04 Şubat 2016 04:22

Haber Nöbeti'nin ilk ekibinden Ceren Sözeri'nin yazısı: Sürdürülebilir bir dayanışma için ilk gün

Paylaş

Ceren Sözeri

Haber Nöbeti ekibi olarak bir gece önce büyük bir heyecanla mesajlaşırken Sur’da sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgeye yeni mahalleler eklendiğini öğrendik. Ben Diyarbakır’ı bilmiyorum. Sabah hep birlikte yola çıktık. Otelimize eşyalarımızı bırakıp bölgeden arkadaşlarımızla buluşmak için yola koyulduk. Bindiğimiz taksinin şoförü Dağkapı’dan geçerken yeni ilan edilen sokağa çıkma yasağıyla kendi evinin de içeride kaldığını, çıkabildiğini ama giremediğini, ailesinin Sur’da olduğunu, perişan olduklarını söyledi.  Taksinin camından bitmek tükenmek bilmeyen polisin çevirdiği alanları izlerken bir yandan halkın artık takatinin kalmadığını dinliyorduk. 

İlk durağımız Demokratik Toplum Kongresi oldu. Özgür Gazeteciler Cemiyeti’nden arkadaşlarla bulunduğumuz süre içinde yapacaklarımızı planladık. Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı Hatip Dicle bizi kabul etti. Umutsuzdu “ karşımızda bir duvar var, ne söylesek sesimizi duyuramıyoruz” dedi. “Mahalleler boşaltılıyor, 90’larda köyler boşaltıldı, neredeyse köy kalmadı ama işe yaramadı, yine yaramayacak” diye ekledi. İktidarı, özendiği Osmanlı’dan ziyade, İttihat Terakki hükümetlerine benzetti. Dicle baharla birlikte yeniden barış sürecine dönülmezse ülkenin çok daha şiddetli bir çatışma ortamına evrileceğini ve bunun bölgeyle sınırlı kalmayacağından endişeliydi. Dicle geçen Newroz açıklamasının nasıl kaleme alındığını anlattı, Cumhurbaşkanı’nın bu süreçten haberdar olmamasının imkânının olmadığını dile getirdi ama  yine de son tartışmalara bakarak bunun AKP içinde bir çatırdamaya yol açmayacağını düşündüğünü ifade etti.

Bizler her ne kadar dayanışma için buradaysak da işimizin bir parçası da yereldeki arkadaşlarımızla birlikte habere çıkmak ve nelerin yaşandığını yerinde gözlemlemek. Önce Sümer Park’ta gazeteci meslektaşlarımızla buluşup neden burada olduğumuza dair bir basın açıklaması yaptık. Sümer Park’ta bizden başka çocuklarının cenazelerini bulamadıkları için açlık grevi yapan aileler vardı. Onları ziyaret ettik. Duvarda yedi gencin fotoğrafları altında anneleri oturuyordu. Annelerle konuşurken tercümana ihtiyacımız oldu. Ne yazık. Babalar Türkçe biliyorlardı. Yedi gencin sadece ikisinin cenazesinin varlığından eminler. İzmir’de üniversiteye gidip AzadiyaWelat gazetesi sattığı için defalarca gözaltına alınan, türlü baskıya maruz kalan İsa Oran, dayanamamış eğitimini yarım bırakmış. Gelinen süreçte babası cesedini ancak kolundan teşhis etmiş çünkü geri kalanı tanınmaz haldeymiş. 

RozerinÇukur’un babası Mustafa Çukur kızının okuldan çıktıktan sonra bir arkadaşına ödev almaya gittiğini o süreçte sürekli telefonlaştıklarını ancak gecikince aradığında kızının telefonunun cevap vermediğini söyledi. Rozerin Çukur 16 yaşındaymış. Fotoğrafta okul önlüğüyle zaten, lise ikinci sınıftaymış. Babası hayatları pahasına gidip kızlarını almak istediklerini ama izin verilmediğini söyledi. Öldüğünü tahmin ediyor ama aslında bilmiyor. Cesedine ulaşamamış, görmemiş.

REFİK TEKİN HABER YAPAMADIĞINA ÜZGÜN

Bir sonraki durağımız Cizre’de Milletvekili Faysal Sarıyıldız’la birlikte yaralıları almaya giden insanları haber yaparken vurulan ve işkence gören Gazeteci Refik Tekin’in evi. Refik geçen yıl Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri’nde Görüntülü Haber Dalı’nda Saadet Yıldız’la birlikte ödül kazanmıştı, ödülünü de ben vermiştim. O kadar çekingen ve acemiydik ki birlikte fotoğraf bile çektiremedik. Refik ellerinde beyaz bayrakla ilerleyen ekibi takip ederken zırhlı araçların yanından geçmelerine rağmen kendilerine herhangi bir uyarıda bulunulmadığını söyledi. Nusaybin yolunda birden üstlerine ateş açılmış, “eğil dediklerini, bir de bacağıma onlarca iğne saplanmışçasına acı hissettiğimi hatırlıyorum” diyor. Sürünerek bir dükkânın önüne gidip çekime devam etmiş. “Ama çok korktum, yaşadığımı anlayıp tekrar ateş açacaklarından çok korktum” diyor. Ambulans gelince her şey bitti, kurtuldu sanmış ama ilk durak kaymakamlığın önü olmuş, orada bir süre sürüklenmiş, tekmelenmiş, hakaretlere maruz kalmış. Diğer söylenenleri söyleyemedi, sadece “Türkün gücünü göreceksiniz”i telaffuz edebildi. Darp ve küfür oradan götürüldükleri hastanede de devam etmiş. Gözlem kararı nedeniyle kimseyle görüştürülmemiş. Şimdi evde bir-iki ay iyileşmeyi bekleyecek. İç rahat değil, haber yapamamanın sıkıntısını yaşıyor. Aramızdan bir gazeteci “peki çatışmaların bittiği yerlerde ne oluyor?” diye soruyor. Refik “ Onu zırhlı araca binen gazetecilere sorun, bizi sokmuyorlar” diye yanıtlıyor. 

Bir sonraki durağımız JINHA Haber Ajansı. JINHA kadın odaklı habercilik yapan bir ajans. Ekipteki erkek gazeteci arkadaşlar bizden daha heyecanlı. Kendilerini dışlayan bir alana özel izinle girmiş gibiler, en çok soruyu onlar soruyor, anlamaya çalışıyor. Kafalarına yatmamış gibi görünse de birlikte fotoğraf çektirmek için önce onlar hevesli oluyor. Biz kadınlar keyfini çıkarıyoruz.

Size bile yorucu geldiğini tahmin ediyorum ama sonraki durağımız yereldeki gazetecilerle sohbet için Eğitim Sen. Bazıları biraz mesafeli “turistik gezi gibi gelmeyin, bizim sürdürülebilir bir dayanışmaya ihtiyacımız var” diyorlar. Haklılar. Öneriler tartışılıyor, önyargılar kırılmaya çalışılıyor. Bugün onlarla habere çıkacağız, heyecanlıyız. 

 

ÖNCEKİ HABER

Nursan işçisinin sabrı tükeniyor

SONRAKİ HABER

Kağıthane'de 7 araç kundaklandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa