06 Mart 2016 05:02

Ah Muhsin Bey!

Paylaş

Fatma ONAT 

Hayatındaki birçok insanı karşısına alıp tiyatro yapmaya karar vermiş bir tarihi kişilik karşımızdaki. Tiyatro tarihimize kattıkları birçok kaynakta mevcut biri. Karşımızdaki topluluk bu mevcudiyeti alıp, kendi oyununu kurmak, anlatısını oluşturmak derdine düşmüş. İyi de etmiş. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun prodüksiyonu olan ‘Kim Var Orada? Muhsin Bey’in Son Hamleti’, Muhsin Ertuğrul’u bildiğimiz yerden alıp pek de bilmediğimiz bir buluşmanın, daha doğrusu yüzleşmenin içine katmakta. 

Çokça seyir zehirlenmesi yaşatan prodüksiyonlar içinde derin bir nefes aldıran, memleketin tiyatro tarihi için mühim bir zaman aralığını derli toplu anlatabilme marifeti göstermiş, ne söylediğinin fazlasıyla idrakında bir oyun Kim Var Orada?. İçinizi seyir coşkusuyla dolduran, kronolojik bilgiyi oyunun hamuruna incelikle yedirmiş, ayakları yere pek sağlam basan bir oyun bu. Bir yanıyla klasik bir temsilin içinde kaybolma zevkiyle, öte yanıyla yılların yapamadığı yüzleşmeyi iki perdeye yerleştirebilme kabiliyetiyle karşı karşıya bırakıyor sizi. Çağdaş tiyatromuzun kurucusu bildiğimiz Muhsin Ertuğrul’dan ne bir kahraman ne de bir zavallı yaratıyor.  

Şöyle varsayalım istiyor oyun, Muhsin Ertuğrul bir masanın başında oturmuş anılarını kaleme alsın. Sonra da maziden iki hayalet belirsin. Biri hocam dediği dostu Vahram Papazyan, diğeri de kendini gizlemek zorunda kalan kadın tiyatrocu... Bir geleceğe dönüş hikâyesi başlamış oluyor bu noktada. Maziye giden ve sonrasında geleceğini arayan, söylemiyle şimdiye, buraya da dönecek olan bir hikâye. Bu döngüde kurduğu matematikle anlatıda herhangi bir sıkıntı yaşamıyor oyun. Hayalet metaforu üzerinden inşa ediliyor anlatı. O hayalet de bildiğimiz bir yerden, Hamlet’ten düşüyor sahneye. “Çürümüş bir şeyler” olan bir krallıktan, çürümüş çok şey olan bir zamana imliyor. Öyle güzel işletiyor ki kurgusunu. Ömrünün son demlerinde bir Ertuğrul. Onu ziyarete gelen ve son kez bir Hamlet sahneleme arzusundaki hayaletler. O hayaletlerin uyandırdığı gerçekler. O gerçekler sırasında yaşanan büyük yüzleşme! Ha bir de bir mektup var oyunda, sonunda açılıp okunacak olan!

İronisi güçlü bir oyun bu. Mesela 1915 olaylarının Ermeni tiyatroculara değdiği noktanın içine acı bir tebessümle alıyor sizi. Ertuğrul’un Alman annenin evladı olma durumunu gerektiğinde kendi için bir “avantaj”a dönüştürme, gayrimüslim kadın olmanın tiyatro yapabilme “şansı” barındırma halleri zamanın gerçeğinin hangi oyunları sevdiğini de gösteriyor bize. Sofia ile Safiye arasında kendine bir oyun alanı kuran kadın karakterle tanışmak, tiyatro yapma arzusunun kadın cephesindeki temsilini görmemizi sağlıyor. 

Yaşamın ucuna gelmiş idealist bir tiyatro insanıyla aranızda bir bağ kurup katartik bir etki yaşatmak derdinde değil oyun. Aklın ve vicdanın dürtüldüğü bir süreç yaşıyorsunuz izlerken. Durduran, düşündüren, yüzleştiren bir yerden kurulan oyuna seyirci de düşünsel olarak fazlasıyla dahil ediliyor. Bilgiyi korkutmadan, itici hale sokmadan aktaran oyun, bir sürü de tarihi anektod sığdırıyor araya. Geçiş sürecindeki temsillerin nasıl geçtiğinden, hayat kurtaran çaycıdan, sorguya gelen kolluk gücünden, camdan atlayan tiyatrocudan, batıya gidip “tiyatro öğrenmek” derdine düşen genç adamdan bahsediliyor. Memleket atmosferi her açıdan hissettirilmeye çalışılıyor.

Cüneyt Yalaz ve İlker Yasin Keskin’in oyunculuğuna paragraf açmadan geçmek olmaz. Yasin, mizah dozu yüksek bir tempo tutturuyor Papazyan karakterinde. Fakat başka bir oyuncunun belki de fazlasıyla kapılacağı tribün coşkusuna aldanmadan oynuyor. Ciddiyetini yakalamak, oyunun cümlesini kaybetmemek noktasında çok profesyonel. Yalaz’sa koca bir tarihin ağırlığını üzerinde taşıyan bir karakteri oynarken zamanlar arası gidip gelme noktasında matematiğini pek güzel oturtmuş. Masa başında olan Ertuğrul ile onlarca role bürünmüş aktör arasına ince hatlar çiziyor. Bunlar öyle belirgin jestlerden çok, oyunculuk tavrı olarak var sahnede. Sahnedeki bütün oyuncular hareket kabiliyetleri ve ne söylediklerinin farkındalığı sayesinde izlemelere doyulmayan bir anlatı içine alıyorlar seyirciyi. Ayrıca metin ve reji oluşum sürecinde katkısı olan herkes bir alkışı hak ediyor. Tiyatro tarihimizden bir kısım daha hatırlamak, anlamak için yanı başımızdaki bu hayaletlere ses vermek, onları dinleyip izlemek gerekiyor.

‘Kim Var Orada? Muhsin Bey’in Son Hamleti’ 15 Mart’ta Garajistanbul’da

ÖNCEKİ HABER

Vicdani Retçi İnan Mayıs Aru: Askere gitmeyişimiz etik temellere dayanıyor

SONRAKİ HABER

Bolu’da hafta sonu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...