24 Haziran 2016 13:55

Sahneler kadınların direnişini muştuluyor

Antabus, Medet, Avrupa, En Kısa Gecenin Rüyası, Babil ve nice oyun kadın direnişini büyüttü.

Paylaş

Hakan GÜNGÖR
İstanbul

Çilem Doğan’ın tahliyesi başka başka durumlardaki karamsar iklime rağmen bir umut ışığı yaktı. Doğan, hayatta kaldığı için bedel ödetilmeye çalışılan bir kadındı ancak hem hukuki, hem siyasi, hem toplumsal mücadele onu özgürlüğüne kavuşturdu. Kadınların erkek egemen toplum yapısına, şiddete, eril dile itirazları gün geçtikçe güçlenirken; bu mücadeleye omuz verenlerin başında da tiyatrolar vardı. Sanatta kadınların temsili konusunda hassasiyet artıyor; bu konuda sınıfta kalan yapıtlar ise alenen ortaya konuyor. Özellikle bu sezon tiyatro sahneleri ise kadınların temsili, kadına yönelik şiddetin tüm yönleri ile gözler önüne serilmesi ve eril dile karşı mücadele konusunda çok kıymetli oyunlara ev sahipliği yaptı. Bazıları çıplak gerçeği ortaya koydu, bazıları olması gerekene dair sözler sarf etti… 

Sezon boyunca izleme fırsatı yakaladığım oyunlardan kimileri kadın temsili konusundaki hassasiyetleri ile sanatsal kıymetlerinin yanı sıra ürettikleri toplumsal değerle açısından da dikkate değerdi. Antabus, Medet, Avrupa, En Kısa Gecenin Rüyası, Babil ve nicesi kadın direnişini büyüttü, bu görevin estetik boyutunda sorumluluk aldı. 

‘ANTABUS’ VE 3. SAYFA HABERLERİ

Seray Şahiner’in öyküsünden oyunlaştırılan, İlham Yazar’ın sahneye koyduğu ve Nihal Yalçın’ın rol aldığı “Antabus”, eğitimden, iş yaşamından ve dahi toplumdan uzaklaştırılan, çaresizliğe itilen bir kadının yaşamını ele alıyor. 3. sayfa haberlerine karşımıza çıkan trajedilerden birinin hayatına ortak ediyor. Oyunda okutulmayan, istemediği bir evliliğe zorlanan, kocasından şiddet gördüğü halde ne ailesinden, ne yakınlarından, ne de polisten yardım görebilen Leyla Taşçı’nın hikayesi sahneye taşınırken, oyun seyircilerini bir yüzleşmeye davet ediyor. Ucundan bucağından kadına yönelik duygusal ya da fiziksel şiddetin tanığı olmuş yahut bunu bizzat yaşamış herkesin oyundan adeta sarsılmış olarak çıktığını anımsatalım. Oyun, 3. sayfada rastlanılan kadın cinayetlerinde aslında hemen herkesin sorumluluk taşıdığını “amasız”, “fakatsız”, “bahanesiz” anlatıyor. 

ERKEK LİNCİ

Tiyatro Yan Etki’nin sahnelediği, Serkan Üstüner’in yönettiği Medet de, sezonun hem tiyatral, hem toplumsal açıdan önem taşıyan oyunlarındandı. Bu oyunda da sosyal hayatta erkeklerin neden olduğu şartlar yüzünden başka başka sorunlarla karşı karşıya kalan bir kadının hayatı aktarılıyor. Çiçek, kadını ikinci sınıf gören zihniyetin o pis ve karanlık duvarlarına defaten çarpıyor. Bu çarpışlar sahneye konulurken, ortaya çıkan titreşim ise seyircinin içinde hissediyor. Koca bir erkek güruhunun bir kadının hayatına nasıl da korkunç etkiler yaptığı, Medet’in temasını belirliyor. 

