30 Ocak 2014 06:00

Katırı da satırı da vatandaşa

Yaşananların sorumlusu 10 yıldır dışa bağımlı bir ekonomi ve sıcak paraya dayalı büyüme modeli uygulayan hükümet. Başbakanın, “Merkez Bankası bağımsız bir kuruluş yapacak bir şey yok. Bedelini kendileri öder” söylemleri boşuna. Sorumluluğu hükümete ait bu işin bedelini vatandaş öder.

Katırı da satırı da vatandaşa
Paylaş

40 katır mı 40 satır mı arasında sıkışan hükümet önce kurlara yol verdi. Döviz uçunca çareyi faizleri artırmakta aradı!

Dövizdeki artışın vurduğu vatandaşa şimdi bir de faiz yükü bindi!

Gazetemizin yazarı aynı zamanda ekonomi editörü Bülent Falakaoğlu, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman ve Kültür Üniversitesi Öğretim üyesi Sinan Alçın ekonomideki son durumu gazetemize değerlendirdi.


FAİZ KİME BİNECEK?

Bülent FALAKAOĞLU

Merkez Bankası radikal sayılabilecek bir faiz artışına gitti. Faiz artık yüzde 10-12 aralığında. Yüzde 7.5’lardan bu düzeye yükseliş hükümetin faiz karşısında ‘dik duruyoruz’ böbürlenmelerini yerle bir etti. Şimdi, Başbakan başta olmak üzere Hükümet kurmaylarının, “Merkez Bankası bağımsız bir kuruluş yapacak bir şey yok. Bedelini kendileri öder”  söylemleri boşuna.
Bu işin bedelini vatandaş öder. Ve tüm sorumluluk Hükümete aittir. Hükümetin, “Merkez Bankası bağımsız” oyunu oynaması iki nedenden dolayı son derece yersiz!
Birincisi… Merkez Bankasının bugüne kadar faizi artırmamasının nedeninin Hükümet hatta Başbakanın baskısı olduğunu dünya âlem biliyor.
İkincisi… Tüm bu yaşadıklarımız Hükümetin uyguladığı ekonomi politikalarıyla yakından ilgili.
Daha geçen hafta döviz alıp başını giderken, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi bize bir şey olmaz havalarındaydı… “Biz istesek dahi Türkiye’de ekonomik kriz çıkaramayız, o kadar sağlamız” diyordu. “Köpekler havladı diye atlar ölmez!” gibi iddialı laflar ediyordu.
Geçen hafta Merkez Bankası faiz artırımı kararı almayınca Başbakan Erdoğan Brüksel’den haykırıyordu: “Faizi artırmadılar, onları tebrik ediyorum.”
Sonuçta bugüne kadar baskılayan Hükümet pes etti ve Merkez Bankasına yol verdi. Merkez’de, Başbakanı mutlu etmek için bir türlü kullanmadığı faiz silahını, piyasaları sakinleştirebilmek adına kullandı.

HÜKÜMET NEDEN PES ETTİ?

Geçen haftaya kadar 9 yılda piyasaya 5.5 milyar dolar süren Merkez sadece geçen hafta bir günde 3.5 milyar dolar saçtı. Ama yine de dövizdeki yükselişi durduramadı. Çünkü ülkenin en büyük doğrudan satış müdahalesine rağmen döviz talebi durmadı.
Dövizde yaygın bir talep vardı. Zira şirketler, bankalar döviz borçlusuydu. Yarın öbür gün 2.5’ten dolar almak yerine 2.1’den alabilmek için deli gibi döviz talep ettiler.
Durum, kurun artık patlayacak büyüklükte bir gaz biriktirdiğine işaret ediyordu. Cari açığı olduğu için dövize bağımlı olan…  Ama gelişmekte olan ülkelere sermaye akımlarının zayıflamasından dolayı sıkışan… Üstelik de siyasi çalkantılar yaşayan Hükümetin, bağımsız bir ekonomi politikası olmadığı için, teslim olmaktan başka çaresi kalmadı! 

SORUMLUSU HÜKÜMET!

