15 Mart 2014 06:00

Sakin olun!

Bu pazar Kırım’da yapılacak referandum yaklaştıkça, Ukrayna krizi bağlamında Avrupa’da yapılan açıklamalar, atılan başlıklar, verilen demeçler de bir o kadar renklenmekte. Şu işe bakın: Muhafazakar İngiliz gazetelerinden The Daily Telegraph, Rusya’nın bari Kırım’dan öteye gitmemesi için Almanya Başbakanı Merkel’i Avrupa’ya liderlik etmeye çağırıyor!

Sakin olun!
Paylaş

Bu pazar Kırım’da yapılacak referandum yaklaştıkça, Ukrayna krizi bağlamında Avrupa’da yapılan açıklamalar, atılan başlıklar, verilen demeçler de bir o kadar renklenmekte. Şu işe bakın: Muhafazakar İngiliz gazetelerinden The Daily Telegraph, Rusya’nın bari Kırım’dan öteye gitmemesi için Almanya Başbakanı Merkel’i Avrupa’ya liderlik etmeye çağırıyor! Almanya’nın Sesi radyosu ise, ‘Telaşlanma, sinirlerine hakim ol’ söylemiyle Polonya’ya teselli veriyor; bu arada Polonya muhalefetinin savaş tehlikesinden söz etmesini de sorumsuzlukla eleştiriyor.
Savaş mı? Demeçlere bakılacak olursa, ne alaka! Obama’sından Merkel’ine kadar, hepsi Ukrayna krizinin “Askeri bir çözümü yok” diyorlar. Bununla da özellikle Rusya’nın batısındaki komşu ülkeleri teskin ediyorlar. “Rus ayısı”nı uyandırdık ama, uyutmasını da biliriz demeye getiriyorlar.
Kuşkusuz, bir Alman deyiminde de denildiği gibi, yemek pişirildiği ısıda yenmiyor. Fakat, olan oldu: Ukrayna krizi Batı’nın belli başlı ülkelerinin niyet, eğilim ve açmazlarını ortaya koyduğu gibi, Rusya’nın da “niyet”inin ağırlığını gözler önüne serdi.
Ukrayna krizinin görünür kıldığı açmazlardan biri, Almanya-Rusya ilişkilerinin geleceği konusu oldu. Ülkenin başta gelen ekonomi gazetesi Handelsblatt’tan bu bağlamda yaptığımız çeviride, manşetten “Sakin olun” çağrısı yapılıyor, eleştiri okları ama bütünüyle Batı’ya dönük! İngiltere’den Financial Times ise, adeta silah sanayisi adına, durumdan vazife çıkarmış: “Avrupa Birliği ülkeleri askeri güçlerindeki kolektif düşüşe son vermeli.” Gazeteye göre, “Avrupa’daki hükümetlerin ekonomik krize cevap olarak savunma bütçelerinde çok fazla ve çok hızlı kesintiye gitmesinden yakınan ABD’li yetkililer, NATO liderleri; bu çağrıyı yıllardır dile getiriyor. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi ve Kırım’ı ilhakı bu endişeleri daha da güçlendirdi.”
Fransa’dan bu hafta da iç politika konusunda Le Figaro’dan bir makale seçtik. Anımsanacağı gibi, François Hollande 14 ocakta yaptığı yeni yıl mesajında, patronlara yönelik bir “sorumluluk paktı” fikrini ilan etmişti. Bu pakta göre, Hollande patronlara 30 milyarlık vergi muafiyeti verecek, karşılığında ise patronlar 1 milyon civarında iş alanı yaratacak. Patronlar örgütü MEDEF hemen bu fikrin üstüne atladı; işsizliği azaltmak için bir çaba içerisinde olacaklarını ama bir sayı veremeyeceğini ilan etti!
Bu paktı görüşmek üzere patronlar örgütü ile işçi sendikaları bir araya geldiler bir kaç gün önce. CFDT, CFTC ve CFE sendikaları bu paktı imzaladılar, CGT ve FO sendikaları ise masayı terk etti. Bu iki sendika 18 Mart’ta bir gösteri düzenleme kararı verdi.


