29 Mayıs 2016 06:27

Kiraz zamanını hatırlamak

Gezi'nin 3. yılında Nuray Sancar yazdı: Gezi’yi, geçen zamanın imkan dahiline soktuklarıyla ve alınan derslerle hatırlamak gerekir bundan sonra.

Paylaş

Nuray SANCAR

Gezi Direnişini yıldönümünde hatırlayalım:

Üç yıl önce bu zamanlar, parkta Topçu Kışlası ve AVM kurmak maksadıyla ağaçların kesilmesini önlemek için iki üç gündür çadırlarıyla alanda nöbet tutan gençlere şafak vakti yapılan biber gazlı operasyon insanları sokağa dökmüştü. Şortunu, terliğini, eşofmanını, takım elbisesini değiştirmeye fırsat bulamadan evinden, işinden kopup giden ilk destek gücünü takiben on binlerce insan Taksime akan caddeleri doldurmuştu. Polis püskürttükçe yeniden derlenip toplanan halk, nihayet 1 Haziran’da Gezi Parkı’na yeniden girmeyi başardı. Meydana açılan caddelere polisin işini zorlaştırsın diye derme çatma barikatlar, parka da çadırlar kuruldu. Çok geçmeden “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları ülkenin dört bir yanından işitilmeye başlandı. Hakikaten direniş 79 kente yayılmıştı. 

Parktaki direniş, sık sık tekrarlanan biber gazlı müdahalelere rağmen 15 gün boyunca inatla sürdü. 15 Haziran’da polis fiziksel şiddet kullanarak parkı boşaltıncaya kadar; dayanışmanın, kendi kendini yönetmenin, kendinden farklı düşünenlerle plan yapmanın, tanımadığı insanlarla yoldaş olmanın ve nihayet bir muhabereyi yönetmenin deneyimini yaşadı halk. Yüzünü İstanbul’a dönmüş olan bütün diğer kentlerde de saat Gezi Parkı’na ayarlanmıştı. 

O Haziranda direnenler sadece devlet ve belediye markalı iş makinelerine karşı “üç ağaç”ı korumak için sokağa çıkmamışlardı. Herkesin heybesindeki gerekçeler birbirinden farklı olsa da, liderinin her konuşmasında halkı azarladığı, içkisine sigarasına karıştığı, bakanlarının kadınların giyimine, kuşamına, kahkahasına taktığı; güvenlik güçlerinin ağzını açana biber gazı sıktığı ve 1 Mayıs’ta kimseyi Taksim’e sokmamaya and içtiği bir AKP yönetiminde yaşamak istemiyordu. Kardeş Türküler’in şarkısındaki gibi “bıktık ve şiştik billah” direnişiydi bu.

Centilmence, “orantısız zeka” kullanarak, çocukluktan beri izlenen filmlerin kahramanlarından, bilgisayar oyunlarından, mizah dergilerinden alınmış repliklerin sloganlaştığı; annelerin destek gücü olarak tam zamanında yetiştiği, şarkılı türkülü, eğlenceli bir direnişti. Güzeldi. Yaşandı ve bitti. Sonra anısı anlatıla anlatıla, analizi yapıla yapıla bitirilemedi.

Daha önce hiç devrim yaşanmamış bir ülkede devrimi hayal etmeyi kolaylaştırmıştı Gezi. Şimdi her yıldönümünde “acaba… yeniden?” sorusuyla içerde bir yerlerde bir şeyler kımıldıyorsa, kısa sürmüş bir kiraz zamanının ömre bedel anılarının canlandırılması için derin bir arzu duyulduğunu gösterir bu.  

Gezi Direnişini hatırlayalım… 

Ancak zamanın bir yerinde donakalmış bir anıyı yeniden aynı biçimde yaşamanın imkanı olmadığını da unutmayalım.

