06 Temmuz 2017 00:45

Jehan Barbur: İçimdeki evi arıyorum

Geçtiğimiz günlerde 'Evim Neresi' albümünü çıkaran Jehan Barbur ile yeni albümünü ve müziğini konuştuk.

Paylaş

Sevda AYDIN

Çağdaş kadın ozan geleneğini sürdüren Jehan Barbur, müzikal yolculuğuna “Evim Neresi” albümü ile devam ediyor. Pop-caz ritimlerinin güçlü vokallerinden biri olan sanatçının beşinci albümü Ada Müzikten çıktı. 2009 yılında albümü Uyan ile dinleyicileriyle buluşan sanatçı, ardından “Hayat”, “Sarı” ve “Sizler Hiç Yokken” albümlerini yayınlamıştı. Şarkılarına yazdığı sözlerle hayata dair kendi hikâyelerini yazan Barbur, son albümü için  “çatı denen evden çıkıp içimdeki evi arıyorum” diyor. 

Beşinci albümünüz “Evim Neresi” yayınlandı. İlk soruyu albümün adından başlayarak sormak istiyorum,  nedir size evi ifade eden asıl şey ?
Ev, kendinle kalabildiğin ve kendini güvende hissettiğin yerdir benim için. Bir yapısı olmak zorunda değil, sokakta olabilir, bir şehir de... Ama albüm ismine gelecek olursak, orada sorgulamaya çalıştığım aslen bu bedene yabancı olan benliktir. Duygudur, varsa eğer, ruhtur. Kendinle barışabildiğin an, kapısı açılan gerçek, evdir; ten kafesine aşinalıktır.

Ev meselesine biraz daha eğilelim diyorum. Çoğu kişi için “ev”, dışarıdaki tehlikelerden, tepenin ardındaki bilinmezlerden koruyan bir fanus görevi görüyor. Ve toplumlar bu korunma duygusuyla barışık, ev içinde “evcilleştirilmiş” bir hayat sürüyor. Özellikle kadınlar için bu durum daha da derinleşmiş durumda. İnsanların ev ile kurduğu bu ilişkiye eleştirileriniz var şarkılarınızda. Nedir sizi “evden uzaklaştıran” ?
Biraz evvelki soruda anlatmaya çalıştığım şey bu aslında. Varlığınla ve yaşamla barışabilmek ve becerebilmek yaşamayı. Bu ancak evi içinde taşıyabildiğin zaman oluyor sanırım. Bir çatı altına saklanıp, dışarıdan kaçmak ve kendini olumsuz her şeye karşı koruma altına almak henüz yaşamayı becerememekten geliyor sanırım. Ben de beceremiyorum uzun süredir. Her yerde var olabilmeyi kendime öğretebilmek adına, çatı denen evden çıkıp içimdeki gerçek evle el sıkışmam gerekiyor. Yıllardır bunun mücadelesini veriyorum. Çünkü uyandım ve uyanmak yabancılaşmayı da beraberinde getirdi. Kendime söylediğim yalanlarla karşılaşmış olmak pek hoş olmadı. Çözmem gereken, omuriliğimi titreten yüzlerce şeyle bu açıklıkta yaşamak acılı. Bunu halletmek için yapı denen evden çıkıp içimdeki evi aramaya başladım. Umarım bulurum. Ancak o zaman gezgin olabiliyor insan...

DÜZENİ TERK EDEBİLME ÇAĞRISI: YENİ HAYAT

Albümdeki “Yeni Hayat” şarkısından da bahsetmek istiyorum. Sözleri inanılmaz etkili, güçlü... Yalanlardan uzak, şehirlere inat kurulmak istenen yeni bir dünya hayali. Üstelik bu dünyanın mimarları kırılanlar, gücenenler, bir iken hiç olanlar, varken vurulanlar... Bir çağrı niteliğindeki bu şarkıyı anlatabilir misiniz biraz ?
Bu şarkı aslen albümün duası, açılışı. Umut olsun diyeydi öncelikle kendime. Bize zarar veren düzeni, bizi düzmeden terk edebilme çağrısı. Terk etmenin adabını keşfetmek ve benliği sağlığa kavuşturup toplumla bir halde yaşayabilme arzusu. Ama bu kez dilediğimiz doğruyla, yok olmadan, yitmeden, hiç olmadan. Hiç ederek kendimizi, ne kendimize ne de başkasına faydamız dokunur. İnsan düzen bellediği hayatını değiştirebilir, dönüştürebilir. Korktuğu kadar razıdır.

“Al Yazmalım” müziğine yazdığınız sözler de albüm de yer aldı. Paylaşımlardan anladığım kadarıyla epey de sevildi. Ama  tabii yıllardır insanların bağlı kaldığı bir müzikti, buna “dokunmanın” riskli yanları endişelendir mi sizi hiç ?
Beni değil ama elbette bestenin sahibi Cahit Berkay’ı çok endişelendirdi. Sözleri beğenmesine rağmen bu haklı endişesinden dolayı üç sene boyunca şarkıyı vermek konusunda tereddütler yaşadı. Ben ise neden bilmem, emindim sözlerinden. Çünkü hikâyeye ve müziğe ihanet etmedim, sadık kaldım; yapıştım her ikisine. Bir izleyici ve dinleyici olarak benim gönlümde yeşerttiği duyguyu yazdım, yani yeniden bir şeyleri tasarlamadım. O sebeple bu filmi ve melodiyi hissetmiş ama gerçekten hissetmiş kişilerin şarkıyı kabul edeceğine inandım.

Kadın ozanlığını sürdürdüğünüz gibi hikayelerinizi de yazmaya devam ediyorsunuz. Yazma eyleminiz, hikayeleriniz kartonete de düştüğünüz gibi bahanesi mi yaşamın ? 
Yaşamayı beceremiyorum. O yüzden yazıyorum. Bahanesi tabii ki ama en önce ilacı, sancısı, doğumu; ne dersen de. Canım çok çırpınıyor yaşarken, hafifletmek için yazıyorum, yani kazıyor kanırtıyorum.

‘BU MEMLEKET NEDEN BİZLERİN EVİ OLAMIYOR?’

Yaz geldi, bayram geçti ama memleket ahvali kara kış... Nuriye ve Semih’in “açlığı”, akademisyenlerin durumu, tutuklu gazeteciler, sokaklarda, taşıtlarda şiddeti en vahşi yanlarıyla yaşayan kadınlar... Bir kış kabusu gibi her şey... Mutsuzluğun dibini boyladık dönemiyoruz da. Siz neler hissediyorsunuz bu tabloya bakınca ?

Çaresiz ve öfkeli hissediyorum. Güvende değilim yani evsizim. Bu memleket neden bizlerin evi olamıyor, neden sevmiyorlar bizi ve sahip çıkmıyorlar değerlerine? Neden yok oluyoruz daha doğrusu ediliyoruz? Öyle çok neden sorusu var ki cevabını da ezberlediğim. Tüm acılara sarılmak, iyileştirmek istiyorum onları. Olmuyor, olduramıyorum. Bana da sarılacak birilerini bulamıyorum. Ama artık burada yaşamaktan korkmak istemiyor, göze almayı öğreniyorum.

ÖNCEKİ HABER

Özel, Ağbaba ve Kayışoğlu ile karavanda söyleşi

SONRAKİ HABER

Açıklamalar Suriyelilere saldırıyı engellemekten uzak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...