13 Şubat 2016 04:09

Yılın !f zamanı yaklaşıyor

'Sanat Hayat İçindir' yine dopdolu bir içeriğe sahip. Benedikt Erlingsson’un 'The Show of Shows' (Şovların Şovu) adlı filmi, Ashley York, Kristina Goolsby’ın ortak yönettiği 'Tig', Fenton Bailey, Randy Barbato’nun belgeseli 'Mapplethorpe', bu bölümde yer alan filmlerden bazıları.

Paylaş

!f İstanbul’a günler kaldı. Festivalde yer alacak pek çok filmin biletleri çoktan tükendi. İstanbullu sinemaseverlerin heyecanla bekledikleri festivalin özel bölümlerine göz atalım dedik. Festivalin sanat ve hayatın birbirine karıştığı etkileyici hikâyeleri buluşturduğu “Sanat Hayat İçindir!” bölümü, bu yıl da merakla beklenen belgeselleri bir araya getiriyor; Marlon Brando'dan Robert Mapplethorpe'a, Iris Apfel'den John Berger'a, hayran olduğumuz sanatçıların hayatlarına daha yakından bakabilme fırsatı sunuyor.
“Sanat Hayat İçindir”in içinden sizin için derledik;

ŞEHRE SİRK GELİYOR!

Birçok insanın hafızasında sirkin özel bir yeri vardır; bir an için gündelik hayatın aksadığı, beklenmedik renk ve seslerin hakim olduğu, fantastik numaraların hayal gücünü gıdıkladığı özel bir deneyim, bazen yılın en heyecanla beklenen olayıydı. Daha önce görülmemiş görsel arşiv malzemelerinin derlemesinden oluşan Şovların Şovu bizi 19. ve 20. yüzyılların sirk sanatçıları, kabareleri ve panayır eğlenceleri arasında eğlenceli bir geziye çıkarıyor. Dünyanın konuştuğu şovların ilk kayıtları, gelmiş geçmiş en büyük sirk ailelerinin kendi çektikleri filmler gibi birinci el kaynaklar üzerinden o dönemlerin heyecanına tanık olabiliyoruz. Yönetmen Benedikt Erlingsson izleyicisini şanı kıtaları aşan, şaşaalı, inanılmaz, nefes kesici gösterilerin dünyayı dolaştığı bir zamana dair görsel bir yolculuğa çıkarırken Sigur Ros’tan Georg Holm ve Orri Pall Dyrason’un filme eşlik eden orijinal müziği rüya hissini pekiştiriyor.

ÖLÜMLE YÜZLEŞİRKEN HAYAT BULMAK

Komedyen Tig Notaro, “İyi akşamlar, kanserim ben” diye kendini ortaya koyduğu gösterisinde belki de bir ölümcül hastalıkla yapılan en içten ve samimi yüzleşmelerden birisini sunmuştu. Tig, Notaro’nun ikinci derece meme kanseriyle karşılaşmasını, aşık olmasını, bir anda ünlü oluşunu, inişleri ve çıkışlarıyla tedavi sürecini, tüm bunları kendine has bir mizah anlayışıyla karşılayışını sizi her an içine çeken bir anlatımla ele alıyor. Belki bu filmi izleyene kadar Tig’in kim olduğuna dair bir fikrimiz yoktu. Ama Tig o kadar içten, o kadar muazzam bir ruh ki, onun mizah üzerinden korkuları ve endişeleriyle yüzleşme biçimi o denli muhteşem ki; kendisi uzun süre aklınızdan ve kalbinizden çıkmayacak!

BİR MARLON BRANDO BELGESELİ

‘Cool’luğun kitabını yazmış olan Marlon Brando’nun daha önce hiç gün yüzüne çıkmamış yüzlerce saatlik kişisel ses kayıtları ilk defa bu belgeselde ortaya çıkıyor. Stevan Riley’nin bu büyüleyici arşiv filmi, senenin en nadide belgesellerinden biri. Dinle Beni Marlon, Brando’nun kariyerinin çeşitli dönemlerindeki karmaşık ruh hallerine bakış atmakla yetinmiyor, onu en insani yönleriyle, güvensizlikleriyle, ilişkilerinde yaşadıklarıyla anlatıyor. Böylece şiirsel bir Brando tablosuyla karşılaşmanın yanı sıra, onun yaratma sürecinin ve kendine bakışının da bir parçası oluyoruz. Adeta bir hipnoz seansı gibi ilerleyen film Max Richter’in müzikleri ve arşiv görüntüleriyle Brando’nun alışık olmadığımız, daha önce hiç görmediğimiz bir portresini çiziyor.

