29 Mayıs 2016 00:58

Şiddet, iş yükü, depresyon, intihar artıyor

İstanbul Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Yöneticisi Çilem Tekalmaz ve Araştırmacı Ülker Şener ile kadınların yoksullukla baş etme çabalarını konuştuk

Paylaş

Sevda KARACA

Çalışma koşulları, yaşam koşulları ağırlaşıyor. Yoksulluk derinleşiyor. Kadınlar yoksulluğu artan ev içi yükler, artan şiddet, artan gelecek korkusu olarak iki kat fazla yaşıyor. Bu koşulların katlanılamaz bir hal aldığı ortada; özellikle yoksul mahallelerde kadınlar arasında yaygınlaşan antidepresan kullanımı bir gösterge. Ama daha ağır göstergeler de var. Kadın intiharlarının, intihar girişimlerinin artışı, bu mahallelerde kadınlarla yüz yüze gelen, bu mahallelerde çalışmalar yürüten kadınların yaptığı bir tespit. 

Bir yanda da “boşanmaların nedenlerine ilişkin” AKP eliyle yürütülen bir tartışmanın ortasındayız. Şiddet ve yoksulluk boşanmaların en önemli nedenleri olarak karşımıza çıkarken, gördüğümüz o ki komisyon evliliklerin sürmesini kadınların “Boşanırsam daha da kötü koşullara mahkum olur muyum?” korkusuna bağlıyor.  Ve bu korkunun kadınların kararlarında bir karşılığı var.

Bu tabloyu ortaya koymak üzere bir araya geldiğimiz İstanbul Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği Yöneticisi Çilem Tekalmaz ve Araştırmacı Ülker Şener kadınların yoksullukla baş etme çabasının hayatlarını nasıl zorlaştırdığını, bütün bu zorluklara ek olarak hükümetin ortaya attığı her yeni politikayla kadınların nasıl büyük bir çıkmaza itildiğini anlatıyor.

Kadınlar sizin derneğinize en çok hangi sorunlarla, sorularla geliyorlar? 
Çilem Tekalmaz:
Son dört, beş aydır kadınlar “Bize iş bulun” diye daha sık başvuruyor. organize sanayi bölgesindeki çeşitli fabrikalara, mahalledeki çeşitli atölyelere yönlendirdiğimizde de kadınlar çok değişik kıstaslarla karşı karşıya kalıyor. Örneğin; yaşı 30’un üstünde olmayacak, kilolu olmayacak. Neticede, kadınların büyük kısmı o başvurulardan olumlu bir yanıtla dönemiyor. 

Neden bu sene çalışma isteğiyle ya da zorunluluğuyla arayışa girmiş kadınlar? Ne değişmiş hayatlarında? 
Evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş, çocuk bakımı yüzünden çalışamamış ya da ekonomik olarak ihtiyaç duymamış kadınlar. Ama artık geçinemediklerini, tek maaşın ihtiyaçları karşılamadığını, kredi borçları olduğunu, çocukları için endişe ettiğini söylüyorlar. Fabrikalarda iş bulamıyorlar, ama bulabilecek olsalar da evden çalışmak istiyorlar. Çünkü çocuklarını bırakabilecekleri kreş yok. Mahallemizde evine çeşitli atölyelerden, fabrikalardan iş alan çok sayıda kadın var. Neredeyse her 20 kadının 15’i böylesi işler yapıyor. 

Ne tür işler?
El işi, dantel, patik... Boncuk dikme, temizleme, paketleme işleri... Bu işlerin hiçbir güvencesi yok. Çok ucuza çalışıyorlar. Örneğin kibritçi kadınlar; neredeyse 22 saat çalışıp, 40 bin tane kibrite sadece 5 lira kazanıyorlar. Diyor ki, “Sabah kalkıyorum. Çocukları okula, kocayı işe gönderiyorum. Sonra oturuyorum, gece 12’ye, 1’e kadar.” Çoğunlukla akşam çocuklar ve kocalar da dahil oluyor bu işlere. Neredeyse hepsi hasta. Ve bu kadar ağır iş, yoksulluğu gidermiyor. 

Çilem’in anlattığı Esenyalı ölçeğindeki durumun memleketin bütününü ortaya koyduğunu söyleyebilir miyiz? Kadınların yoksulluğu derinleşiyor mu? Bir kriz durumu mu var?
 

