19 Ocak 2016 01:01

Hrant Dink’in Avukatı Hakan Bakırcıoğlu: Yargılanan sadece Cemaat değil

Paylaş

Cansu PİŞKİN
İSTANBUL

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de İstanbul Şişli’de Agos gazetesinin çıkışında tetikçi Ogün Samast tarafından öldürüldü. Başına ve boynuna isabet eden üç kurşun sonucunda hayatını kaybeden Dink’in yakınında 4 adet boş kovan bulundu. Otopsi raporuna göre kurşunlardan ikisi Dink’in kafasına arkadan saplanmıştı.

Görgü tanıkları, cinayeti işleyen kişinin 18-19 yaşlarında, kot pantolonlu ve beyaz bereli olduğunu bildirdiler. Güvenlik kameralarından da  elde edilen görüntülerin yayımlanmasından sonra babası tarafından ihbar edilen tetikçi Ogün Samast Samsun Otogarında yakalandı. Ancak Samast’ın yakalanması cinayetin aydınlatıldığı anlamına gelmiyor, aksine ardındaki kirli gücü işaret ediyordu. Öldürülmesinden önce Dink’in Bakırköy’deki evine gidip apartman görevlisine ‘Hrant Dink burada mı oturuyor’ diye soran iki kişinin Trabzon Jandarma İstihbarat görevlisi oldukları ve cinayet anında bölgede 5 jandarma görevlisinin olduğu da bunun en büyük kanıtlarındandı. Cinayete ilişkin başlatılan soruşturma sonrasında Samast’ın yanı sıra onunla bağlantısı bulunan Yasin Hayal ve Erhan Tuncel tutuklandı. Ancak cinayetin işleneceğinden haberdar olup engelleyemeyen kamu görevlileri hakkındaki iddianame cinayetten 8 yıl sonra 2015 yılı aralık ayında tamamlandı. Cinayetin örgütlü bir suç şebekesi tarafından işlendiğine dair güçlü bulgular olmasına rağmen emri kimin verdiği hâlâ sır. Dink suikastının, cinayeti organize eden örgüt soruşturması tamamlandığında aydınlatılacağını söyleyen Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu ile 2007’den bu yana süren dava sürecini konuştuk.

Hrant Dink kimdir, nasıl öldürüldü, dava süreci ve fotoğraflar...


Hrant Dink cinayeti ile ilgili ilk başta İstanbul’da ve Trabzon’da açılan davalar hangi davalardı? 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Hrant Dink cinayetine dair yürüttüğü soruşturma sonucu 20 Nisan 2007’de düzenlediği iddianamede Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ogün Samast, Ersin Yolcu, Ahmet İskender, Tuncay Uzundal, Zeynel Abidin Yavuz, Yaşar Cihan, Halis Egemen, Salih Hacısalihoğlu’nun da aralarında bulunduğu 18 kişinin cezalandırılmasını istedi. İlerleyen tarihlerde ise Coşkun İğci ve Osman Hayal hakkında ek iddianameler düzenledi ve dava 20 sanıklı bir dava haline geldi. Diğer taraftan 2007 yılının sonunda ilk başta Trabzon İl Jandarma Komutanlığının iki alt düzey görevlisi olan Okan Şimşek ile Veysel Şahin hakkında Trabzon 2.Sulh Ceza Mahkemesinde dava açıldı.  

Kamu görevlileri olarak sadece Okan Şimşek ve Veysel Şahin adlı iki jandarma görevlisinin yargılanmasına sebep neydi?
Okan Şimşek ve Veysel Şahin’in yargılanmasına sebep olan iddia şuydu; Yasin Hayal’in halasının kocası Coşkun İğci silah temin ettiği iddiasıyla gözaltına alınmıştı. 31 Ocak 2007 tarihli ifadesinde özetle silah temin etmediğini, aksine jandarmaya bilgi veren bir kişi olduğunu, Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığı bilgisinin mahallede konuşulduğunu öğrendiğini söyledi. 

