24 Nisan 2016 02:24

Atıklarıyla baş edemeden bir de nükleer santral mi?

Gaziemir’deki eski bir kurşun fabrikasına ait nükleer atıklar hala temizlenemedi. Türkiye nükleerin atıklarıyla bile baş edecek durumda değil.

Paylaş

Arif Ali CANGI*

Hiroşima, Nagazaki, Çernobil, en son Fukuşima felaketi insanlığın nükleer santralden vazgeçmesini sağlayamadı. Fukuşima’dan sonra dünyanın kimi yerlerinde nükleer santrallerin kapatılması planlarının yapılması, yenilerinden vazgeçilmesi girişimleri de güvence yaratmıyor. Tüm dünyada nükleerden  vazgeçilmediği sürece hiç birimiz güvende değiliz. Bizim ülkenin yöneticilerini yaşananlar hiç etkilemedi, Akkuyu’da ve Sinop’ta nükleer santral yapma konusunda kararlı olduklarını söylüyorlar, bu da en çok bizi ilgilendiriyor. Bizi ilgilendiren başka bir şey daha var; henüz santral kurulmadan baş edemediğimiz atıklar.

Nükleer enerji santralleri patlamasalar bile ciddi riskler yaratıyor, en önemli sorun da atıklarının bertarafı. Bu atıkların zarar vermeden saklanmasının maliyeti çok yüksek, dolayısıyla ciddi anlamda nükleer atık tehlikesi sorunu yaşanıyor... Buna en iyi örnek, henüz santralimiz yokken İzmir-Gaziemir/Karabağlar’da ortaya çıkan nükleer atıklar.

İZMİR’N ÇERNOBİL’İ

İzmir’in merkez ilçelerinden Gaziemir ve Karabağlar sınırları içinde bulunan 1940’lı yıllardan 2010 yılına kadar faaliyeti süren kurşun fabrikası, 3 Aralık 2012 tarihli Radikal Gazetesi’ndeki Serkan Ocak imzalı “İzmir’in Çernobil’i, İlk Nükleer Çöplük İzmir’de”  haberine kadar sadece kurşun atıklarıyla gündemdeydi. Haberde özetle; “...Aslan Avcı Döküm Sanayi ve Tic A.Ş.ye ait Gaziemir’de kurulu bulunan kurşun üreten fabrika atıklarını arazisindeki toprağa gömdüğünün ortaya çıktığı, toprak altındaki atıklar zehir kusmaya başladığı, Türkiye Atom Enerji Kurumu (TAEK)’nun alandaki ilk radyasyon tespitini 2007 yılında yaptığını, raporlara göre, radyasyonun fabrikanın nükleer santrallerde kullanılan nükleer çubukların eritilmesiyle oluştuğu, bu maddelerin Türkiye’ye yasal girişinin olmadığı, raporların  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Gaziemir Kaymakamlığı, Gaziemir Belediyesi’ne bildirildiği..” anlatılmaktaydı. Haberin devamında “...ilk olarak 3 Nisan 2007’de TAEK tarafından fabrikada radyasyonlu cüruf (atık) gömülü alan tespit edildiği, 17 Haziran 2008’de Çevre ve Orman Müdürlüğü bir depoda 200 ton atık tespit ettiği, atıkların bertaraf edilmek üzere gönderilmesinin istendiği, denetçilerin Temmuz 2008’de tekrar fabrikaya gittiğinde 180 ton tehlikeli atık daha bulduğu...” belirtilmekteydi.

Haberin yayınlanması üzerine, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, meslek odaları, dernekler, mahalle sakinleri tarafından İzmir Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunuldu. Savcılığın bir yıllık soruşturması sonucunda şirket yetkilileri hakkında “Çevreyi kasten kirletmek” suçundan dava açıldı. Dava açıldı ama beraatla sonuçlandı, Ağır Ceza Mahkemesi atıkların içinde yaşayan mahalle sakinlerinin davaya katılması istemini reddetti, kirliliğin mahallinde keşif bile yapmadan davayı bitirdi, diğer yandan kamu görevlileri hakkında dava bile açılmadı.

TEMİZLENMESİ BİLE USULSÜZ

Konu kamuoyunun gündemine gelince kapanan fabrika sahası pazarlanamadı, bölgede kalan tek boş arazi olması, bir kısım kent rantçılarının ağzını sulandırması nedeniyle sözüm ona temizlik çalışmalarına başlandı. 2014 yılı yaz aylarında atıkların ayrıştırıp temizlenmesine yönelik bir faaliyet başlatıldı, konunun uzmanları “Öyle temizleme olmaz, kaş yapacağız derken göz çıkartıyorsunuz” diye uyarılarda bulundular, ama dinleyen olmadı. Daha sonra ortaya çıktı ki; nükleer atıkların ayrıştırılması ve bertarafı projesi için İzmir Valiliği tarafından “ÇED GEREKLİ DEĞİLDİR” kararı verilerek, çevresel etki değerlendirmesi dahi yapılmamış. Bu dahi Valiliğin, Çevre Bakanlığı’nın Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun olayı ne kadar hafife aldığını göstermiyor mu?

Neyse ki; mahkeme bari hafife almadı, açılan dava sonunda İzmir 2. İdare Mahkemesi  “...Radyoaktif kirleticiler özellikle insan, hayvan ve bitki sağlığına olumsuz etkiler yaparak çevreyi ve ekolojik dengeyi bozan, canlılarda genetik değişikliklere yol açan, insan ve diğer canlılara zarar veren maddelerdir. Bu yüzden radyoaktivite içeren atıkların bertarafında mutlaka ÇED yapılmalıdır...” dedi. Geçtiğimiz günlerde de Danştay İdare Mahkemesi kararını onadı, hem de gerekçeli biçimde, özetle; “...önemli miktarda çevre kirliliği yarattığı sabit olan, ayrıca radyoaktif atık içermesinden dolayı çevre kirliliği oluşturacak nitelikte bulunan proje için her durumda çevresel etki değerlendirme raporu hazırlanmasının gerekli olduğu açıktır...” dedi.

SANTRALİNİ VARIN SİZ DÜŞÜNÜN

Yargı bu kararı verdi ama dinleyen yok, sahada kaçak çalışma yapıldığı tarafımızdan tespit edildi, görüntüleriyle birlikte İzmir Valiliği’ne ve TAEK’e başvuruldu. TAEK denetliyoruz diye yanıt verdi. İzmir Valiliği Çevre İl Müdürlüğü ise, önce CD açılmıyor dedi, yenisini gönderdik bu kez görüntülerinin hangi tarihe ait olduğuna dair net bilgi yok dedi.

Bu yazışmalar yapıla dursun, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi dosyaları inceleye dursun; atıkların çevrelediği alandaki Emrez ve Aydın Mahallesi sakinleri yağışlı havalarda alanın için için yandığını, kuru havalarda ise tozlandığını söylüyorlar, “Koku ve tozun içindeyiz biz de insanız, sesimizi duyun” diye çığlık atıyor.

Henüz santral kurulmadan, nereden geldiği belli olmayan santral atıkları ile baş edemezken bir de nükleer santral kurulursa ne olur halimiz, varın siz düşünün.

*Avukat
arifcangi@gmail.com

ÖNCEKİ HABER

Amanos'tan tüten bulut kara dumana karışmasın diye

SONRAKİ HABER

Stratejik oğlan!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa