01 Şubat 2016 00:58

Kuzey Kafkasya’nın gözden ırak kapalı kutusu: İnguşetya

Paylaş

Okay DEPREM

Kuzey Kafkasya’da cumhuriyet başkentleri, merkezleri arasındaki en kısa mesafe Kuzey Osetya’nın başşehri Vladikafkas ile doğusundaki komşu ufak cumhuriyet İnguşetya’nın eski ve yeni başkentleri arasında bulunur. Tam kuzeydoğu istikametinde sadece 30 km. mesafede yer alan eski başkent Nazran ile onun hemen 10 km. kadar güneydoğu yönünde bulunan yeni başkent Magas. Her ikisinin de hem birbirlerine hem de batılarındaki komşu Osetlere bu denli yakın konumda olmalarının nedeni bu minik cumhuriyetin coğrafi olarak oldukça mütevazı bir alanı kaplamasıdır. Nitekim diğer adıyla “İnguşya”, Rusya Federasyonu’nun en küçük federal birimidir. Sovyetler Birliği dağılana kadar, “Çeçen-İnguş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” bünyesinde yer alan İnguşya, 1993 yılında Çeçenya’dan ayrılır. Ardından da kısa süre içinde kardeş cumhuriyet içerisinde patlak verecek iki savaş sonucu, uzun yıllar boyunca çok yoğun bir mülteci dalgasına maruz kalacaktır.       

KENT BAKIMSIZ ANCAK EVLER GÖSTERİŞLİ VE LÜKS

İnguşetya Cumhuriyeti’nin çoktandır başkenti Magas olmasına karşın, Nazran bir yerde, fiilen halen başşehir olma özelliğini koruyor. Bu yüzden de birlikte hareket ettiğim arkadaş grubuyla Vladikafkas’ın iki numaralı otogarından, doldukça kalkan minibüslerden birisine atlayıp topu topu 45 dak. – 1 saat uzaklıktaki Nazran’a doğru yola koyuluyoruz. Kuzey Osetya sınırının geçilmesiyle birlikte Kuzey Kafkas topraklarının son büyük etnografik etabı başlamış oluyor: Hazar Denizi’ne kadar Waynax halklarının yaşadığı bölgeler. Ve bu serinin ilk halkı olan İnguşların ülkesine sessiz sedasız adım atıyoruz. Çünkü gerçekten de, apayrı bir cumhuriyete ve dahası onun en büyük yerleşim birimine değil de sanki yol üzerinde alelade, önemsiz bir şehre giriş yapar gibi Nazran’a varıyoruz. Henüz son durak otogara ulaşmadan evvel, son derece dağınık, düzensiz bir kent planı ile konutların önemli bir kısmının müstakil evlerden oluştuğunu gözlemliyorum. Hem kent imarının çirkin ve fazla gelişmemiş olması hem de İnguşetya’nın genel olarak Rusya’nın en fakir federal bölgelerinden birisi olması ile çelişen temel bariz görüntü ise çok fazla sayıda son derece lüks, büyük ve şatafatlı bahçe içinde evin varlığı. Bu çelişkili manzaradan çıkan ilk sonuç ise; 90’lı ve 2000’li yıllarda katmerli bir yoksulluk ve işsizlik girdabına giren İnguşetya’da kamusal alan ölürken, bir yandan da özel alanın onun karşısında güç kazanıp iyice baskın hale gelmesi.

ŞORTLA DOLAŞMAK FİİLEN YASAK!