Yasin Hayal ile görüştüğünü ve bu görüşmede Yasin Hayal’in kendisine, ne suretle olursa olsun Hrant Dink’i öldürmeyi düşündüğü, bu düşüncesini hayata geçirmek için İstanbul’a gelip, Agos gazetesi ve Hrant Dink’in evinin çevresinde hatta bu iki mekan arasındaki güzergahta dahi keşifler yaptığı, krokiler çıkarttığı ve silah temin etmeye çalıştığı bilgisini verdiğini belirti. 

Coşkun İğci, kendisinin de bu bilgileri Okan Şimşek ve Veysel Şahin adlı jandarma görevlilerine aktardığını söylemişti. 

ÜSTLERİMİZE BİLDİRDİK İFADESİ

Şimşek ve Şahin jandarma istihbaratının bu iki elemanı Coşkun İğci’nin ifadelerini 
Kabul etmişler miydi?

Okan Şimşek ve Veysel Şahin 20 Mart 2008 tarihli duruşmada Coşkun İğci’nin beyanlarının gerçek olduğunu, bu ihbarı ve bilgiyi 2006 yılı temmuz ayında edindiklerini ve İstihbarat Yüzbaşısı Metin Yıldız’a aktardıklarını söylediler ve ertesi gün yapılan Trabzon İl Jandarma Komutanlığının birçok görevlisinin katıldığı ‘istihbarat değerlendirme toplantısı’nda bu bilginin konuşulduğunu beyan ettiler. Bu beyanları ile Albay Ali Öz, yüzbaşılar ve binbaşılar da dahil olmak üzere Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin Dink cinayetine dair tasarıdan haberdar olduğu tartışma götürmez şekilde açığa çıktı. Bunun üzerine yeniden bir inceleme yapıldı ve bu kez Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürü Yüzbaşı Metin Yıldız, İstihbarat Başçavuş Gazi Günay, Başçavuş Hüseyin Yılmaz, Uzman Çavuşlar Önder Araz ve Hacı Ömer Ünalır hakkında da iddianame düzenlendi. Dolayısıyla Trabzon Jandarma Komutanlığının 8 görevlisi yargılanmaya başlandı. Sonrasında da Albay Ali Öz hakkında Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesinde bir başka dava daha açıldı. 4 Aralık 2015 tarihinde 26 kamu görevlisi hakkında düzenlenen iddianameye değin açılan ve sürmekte olan davalar bunlardı. 

Trabzon Jandarma Komutanlığı görevlileri haricinde Hrant Dink cinayeti ile ilgili kamu görevlileri hakkında ilk başlarda nasıl bir süreç işledi ?  
Hrant Dink’e yönelik tehdit atmosferinden haberdar bunun yanı sıra Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahip olan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün yalnızca bir kısım görevlisi hakkında soruşturma izni verildi fakat verilen bu izinler İstanbul Bölge İdare Mahkemesince kaldırıldı. Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında soruşturma izni verilmedi, bu karara yaptığımız itiraz reddedildi. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri hakkında ise araştırma raporu adını verdikleri bir rapor hazırlandı ve haklarında işlem yapılmasına yer olmadığına karar verildi. Müşteki vekilleri olarak Dink cinayetinde sorumluluğu olan kamu görevlileri hakkında soruşturma izini verilmemesine dair kararları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdık.  

AİHM: KOLEKTİF SUÇ VAR 

AİHM yaptığımız tüm başvuruları birleştirdi ve 14 Eylül 2010 tarihinde ihlal kararı verdi.  AİHM, özetle, Hrant Dink’e yönelik açık ve yakın bir tehlikenin olduğunu, kamu görevlilerinin bunu bildiğini yahut da bilebilecek durumda olduklarını fakat bu cinayetin önüne geçmek üzere harekete geçmediklerini ve cinayetteki sorumluluklarının da etkin şekilde soruşturulmadığını karara bağladı. Müşteki taraf olarak bu karar sonrası 17 Ocak 2011 tarihinde kamu görevlileri hakkında yeniden suç duyurusunda bulunduk. AİHM kararı doğrultusunda soruşturulmaları ve haklarında dava açılması gerektiğini söyledik. İstanbul Savcılığı 2007 yılında iddianamesini düzenlediğinde Dink cinayetine dair açığa çıkan delilleri soruşturmak üzere bir dosyayı açık tutmuştu ve  kamu görevlilerine ilişkin yaptığımız suç duyurusu bu dosya ile birleşti. 

YARGI DOLANDIRIP DURUYOR

Fakat soruşturma dosyasında kısıtlama kararı bulunması nedeni ile dosyada yapılan işlemleri görme olanağına sahip olamadık. 2013 yılında bir yasal düzenleme yapıldı ve CMK 172. maddeye bir 3. fıkra eklendi ve denildi ki o fıkrada, ‘Etkin soruşturma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar oluşturulmuş ve AİHM de bu konuda ihlal kararı vermişse müşteki tarafının 3 aylık süre içerisinde başvurması üzerine yeniden soruşturma açılır’. Biz bu kanuni düzenleme uyarınca 2013 yılının 1 Temmuzu’nda yeniden kamu görevlileri hakkında bu kez de bu düzenlemeye dayanarak suç duyurusunda bulunduk. Bu kez suç duyurusu dilekçemizi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının genel yetkili kısmına verdik. İstanbul Savcılığı Trabzon İl Emniyet ve Trabzon İl Jandarma Komutanı görevlileri hakkında yetkisizlik kararı vererek dosyayı Trabzon Savcılığına gönderdi. 

İstanbul Valiliği İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, C Şube Müdürü Bülent Köksal ile C Şube Müdürlüğü Görevlileri İbrahim Şevki Eldivan, İbrahim Pala, Volkan Altunbulak, Bahadır Tekin, Özcan Özkan ile İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör hakkında soruşturma izni vermedi, bu karara yönelik yaptığımız itiraz İstanbul Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da bu kişiler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Bölge İdare Mahkemesi kararına yönelik Anayasa Mahkemesine (AYM) başvurduk. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının kararına yönelik de Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itirazda bulunduk. Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi 21 Mayıs 2014 tarihinde itirazımızı kabul etti ve AİHM’deki ihlal kararları dikkate alınarak Ergun Güngör ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin soruşturulmaları gerektiğini söyledi. Yine Anayasa Mahkemesi de 17 Temmuz 2014 tarihinde yaptığımız başvuruyu kabul etti ve kamu görevlilerinin soruşturulmaları gerektiğini karara bağladı.  Trabzon Savcılığı Trabzon İl Emniyet ve Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerine ilişkin soruşturulma usulünün karara bağlanması için dosyayı HSYK’ye gönderdi. HSYK’de 1 Temmuz 2014 tarihinde Trabzon İl Emniyet ve Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin tamamının genel yükümlere göre soruşturulmasını karara bağladı. Bu üç karar savcılıklar için bağlayıcı olan kararlardı. Ardından da 2007 yılından beri açık olan bir dönem CMK 250. madde sonra TMK 10. madde ile yetkili ama onların kapatılması üzerine Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu olarak değişen büro nezdinde bulunan soruşturma dosyasını devralmış olan savcı tüm dosyaların kendi dosyasıyla birleştirilmesi gerektiğini karara bağladı ve soruşturma dosyaları bu soruşturma ile birleştirildi. Son dönem soruşturmayı yürüten Savcı Gökalp Kökçü tarafından 4 Aralık 2015 tarihinde aralarında İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, Trabzon İl Emniyet Müdürü Reşat Altay ile İstihbarat Şube Müdürleri Engin Dinç ve Faruk Sarı, Emniyet İstihbarat Daire Başkanları Sabri Uzun ile Ramazan Akyürek, İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in de aralarında olduğu 26 kamu görevlisi hakkında iddianame düzenledi. Bu iddianamede şüphelilerin büyük bir kısmının kasten öldürme veya kasten öldürmenin hareketsiz kalınarak işlenmesi suçundan cezalandırılması istendi.  İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi de 15 Aralık 2015 tarihinde iddianameyi kabul etti ve aynı gün bu davanın 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Yasin Hayal’lerin yargılanmakta olduğu dava dosyası ile birleştirilmesini karara bağladı.  Fakat 5. Ağır Ceza Mahkemesi, iki dosyanın birleştirilmesinin gerekli olmadığını ve mutlak suretle birleşmesi gerekiyorsa da, bu birleşmenin 14. Ağır Ceza Mahkemesinde gerçekleşmesi gerektiğini karara bağlayarak dosyayı iade etti. 

