçılıkla, farklı fikirlere tahammülsüzlükle birlikte anılıyor. Kazım Koyuncu’nun Karadeniz’i bu noktaya nasıl geldi?
Okumuş:
Yaşadığım coğrafyadan ayrıldığımda bıraktığım şeyin bugünkü hal ile alakası yoktu tabii. Devletin formatladığı hoca bile orada 4-5 sene kalınca, bize benziyordu. Kendi insanı, hocası zaten Bizum Hoca gibiydi. 13-14 yaşında bir çocuğum, aklımda kalan son görüntü, dağlarında “önce vatan” değil “tek yol devrim” yazan bir Karadeniz’di. Öyle bırakıp geldim İstanbul’a, okumaya. Trabzon, Rize, Artvin bahriyeli olurlardı, deniz insanıdır diye. 86-87’den sonra bölgeye, çatışmanın içine yollandılar. Şehit istatistiklerine baktığımızda Karadeniz birinci sıraya yükseldi.
Acar: Devletin bilinçli bir politikası oldu. 80 öncesi Artvin’den Samsun’a kadar belli başlı sol hareketler çok etkindi. 80 sonrası Kürdistan’da başlayan savaşın da etkisiyle Karadeniz pilot bir bölge olarak seçildi. Karadeniz’deki potansiyelin Kürt hareketi ile buluşmasını engellemek istediler bence. Buluşsaydı bugün başka bir ülkede yaşıyor olurduk. ‘80 sonrası hem ilerici insanlar kırıldı hem de ciddi bir entelektüel göç yaşandı. Trabzon kırsal bölgelerden büyük muhafazakar göç aldı sonra. Bence bu büyük bir proje. Veli Küçük’ün Giresun’da Alay Komutanı olması, Ogün Samast’ın o sırada örgütlenmesi falan… bunlar tesadüf değil. Her üst geçit -ki çok fazla var coğrafyadan dolayı- bir şehit ismine sahip. 30 yıldır bunun içinde büyüyen bir gençlik düşünün.
Okumuş: Şu anki resim Karadeniz’in gerçeği değil. 1910’da opera binası var ve mahalli futbol ligi oynanıyor. Trabzonspor’un 1967 yılında kurulması bile Karadeniz’e özgü inatçılık, itişme kakışmadan dolayı. Niye 1917 değil 67? “Senin rengin olcak benim rengim olcak” diye tabancayla tartışırsan 50 yıl sonra kurarsın tabii. En son devlet zoruyla kurulmuş. Bu resim 20 senede oluşturulmuş gerici bir resim. Dipte Rumluk, Ermenilik olan yüksek okuma oranlı aydınlık öğeler taşıyan bir bölgedir Karadeniz. Maçka için Küçük Moskova denirdi. Üç günde alamazsın bu ismi. En azından CHP’nin kazandığı, Bağımsız Sosyalist adaylar çıkartabilen bir yer… Ordu, Fatsa, Aybastı, Ünye, Hopa, Kemalpaşa, Rize’nin merkezi.. Pazar’dan sonra zaten Kazımlar başlar, çok korunaklıdır. Tertemiz bir sürahinin içinde küçük bir pislik çok göze batıyor aslında. Oksitlenmiş olabilir ama Trabzon’un güçlü bir damarı var. Faşist dediğiniz Trabzon’daki Berkin Elvan yürüyüşünü gördünüz mü? Tayyip’in fotoşopları yok o fotoğraflarda.
Acar: O damarın kapanmadığını HES mücadelelerinde gördük. Ayrıca Kürtlerin özgürlük mücadelesi Lazları çok etkiledi. Bence yavaş yavaş kıpırdanıyor Karadeniz.
 

ÖNCEKİ HABER

Erzurum\'da hasta tutuklular için eylem

SONRAKİ HABER

Talha bebek yaşam mücadelesini kaybetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...