PUTİN KIRIM’DAN VAZGEÇERSE KENDİNDEN DE VAZGEÇER

Gabor STEİNGART
Handelsblatt


BATI, Amerikanların “Pittbul-Politics” diye tabir ettiklerini uyguluyor şimdi, düşünmeksizin, içgüdülerin hayvansı hırçınlığıyla, karşıdakinin üstüne yürümek. Pitbull-Politics, tanımı itibarıyla, dişleri göstererek yapılan bir politikadır, ne ki beyinsizdir.
Politik mücadele arenasında bu şöyle görünüyor: NATO birlikleri Rusya’nın sınırına kaydırılıyor, ekonomik yaptırımlar hazırlanıyor, hakaret maytapları ateşleniyor. Birileri Putin’i “Stalin” ile kıyaslarken, Hillary Clinton onu bir solukta “Hitler” ile birlikte anıyor.
Halbuki, Sovyetler Birliği (SB) ve ardından Rusya, Gorbaçov’dan beri sadece ılımlı liderler çıkardı.  O zamanın Sovyet nüfusunun yaklaşık yarısı, Kremlin’in nüfuz alanından çıktı, rencide olan dünya gücünün herhangi aşırı bir tutumu olmaksızın.
SB’nin eski devlet sınırları etrafında 14 Batı yanlısı devlet oluştu, dahası eski Doğu Blok’unun 10 devleti de NATO üyesidir şimdi. Buna rağmen, Gürcistan’daki kısa süreli askeri müdahale dışında, bu eski büyük gücün 20 yıldan fazla süren çöküşü kansız cereyan etti.
Putin her zaman, bu tarihsel gidişi onaylamayanlardandı (“Günümüzün en büyük jeostratejik felaketi” diyordu buna), ama yine de cereyan etmesine göz yumuyordu. Ona, ancak olguları çarpıtarak yayılmacı denebilir.
Reel politika, realiteleri kabul etmekle başlar. Ve günümüzün en önemli realitesi şudur: Eski Sovyet imparatorluğu dağılıyor; ve eğer fiziki olarak olanaksız olan bir şeyi -bir dağılma sürecini istikrar içinde götürmek- başaracak olan birisi varsa, o da Putin’dir.
Pitbull-Politics’in sıcak bölgesine girecek olursak; Vermont ne denli ABD’ye dahilse, Kırım da o kadar Rusya’ya aittir... Kırım’ın 1954’de Ukrayna’ya devredilmesi, zamanın KP şefi Kruşçev’in bir votka kaprisinin bir sonucudur sadece.
Putin, Kırım’dan vazgeçerse, kendinden vazgeçmiş olur. Dünya gücü lideri konumunu yitirmek istemiyorsa, agresifliği politik, askeri ve tarihsel bakımdan zorunludur. Bugünkü durumu, Ekim 1962’deki J. F. Kennedy’nin durumuna benziyor. O zamanları Moskova, ABD’nin ön bahçesi Küba’da, atom roketleri konuşlandırmaya başlamıştı... Dünya gücü konumu, nüfuz alanları çerçevesinde düşünmeyi gerekli kılıyor bir kere. Bir dünya gücünün sınırlarında hiçbir hasım çadırlarını açmamalıdır...
Putin’i bu Makyavelist tabiilikler için ekonomik yaptırımlarla cezalandırmak, ne başarı vadedici, ne de akıllıcadır. Hırlama karşı hırlamayla yanıtlanacak; ısırma karşı ısırmayı getirecek; Pitbull-Politics kendini tırmandıran bir aptallık demektir, savaş tehlikesi de dahil olmak üzere...
Kim ki Rus halkını, kendini koruma güdüsü için ekonomik yaptırımlarla cezalandırmak istiyorsa, o kendini cezalandırmaktadır. Kaldı ki: Batı, hoşuna gitmeyecek bir sonuç verecek bir halk oylaması nedeniyle yaptırımlarla tehdit ediyorsa eğer, kendi insanlık anlayışını açığa vurmaktadır sadece.
Her reel politikacı biliyor ki, Putin Kırım’ın kendi nüfuz alanından çıkartılmasına göz yumamaz. Yumarsa, ömrü biçilmiş bir başkan olur. Putin’den sonra ise, tertemiz demokrasi gelmeyecektir, tersine askeriyenin anarşisi izleyecek. Amerika, Avrupa, Almanya, Angela Merkel,  hepimiz, önce ona değil de kendimize dur desek en doğrusu olur. İçimizdeki Pitbull’u bağlayalım yine.