***

Hatırlamanın bizde böyle tehlikeleri var. Bugünle geçmiş arasında kurulan bağlantı örneğin 6 Mayıs’larda Denizleri anmak için yapılan törenlerin içeriğine yansıdığı gibi, büyük ölçüde zamanı dondurma riskini taşımıştır hep. Onların cesaretleri, yaktıkları ateş 1968’den sonra gelen kuşaklarca defalarca harlandı. Onlar ilkti ama, sonradan onlar kadar cesur sayısız insan çıktı bu topraklardan; 1968’de verilen mücadelenin biçimi, içeriği ve kapsadıkları zaman içinde değişti. O yüzden anımsamanın biçimi bugünkü ihtiyaçlarımızdan bağımsız olamaz.

Haziran Direnişinin üzerinden sadece üç yıl geçmişken, memleket, bölge ve dünya ahvalinde o zaman olmayan değişkenler var şimdi. Yanı başımızda çetrefilleşen savaş; bitirilmiş bir müzakere sürecinin ardından Kürt sorununun şiddet yoluyla çözümüne geri dönüş; Ortadoğu’ya bizzat müdahil olmak için sahaya inen emperyalist güçler; onbinlerce mültecinin statüsüz- haksız yerleştirildiği göçmen kampları; Suruç, 10 Ekim ve diğer bombalı katliamlar ve her Allahın günü bunun tekrar edeceğine dair salınan istihbari bilgiler; Cumhurbaşkanı sonuçlarını beğenmediği için 1 Kasım’da yinelenen seçimler; üç yıl önce başbakan olanın bugün artık kendini fiilen başkan ‘yapması’; sorgusuz sualsiz fesh edilen hükümetler; yasasızlık, hukuksuzluk… Cizre, Silvan vb. bütün bunlardan geçen insanoğlu/kızı ister istemez olgunlaştı. Şimdi önünde Haziran Direnişi sırasındaki beklentilerine “ne kadar da naifmiş” dedirtecek kadar devasa bir sorun yığını var.

Olan bitene “rejim değişikliği” diyen ve herkesi bu değişimin karşısında hizaya sokmaya çalışan resmi ağızlar, Hazirandan farklı olarak Gezi’nin mücadeleci mirasının önüne gerçekten bir rejim değişikliği talebini koydular.

İKLİM AKDENİZ OLUR

Dimitrov faşizmi “halkların ödemek zorunda kaldığı, başarısız devrimlerin diyeti” diye tanımlamıştı. Bütün devrimci girişimler iktidarlarda travma yaratır. Haziran Direnişi de öyledir. Gezi’den sonra travmanın bir rövanşla telafi edilmesi bu bakımdan beklenmedik olmamıştı. Üstelik pek çok insana benzersiz, sadece bize özel, biricik gelen Gezi’nin benzerlerinin Tunus, Mısır ve diğer Arap ülkelerinde yaşandığı ve bu travmanın bölge gericilikleriyle emperyalistlerin de paylaştığı yaralar bıraktığı göz önünde bulundurulursa Haziran’da bir araya gelenlerin önünde hem bir avantaj hem de çözmekle yükümlü oldukları daha büyük bir sorun olduğu görülecektir.

Gezi’yi, geçen zamanın imkan dahiline soktuklarıyla ve alınan derslerle hatırlamak gerekir bundan sonra. 

Haziran Direnişi zaten kendi tamamına ermemesinin sebeplerini de öğretmişti. Türkiye halkları ve emekçileri bu tedrisattan öğrenerek, neşeyle ve biriktirerek geçtiler. 

O zamanki gibi örgütsüz, kendiliğinden ve dağınık talepler için değil; tüketimden gelen gücün üretimden gelen güce ikame edilebileceğini düşünerek değil… Gezi’den sonra evlerine, mahallelerine, örgütlerine ve işyerlerine dönenlerin sağlam talepler için bir araya gelmenin hukukunu yaratmak üzere değerlendirecekleri birikim o zamanki neşeyi daim kılabilir ancak. Bu neşe o neşe olmaz ama. Son gülen iyi güler bu kez. 

İklim Akdeniz olur, rejim değişir!

ÖNCEKİ HABER

Bir moda ak-ımı

SONRAKİ HABER

Konya'da 7'nci kattan düşen işçi hayatını kaybetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...