21 Şubat 2016 05:02

Misafir vatandaş

Bugün Suriyeliler için kapıları açmakla Avrupa’yı tehdit edenlerin yarın bizleri de o kapıya sürmeyeceğinden emin olamayız. Ne de olsa onların mülkünde herkes misafir!

Paylaş

Mehmet TARHAN

3 milyar avro veriyorlar Türkiye’yi mülteciler için bir açık cezaevi, toplama kampına dönüştürmek için. Bizim kabadayı 6 milyar istiyor. Yayınlanan ve yalanlanmamakla kalmayıp Erdoğan tarafından sahiplenilen tutanaklardan biliyoruz ki sıkı bir pazarlık yürüyor 2,5 milyon Suriyeli mültecinin hayatı üzerinde. G-20 sırasında AB Konseyi Başkanı Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Juncker’le görüşmüşler. AB iki yıl için 3 milyar verelim derken Erdoğan yıllık 3 milyar istiyor. Yoksa diyor açarım sınırları gününüzü görürsünüz. Tutanaklara göre Türkiye mülteciler için 8 milyar dolar harcadığını söylemiş; 4 yılda 8 yani. Şimdi yıllık 3 istiyor, ucun biri de tazminat herhalde.
Tutanakları uzun uzun anlatmaya gerek yok; hem AB hem Türkiye’nin mültecilerle ilgili tutumunun insanlıktan ne kadar uzak, nasıl rezilce olduğunu görmeye yetiyor. Prenses Sümeyye’nin kampları gördükten sonra ağlamış olmasının babacığı tarafından dile getirilmesine hiç girmeyelim; sonuçta mülkü hakkında kişisel deneyimle konuşuyor Sultan. “Öldürecek misiniz mültecileri?” diye soruyor, Alan Kürdi’nin kıyıya vurmuş minik bedenini hatırlatıp “10-15 bin tane daha vurur” diyor; sadece rakam. Kapıları açmakla tehdit ediyor, Paris saldırılarını yoksulluk ve dışlanmışlığa bağlıyor ve “Bunlar cahil insanlar, Avrupa’da terörist olmayı sürdürecekler” diye sopanın ucunu gösteriyor. Avrupalılar kem küm. Devletler arası müzakerelerde insanlığa yer olmadığının yeni bir kanıtı olmaktan öteye geçmiyor işte.
Suriye’nin bir bataklığa çevrilmesinden sonra 2,5 milyondan fazla Suriyeli evini barkını terk ederek Türkiye’ye geldi. Daha fazlası Lübnan ve Ürdün’de. Ülke içinde yerinden edilenler daha da fazlası. Kimisi rejimden, kimisi cihatçı gruplardan kaçıyor. Ülke nüfusunun yarıdan fazlası yersiz yurtsuz. Şimdi bırakalım bu savaşa kimlerin benzin döktüğünü, Yeni Osmanlı hayalleriyle müdahale edebilmek için insanların gelişini teşvik ettiğini. Milyonlarca insan Türkiye’nin her yerine dağılmış durumda ve artık anlamak gerekiyor ki ne Suriye’deki yangın yakın zamanda sönecek, sonse bile harabeye dönmüş ülkeye geri dönemeyecek pek çoğu. Artık bu insanların statülerini ve haklarını yerli yerince tartışmanın zamanı.
Mültecilerin hukuki durumuna dair 1950 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin imzacılarından Türkiye. Tabii neredeyse her uluslararası sözleşmede olduğu gibi çekincelerle imzalamış. Coğrafi çekince konulmuş ve sadece Avrupa’dan gelecekler için mülteci statüsü tanınmış. Suriye’deki savaştan önce de yüz binlerce İranlı, Afgan ya da Afrikalı göçmen Türkiye’de sıkışıp kalıyor, ancak üçüncü ülkelere gitmek üzere “geçici sığınma” halinde bekliyordu. Bu statüsüz bekleyiş çoğunlukla uzun yıllar alıyor, bazen hiç sona ermiyordu. Suriyeliler için icat edilen “Misafir” statüsünün yasal dayanağı işte bu. Hatta “Açık Kapı” politikası ve “Misafir” statüsü nedeniyle Suriyeli mültecilerin çok büyük bir kısmı geçici sığınmacıların sahip olduğu BM korumasından da yoksun.
Sağlık, eğitim, barınma gibi temel haklardan yararlanamadıkları çok sayıda rapor ile ortaya konulan bu “misafir”ler legal olarak çalışma hakkına da sahip değiller. Kayıt dışı olarak ve kölelik koşullarında çalıştırılmakla, sömürülmekle kalmıyor, ucuz işgücü olarak Türkiyeli emekçiler ile de karşı karşıya getiriliyorlar. Örneğin Gaziantep Ticaret Odası legal çalıştırma hakkı için uzun süredir mücadele ediyor, sık sık bunun gerçekleşeceğine dair müjdeler veriyor ama sadece işverenlere bu müjde. Çünkü peşinde oldukları şey daha ucuz işçiler.