Ana dava ile kamu yöneticilerinin yargılandığı davanın hangi mahkemede birleştirilmesi gerektiğini Yargıtay karara bağlayacaktı . Sonuç ne oldu?
Evet, 14. Ağır Ceza Mahkemesi de bu hususu karara bağlamak üzere dava dosyasını Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderdi. Birleştirme konusunda kararı Yargıtay 5. Ceza Dairesi karara bağlayacak ve bu konuda henüz bir karar verilmiş değil.  

DEVLET CİNAYETİ BAŞINDAN BERİ BİLDİĞİ İÇİN...

Kamu görevlileriyle ilgili olan soruşturmanın açılması için neden bu kadar beklendi?
Devlet görevlilerinin Dink cinayetinin işleneceği bilgisine sahip oldukları daha soruşturmanın ilk başında açığa çıkmıştı. Çünkü Erhan Tuncel’in, Trabzon İl Emniyeti tarafından çalıştırılan bir muhbir olduğu, cinayet tasarısını Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerine bildirdiği, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin de Hrant Dink’in öldürüleceğine dair tasarıyı 15 Şubat 2006 tarihinde yani cinayetten 11 ay önce rapor haline getirdikleri ve bu bilgiyi 17 Şubat 2006 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğüne  ilettikleri, Coşkun İğci’nin de Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerine 2006 yılı temmuz ayında yani cinayetten  7.5 ay önce Hrant Dink’in öldürüleceğini bildirdiği açığa çıkmıştı. Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve İstihbarat Daire Başkanlığı görevlilerinin cinayetten çok önce cinayetin işleneceği bilgisine sahip oldukları halde, cinayetin önüne geçmek üzere harekete geçmedikleri, cinayeti engellemedikleri ortaya çıkmasına rağmen soruşturmayı yürüten İstanbul Savcılığı 2007 yılında bu kurum görevlilerini soruşturmadı,  delil toplamadı ve haklarında iddianame düzenlemedi. Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri ayrık olmak üzere Dink cinayetine iştirak eden kamu görevlilerinin şüpheli sıfatı ile ifadeleri ancak 2014 yılının mayıs ayından itibaren alınmaya başlandı.  Ve iddianame de ancak 2015 yılının aralık ayında düzenlenebildi. Aslında bu işlemlerin tamamı 2007 yılında yapılabilirdi. Kamu görevlilerinin soruşturulmaları ve haklarında iddianame düzenlenmesi işlemleri ancak yıllar sonra gerçekleşti. Tüm bunlara rağmen 26 kamu görevlisi hakkında düzenlenen iddianame önemlidir.  

