02 Mayıs 2016 00:51

Ortadoğu’daki kutuplaşma Afrika’ya taşındı

Cezayir ve Fas arasındaki gerginliğin giderek tırmanması, Halep’in ateşkes harici bırakılması, Sadr yanlılarının Parlamento baskını öne çıkan olaylar

Paylaş

Yusuf ERTAŞ 
Ali KARATAŞ

Suudi Arabistan’ın müdahalesi ile tetiklenen Cezayir ile Fas arasındaki gerginliğin giderek tırmanması, ABD ve Rusya’nın Halep’in ateşkes harici bırakılması konusunda anlaşmaları ile Rusya’nın havadan desteklediği Suriye ordusu güçlerinin Halep’te başlattıkları büyük taarruz, Irak’ta bir türlü kurulamayan “teknokratlar hükümeti”nin bir kez daha parlamento engeline takılması üzerine Sadr yanlılarının Yeşil Bölge’yi işgal ederek Parlamentoyu basması ve Cezayir Arap İşleri Bakanının Suriye ziyareti ile “ Şam’a yönelik Arap kuşatmasını kırma hamlesi” geçen hafta Arap basınında öne çıkan gündem maddeleri oldu.

CEZAİR-FAS ARASI DİPLOMATİK SAVAŞ

Fas ve Cezayir arasında devam eden “Batı Sahra” sorununda Suudi Arabistan’ın Fas’tan yana tutum alması iki ülke arasındaki gerginliği daha da tırmandırdı. Mısır gazetesi al Bedil, iki ülke arasındaki gerginliğin “Daha geniş bir diplomatik savaşa doğru” ilerlediğine dikkat çekti. Arapların doğu coğrafyasındaki kutuplaşma siyasetinin batı coğrafyasına da taşındığını anımsatan Rai al Youm, Cezayir Afrika Birliği ve Arap Birliği İşlerinden Sorumlu Bakanı Abdülkadir Messahel’in Suriye ziyaretini Cezayir’in Körfez ülkelerine açık bir mesajı olarak değerlendirdi. 

HALEP ATEŞKES DIŞI

Geçtiğimiz haftanın öne çıkan gündem maddelerinden birisi de Suriye muhalefetinin Cenevre görüşmelerinden çekilmesinin ardından, Halep’in ateşkes dışı bırakılması konusunda Rusya ve ABD’nin anlaşması oldu. Bu anlaşmanın ardından Rusya’nın havadan destek verdiği Suriye ordusu, IŞİD ve Nusra Cephesine ait hedeflere yönelik yoğun bir saldırı başlattı. Bu saldırılarda Halep’te bulunan bir hastanenin de isabet aldığı ve en az 27 kişinin öldüğü ve çok sayıda kişinin de yaralandığı öne sürüldü. Halep saldırısı ile muhalefetin Cenevre 3 görüşmelerinden çekilmesinin aynı zamana denk gelmesine dikkat çeken al Arab gazetesi ordunun saldırısını “Cenevre görüşmelerinden çekilen muhalefete Rusya’nın cezası” olarak değerlendirdi. Mısır’da yayınlanan Ahram, Rusya’nın “Halep’teki durum terör tehdidine karşı mücadelenin bir parçası olduğu için Şam’a baskı yapmayacağız” dediğine dikkat çekti.

SADR YANLILARI PARLAMENTOYU BASTI

Öte yandan günlerdir gösterilerin eksik olmadığı Irak’ta, Sadr yanlılarının parlamentoyu basması ile olaylar yeni bir boyut kazandı. Başbakan Haydar İbadi’nin Yeşil Bölge’de bulunan makamını güvenli bir bölgeye taşımasına ve Bağdat’ta olağanüstü hal ilan edilmesine yol açan parlamento baskını meclisin “teknokratlar hükümetini” onaylamaması üzerine patlak verdi. Sadr yanlıları aylardır reformların yapılması, yolsuzluklara bulaşmamış bağımsız kişilerden bir “teknokratlar hükümeti” kurulması ve yolsuzlukların önünün alınması talepleri ile sokaklardaydı. Lübnan’da yayınlanan as Safir gazetesi gelişmeleri “Binlerce gösterici Yeşil Bölge’yi bastı” manşetiyle okurlarına aktarırken, Middle East ise,  “Öfkeli protestocular parlamentoyu bastı” başlığını kullandı. Al Mayadeen Televizyonu, Mukteda Sadr’ın görev verilmesi halinde hükümeti kurmak için çalışmalara başlayabileceğini söylediğini aktardı. 