Ülker Şener: Kadınlar açısından kriz bitmiyor, kadınlar sürekli bir kriz ortamında yaşıyorlar. 

Kadınlar yoksullukla, geniş kapsamda yoksunlukla karşı karşıya. Hizmetlere erişimde ayrımcılık da var. İstihdam, eğitim, sağlık hizmetlerine erişimde genel olarak kadınların hayatında bir yoksunluk söz konusu.

Türkiye’de her 100 kadından 28’i çalışıyor ama bu çalışan kadınların yüzde 39’u ücretsiz aile işçisi. Yani herhangi bir gelir elde edemiyor. Bu kadınların yüzde 46’sı kayıt dışı çalışıyor. Hem asgari ücretin altında bir gelire sahipler, hem de sigorta hakları yok. Yarın bu kadınlar çalışamayacak duruma geldiklerinde herhangi bir güvenceleri, emeklilik maaşı vs. olmayacak ve yaşlı kadın yoksulluğu dediğimiz şeyle karşı karşıya kalacağız. 

Ama bir yandan da “kadın istihdamını artırdık” diyor hükümet?
Devletin “Kadın istihdamını artırdık” dediği, evde bakım hizmetlerinde istihdam edilen kadınlar. 2015 yılına göre 470 bin kişi evde engelli, yaşlı ve hasta bakıyor. Bunların çoğu kadın ve bunlar istihdam içinde görünüyor, ama herhangi bir sigortaları, kaydı yok ve şu an için bakım hizmeti karşılığında devletten sosyal yardım alıyorlar. Sonrasında herhangi bir gelirleri olmayacak. İstihdam dışında kalan çok geniş bir kadın kesimi var. Kendilerini ev kadını olarak nitelendiren bu kadınlar her an yoksul olmakla yüz yüzeler, çünkü kendilerine ait bir gelirleri yok. Erkekle herhangi bir nedenle bağlarının kopması, ilişkilerin bozulması, boşanma durumunda kadın direkt olarak yoksullaşıyor, bu önemli bir sorun. 

Yoksulluk ve kadın ilişkisinde önemli bir nokta da şu; erkek gelir elde ediyorsa, maddi olarak durum iyiyse genellikle o parayı erkek yönetiyor. Ne zaman ki hane geliri düşüyor, yoksulluk yönetimi kadınlara veriliyor. Çünkü yoksulluğu yönetmek zor bir şey. Çünkü yoksullukla birlikte üstesinden gelinmesi gereken işler artıyor; çocukları besleme, barınma, giyim vs. tüm bunları kadının yapması bekleniyor. Yoksulluk arttıkça kadınların iş yükünün arttığını da görüyoruz.

KADINLAR 1 LİRA İNDİRİM İÇİN KİLOMETRELERCE YÜRÜYOR 

Kadınlar bu derinleşen yoksullukla baş etmek için ne yapıyor?
Çilem Tekalmaz: Market indirimlerini takip ediyorlar. 1 lira da olsa, eğer bir yerde indirim varsa kilometrelerce yol yürüyorlar. Ellerinde kampanya ilanlarıyla geziyor artık kadınlar. Çok çarpıcıdır, çöp konteynerleri çevresinde bırakılan hiçbir ayakkabı, kıyafet, kullanılabilecek bir çöp bile kalmıyor artık. Geçen sabah dernekte sohbet ederken pazara gitmenin lafı açıldı. “Hadi gidelim, alışveriş yapalım” dedik. “Yok” dedi bir abla, “Akşam olsun, tezgahlar toplansın, öyle giderim ben”. Geride kalanları alacak. Bu kadının 4 tane çocuğu var.
Ülker Şener: Kadınların yoksullukla baş etme yollarından bir tanesi sosyal yardımlar, kadınlar kimin ne kadar yardım yaptığını yakından takip ediyor. Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Vakıfları’na, belediyelere, sivil toplum kuruluşlarına kadınlar daha çok başvuruyor. Toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı erkekler yardım istemekten utanıyor, çekiniyor. Yardım peşinden koşmak da kadının üstünde kalıyor. Sosyal yardıma erişim için kadınlar büyük bir çaba sarf ediyor. 

YOKSULUZ, DEPRESYONDAYIZ, ŞİDDETİN ORTASINDAYIZ

Çilem Tekalmaz: Son günlerde bunalmışlık, depresyon, intihara eğilim kadınların dilinden en çok duyduğumuz şeyler. 

