30 Nisan 2016 12:10

Sendika ile tanışmam…

1985 yılı hariç ıslahı nedeniyle taşındığımız maltepe tekel yerleşmesiyle işçi dünyasıyla daha iç içe geçen günlerim başladı.

Paylaş

Zeynep Sarıkaya
Emekli TEKEL İşçisi
İstanbul- Çekmeköy

 

Sendikayla tanışıklığım bir işçi çocuğu olmamla başlar. Yıl 1975, lise 2. sınıftayım. Babam çok mutlu döndü eve, aylardan mayıs, çünkü toplusözleşme görüşmeleri bitmiş, saat ücretlerine 5 adet Samsun sigarası bedelinde zam yapılmış ve oldukça nefes alacak. Zira 6 çocuklu babamız alınan farklarla yalnızca çocuklarına değil köydeki kardeşinin de çocuklarına yardım edebilecekti.

1976 yılında mezun olduktan sonra ben de TEKEL Genel Müdürlüğünde çalışmaya başladım. Cibali Sigara Fabrikası ve Nakliyat Daire Başkanlığının da genel müdürlüğe yakın olması nedeniyle iş dünyasında neler olup bittiğini gözlemlemeye başladım. 1979 yılında Cibali grevleri, DİSK’in Cibali’de örgütlenmeye başlaması ve gelen faşist saldırılar ve ölen bir arkadaşımızla her gün direnen nöbet tutan işçiler ve saldırılar yoğunlaşması… 1980 12 Eylül yasaklarıyla genel müdürlüğe kadar uzanan aramalar, işten atılan veya sigara makinelerinin başında silahla bekleyen askerlerle tarumar edilen kamu çalışanlarının yıllarca süren yargılanmaları sonucu tekrar iş başı yapan arkadaşlarımıza kavuşma sevinçleri…

1985 yılı hariç ıslahı nedeniyle taşındığımız maltepe tekel yerleşmesiyle işçi dünyasıyla daha iç içe geçen günlerim başladı. 1987-1989 yıllarında 1 Mayıs işçi bayramlarına siteden 20 otobüs dolusu insanla kutlamalara giden bizler zamanla bu sayı 5 otobüse kadar düştü, bu düşüşe anlam veremeyen biz çalışanlar zamanla durumu kavramaya başladık. Nedenin seçilen işçi temsilcileri ve sendika başkanları olduğuna karar verdik. Sendika başkanları işverenle tüm kirli işlerin içinde idi. O dönemin vergi iadeleri için toplanan naylon faturalardan, alım satım işlerine hep sendikaya yakın olan veya sendika temsilcileri idi.

Çoğunluğu erkek dünyasından olan sendika temsilcilerinin zayıf yanlarını yakalayan işverenler Levent sendika merkezi ve Cevizli kampüsü arasında su sızmıyordu. Yenilenen toplusözleşme görüşmelerine muhalefet sadece kadın çalışanlar ve kreşteki çocukların “Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı” sloganıyla sınırlandı, bir sene sonra bu sesler de kesildi. İşçileri artık bölmüşlerdi, aynı yerleşke içinde bir üniteden diğerine gidilemez oldu. Sınıf mücadelesi artık yerini çıkar ve ücret sendikacılığına bırakmıştı. Artık özelleştirme, işten atma, kreşten ve lojmanlarla korkutularak insanların sesi çıkmaz olmuştu.

Her satılan ünite elemanları yalnız bırakıldı, en sona kalan, kenardan seyreden bile kalmamıştı.

Nasıl oldu da bu örgütlülüğün içi boşaltıldı diye düşündüğümde sınıf bilincine sahip insanların zorunlu emekli edilmesi, 1993 yılında yoğun olarak yetiştirme yurtlarından alınan biat kültürü ile yetiştirilmiş işçilerin alınması, sendikanın eğitim çalışması konusundaki eksikliği ile işçi dünyasının sonu hazırlanmış oldu.

Sendikaya aidat olarak işçinin bir tam gün kazancı ile işçilere eğitim seminerleri vermeyen sendikalar, işçi sınıfının bitmesinde en büyük engeldir diye düşünmekteyim.

Bunun en büyük vebali ücret sendikacılığı dahi yapmayan sarı sendikalar ve sınıf bilincinde olmayan işçilerdir.

Ama bu böyle devam etmez!

ÖNCEKİ HABER

İş güvencemizi savunuyoruz

SONRAKİ HABER

Başörtüsü makineye kapılan işçi kadın boynu kırılarak öldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...