Sonun başlangıcı aslında ABD Merkez Bankasının (FED) parasal genişlemeyi azaltma kararı oldu. 22 Mayıs’tan başlayarak sermaye hareketlerinin azalması en çok Türkiye’yi vurdu. Zira Türkiye ucuz ve bol döviz partisi veren, vur patlasın çal oynasın havasında bur ülkeydi. 
Bu partiye göre… Dışarıdan ucuz döviz gelecekti. Yağan bu para vatandaşa ucuz kredi olarak dağıtılacaktı. Vatandaş da ucuza ithal edilen ürünleri borçlanarak tüketecekti! Emek ucuz olacaktı dışarıdan para aynı zamanda ucuz emeğe gelecekti. Ekonomi de böylece elin parasıyla dönerek, elin parasıyla tüketilerek büyüyecekti. 
Şimdi birikmiş enerji, kırılan fay hattından boşalıyor. 10 yıldır uygulanan politikaların doğal sonucu bu.
Dışa bağımlı sıcak parayla ve ucuz emekle büyüme modelinin bir ayağı çöktü.  Geriye ucuz emek ayağı kaldı. Artık enflasyonu da ucuz dövizle düşürme politikası da geçerliliğini yitirdi.
Sorumlusu da 22 Mayıs 2013’te açıkladığı tahvil alımlarını azaltma kararı küresel ekonomide bol para dönemini sona erdiren FED değil. Türkiye’yi bol ve ucuz paraya bağımlı hale getiren Hükümetin ta kendisi!

40 KATIR MI 40 SATIR MI?

Gelinen noktada Hükümet faiz lobisine teslim oldu. Ama bu durum Hükümetin iddia ettiği gibi karanlık faiz odaklarının oyunları sonucu olmadı. Hükümetin uyguladığı ekonomi politikalarının doğal sonucu oluştu (Gezi direnişi, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu gibi gelişmeler sadece tetikleyici etkenler. Belirleyici değil). 
Bir hükümetin önünde üç seçim dururken… Faiz artırması da, ekonominin küçülmesine göz yumması da isteyeceği en son şeydir.
Hükümetin yaptıkları, yapamadıkları, dış etkenler, siyasi tetikleyiciler derken dövizin ipi koptu. Ya kura yol verilecekti ya da faiz artırılacaktı.
Önce kura yol verildi. Döviz arttıkça döviz borçlusu şirket çok olduğu için şirketler batma noktasına geldi. TL değer kaybettikçe vatandaşın cebindeki para eridi. Enflasyon azdı. Tam bir 40 katır durumu yaşandı. Katırın tekmesinin acısını gören hükümet geçti 40 satıra. Ve istemeye istemeye faizleri artırdı.
Şimdi yeni sorular şunlardır: Yükseltilen faiz kimi vuracak? Vatandaşa nasıl yansıyacak? Faiz artırımı yıkıma çözüm olabilecek mi?


DÖVİZ KİMİ VURMUŞTU?

Dövizdeki artış ücret ve gelirleri eritirken döviz borçlusu şirketlerin borçlarını TL cinsinden yüzde 30 artırmıştı.
Dolar fiyatının artması sadece petrol, doğal gaz gibi dışarıdan gelen, petrole ve gaza bağlı elektrik gibi enerji ürünlerinin fiyatını değil… Gübre, nakliye, ithal ürün maliyetini artırdığı için enflasyonu artırıyordu. 
Bu süreçten ihracatçı da kazanamıyordu zira ürünlerinin yüzde 60 veya 70’inin girdisi ithaldi. Döviz fiyatının yükselmesi ve içeride üretici fiyatlarındaki enflasyon artışı ihracatçıyı avantajlı hale getirmiyordu.
KOBİ kredilerinin 47 milyar TL’lik bölümü (25 milyar dolarlık kısmı) döviz kredisi… Kurlar yükseldikçe KOBİ’lerin yüreği ağzına geliyordu.
İflas ve iflas erteleme başvurularında artış gözle görünür hale gelmişti.


KATIR DA SATIR DA VATANDAŞA!

Faiz artışı kısa vade için belki faydalı olur, ama uzun vadede başka sorunlar ortaya çıkar. Faiz artışı bir nevi ‘ölümü gösterip sıtmaya razı etme’ durumu aslında!
Faiz artışı sıcak parayı cezbetmek konusunda işe yarar. TL istikrar kazanır. Döviz kurları düşer. Ama faizler uzun süre yüksek kalırsa başka sorunlar çıkar ortaya.
Kredi faizleri yükselecek. Şirketlerin kredi borçları yeniden fiyatlanacak. Ekonomik faaliyetler durağanlaşacak ya da daralacak.
Halen yüzde 2’ler civarında seyreden 2014 büyüme tahminleri yüzde 1 ve hatta daha da altına revize edilir.
Kısacası hep kaybedenler hep faturayı ödeyen geniş emekçi halk yığınları yine aynı sonucu yaşacak (Şayet kendileri olanları izlemekle yetinmeyip inisiyatif almazlarsa).
Döviz fiyatındaki artışın getireceği fiyat artışı… Faiz artışının maliyetlerdeki yükü sonucu ortaya çıkacak fiyat artışı… Derken çift haneli fiyat artışlarına tanık olacağız.
Emekçi kesimler düne göre daha az imkanlarla, daha az gelire sahip olacak.
Büyümenin, piyasalardaki durgunluğun faturasını işsizlik olarak ödeyecek.


