07 Mayıs 2016 00:51

Festivaller iktidarlar için önemli mevziler

İktidarı rahatsız eden her esere yönelik giderek kurumsallaşan bir tavır var. İktidar sahipleri festival mevzilerini kaybetmek istemiyor.

Paylaş

Türkiye’de sansür en çok belgesellerin karşısında duruyor. Munzur Akmazsa, İki Tutam Saç - Dersim’in Kayıp Kızları, Hay Vah Zaman gibi belgesellerin yönetmeni Kazım Gündoğan da sansür tartışmalarının ortasında kalan bir yönetmen. 

Nezahat Gündoğan ve Kazım Gündoğan’ın “İki Tutam Saç - Dersim’in Kayıp Kızları” isimli belgeseli, 1938’de Dersim Katliamı’nda yapılan askeri harekatta ailelerinden kopartılarak askerlere verilen, saçları kesilen, kıyafetleri değiştirilerek “Türkleştirilen” iki kız çocuğunun hikayesini anlatıyordu. 2010 yılında Dersim tartışmalarını yeniden başlatan film, pek çok üniversite de ulusal ve uluslararası film festivallerine katıldı. Gündoğan’ların Hay Vah Zaman belgeseli ise 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Belgesel Film dalında Jüri Özel Ödülü kazanmıştı. Gelin görün ki İki Tutam Saç - Dersim’in Kayıp Kızları belgeseli de sansürcü dekanla tanışmıştı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı, 18 Mart 2015 tarihinde gösterilmesi planlanan filmi “İletişim fakültesinde gösterilemeyeceği” gerekçesiyle iptal etmişti. 

Kazım Gündoğan, Kürt sinemasına yönelik baskıları ve sansür tartışmalarını dosyamız için değerlendirdi. Gündoğan, Bakur ve Bira Mı’tetin  belgesellerine uygulanan sansürü hatırlatarak, kayıt tescil belgesinin sansür politikasında bir gerekçe haline getirildiğini belirtti. 

‘MESELE TEK BAŞINA SİNEMACININ KÜRT OLMASI DEĞİL’

Bakur ve Bira Mı’tetin gibi Kürt sinemacılarının belgesellerinin sansürlenmesi için Gündoğan şöyle dedi: “Son yıllarda Kürt sinemacıların ya da Kürt sorununa dair film yapan sinemacıların başarılı çalışmaları önemli bir mevzi tutar hale geldi. Mesele tek başına sinemacının Kürt olması değil. İşlediği konunun ya da yaptığı filmin içeriğiyle ilgili bir durum. Sanırım  Devlet ve onun dolaylı uzantıları bu durumdan çok rahatsız oldular.”

“Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek filmi sansürlenmişti. Gezi direnişini anlatan o filmin sansürlenmesinde gerekçe başkaydı. Görüyoruz ki iktidarı rahatsız eden her esere yönelik giderek kurumsallaşan bir tavır var. Festivaller önemli mevzilerdir ve iktidar sahipleri bu mevzileri kaybetmek istemiyorlar” diyen Gündoğan, sansürün Türkiye’deki bütün sinemacı ve belgeselcilerin sorunu olduğunun altını çizdi. 

‘DEMOKRATİK KURUMLAR SİNEMAYI SAHİPLENMELİ’

Gündoğan, Türkiye’deki siyasi atmosferin, Kürt sinemasına festival kapılarını kapattığı bir süreçte filmler seyirciyle nasıl buluşacağına yönelik sorumuzu şöyle yanıtladı: “Özellikle belgesel sinema önemli mevziler kazandı son yıllarda. Bundan rahatsız olan iktidar odakları bu etkiyi kırmaya, azaltmaya yönelik politikalar uyguluyor. Bunu festivaller üzerinden yapıyorlar.” Alternatif yollar bulunarak izleyicilerin sinemayla buluşması sağlanması gerektiğinin altını çizen Gündoğan, “Emekten, demokrasiden, barıştan ve özgürlükten yana tüm kurumlar toplumsal gerçekleri açığa çıkararak toplumsal aydınlanmada önemli bir rol oynayan sinemayı sahiplenerek seyirciyle buluşmasını sağlayabilir” dedi. 

Sinema Genel Müdürlüğünün destek verdiği filmler arasında muhalif sinemacıların neredeyse hiç olmadığı bilgisini paylaştığımız Kazım Gündoğan, şimdiye kadar yapılmış çalışmaların en önemlilerinin Bakanlık desteğiyle yapılmış eserler olmadığını hatırlattı ve halkın desteğinin devletin desteğinden daha büyük olduğunu belirtti. 

‘SANSÜR SİSTEMLİ BİR MÜCADELE İLE AŞILABİLİR’

Sansüre karşı bir çözüm arayışlarına yönelik düşüncelerini paylaşan Kazım Gündoğan, sansürün ancak sistemli bir mücadeleyle aşılabileceğini ifade etti. Gündoğan, “Genel olarak bu ülkenin tüm sinemacılarına ve sinema izleyicilerine  yönelik bir saldırı olarak görülmesi ve mücadelenin de bu kapsamda yapılması gerektiğini düşünüyorum. Meslek birlikleri, festivaller, yönetmenler, yapımcılar, yazarlar, dağıtımcılar ve izleyicilerin sistemli mücadelesiyle aşılabilir” diye konuştu. 

VAHŞETİ YARATANLARI SİNEMAYA YANSITABİLECEK MİYİZ?

Cizre’de, Sur’da yaşanan vahşet herkesçe biliniyor. Yasaklar, çatışmalar devam ediyor. Bölgenin bugünü Kürt sinemasına nasıl yansıyacak sorumuzu ise Kazım Gündoğan şu şekilde cevapladı: “Cizre’yi, Sur’u sinemaya yansıtmak çok zor değil, zira vahşetin bütün halleri görüldü, çoğu kaydedildi. Yani çok materyal var. Asıl o vahşeti yaratan karanlık zihniyet sahiplerini yansıtabilecek miyiz?”

ÖNCEKİ HABER

Şampiyonlar değil İspanyolların ligi

SONRAKİ HABER

Diyarbakır'daki kurumlar: Şiddet artar, kopuş derinleşir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...