TÜRKİYE 1839’UN GERİSİNE GİDİYOR

Lübnanlı yazar Muhammed Nureddin ise as Safir gazetesindeki yazısında, anayasa tartışması vesilesi ile AKP’nin laiklik karşıtı hamlelerini değerlendirdi. “Esasen Türkiye’de cumhuriyetin kurulmasından bu yana uygulanan laiklik gerçek manada bir laiklik değildir” diye yazan Nureddin, Türkiye’nin, “Sadece Osmanlı’nın tamamen yıkıldığı ve cumhuriyetin kurulduğu yüzyıl öncesine değil, 1839 yılının da gerisine gitmektedir” yorumunu yaptı.


CEZAYİR, SURİYE ÜZERİNDEKİ SİYASİ KUŞATMAYI YIKTI
Rai al Youm
Başyazı

Arapların doğu coğrafyasındaki kutuplaşma siyaseti batı coğrafyasına da taşındı. Hem de orman yangını gibi hızlı bir şekilde. Fas Kralı 6. Muhammed’in Körfez İşbirliği Zirvesinde bulunmak için geçen hafta Riyad’a gitmesinden sonra Zirve, Fas’a var olan sorunlar konusunda tam destek verdi. Bu sorunlar arasında Fas’ın BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ile çatıştığı, Fas’ın orada bulunmasını “işgal” olarak nitelendirdiği “Batı Sahra sorunu” da var. Cezayir’ın Afrika Birliği ve Arap Devletleri Ligi işlerinden sorumlu Bakanı Sayın Abdülkadir Messahel Şam’ı ziyaret etti. Bakan, yaptığı açıklamada Suriye’nin yaşadığı çilede tam bir dayanışma içerisinde olduğunu vurguladı. 

Cezayirli yetkililer bu ziyaretin bir ay önce gerçekleşen Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in ziyaretine karşılık, programlı bir şekilde gerçekleştiğini ve Fas Kralının Riyad’ı ziyareti ile bir alakası olmadığını ifade ettiler. 

Suudi Arabistan, Cezayir’i çekmeye çalıştı. Veliaht Prens Muhammed bin Nayif’i kendi başkenti Riyad’a gönderdi. Suudi prens, başkente ellinde milyarlarca dolarlık yatırım teklifleri ile gitti. Lakin bu teklifler Cezayir hükümetininin iştahını kabartmadı. Hizbullah’ın terörle suçlanmasının karşısında durması gibi Suriye’yi izole etmeye çalışan kararların karşısında durdu.

Suudi Arabistan kralının kendi adına ve Körfez İşbirliği ülkelerinin liderleri adına, Fas Kralını karşılamak için yaptığı konuşmada, Körfez ülkelerinin Fas ile ilişkilerinin siyasi, iktisadi ve güvenlik yönünden en yüksek düzeyde olacağını belirtti. Batı Sahra meselesinde Körfez ülkelerinin Fas’ı destekleyecekleri sözlerine ekledi. Körfez ülkeleri “tüm yumurtaları Fas’ın sepetine koyma” ve Yemen’de Suudi Arabistan’ın kurduğu Arap ve İslam ittifakını reddeden  “Cezayir’e tamamen sırtını dönme” kararı aldığı açıktır. 

Messahel’in ziyaretinin zamanlaması, Cezayir’in Körfez ülkelerine açık bir mesajdır. Bu mesajın en belirgin olan kısmı Cezayir’in son yıllardaki “kış uykusundan” uyandığı, sessizlik politikasını terk ettiği ve bölgede diplomatik ve siyasi bir hareketliliğe girdiğidir. 

Bakan Messahel kollarında siyasi çözüm için Cezayir’in tavsiyelerini taşıyor belki de askeri tavsiyeleri de. Ama bundan daha önemlisi “Şam’a yönelik Arap kuşatmasının” ihtiyaç duyduğu bir dönemde Cezayir gibi büyük bir ülke tarafından kırılmasıdır.


TÜRKİYE’DE LAİK DEVLET SON NEFESLERİNİ VERİYOR

Muhammed NUREDDİN
as Safir

Türkiye Parlamentosu’nun başkanı İsmail Kahraman, dini anayasa bombasını patlatıp bıraktı. Kahraman’ın dini anayasa konusunda söyledikleri gün yüzü kadar açık ve net. Bu konuda herhangi bir çarpıtma vs. söz konusu da değil. Dini anayasa ile ilgili sözleri sarf eden İsmail Kahraman,  AKP içinde herhangi bir milletvekili değil, aksine bu partinin kurucularındandır ve daha önce de Refah ve Fazilet partilerinin de içindeydi. 

