10 Şubat 2016 03:55

Haber Nöbeti’ndeki Fatih Polat’ın yazısı: Diyarbakır hem kanıyor, hem direniyor

Paylaş

Fatih POLAT

Diyarbakır'a 1990'ların ortalarından beri gazeteci olarak geliyorum. Bir ilçeden diğerine giderken bile birkaç arama noktasında durdurup kimlik kontrolünden geçirildiğimiz yıllar da, barış umudunun filiz verdiği yıllar da oldu. 

Diyarbakır'a, Haber Nöbeti'nin ikinci ekibinin bir üyesi olarak bu gelişim ise, bende ayrı bir heyecan yarattı. Çatışmalı sürecin yeniden hakim olduğu il ve ilçelerde kelimenin tam anlamıyla kelle koltukta görev yapan meslektaşlarımızla yan yana, omuz omuza görev yapacaktım. 

Ve Diyarbakır'da 9 Şubat salı sabahı bir araya geldik. Bizi İstanbul'dan bir süre önce Diyarbakır'a taşınan Özgür Gündem'in deneyimli isimlerinden, aynı zamanda TGS yöneticisi de olan arkadaşımız Sedat Yılmaz karşıladı. Özgür Gazeteciler Cemiyeti Eş Başkanları da bizimle birlikteydi. 

AKLIM STADTA, AYAKLARIM KOŞUYOLU'NDA (!)

Birlikte yapılan kahvaltının ardından, nöbete dair planlarımızı ve hangi kurumlarda 
nöbet tutacağımızı konuştuk. Ben kurum nöbetimin ilk gününde DİHA'da, sonraki gün de Diyarbakır Ekspres'te olacağım. 

Diğer nöbet arkadaşlarımın da kurumları belirlendikten sonra, ilk gün neler yapacağımızı konuştuk. Önce yazıişleri müdürü Cizre'de yaralanan Azadiya Welat'ı ziyaret etmeyi, akşama doğru da Diyarbakır Barosu'nu ziyaret etmeyi kararlaştırdık. Onun dışındaki gündem paylaşımımıza göre de Pınar Öğünç, Yetvart Danzikyan, Tuğba Tekerek, Zeynep Yüncüler, Elif Akgül ve Mesut Bayram Amedspor-Fenerbahçe maçını izleyecekler. Günün diğer önemli gündemi ise, Cizre, Sur ve diğer ilçelerdeki operasyonları ve ablukayı protesto etmek için gerçekleştirilen 3 günlük 'hayatı durdurma' eylemi kapsamında Koşuyolu Parkı'ndan başlayacak olan yürüyüş. İkisi de 13.00'de başlayacak. Kalbim, aklım Amedspor maçında olarak bu gündemi ben alıyorum. Ne yazık ki, insanoğlu aynı anda iki yerde birden olabilecek kadar mükemmel değil (!) 

İLK DURAĞIMIZ ROHAT AKTAŞ'IN GAZETESİ

İlk durağımız Azadiya Welat. Gazetenin editörü Zeynel Bulut, Cizre'de yaralanan Yazıişleri Müdürleri Rohat Aktaş'tan haber alamadıklarını anlatıyor. Rohat Aktaş henüz 19-20 yaşlarında genç bir gazeteci. Gazetesi, kendisiyle ilgili bulundukları girişimlerden de bir sonuç alamamış.  

Bulut, dağıtımcılarının da türlü engellerle karşılaştıklarını anlatırken, 14 Ekim 2014 günü Adana'da öldürülen dağıtımcıları Kadri Bağdu'yu hatırlatıyor.

Biz ziyaretin ardından ayrılırken ekibimizin Kürtçeye hakim ismi Fehim Işık, nöbetinin başlangıç noktası olarak Azadiya Welat da kalarak çalışmaya başlıyor.

Ben de az sonra Koşuyolu Parkı'ndayım. Orada birçok meslektaşımız ile sohbet ediyoruz. Haber Nöbeti'nin onlar arasında bir ilgi uyandırdığını ve heyecan yarattığını görüyorum. Örneğin İstanbul'dan tanıdığım ve geçici bir görev olarak Diyarbakır'a gelmiş olan İMC TV Muhabiri Halime Aktürk, İstanbul'dan yüzünü bildiği meslektaşlarını Diyarbakır'da görmekten, onlarla birlikte görev yapmaktan mutlu olduğunu söylüyor. Bunu başka meslektaşlarımdan da duyuyorum. Bizler için de, çok zor koşullarda, can güvenliği riski altında görev yapan ve bugün bu ülkede gazeteciliğin en ağır yükünü çeken meslektaşlarımızla sembolik bir zamanı bile paylaşıyor olmak çok anlamlı. Bunun keyfini sahada onlarla görev yaparken yaşıyoruz. 

Nöbetimin ilk gününde şu an İMC TV'de görev yapan, Diyarbakır'ın deneyimli gazetecisi arkadaşım Faruk Balıkçı ile de sohbet ettik. Bölgede faili meçhuller döneminde görev yapmış ve meslektaşının vurulmasına tanıklık etmiş olan Faruk Balıkçı, şimdiden nereye varacağı konusunda iddialı konuşmanın zor olduğu bir dönemden geçtiğimiz görüşünde.