İnguşetya’ya henüz yazın son demlerinde gittiğimiz için, eylül ayının sonlarına kadar bunaltıcı derecede kavurucu sıcaklara ev sahipliği yapan Kuzey Kafkasya’nın bu yöresine gelirken de hepimizin altında şort var. Bir baştan diğer başa Kuzey Kafkasya’nın, Çeçenya ve Dağıstan dâhil hemen hiçbir yerinde yaşamadığımız şanssızlık ve tanık olduğumuz garipliklerin ilk örneği bagaj hususunda yaşanıyor. Normalde her büyük yerleşim biriminin merkezi garında eşya emanet depoları veya en azından dolapları varken ve de olması gerekirken, Nazran’ın merkezi otogarında bunun yerinde yerler esiyor. Bizim de, epey ufak ve sönük bir yerleşim noktası olmasından dolayı, bir otele yerleşmeksizin de buranın günübirlik gezilebileceği beklentimiz hemen gerçekleşmiyor. Otogarda eşyalarımızı, güç bela emanet etmek için birilerine rica ederken, genç polis memurlarının fazlasıyla dikkatini çekmiş olmamız gerek ki, üstümdeki şortu bahane ederek beni durduruyorlar. Herhangi bir yasal mevzuata dayanmadıklarını kendileri de bilseler de; turistlerin dahi kılık kıyafetlerinin, kendi muhafazakâr anlayış ve alışkanlıklarına göre fiili hafiyeliğine soyunmuşlar çoktandır. Beraberlerinde bavulumla girdiğim bir odada, yanlarında şortumu çıkartıp yerine pantolon giydikten sonra yeniden özgürlüğe kavuşup salıveriliyorum! Buranın kapalı ve konservatif havasının ilk alameti…              

TURİSTLERİ (YABANCILARI) ALMAK İSTEMEYEN OTELLER

Normal şartlarda, burası dâhil her adım attığım yeni yerleşim biriminde, yepyeni bir bölgenin başkentinde ilk işim şehrin haritasını edinmek olduğundan; burada da ilk aklımıza gelen adım bundan farklı olmuyor. Ancak ne mümkün?!... Yabancı ziyaretçilere hiç alışkın olmadıkları her hallerinden belli olan İnguşların fiili başkentinde; ne garda, ne kırtasiyede, ne bayii veya markette; kısaca hiçbir yerde turistik kent haritasının satılmadığına ikna oluyoruz. Ardından, o gün Nazran’da gecelemek üzere yerleşmek için, el yordamıyla sora sora bir otel aramaya karar veriyoruz. Kentin ana caddelerinden olduğu izlenimi veren bir yolda yürümeye başlıyoruz. Birkaç kilometre boyunca denk geldiğimiz otele benzeyen birkaç tesiste duruyor ve konaklama şartlarını öğrenmek üzere giriyoruz. Her defasında aldığımız yanıt birbirine oldukça benzer: “Yabancılara maalesef oda açamıyoruz, Rusya vatandaşlarının dışındakilerin pansiyonumuz veya motelimizde kalma olanakları bulunmamaktadır, vs.” İnguşetya, en büyük şehri üzerinden kibarca; “mümkün mertebe buralara gelmeyiniz, bizleri ziyaret edip, 3-5 kuruş da bırakmayınız” demeye getiriyor buraya turist olarak yolu düşenlere.

TÜRKİYE’DEN DİN YATIRIMCILARININ HEDEF TAHTASI

Otelden ümidi kestikten sonra, belki bir ihtimal deyip kiralık dairelerin peşine düşüyoruz. Bu sırada benim her biri villa havasındaki 1-2 katlı evleri yoklamamı fark eden bir grup buralı genç benimle tanışıp ayaküstü sohbet etmek istiyor. Aralarında “tesadüf eseri” iki de Türkiye kökenli beliriyor. Çok geçmeden, buralara düzenli ve uzun sürelerle gelen ve bölgenin İslamlaşması uğruna canla başla çalışan tarikat kökenli birileri oldukları açığa çıkıyor. Sakal, şalvar ve takke ile dolaşan genç olanının dışındaki Ordu’dan geldiğini belirttikten sonra sözlerine şöyle devam ediyor: “Biz de Ordu’da şimdilerde müthiş bir cami yaptırıyoruz. İçinde üniversitesi bile olacak!!..” Onlardan kısa sürede uzaklaştıktan sonra, en azından Groznıy’e gidene kadarki birkaç saatimizi değerlendirelim diye Nazran’ın meşhur kalesine bakmaya karar veriyoruz. Midibüse atladığımız gibi dikkatimi ilk çeken, tıka basa dolu aracın bizler dışına tamamen genç kız ve kadınlardan oluşması oluyor. Dışarıdan bakıldığında genellikle epey bir ataerkil toplum imgesi uyandıran İnguşetya’da her şeye rağmen kadınlar düşünüldüğünden çok daha fazla aktifler gündelik hayatta ve sosyal alanda.

