07 Şubat 2016 04:51

Türkiye’nin özgür gazetecileri, Haber Nöbeti’nde birleşin!

Paylaş

Tunca ÖĞRETEN*

Akademisyenlerin barış çağrısı metnine imzalarını koydukları ve ardından da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hakaret ve savcı yönlendirmelerine nail oldukları vakitti. 

Sayımız az, korkuysa çokçaydı. Birkaç meslek grubu gibi ‘biz de acaba akademisyenlere destek olmak adına bir imza kampanyası başlatabilir miyiz’ diyerek harekete geçtik. İmzacı sayısının 700’ü aştığı an, ‘100’ü bulursak iyi iş çıkarmış oluruz’un hemen sonrasıydı. 

Bu dayanışma ümidi, bizde,  -özellikle de gençlerde- nesli giderek tükenmeye başlayan o gerçek gazeteciliğin ucundan tatmak için de bir fırsat yarattı.

‘Arzuhalcilere inat, hadi mesleğimiz ve onurumuz için bir şeyler yapalım’ dediğimiz sırada imc TV kameramanı Refik Tekin’in yaralandığı haberini aldık. 

Ülkenin güneydoğusunda –ki batısı da bu konuda hiç fena değil- yalnızca haber yapmak ve yaşanan zulmü ülkenin batısına duyurmak için en ağır badirelerle yüzleşmek zorunda kalan kim bilir kaçıncı gazeteciydi Refik. 

Haber Nöbeti biraz da Refik’in yaşadıklarıyla böyle ilintilendi işte. Refik’in durumunun farklı bir özeti de var. Bir pota gibiydi adeta. Önce zırhlı araçtan açılan ateşle vuruldu, sonra yaralı, yürüyemez, kan kaybeder bir halde işkence ve hakaretlere maruz kaldı ve hatta 1 Kasım sonrası ‘Türkiye Türklerindir’ fabrika ayarlarına dönen gazeteden bile ‘gazeteci olduğu öne sürülen’ denilerek, terörist olmakla itham edildi.  Ödüllü imc TV kameramanının durumu ‘her şey dahil tam pansiyon’du. 

İşte böyle durumda, çatışmalı bölgelerdeki meslektaşlarımızla dayanışma içerisinde olmak için başlatıldı Haber Nöbeti. İmza kampanyasındaki çekinceler bunda da yaşandı. Bir iki hafta boyunca bölgede olabilecek kadar gazeteciyi ancak bir araya getirebilmiştik. Ta ki iletişim için duyurduğumuz e-mail hesabımıza ‘Ben de geliyorum’ diye yazan onlarca gazeteci kampanyaya dahil olana dek. 
Sosyal medya üzerinden okurun da desteğini arkamıza alarak, geçen Çarşamba düştük yollara. Ayşe Yıldırım Başlangıç (Cumhuriyet), Celal Başlangıç ve Said Sefa (Haberdar), Önder Öner (ETHA), Ceren Sözeri (Evrensel), Ergun Babahan(Özgür Düşünce) ve serbest gazeteci Evrim Kurdoğlu... İlk durağımız Sur oldu. 

‘BİZE İNANMIYORLAR, BELKİ SİZE İNANIRLAR’

Öyle güzel karşıladı ki bizi meslektaşlarımız. Doğunun olağan misafirperverliğine, mesleki dayanışmayı ve ‘Bakın, neler yaşadıklarımızı siz de görün ve batıdakilere anlatın. Bize inanmıyorlar, belki size inanırlar’ yakınlığı da eklenmişti. 

Bölgede zor koşullarda çalışan gazetecilerle Eğitim-Sen’in toplantı salonunda bir araya geldik. ‘Yaptığınız çok onurlu bir şey ama geç kaldınız’ dediler önce ve sonra eklediler ‘Bir defada kalmasın. Aydınlar, akademisyenler, yazarlar geldiler defalarca. Bir iki kelam edip, gittiler. Sizinki de böyle kısa soluklu olmasın.’ Haklıydılar. Geç kalmıştık. Telafi etmek için daha çok şey yapmalıydı. ‘Eyvallah’ dedik ve Mart sonuna dek batılı gazetecilerin bölgeye geleceği konusunda onlara söz verdik. Sayımız da şu an için yeterli gözüküyor ancak bu yazıyı her kim okuyorsa desteğini esirgemesin. Geç kaldık, az geldik ama sonrası için yüzümüzü kara çıkarmayalım, her gün biraz daha sindirilmeye çalışılan gazetecileri yalnızlığa terk etmeyelim. 