‘MEVSİM BAŞINIZA GELEN DEĞİL, YAŞANILAN BİR ŞEYDİR’

John Berger büyük şehri 1973 yılında terk eder ve İsviçre Alplerinde küçücük bir köy olan Quincy’ye yerleşir. Binlerce yıl insanlığın geçimini sağlamış olan tarımın yok olmak üzere olduğunu fark ettiğinden beri yaşamının geri kalanını bu yok oluşa tanıklık ederek ve biraz olsun da onu deneyimleyerek geçirmek istemektedir. Berger’i Quincy’deki mevsimlerin ritmi eşliğinde odağa alan film dört ayrı perspektiften, dört kısa filmle usta yazarın gündelik yaşamına tanıklık etmemizi sağlıyor. John Berger’le Tilda Swinton’ın doğum günlerinin aynı olmasının yanında, babalarıyla ilgili hikayelerinin ve elma soyma biçimlerinin de benzeştiğini görüyoruz. Bizi doğanın ve hayvanların yazarın eserlerindeki ayrıcalıklı yerinden günümüz siyasi sorunlarına ve yeni direnme biçimlerine götüren Quincy’de Mevsimler, Tilda Swinton, Colin MacCabe, Christopher Roth, Aksi Sing ve Ben Lerner gibi isimlerin katılımıyla John Berger’i en damıtılmış ve en doğal haliyle görmenin ayrıcalığını sunuyor.

‘ONUN YAŞAMI EN NİHAİ SANAT ESERİYDİ’

Kışkırtıcı Fotoğrafçı Robert Mapplethorpe’un 1989’da ölümünden sonra hakkında yapılmış ilk uzun metrajlı belgesel. İlk gösterimi Sundance ve Berlin’de yapılan Mapplethorpe: Fotoğrafa Bak!, 1989 yılında AIDS’ten ölen sıra dışı Amerikalı sanatçı hakkında yapılmış en kapsamlı belgesel olarak karşımızda. “David Lynch tarafından yeniden yaratılmış bir James Dean” olarak adlandırılan Robert Mapplethorpe’un provokatif ve her daim tartışma yaratmış sanatıyla hayatı arasındaki çizgiyi bulandırdığı muazzam fotoğraflarından daha ilginç olan şey onun çalkantılarla ve aynı zamanda Patti Smith’in Çoluk Çocuk’una da konu olan yaşamıydı.
Fenton Bailey ve Randy Barbato bizi Mapplethorpe’un ailesiyle ve yakın çevresiyle yapılmış samimi röportajlar ve ilk defa ortaya çıkmış arşiv görüntüleriyle ve tabii ki sadomazoşizmin, cinselliğin en baştan çıkarıcı halleriyle dolu fotoğraflarıyla birlikte kışkırtıcı bir yolculuğa çıkarıyor.

!F İSTANBUL’DA SANAL GERÇEKLİK SERGİSİ

!F İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, güncel sanat dünyası ve sinemayı derinden etkileyen sanal gerçeklik dünyasına kapılarını açıyor ve Oscar Raby’nin seyirciyi sarsan “Onay” adlı filmini Türkiyeli sanatseverlerle buluşturuyor. Türkiye’de ilk kez bir film festivali programında karşımıza çıkan sanal gerçeklik sergisi, 18-28 Şubat tarihlerinde Depo’da izlenebilecek.
Şili doğumlu güncel Sanatçı Oscar Raby’nin, Şili’de 1973’teki askeri darbe sonrası Pinochet rejiminde askerlik yaparken toplu bir katliama tanık olan babasının anılarından yola çıkarak tasarladığı bu 10 dakikalık film, ‘o an’ı sanal gerçeklik gözlüğü sayesinde seyirciye yaşatırken, izleyenleri kabul etmek ve yaşananlara onay vermek üzerinden etkileyici bir sorgulamanın içine sokuyor.
Deniz Tortum’un küratörlüğünde gerçekleşecek sergi, festivalin son gününe kadar 10.30-18.30 saatleri arasında Depo’da ücretsiz izlenebilecek. !f İstanbul’un bir diğer sanal gerçeklik teknolojisi çalışması ise, BAU Galata VR First Lab ev sahipliğinde düzenlenecek “Sanal Gerçeklik: Anlatı İçin Yeni Bir Devrim” atölyesi olacak. Başvuruları, açıldığı gün saatler içinde tükenen atölye, Türkiye’nin ilk Sanal Gerçeklik Merkezi VR First Lab ekibi ve Güven Çatak’ın moderatörlüğünde 22 Şubat’ta gerçekleşecek. “Sanal gerçeklik kitap ve film gibi geleneksel anlatı formlarından nasıl ayrılıyor”, “Anlatılan hikayeler nasıl evriliyor?”, “İzleyiciyi çepeçevre saran bir deneyime nasıl dönüşüyor?” gibi soruların peşine düşecek olan atölyede katılımcılar, sanal gerçeklik deneyimini ilk elden yaşama fırsatı yaşayacak.  (KÜLTÜR SERVİSİ)

ÖNCEKİ HABER

‘Patronlar gibi işçiler de ek zam için ortak hareket etmeli’

SONRAKİ HABER

Bülbülü Öldürmek, Broadway’de sahnelenecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...