Kadınların en büyük dertlerinden biri de kocalarının boşanmak, ayrılmak isteyişi. Son aylarda geçimsizlik nedeniyle evlerini terk eden erkek sayısında artış gözlemliyoruz. “Ne yapacağım ben?” diye geliyor kadınlar. “Neden ayrılmak istiyor, ne oldu?’ sorusuna verdikleri yanıt da “Geçinemiyoruz, çocukların ihtiyaçlarını karşılayamıyoruz, evin geliri giderine yetmiyor” diyor. Elbette çok derin, katman katman şiddet de var her bir hikayede. Eşin işinin, sigortasının olduğu, çocukların ihtiyaçlarının karşılanabildiği koşullardan işsizliğin büyük bir dert haline geldiği, maddi olanakların azaldığı, sosyal güvencenin olmamasının darboğazı artırdığı koşullara bir geçiş var. Bu, kadınlara yönelik şiddeti artıran bir yön de taşıyor. Kadınların şiddet karşısında daha güçsüzleştiği sonuçları da yaratıyor. 

Ülker Şener: Kadınların bedensel sağlığı üzerinde yoksulluğun çok tahrip edici bir etkisi var. Yoksul mahallelerdeki kadınların çoğu depresyonda.  

Yoksulluğun kadın üzerinde yarattığı bir diğer etki de şu: hanelerde engelli çocuk da varsa erkek aileyi bırakıp gidebiliyor. Kadın ise kalıyor. Yani yoksulluk kadının üzerindeki bakım emeği yükünü çok fazla artırıyor.

Yoksulluğun kendisi şiddeti artırıyor. Sadece fiziksel şiddet değil; yoksulluk, kadının kendisini gerçekleştirmesinin önüne engel teşkil etmekte. Kadın bugününe, geleceğine karar veremiyor. Kendi kaderini tayin hakkını kullanamıyor. Tüm bunlar aslında kadının yaşam biçimini belirliyor. Yoksul hanelerle yoksul olmayan hanelerdeki şiddetin düzeyi de oranı da farklı. Hane yoksulsa orada büyük olasılıkla şiddet oluyor. Ekonomik şiddet zaten var, çok az parayla kadını, evi geçindirmek zorunda bırakmak, çok az para verip çocukların eğitim harcamalarının yerine getirilmesini istemek, kadını sosyal yardımlar bulması için zorlamak, borç para için oradan oraya göndermek. Fiziksel şiddet de buna eşlik ediyor, çoğu zaman cinsel ve duygusal şiddetten de bahsedebiliriz. Yoksulluğun şiddeti artırdığına dair veriler de var. Ama şiddeti sadece yoksullara mal etmek, erkek egemen söylemin bir sonucu. Şiddetin en önemli nedeni kadını kontrol altında, baskı altında tutma isteğidir. Bu, her sınıfta görülüyor.

YOKSULLUK İNTİHARLARI: KADINLAR YAŞAMA UMUDUNU NEDEN YİTİRİR? 

Çilem Tekalmaz: Son dönemde intihar girişimlerinde de ciddi bir artış gözlemliyoruz mahallede. Kadınlar aslında yaşama tutunma ve tüm zorluklara rağmen çocuklarını düşünerek yaşamaya devam etme eğiliminde olurlar genelde. Ama bu girişimlerin artması, hatta başka yerlerden, gazetelerden, televizyonlardan kadınların hayatlarına son vermeyi seçtiğini görmek tabloyu ortaya koyuyor. Kadınlar, yaşama umudunu kaybediyorlar. Huzurla ve güvenle yaşanacak bir hayat ise neredeyse kalmadı. 

Ülker Şener: Yoksulluk bireyin kendisine olan şiddeti de artıran bir faktör. Örneğin dünyada yapılan çalışmalarda, yoksulluğun ve işsizliğin intihar oranlarını artırdığını gösteriyor. Hem erkeklerde hem kadınlarda bu böyle. Türkiye’ye baktığımızda da kadınlarda intihar girişimlerinin çok yüksek olduğunu görüyoruz. 2013 verilerine göre intihar girişiminde bulunanların yüzde 72.7’si kadınlardan oluşuyor. Kadınlar aslında çok güçlü. Son noktaya gelmeden kendi varlıklarına son vermiyorlar. Eğer kadının çocuğu varsa, kendini hemen öldürmüyor. Son noktada artık hiçbir çaresi kalmamışsa, intihara kadar götürüyor yaşadıkları kadını.