‘AVRUPA’DA DİRENÇ 

Ekip Tiyatrosu’nun sahnelediği “Avrupa” da sezonun yürekli işlerinden biri olma özelliğini taşıyordu. David Greig’in yazdığı, Cem Uslu’nun yönettiği bu oyunda, iki kadının Avrupa’da hüküm süren savaşa ve bunun yarattığı şiddet sarmalına rağmen hayatta kalmak ve hayallerinin peşinden gitmek adına gösterdikleri çaba gözler önüne seriliyor. Savaşın, ki savaş da eril bir kavram olsa gerek, çetin ikliminde erkeklerin baskı ve şiddeti karşısında dimdik duran Ayşegül Uraz ve Simel Aksünger’in canlandırdığı iki kadın, gelecek adına da umut veriyor kuşkusuz. 

YOK OLAN ANAERKİL MEDENİYET

Kadına yönelik fiziksel ve duygusal şiddetin doğrudan temayı belirlemediği ancak bir unsur olarak yer aldığı; Moda Sahnesi’nin “En Kısa Gecenin Rüyası” oyununu da atlamamak gerekir. Kemal Aydoğan’ın yönettiği Shakespeare oyununda Antik Yunan’daki bir düğün hazırlığının anlatılıyor. Shakespeare, oyunda anaerkil bir medeniyet olan Amazonların yok oluşunu da metnine dahil ediyor. Dahası, kadının hayatına dair karar merciinin “baba” olduğu, evlenen kadının ise artık iradesini kocasına devretmesi gerektiğine inanılan bir dönemin hicvedildiği bir oyun olan “En Kısa Gecenin Rüyası”, yüzyıllar öncesinde yazılmış olsa da, maalesef günümüzdeki zihniyetin de göstergesi oluyor. Bu anlamda oyun, kat edilmesi gereken mesafeye de dikkat çekiyor. 

‘BABİL’İN KULESİ NEYİN ÜZERİNDE YÜKSELDİ

Kadın hakları kadar doğanın talanı ve iş cinayetlerine de dikkat çeken bir oyun olan “Babil” de erkeklerin yarattığı yapıya kafa tutan kadın karakterleri ile ön plana çıkıyor. Ebru Nihan Celkan’ın yazıp yönettiği oyunda, bir inşaatta kaçak çalıştırılan bir işçi ölüyor ve daha kanı evde dururken o evi almaya gelen çiftte, erkek durumda bir “sakınca” görmezken, itiraz kadından yükseliyor. İşçilerin canı pahasına yükselen gökdelenlerin temelinde kan olduğunu haykıran karakterin kadın olması ise elbette tesadüf değil. Celkan oyuna dair yaptığımız söyleşide “İktidarın en çok ürktüğü şey kadın, kadının sesi. Çünkü onunla nasıl baş edeceğini bilmiyor. Çatışmanın dilini değil, başka bir dili kullanıyor kadınlar. Diliyle, bedeniyle, her şeyiyle söylüyor sözünü. O beden bir anda mücadele alanına dönüşüyor ister istemez” diyordu. 

Antabus, Medet, Avrupa, En Kısa Gecenin Rüyası, Babil başta olmak üzere bu sezon sahnelenen pek çok oyun; kadınların mücadelesinde, sanat eserlerindeki temsilinde, eril dile karşı itirazda önemli bir rol oynadılar, oynuyorlar. 

Doğaldır ki, meseleyi ele alış biçimlerinde, üsluplarında farklılıklar var. Kimi tiyatro grupları olup bitenleri tüm rahatsız edici yanları ile sahneye taşıyor, kimileri ise bir ideale kapı aralıyor. Bununla birlikte, sanatsal olduğu kadar, aydınca tutumları ile bu oyunlar düzenin korkunç karanlığına karşın parlak bir geleceği muştuluyor.  
 

ÖNCEKİ HABER

‘Nerdesin Aşkım?’ Türkiye’de ilk  gösterimini yapıyor

SONRAKİ HABER

‘Saldırı ve kuşatma altındayız’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...