Meslektaşlarımızla yaptığımız toplantıda, onların sorunlarını dinledik. Yeni fikirler verdiler, bağımsız gazetecilerin oluşturabileceği bir platform olması gerektiği ve haber akışının hiçbir önyargı ve filtreye takılmadan doğru bir şekilde paylaşılması için yeni fikirler geliştirilmesi yönünde hemfikir olundu. 
Kim bilir... Belki de patronsuz, ihale kaygısız, yalansız, dolansız yeni bir medyanın da temelini atar bu girişim. 

2. gün soluğu sahada aldık. Her birimizi yerel gazetecilere bölüştürdüler. Bize de tehlikeye, sindirmelere stajyerlik düştü. 

KURŞUN TEHDİDİ ALTINDA GAZETECİLİK

Empati yapmak, onların koşullarında haber yapmak için gelmiştik bölgeye. Sağ olsunlar; devletin kolluk güçleri de yardımlarını esirgemedi bizden. 

Önce Sur’un ara sokaklarında Evrim Kurdoğlu ve beraberindeki JİNHA muhabirlerine yakın mesafeden kurşun sıkıldı. Evrim, yerlerde sürünmek ve bulduğu ilk güvenli yere kendini atmak zorunda kaldı. 
Peşinden de Ayşe Yıldırım Başlangıç ve yanındakilere kurşun sıkıldı, keskin nişancılar tarafından. Evet, anlamıştık hangi şartlarda haber yapıldığını. Ancak onlara yetmedi, dersimizi biraz daha iyi vermek istediler. Yanına zırhlı bir araç yaklaştı ve ‘Bu, uyarı ateşiydi. Gidin buradan’ dediler. Yani bu uyarının Türkçesi şu: Seni istesem vurabilirdim ama vurmadım. Ayağını denk al. Git buradan. 

ETHA’dan Önder ise daha farklı bir zulümle karşılaştı. Kontrol noktasında durdular Önder’i ve sordular, ‘Neden fotoğrafımızı çekiyorsun’ diye. Sanki Sur’u ablukaya alan İsrail askeriydi de onları çekse izin verilecekti. 

Yaşadıklarımızı dakikası dakikasına sosyal medyadan ve çalıştığımız kurumlar üzerinden paylaştık. Haberlerimiz, paylaşımlarımız zaman zaman son kalemiz Twitter’da tahminimizi aşan bir oranda destek gördü. 

Demem o ki Haber Nöbeti, tıpkı imza kampanyasında olduğu gibi öngörülenden daha fazla büyüdü. Artık, bölgeye gitmek için Hayko Bağdat, Tuğba Tekerek, Ceyda Karan, Mehveş Evin, Amberin Zaman, Aslı Aydıntaşbaş ve Özgür Mumcu gibi hazırda bekleyen isimler var. 

Ezcümle; doğru haberi almak, meslektaşlarımızla dayanışma içerisinde olmak, Refik gibi başka bir gazetecinin vurulmasına engel olmak, tutuklanan DİHA muhabiri Nedim Oruç’u, JİNHA muhabiri Beritan Canözer’i, Can Dündar’ı, Erdem Gül’ü arzuhalcilerin bahaneli kalemlerine teslim etmemek için birleşelim. Haber Nöbeti, başka güzelliklere de gebe kalarak büyüsün... 

*Diken.com.tr editörü

ÖNCEKİ HABER

Şehir korkusu ya da Diyarbakır’ı yıkmak

SONRAKİ HABER

‘Alpaslan’ın ordusunda Türk, Selahaddin Eyyubi’nin ordusunda Kürt olmak’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...