TÜRBANİZM RÜZGÂRINA KENDİLERİNİ TOPLUCA KAPTIRMAMIŞLAR

İnguşya’nın sıradan bir gününde açık alanda genç ve yetişkin erkeklerin sayısının ziyadesiyle sınırlı olmasının diğer temel nedenleri; iş-güç namına çok aktif olan erkek nüfusun hatırı sayılır bir kısmının sürekli veya periyodik olarak başta Rusya’nın merkezi şehirleri olmak üzere, diğer uzak bölge ve ülkelerde çalışıyor olması. Kuzeydoğu Kafkasya’yı son 20 yıldır etkisi altında alan “Türbanizm” modasının bilhassa genç kadınlar üzerinde etkili olduğu söylenebilse de, topyekûn ve abartılı bir şekilde örtünme durumunun yine de çok fazla yaygın olduğu iddia edilemez. Orta yaş, bilhassa ileri yaştaki kadın ahalinin kayda değer bir kısmının Kafkasya’nın geleneksel giyim kuşamları ile açık alanda boy gösterdiklerini vurgulamak lazım. Derken, araçtan kentin çeperinde indikten sonra, kısa bir süre yayan ilerliyoruz ve Nazran’ın simgelerinden birisi olan kaleyi görüyoruz. Gariptir ki günümüzde arazisinde bir hastane yer alıyor. Dahası arazinin boş olan kısmında ise hâlihazırda ilave yerleşkenin inşaatı sürüyor. Burayı tarihten bugüne değin ünlü kılan özelliklerinin başında ise; Kuzey Kafkaslardaki son ve en uzun savaşın lideri Şeyh (İmam) Şamil’in, hemen az ilerideki tepeden kuvvetleriyle, o vakitler alandaki Çarlık-Rus güçlerinin ana müstahkem mevki niteliğindeki kaleyi ateş altına almış olmalarıdır. Başka bir istikamette karşıdaki tepede bölgenin en eski camini işaret ediyor ayaküstü sohbet ettiğimiz yerli bir kişi. İnguşların, Çeçenlerden de hemen sonra, tüm Kuzey Kafkasya’da İslamiyet’e en son, en geç geçen halk konumunda (19. Yüzyılın ikinci yarısı) olduklarını belirtmekte fayda var. 

CEYRAH İÇİN MAGAS’A GİDİŞ

Dönüş yolunda otobüs durağında, İnguş topraklarının en güzel doğa harikasının, geçilmez ve aşılmaz olduğu bilinen, ormanlarla kaplı İnguş Dağları’nın tam orta noktasındaki “Ceyrah Yaylası” olduğunu işitiyoruz. Nazran’a dönmemizin ardından, ekiptekiler İnguşetya’nın yabancıyı içine çekmek bir yana iten atmosferinden fazlaca nem kapıp, önden Çeçenistan’a geçme kararı veriyorlar. Ben ise, Ceyrah’a çıkmanın yolunun, Federal Güvenlik Servisi’nden (FSB) özel izin belgesi almaktan geçtiğini öğrenir öğrenmez, şansımı denemek üzere aynı günün ikinci yarısı yeni başkent Magas’a gidiyorum. Magas’ta beni hakikaten gerçek üstü bir görüntü karşılıyor. Bölgenin halen terörist saldırılara açık olmasından dolayı FSB’nin merkezi karargâhı, 6-7 belki de 7-8 metrelik duvarları ve olağanüstü güvenlik önlemleriyle abartısız bir “Alkatraz Kalesi”ni andırıyor. Buradan da sonuç almaksızın kısa sürede ayrılmamdan sonra ben de artık pes edip yeniden Nazran üzerinden Groznıy’ın yolunu tutuyorum…

ÖNCEKİ HABER

İstanbul’da 4 üniversiteli tutuklandı

SONRAKİ HABER

Dersim’in modern ozanı Memed Çapan

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...