NAFAKA HAKKININ GASBI KADINLARIN DAHA DA YOKSULLAŞMASI DEMEK

Çilem Tekalmaz: 16 yaşında evlendirilen, 6 yıllık evli, 3 yaşında bir çocuğu olan genç bir kadınla görüştük daha dün. Kocası “Ben senden soğudum, ailenin yanına git, seni özlersem geri çağırırım” diyor. Adam, evin tüm eşyalarını dağıtmış, evi kapatmış. Şimdi de kadını boşamak istiyor. ‘Nafaka istersen çocuğunu göstermem’ diye anlaşmalı boşanmaya zorluyor. Kadınlar, fiili olarak nafaka haklarından vazgeçiriliyor. Çevreden de ‘Adamın durumu yok, nafaka isteme’ sözlerine maruz kalıyorlar. Küçük yaşta evlendirilmiş, eğitim olanakları elinden alınmış bir kadının, 3 yaşındaki çocuğunun nafaka hakkı için tehdit unsuru olarak kullanıldığı bu örnek tek değil ki! Nafaka tartışması, en çok yoksul kadınları mağdur edecek bir tartışma. Zaten fiili olarak erkeklerin nafaka hakkını gasbettiği, yasaların da gasbedilmesine göz yumduğu bir ortamda bir de böyle bir tartışma açılması çok kötü sonuçlar doğurabilir.

Ülker Şener: Şiddetle ilgili konuşurken aslında öğrenilmiş çaresizlikten bahsedilir. Komisyonun nafakanın evlilik süresine bağlanması önerisi aslında bu öğrenilmiş çaresizliği artıracak bir etken olacak. Yasayı hazırlayanlar topluma bakmıyor, kadını ve erkeği toplumda eşit varsayıyorlar. Sanki kadınlar da erkekler gibi istihdama katılabiliyor, kendi yaşamları üzerinde söz sahibi olabiliyorlarmış gibi davranıyorlar. Böyle olunca da ‘Bir erkek 2 yıl evli kaldığı kadına bir ömür boyu neden nafaka ödesin?’ tartışmasına indirgeniyor. Siz istihdamda kadınlara yaraşır iş imkanları veriyor musunuz? Hayır. Sosyal yardımlarınız insana yaraşır bir biçimde mi sağlanıyor? Bakıyoruz; çok düşük meblağlarda, sürekliliği olmayan bir biçimde, insanı güçlendirmeye yönelik değil, yoksulluğu sürdürülür kılmaya yönelik bir sosyal yardım anlayışı var. 
Sanki bunlar sorun değilmiş gibi, kadınlara nafaka yerine istihdam desteği ve sosyal yardım desteğinden söz ediliyor. Kadınları gerçekten güçlendirecek ve kadınların karşı karşıya kaldığı eşitsizlikleri azaltacak politikalara destek vermek gerekiyor. İstihdam, eğitim, sosyal yardım, sağlık alanında kadınların karşılaştıkları ayrımcılık ortadan kalktığı zaman, kadınlar erkeklerle eşit oldukları zaman nafaka konusu tartışma konusu edilebilir. 

Bir de zaten yasalarımıza göre her durumda nafaka verilmiyor, kadının durumuna bakılıyor, kadının gelir düzeyi yüksekse, kendine ait bir geliri varsa nafaka verilmiyor. Hatta gelir durumu yüksek olan kadınların erkeklere nafaka ödemesi de yasalarda var. 

Nafaka hakkının ortadan kaldırılması aslında kadın yoksulluğunun daha da artması anlamına gelir. Bu hakkın tartışılması, gerçekten insana yaraşır bir iş sağlandığı noktada düşünülebilir. Bunun dışında tartışma konusu edilmemesi gerekir, çünkü bu hem kadın yoksulluğunu artırır, hem kadının erkeğe bağlılığını artırır, hem kadının kendi hayatı üzerine söz sahibi olmasını, kendi kaderini tayin etme hakkını elinden alır. 
 

ÖNCEKİ HABER

‘Türküler, barışa giden yolun ışığıdır’

SONRAKİ HABER

Ibikus’un turnaları Gezi’nin hayaline göz kırpıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...