(Çev.: Gazi Ateş)


AVRUPA SAVUNMA KESİNTİLERİNE SON VERMELİ

Financial Times

AVRUPA’nın savunma bütçesinin son yıllarda rahatsız edici bir konu haline gelmesinin iki nedeni var. Birincisi, Batılı müttefikler arasında ABD güçlü ortak konumunu sürdürmekle birlikte, dikkatini daha çok, atağa geçen Çin’in yarattığı stratejik zorluklar üzerinde yoğunlaştırıyor. Japonya ve Güney Kore, Çin’e karşı güvenlik garantörü olarak Washington’dan medet umuyor. Pentagon’un da harcamalarında dikkatli olması ABD’nin sıkıntıda olduğunu gösteriyor.
İkinci neden ise Washington’un savunma harcamalarını arttırma çağrısına Avrupalıların zayıf cevap vermesi. Geçen yılki bir zirvede AB liderleri “savunmanın önemi”nden söz ediyordu. Ama AB’nin toplam askeri harcamaları 2008’de 200 milyar avro iken bugün 170 milyara düşmüş durumda. Başta İngiltere ile Fransa olmak üzere bazı hükümetlerin askeri iş birliğini geliştirme girişimleri bunun etkisini biraz hafifletti denebilir.
Rusya’nın Kırım’a müdahalesi, Avrupa’nın güvenlik politikasındaki savrulmaya son vermeli. Belli ki ne ABD ne de Avrupa, Rusya’nın Ukrayna’da yaptıklarına askeri olarak cevap verecek. Fakat bu krizin büyük risklerinden biri, AB üyelerinin doğu sınırlarındaki Rus saldırısına karşı kararsız hareket etmesi konusundaki Kremlin’in algısını pekiştirecek.
Buna son vermek için Avrupa hükümetlerinin savunma harcamaları konusunda dikkatli hareket etmesi gerekir. Bu özellikle Avrupa’daki iki büyük askeri güçten biri olan ve 2010’dan bu yana savunma harcamalarında yüzde 8 kesinti yapan İngiltere açısından önem taşıyor. Bileşimi ne olursa olsun gelecek hükümetin bu alanda daha fazla kesinti yapması kesin gibi. Siyasi liderler gelecek yıl yapılacak seçimler öncesinde tercihlerinin bu yönde olmayacağını ilan etmeli.
Hükümetlerin ayrıca askeri doktrinleri konusunda da dikkatli düşünmesi gerekiyor. Bu özellikle Libya krizi sırasında güvenlik sorununda rol alma konusunda ne kadar isteksiz olduğunu gösteren Almanya açısından geçerli. Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, son konuşmalarından birinde, uluslararası güvenlik sorunları konusunda ülkesinin “Daha fazla katkıda bulunması gerektiğini” söylemişti. Bu sözler Almanya’nın ekonomik gücü ile uyumlu olacak şekilde daha ısrarlı ve sorumlu bir dış politika gütmesi konusunda daha derin bir tartışmayı tetiklemeli.
Rusya’nın saldırısının Ukrayna’yı aşıp da örneğin Baltık ülkelerine sıçraması halinde NATO üyeleri anlaşma gereğince karşılık vermek zorunda. Bu durumda, 5. madde gereğince ABD’nin müttefiklerinin yardımına koşması gerekecek. Fakat Avrupalı liderlerin de bu ittifaka bağlılıklarını açıkça göstermesi gerekiyor.
Eski ABD Savunma bakanı Robert Gates, askeri kapasitelerini daraltmama konusunda 2011’de Avrupa’yı uyarmış, “Kendi savunmalarında ciddi ve kapasite sahibi ortak olarak hareket etme konusunda isteksiz davranan ülkeler karşısında ABD’nin de değerli fonlarını harcama konusunda isteksiz olacağını” ifade etmişti. Kırım olayından sonra bu, Avrupa’nın göz ardı edebileceği bir uyarı değil artık.