Çok sayıda sivil toplum örgütü mültecilerin sorunları (ya da mülteci sorunu) ile ilgili raporlar ve bunlar için politika önerileri hazırlayıp kamuoyu ile paylaşıyor. Bunların kimisi, örneğin İHH yardımseverlik faaliyetlerine odaklanıyor ve Suriye’de rejime karşı savaşanlara siyasi desteğin arttırılmasını talep ediyor.* Diğer bir kısmı ise mültecilerin entegrasyonuna yönelik önerilerde bulunuyor. Örneğin COCA (İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi) geçtiğimiz ekim ayında mülteci çocukların eğitim hakkıyla ilgili bir rapor yayınladı ve önerilerini paylaştı.** “Misafirler”in hukuki durumunu tartışmasa da çalışma büyük oranda bu misafirlerin kalıcı olabileceğini öngörüyor. Okullarda tercüman bulundurulması, Türkçe kursları gibi önerilerde bulunuyor. Ama sadece entegrasyon hedefleniyor gibi; mesela anadilinde eğitim söz konusu değil.
Peki siyasi partiler ne diyor bu “misafirler” konusunda? AKP’nin tutumu ağababasından belli; Suriyeli sığınmacılar sadece bir siyasi enstrüman onlar için; istedikleri zaman kapı dışarı edebilecekleri, etmedikleri için sisindikleri. MHP’nin yaklaşımını zaten bir kenara bırakalım. CHP’nin önerisi Suriye krizini sona erdirip hepsini geri göndermek. Seçim sürecinde Türkiye’deki işsizlikle kurdukları bağ dolayısıyla oldukça tehlikeli sulara girmiş bulunuyorlar. Her ne kadar zaman zaman bazı soru önergelerinde Suriyeli sığınmacılar ile ilgili hak temelli yaklaşımlar görülse de*** aynı gün “Seçime girseler barajı asarlar”**** gibi söylemlerle yabancı düşmanı tarafa savruluveriyor parti. Şimdilerde Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz -ki kendisi İŞİD’in alıkoyduğu Musul Başkonsolosu- AKP ile aynı ağızla şöyle diyor: “Bu mültecilerin bize maliyeti 8 milyar dolar. Bunlar yarın seçime girseler yüzde 10 barajını asarlar.” Yani CHP bildiğimiz CHP, kararsız değişken bu konuda da net bir politika sahibi değil. HDP ise bunların dışında bir çizgiye sahip; “Misafir” statüsüne karşı çıkarken, sığınmacıların da ülkenin sahibi olduğunu söylüyor ve eşit muamele talep ediyor.*****
Kürdistan’da ‘90’lara benzer şekilde büyük bir iç göçün yaratıldığı bu süreçte; anadilinde eğitim, eşit statü gibi hakları savunmak elzem. Demirtaş’ın dediği gibi “Dünya hepimizin evi.” Aramıza egemenlerin çektiği ve bizleri birer diplomasi enstrümanına dönüştüren sınırları anlamsızlaştırmanın yolu bu gibi görünüyor. Suriyeli ve tüm sığınmacılar için de eşit vatandaşlık, anadilinde eğitim başta olmak üzere sosyal, siyasi, kültürel ve ekonomik haklar için birleşik bir hat örmeden bizler de güya kendi ülkemiz olan bu yerde “Misafir”lıkten çıkamayacağız. Bugün Suriyeliler için kapıları açmakla Avrupa’yı tehdit edenlerin yarın bizleri de o kapıya sürmeyeceğinden emin olamayız. Ne de olsa onların mülkünde herkes misafir!

* http://www.ihh.org.tr/tr/main/pages/değerlendirme-ve-çözüm-önerileri/316
** https://bianet.org/bianet/eğitim/168034-mülteci-çocukların-eğitim-hakkı-için-öneriler
*** CHP Sığınmacı, Göçmen ve Mültecilerin Sorunlarını Araştırma Komisyonu’nun Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için Araştırma Önergesi http://www2.tbmm.gov.tr/d26/10/10-9487gen.pdf
****CHP’li Öztürk Yılmaz: “Bunlar seçime girseler yüzde 10 barajını geçerler” http://www.cnntürk.com/türkiye/chpli-öztürk-yılmaz-seçime-girseler-yüzde-10-barajını-geçerler
***** Demirtaş: “Mülteciler istedikleri kadar burada kalacaklar” http://marksist.org/içerik/Haber/1791/Demirtaş-enternasyonalizmi-savundu:-“Mülteciler-istedikleri-kadar-burada-kalacaklar”

ÖNCEKİ HABER

Dünya Anadili Günü

SONRAKİ HABER

Kodların ötesinde: Pilli Bebek!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...