ZAM-VERGİ-İFLAS!

Dövizdeki artışla birlikte zora düşen imalat sanayi ile dar ve sabit gelirli vatandaşlar faiz artırımıyla ikinci bir darbe yiyecekler. 
Hazinen piyasa değeri 419 milyar TL borçlu. Hazine artık daha yüksek faiz ile eski borçları yenileyebilecek. Yeni borçlanmada da daha yüksek faiz ödeyecek.
Kısacası Hükümetin faiz yükü artacak. Bu faizin faturası zam ve vergi olarak vatandaşa yansıtılacak. Sosyal harcamalar kısılacak. Vatandaş eğitim ve sağlık hizmetlerine artık daha yüksek paralar ödeyecek.
Böylesi bir ortamda, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, “Enflasyonu uzun dönemde düşürmeyi başaracağız. Çünkü talebi azaltacağız” diyor.
Bu, “Vatandaşın emekçilerin gelirini kısacağız. Kredi alarak borçlanarak tüketmesine izin vermeyeceğiz” demek.
Tüketim azalınca Hükümetin elde ettiği dolaylı vergiler düşecek. Düşen vergi gelirleri kimden çıkarılacak dersiniz?
Ayrıca herkesin merak ettiği bir diğer konu kredi faizlerinde durumun ne olacağı? Şu an çekilmiş bireysel kredilerin tamamına yakını sabit faizli. Bu yüzden şu anki bireysel kredilerde bir etkilenme söz konusu olmayacak.
Ancak ticari kredi tarafında durum pek de öyle değil. Bankacılar özellikle ticari kredilerin içinde yer alan rotatif kredilerde (belirli teminat karşılığında bankaların firmalara açtığı limitler çerçevesinde kullandıkları kredi) 1 hafta içinde faizler artacak.
200 milyar liralık rotatif kredi olduğu belirtiliyor. Bu da 200 milyar liralık kredinin faizi artacak anlamına geliyor.
Bu ticari işletmelerin geleceğinin ne olacağı belirsiz!


RİSK SONA ERDİ Mİ?

Faiz bu kadar yükseltilmesine ödeteceği bunca bedele rağmen istenilen sonucu vermeyebilir.
Faiz sermaye ekonomilerinin bir silahıdır. O silah çekildi. Borcu olduğu için dövize hücum eden yerli sermayeye sakin ol mesajı verildi. Dış sermayeye de ülkeden gitmemesi için faiz rüşveti verildi.
Yalnız faiz ilacının derde deva olacağı şüphelidir. Faiz artışının dövizdeki yükselişi engelleyeceği konusunda garanti yok. Küresel gelişmeler ve ABD Merkez Bankasının piyasaya döviz pompalamayı kısması gibi etkenler sonucu verilen rüşvete rağmen… Türkiye ekonomisi kırılgan olduğu için yabancı sermaye güvenli liman olarak gördüğü ABD’ye dönebilir.
Türk Lirası almak için 2 TL’nin altında bozdurduğu doları bugün 2.3 TL’den satın alıp zarar etmek istemeyen yabancı sermaye kurun düşmesi halinde basıp gidebilir.
Onca bedel boşa gidebilir. Türkiye yüksek faiz artı yüksek kur yüküyle karşılaşabilir. Türk Lirası varlıkları eriyebilir. İstihdam iyice düşebilir. Kredi kuruluşları Türkiye’nin notunu kırabilir. IMF’nin kapısını tekrar çalmak bile gündeme gelebilir!


MESELE BİRKAÇ PUAN FAİZ DEĞİL ANLAMADINIZ MI?