Esasen Türkiye’de. cumhuriyetin kurulmasından bu yana uygulanan laiklik gerçek manada bir laiklik değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bugüne kadar uygulanan laikliği, siyasal İslam’a karşı radikal olmakla tarif ediyor. Buradan doğan mazlumiyeti ortadan kaldırmaya çalıştı ve bu konuda da başarılı oldu. Ancak Erdoğan aynı laikliğin “dini” ve “mezhepçi”  boyutunu da görmezden geliyor. Özellikle bu laikliğin gayrimüslimler (Hristiyan ve Yahudiler) ve Sünni olmayanlarla  (Aleviler) ilişkileri bakımından. Erdoğan, bu laikliğin gayrimüslimler ve Aleviler üzerindeki mazlumluğu kaldırma konusunda rağbet sahibi olmamıştır. 

Bugüne kadar uygulanagelen laiklik, Hristiyanlara dini özgürlük sağlamamıştır. Kilise inşa etmenin önüne ağır koşullar konulmaktadır ve din adamları baskı görmektedir. Lozan Antlaşması’nın Hristiyan ve Yahudilerin korunması konusunda bazı şartları olmasa daha fazla baskı görürlerdi.  Laik olması gereken Türkiye Devleti, Aleviliği de tanımamaktadır. Alevilerin ibadet yeri olan cem evleri hiçbir yasal statüye sahip değildir. Bu konuda hiçbir maddi yardımda da bulunmamaktadır. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı’na yüklü bir bütçe ayırmaktadır. 

Böyle bir durumda bile azınlıklar ayırımcılığa maruz kalırken, anayasadan laiklik kelimesinin çıkarılması gibi bir durum söz konusu olursa, bu azınlıklar daha da radikal uygulamalarla karşı karşıya kalacaklardır. 

1839 yılında başlayan ıslahat çalışmalardan 150 yıl aradan sonra, Türkiye geriye doğru gitmektedir. Sadece Osmanlı’nın tamamen yıkıldığı ve cumhuriyetin kurulduğu yüzyıl öncesine değil,  1839 yılının da gerisine gitmektedir. Bu bakımdan İsmail Kahraman’ın açıklamaları ideolojik seferberliğin doruk noktasına çıkmasıyla veya AKP’nin projelerinin cevheri için bir psikolojik hazırlık değildir.


TARİHİ AYIRT EDİCİ İLİŞKİLER

Ahram
Başyazı

Bahreyn Kralı Hamad bin İsa El Halife’nin Kahire ziyareti özel bir önem taşımaktadır. Bu ziyaret Arap bölgesinin arka arkaya gelişmeler yaşadığı ve bazı ulusal devletlerin kaderi ve kimliğine yönelik ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığı bir dönemde gerçekleşmektedir.

Yine bu ziyaret bir dizi Körfez ülkesi liderlerinin birkaç gün önce Mısır’a gerçekleştirdikleri ziyaretlerinin sonrasında geldi. Bu ziyaretler Kral Selman bin Abdülaziz ile başladı ve Abu Dabi Kralı Şeyh Muhammed bin Zayed el Nahyan ile devam etti. ABD Başkanı Barack Obama’nın bulunduğu Körfez İşbirliği Örgütünün bir dizi zirvesi ile aynı zamana tekabül ederek. Ki bu zirveler var olan sorunlara karşı Körfez-Mısır işbirliğinin güçlü ve kuvvetli olduğunu onayladı.

Mısır ve Bahreyn ilişkileri tarihsel ve stratejik bir karaktere sahiptir. Gerçekleşen ziyaret, Bahreyn kralının iki yıl içinde dördüncü ziyaretidir. Bu iki ülkenin liderleri ve yetkilileri arasında karşılıklı olarak gerçekleşen ve iki önemli merkez arasındaki siyasi ilişkileri ve kardeşliği teşvik eden ziyaretler; iki kardeş arasındaki samimiyet ve anlayış ruhunu oluşturmaktadır. 

Mısır ile Bahreyn arasındaki iktisadi anlaşma; ticaret, yatırım, kalkınma, turizm bütün alanları kapsayan bir boyut almaktadır. İki kardeş ülke arasında ilişkilerin düzeyinin artması eşliğinde çalışmalar devam etmektedir.

 

ÖNCEKİ HABER

Edebiyatın ağır işçisi Adnan Özyalçıner

SONRAKİ HABER

İçinde diyalog olmayan bir demokrasi olmaz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...