(Çeviren: Aynur Toraman)


DEVLET BAŞKANINI BÜYÜK RİSKLİ BİR NİSAN BEKLİYOR

Le Figaro
Cécile CROUZEL/
Solenn de ROYER

NİSAN ayı tüm tehlikelerin ayı. François Hollande, yerel seçimlerden dolayı, Elysée Sarayı’na çekilmiş sessizce izliyor. Ama hazırlık yapıyor. 5 yıllık cumhurbaşkanlığını tekrar canlandırmak için plan da takvim de hazır. Cumhurbaşkanı nisan ayında bir çok cepheden birden atağa geçecek. Kim olursa olsun, Başbakan “nisanın sonunda”, (…) “sorumluluk paktı”  ve 50 milyarlık bütçe tasarrufu ile ilgili meclisin güvenini isteyecektir. Öte yandan, söz konusu paktın detayları yerel seçimlerden sonra açıklanacak. Geçen ay devlet başkanı, Elysée Sarayı’na davet edilen vekillerin önünde, Fransızların paktı doğru anlamalarını istemişti. Danışmanları,  “gündemin yoğun olmasından dolayı” (UMP’nin davaları), geçen hafta sosyal partnerlerin anlaşmasının yeterince “ilgi çekmemesini” üzüntü ile karşılıyorlar. “Yaptıklarımızın sonuçlarının görünmesinden başka bir şey istemiyoruz” diye belirtiyor bir danışmanı. Öz itibariyle, paktın içeriği ve verilen 30 milyarlık vergi muafiyetiyle ilgili bir belirsizlik yok. Önce, İş Rekabeti Vergi Kredisi’ni (CİCE emek maliyetini patronların lehine 20 milyar düşürüyor) kaldırıp, söz konusu 30 milyarın tümünü iş yeri vergi ödentilerini azaltmak için ayırmak istiyordu, ama sosyal partnerlerinin önerileri üzerine bu konuda değişiklik yapmamayı kabul etti. Dolayısıyla CİCE 2017 yılına kadar yürürlükte olacak... Geriye kalan 10 milyar ise (…) düşük ücretlerin vergilerinin düşmesini öngören önlemler ile tüm işçileri etkileyecek önlemler arasında paylaştırılacaktı. İş yeri vergilerini düşüren eski önlemler ile yenileri birleştiğinde asgari ücret alan bir işçi üzerinden alınan “patron vergisi hemen hemen sıfırlanmış olacak” diye belirtiliyor Elysée Sarayı’nda... Şirketlerin rekabet gücüne katkıda bulunmak için, hükümet şu ana kadar CİCE’yi daha da genişletmeyi düşünüyordu (Bugün işçilerine asgari ücret’in 2.5 katına kadar maaş ödeyen şirketler CİCE’den faydalanabiliyordu, bu çıta 3 katına kadar çıkartılacak). Ama diğer seçenek ise, patronların savunduğu seçenek, patron vergilerinin azaltılması, masaya tekrar yatırılacak.
Meclis bu paktı onayladığında, cumhurbaşkanlığının 2. döneminin başlangıcı olacak. Yalnız bu dönemin yeni bir ekiple mi yürütüleceği sorusu gündemde. Eğer Hollande hükümet değişikliğine gitmeyi kararlaştırırsa, yeni ekibe güç vermek için güven oyundan önce bunu yapar.

(Çeviren:Deniz Uztopal)

ÖNCEKİ HABER

Burhan Kum’dan misilleme

SONRAKİ HABER

Karaburun\'a RES onaylanmadı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...