Koşuyolu'ndaki eylemi izlerken tanık olduklarım da bu görüşü destekliyor. TOMA'lar ve çeşitli zırhlı polis araçları parkın çevresini kuşatmış durumda. Yüzü maskeli, çelik yelekli ve silahlı polisler parkın içindeler. Kitle eylemin başlangıç saatinde toplanıp, "Diyarbakır uyuma, Sur'a sahip çık" sloganını atıyor. Kitlenin yürümeye yönelmesiyle birlikte de polis hareketleniyor ve dağılma anonsu yapıyor. Çok geçmeden de, gazlı saldırı ve TOMA'nın su sıkmasıyla müdahale başlıyor. Kitle bir süre sonra dağılıyor, ancak çevredeki sokaklarda kepenkleri eyleme destek için kapalı olan dükkanları kepenklerine vurarak polisin saldırısı protesto ediliyor. Ondan sonra da protestolar kentin birçok noktasına yayılıyor. 

RANGERLAR CİRİT ATIYOR

Polis sık sık gaz kullanıyor, TOMA'lardan su sıkıyor ancak son dönemlerini ölümlerle sonuçlanan daha ağır saldırılarla geçirmiş olan Diyarbakır için, bu çok olağanüstü bir gün de değil. Normal değil, ama olağanüstü de değil. Bu sürecin önceki dönemlerle kıyaslandığında dikkat çeken bir özelliğinin TOMA'ların girmekte zorlandığı ara sokaklara cirit atan siyah Rangerlar olduğunu söyleyebiliriz.

Bu arada birlikte bu süreci izlediğimiz Diyarbakırlı gazeteci arkadaşlarımızın da aklının bir taraftan da Amedspor maçında olduğunu görüyoruz. Amedspor'un attığı golün yarattığı heyecanı kentin merkezi gaz altındayken bile hissetmek mümkün. Amedspor, bu kentin barış ve özgürlük sembolleri içinde başköşeye oturmuş durumda.

Günün en ağır ve acı haberi ise, 16 yaşındaki Mahmut Bulak'ın Bağlar'da polis kurşunu ile öldürülmesi oldu. 

Gün içinde, 'Durun o benim kameramanım' diyerek kendisini, zırhlı aracın önüne atarak, kameramanının gözaltına alınmasını engellemeye çalışan ve bu örnek davranışıyla sosyal medyayı sallayan Kürtsat News Bölge Sorumlusu Ferat Mehmetoğlu ile de tanıştım. Serbest bırakılan kameramanı Baran Ok da yanındaydı. Baran, gözaltında tutulduğu süre içinde polis tarafından dövüldüğünü anlattı. 

Ferat Mehmetoğlu 16 yıldır gazetecilik yapıyor ve deneyimli bir gazeteci olmasına rağmen bu koşullarda çelik yelek giymek ve diğer güvenlik tedbirlerini almak konusunda sohbet ederken, o da, bölge insanı bu türden korunma imkanlarından yoksunken kendilerinin bunları kullanmayı içlerine sindirmediklerini söylüyor. 

Aslolanın gazetecilerin can güvenliği tedbirlerini alarak görev yapması olduğu açık. Ancak içinden çıktıkları ve haberini yaptıkları halkın korunmasız olarak yüz yüze kaldıkları zulüm karşısında Kürt gazetecilerin yaşadıkları bu duygu da üzerinde düşünmemiz gereken ayrı bir psikolojik ve toplumsal gerçeklik durumunda.

Günümüzün son durağı da Diyarbakır Barosu. Bizi Diyarbakır Barosu Başkan Vekili Ahmet Özmen ve yönetim kurulu üyeleri karşılıyor. Çok değil, daha 2015 Ağustosu'nun sonunda yine bu masada Tahir Elçi ile konuşmuş olmanın da üzerimize çöken ağırlığı ile konuşuyoruz. Özmen, Tahin Elçi cinayetinde henüz tek bir zanlının bile bulunmadığını, delillerin incelenmesi ve soruşturma sürecinin güven vermekten tamamen uzak bir biçimde seyrettiğini vurguluyor. Özmen, sokağa çıkma yasağının uygulandığı ilçelerde yaşanan ölümler ve hak ihlallerinden duydukları endişeleri anlatırken, anayasal bir gerçeklik olarak devletin görevinin yurttaşların can güvenliğini korumak olduğunu hatırlatıyor. Özmen'e, "Bu çatışma süreci daha ne kadar devam eder size göre?" diye de soruyoruz. Kısa sürede son bulabileceğini düşünmediğini söylüyor.

Diğer gözlemlerimi de daha sonra paylaşmak üzere şimdilik noktalıyorum. Zira saat gece yarısını geçti ve sabah 07.30'da DİHA'daki nöbetime başlamış olmam gerekiyor. 

ÖNCEKİ HABER

Sınırda çatışma: 1 asker hayatını kaybetti, 3 yaralı

SONRAKİ HABER

ABD Dışişleri Sözcüsü Kirby: PYD politikamızda hiçbir değişiklik yok

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...