Sinan ALÇIN

Türkiye ekonomisinde 2001 yılından itibaren uygulanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) ile birlikte “verimliliğe artış büyüme” stratejisi benimsendi. Verimlilik artışı işçi ve emekçilerin daha ağır koşullarda çalıştırılmasının, düşük ücrete ve güvencesizliğe mahkum edilmesinin de yolunu açtı. Geniş halk kesimleri için yoksulluk sefalete dönüştü. Bir yandan da AKP Hükümeti topluma ait kamu işletmeleri ve taşınmazları hızla elden çıkartma yoluna gitti. 2013 yılına gelinceye kadar yıllık ortalama 22 milyar dolarlık bir satış geliri söz konusu idi. Bazı Körfez ülkeleriyle kurulan ilişki de Ödemeler Bilançosunun Net Hata Noksan Kalemine ciddi sermaye girişleri sağladı.
Bunlar yaşanırken uluslararası finans-kapitale de kapılar sonuna kadar açılarak ekonomik gelişmeler tamamen sıcak paraya yaslandı. Tüm bu birikim rejiminin bir sınırı vardı. 2006’dan itibaren yavaşlayan süreç Türkiye için 2011 yılıyla birlikte tükendi. Satılacak kamusal varlık azaldı, körfez sermayesi çekildi, sıcak para ana yurdu olan merkez kapitalist ülkelere yönelmeye başladı. Yolun sonu böyle gözükmeye başladı. 2011 sonrasında sermaye birikiminin yönü inşaatçılığa döndü. Rant alanları yaratıldı. Hızlı bir müteahhitlik “atılımına” girişildi. İşte bu süreçten itibaren de Hükümet bileşenleri içerisinde rantın paylaşımı ve yönetimi konusunda anlaşmazlıklar gün yüzüne çıkmaya başladı.
Nihayetinde 26 Mayıs 2013 tarihinde FED’in parasal genişlemeyi yavaşlatacağını açıklaması uluslararası finans-kapitalin ABD’ye yeniden yönelmesini olası kıldı. Bu Türkiye’nin de içinde bulunduğu “kırılgan”ları krize sürükledi. Bu dışsal faktör. Ancak, esas olarak içeride birikim sisteminin tıkanması temel sorundur.
17 Aralık operasyonuyla birlikte 2006 sonrası oluşturulan ve 2011 sonrası hızlanan birikim adımlarının izleri gözler önüne serildi. Sermaye piyasalarından hızlı çıkışlar yaşandı. Bunlar dolar fiyatını tarihi rekorlara taşıdı.
8 yıldır hedeflediği hiçbir enflasyon rakamını tutturamayan ve daha kötüsü hesabını net biçimde vermeyen Merkez Bankası, “yeni” ve radikal(!) araçlar kullanmaya yöneldi. İşte PPK’nin hızlı faiz artışı bunun örneğidir. Ancak etkisiz kalacaktır ve kalmaktadır. Şimdi söylemek lazım: “Mesele birkaç puan faiz değil anlamadınız mı?​” İşçi ve emekçiler için döviz kurunun yükselmesi daha fazla hayat pahalılığı, faizin yükselmesi ise daha fazla borçluluk anlamına geliyor. Yani her durumda ülkenin içinde bulunduğu krizin faturası geniş halk kesimlerine kesiliyor. Artık, daha fazla vergi ödüyoruz, daha pahalı kredi alacağız, çarşıda pazarda daha fazla para harcayacağız. Daha köklü sorun ise sermaye örgütlerinin de dillendirdiği haliyle işten çıkarmalar ve daha düşük ücretlere mahkum edecek politikaların uygulanması olacaktır. Şunu söylemek gerekir ki, kriz sebebi (rant ve yolsuzluk) ortadan kalkmadıkça “makro” önlemler emekçilerin gündelik yaşamını kötüleştirecektir.

*Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi


AŞAĞI TÜKÜRSEN BIYIK YUKARI TÜKÜRSEN SAKAL

Prof. Dr. Aziz KONUKMAN

Merkez Bankası'nın son müdahalesi beklenen bir durumdu. Türkiye ile aynı konumda olan kırılgan ekonomilerin çoğunda faiz artırımı daha önce olmuştu. Başka da bir seçenek gözükmüyordu. Ya sermaye kontrolleri yapacaktı ya da kurdaki patlamayı önlemek için bu şekilde faizleri yükseltecekti. Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal.
Doğrudur, dövizin ateşini bu şekilde indirebiliyorsun ama bunun ekonomi üzerinde çok daraltıcı bir etkisi var. Çünkü faizler yükselince yatırımlar bundan olumsuz etkileniyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde ciddi bir resesyon, durgunluk durumu söz konusu. Enflasyona etkisi açısından değerlendirirsek, faizlerin enflasyona etkisi kura göre daha az. Ama yine de enflasyona etkisi olacak. Bir tür stagflasyonist duruma, yani durgunluk içinde enflasyonun olduğu bir konjonktüre doğru bir gidiş var.  İşletmelerin büyük bir kısmı geri ödemelerde zorlanacak. Bankalar kredileri geri çağırabilir, hatta şirketlerin geri ödeyememe riskleri nedeniyle kredileri yenilemeyebilir. Özellikle KOBİ’ler açısından bunlar yaşanabilir. İflaslar vs. derken bir bakmışınız ki bir yandan işsizlik, bir yandan da fiyatlar artıyor. Bundan daha kötü bir durum olamaz.
Hükümet geç kalmasından da kaynaklı bu müdahaleye mecbur kaldı. Gecikme Başbakan’ın tutumundan da kaynaklandı. Mayıs’tan bu yana dövizin ateşe her yükseldiğinde “Faiz lobisi”nden, “dış mihraklar”dan söz eder oldu. Dikkat ederseniz Başbakan bu kez sessiz kaldı. Örtük bir anlaşmanın olduğunu da gösteriyor. Başbakan yurtdışına giderken “Bağımsız bir MB var. Faizler artmasın istemem ama MB’na karışamayız ki. Bütün riski de MB’na aittir” anlamına gelen ifadeler kullandı. Böyle tuhaf bir durum olabilir mi? İşler iyiye gidince hükümetin hanesine yazılacak, işler kötüye gidince muhatabı MB olacak. Oysa Başbakan’ın daha önceki tutumunu hatırlayalım. Düzenleyi kurulların hepsini kendisine bağlamıştı. Gerekçesi şuydu: ‘Böyle özerklik mi olur kardeşim. Davul benim sırtımda, tokmak onlarda”. Ama ilginçtir aynı tepkiyi MB’na göstermedi, çünkü MB ile uyumlu ilişkiler var.
Aslında geçen hafta faizler artacaktı ama izin verilmemişti. Hem Ali Babacan, Nihat Zeybekçi faizlerin artmayacağı yönünde açıklamalar yaptılar. Ama şimdi görülüyor ki, hükümetle MB anlaşmış. Nitekim Maliye Bakanı’nın “Biz karışmayız” yönündeki açıklaması, ardından Başbakan’ın açıklamaları anlaşmazlık içinde olmadıklarını net bir şekilde gösteriyor.
Çok ciddi bir şekilde daralma olabilir. Seçime giden bir hükümetin kabullenebileceği bir durum değil bu. Ama ısrarla kullanılan “faiz lobisi” söylemi işi bu noktaya getirdi. Yıllardır sıcak paraya dayalı bir şekilde büyümüşsünüz, yüksek faiz – düşük kur politikası sayesinde ekonominiz büyümüşsünüz. Bu paralar büyürken iyiydi. Ama dışarıya çıkmaya başlayınca, MB’nın rezervleri de yetmiyor. MB’nın satışları kuru etkilemedi. Bunu görünce faizlere yöneldiler.  Ama dikkat edin, model hep sıcak parayı devam ettirmek üzere. Yani B planları yok.
Oysa bu bir fırsattı. Diyebilirlerdi ki, “Biz artık dışarıdan gelen parayla değil, iç tasarruflara dayalı büyüyeceğiz”. Ama gördük ki programları öyle değil. İç tasarruflara dayalı büyüme hedefi var, ama politikaları yok. İç tasarrufları arttırmaya yönelik tek politikaları Bireysel Emeklilik Sistemi. Orta Vadeli Program sil baştan değişecektir. Büyüme hedefleri, enflasyon, işsizlik oranları... 10. Kalkınma Planı zaten çöplüğe gitmişti. Planın hedefi ortalama kur hedefi 1.94’tü. Anlamını yitirdi. Şimdi sıra Orta Vadeli Programın hedeflerine geldi sıra. Hedefleri değişmek zorunda.
MB, enflasyon oranlarını açıklarken 5.3’lük enflasyon hedefini revize ettiklerini söyledi. Ortalama 6.6’lık bir hedeften bahsetti.

*Gazi Üniversitesi Öğretim üyesi

ÖNCEKİ HABER

Demirtaş: AKP Ergenekon’un ipine sarıldı

SONRAKİ HABER

Esenyurt\'taki saldırıyla ilgili 5 kişi tutuklandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...