CEMAATLE SINIRLI DEĞİL

AKP Hükümeti döneminde işlenen bir suikast ve şu andaki iddianamede cemaatin işi olduğu söyleniyor. Fakat o dönemde kendileri iktidardaydı ve hiç mi haberleri olmadı? Bunu bir krizin parçası olarak mı kullanıyorlar? Bir mutabakat cinayeti midir bu?
Hrant Dink cinayeti kamu görevlilerinin bütünsel sorumluluğunun olduğu bir cinayettir. Hrant Dink’e yönelik 2004 yılında başlayan tehdit atmosferi yıllar içerisinde yoğunluğunu arttırmıştı. Hrant Dink’e dönük tehdit atmosferini, devlet görevlileri bilmekteydi ve nihayetinde de Hrant Dink’in öldürüleceği somut bilgisini edinmişlerdi. Ve cinayetin önüne geçmekle yükümlü olan kurumlar yani İstanbul Valiliği, İstanbul ve Trabzon MİT Bölge Başkanlığı, İstanbul ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri tehdit atmosferini ve Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahip olmalarına rağmen cinayeti önlemek üzere harekete geçmediler. Bu hususlar tartışma dışıdır ve bütün kurum görevlililerin bu cinayetten ötürü sorumluluğu bulunmaktadır. 4 Aralık 2015 tarihinde düzenlenen ve İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianame yalnızca ismi cemaat diye anılan yapı ile zikredilen şahıslara dönük hazırlanan bir iddianame olmadı. İddianamede, ismi cemaat ile zikredilmeyen görevliler de bulunmakta ve iddianameyi önemli yapan da budur. Eğer yalnızca ismi cemaat ile zikredilen kişilere yönelik dava açılsaydı, evet o zaman sorunlu bir iddianame söz konusu olacaktı ve müdahil taraf olarak biz de o davada olup olmamayı kendi içimizde çok ciddi bir şekilde tartışmaya açacaktık. İddianame, bizim hakkında iddianame düzenlenmesini talep ettiğimiz tüm görevlileri içermese de asgaride olumlu bulduğumuz ve bir yönü ile bütünsel sorumluluğu esas alan bir iddianamedir. Müşteki taraf olarak yıllardan beri bütün bu görevlilerin sorumluluğunu tartışmaktaydık. Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri hakkında süren bir dava vardı, 4 Aralık 2015 tarihli iddianame ise Trabzon İl Emniyet, İstihbarat. Daire Başkanı ve İstanbul İl Emniyet Müdürü görevlilerini içermektedir.  

Peki sizin talebinize rağmen kimler hakkında iddianame düzenlenemedi ? 
MİT görevlileri ve bu kapsamda Özel Yılmaz ile İstanbul Valilik görevlileri ve bu kapsamda Ergun Güngör hakkında iddianame düzenlenmedi. Yine İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığının bir kısım görevlisi hakkında ve  Hrant Dink’in ‘hedef kişi’ haline getirilmesi sürecinde rol oynayan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Oktay Yıldırım gibi kişiler hakkında iddianame düzenlenmedi.  Bu kişiler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildi ve müşteki taraf olarak bu karara 6 Ocak 2015 tarihinde itiraz ettik. İtirazımız henüz karara bağlanmadı.  

Özel Yılmaz ve Ergun Güngör hakkında neden dava açılmalıydı ve hangi gerekçe ile dava açılmadı ? 
Özel Yılmaz MİT İstanbul Bölge Başkanlığında Terör Daire Başkanı,  Ergün Güngör ise emniyetten ve azınlıklardan sorumlu İstanbul Vali Yardımcısı olan kişidir. Bu iki kişi 24 Şubat 2004 tarihinde Hrant Dink ile İstanbul Valiliğinde görüşmeyi yapan kişilerdir. Bu iki şahsın suç tarihinin 24 Şubat 2004 tarihi olduğu, ifadelerinin 2014 tarihinde alındığı ve görüşme ile ifadelerinin alınması arasında 10 yılı aşkın bir zaman geçtiği ve suçun zaman aşımına uğradığı belirtildi.  Oysa ki suç tarihi 19 Ocak 2007 tarihinde Hrant Dink’in öldürülmesidir. 2004 yılında yapılan görüşme sorunlu ve soruşturulması gereken bir görüşmedir, fakat suç tarihi bu tarih değildir.   Bu görüşmede hem Ergün Güngör, hem Özel Yılmaz, Hrant Dink’e, sokaktaki adamın riskli olabileceğini beyan etmişledir dolayısı ile 2004 yılı şubat ayında Hrant Dink’e yönelik tehdit atmosferine ilişkin bilgi sahibidirler. Cinayet 2007 yılında işlenmiştir, cinayetin işlendiği tarihte de Ergun Güngör emniyetten ve azınlıklardan sorumlu vali yardımcısı ve Özel Yılmaz da MİT İstanbul Bölge Başkanlığında terör daire başkanıdır. Bu şahıslar aynı zamanda il emniyet asayiş toplantılarına da katılan kişilerdir. Celalettin Cerrah ifadesinde bu toplantılarda Hrant Dink’e ve Ermeni toplumuna yönelik tehditlerin konuşulduğunu ve değerlendirildiğini beyan etmiştir. Dolayısı ile bu iki kişi 2004 yılındaki tehditlerden haberdar olmalarına, 2007 yılına kadar Hrant Dink’e dönük ağırlaşan bütün süreçleri bilmelerine ve Hrant Dink’i koruma altına alma yükümlülüğü ve koruma tedbirleri alacak yetkilere sahip olmalarına rağmen koruma tedbirleri aldırmamışlardır. İtiraz dilekçemizde müşteki taraf olarak suç tarihinin cinayetin işlendiği 19 Ocak 2007 tarihi olduğunu, dava zaman aşımının dolmadığını, cinayette sorumluluklarının bulunduğunu beyan ettik ve karara bu gerekçelerle itiraz ettik. 

Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım hakkındaki itirazınızı hangi gerekçelere dayandırdınız ? 
İstanbul Savcılığı Dink cinayetinde sorumluluğu olan kamu görevlileri hakkında iddianamesini düzenlemesine rağmen Dink cinayetini organize ve icra eden örgüte yönelik soruşturmayı tamamlamadı ve örgütü soruşturmak üzere bir dosyayı açık tuttu. Soruşturma dosyasında Dink cinayetini organize ve icra eden örgüte yönelik ciddi delillere ulaşılmış durumda. 

İstanbul Savcılığı, 2004 yılında başlayan ve yıllar içerisinde ağırlaşan, 19 Ocak 2007 tarihinde cinayet ile sonlanan süreci ve Hrant Dink’i ‘hedef kişi’ haline getiren kişileri etkin bir şekilde soruşturmadı. Müşteki taraf olarak Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım hakkında etkin soruşturma yapılmadığı ve yapılması gerektiği ve örgüt soruşturmasında bu kişiler ile Dink cinayetini işleyen örgüt arasında bağlantı ortaya çıkabileceği gerekçeleri ile haklarında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz ettik.   

Sizce Hrant Dink davasıyla yüzleşiliyor mu? Davaya ve sürece dair yaptığınız girişimler karşılık buluyor mu? 
İstanbul savcılığının Dink cinayetini  organize ve icra eden örgüte yönelik sürdürdüğü soruşturma muazzam önemdedir. Dink cinayetini işleyen örgüte yönelik önemli delillere ulaşılmıştır. Bu soruşturmamın etkin şekilde sürdürülmesi ve iddianameye dönüştürülmesi gerekmektedir. Örgüt tüm boyutları ile açığa çıkarılır ve iddianame düzenlenirse, kovuşturmaya yer olmadığı kararına yaptığımız itirazımız kabul edilirse ve elbette ki düzenlenecek iddianameler sonrası etkin ve sağlıklı bir yargılama yapılırsa Dink cinayetinin tüm boyutları ile açığa çıkarılması  ve icracılarının ve sorumlularının cezalandırılması olanaklı hale gelecektir.  

4 Aralık 2015 tarihli iddianameyi düzenleyen Soruşturma Savcısı Gökalp Kökçü Dink cinayeti soruşturmasından alındı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Savcı Gökalp Kökçü, Hrant Dink cinayeti ile ilgili bu güne değin en kapsamlı iddianameyi düzenleyen savcı oldu. Savcı Kökçü, Dink cinayetinde eleştirdiğimiz hususlar saklı olmak üzere etkili bir soruşturma yürüttü.  Dink cinayetinde etkin soruşturma yürüten Gökalp Kökçü’yü bu soruşturmadan el çektiren  İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının cinayeti organize ve icra eden örgüte yönelik etkin bir soruşturma yapma yükümlülüğü bulunmaktadır.   

Hrant Dink’in ölüm yıl dönümü yaklaşıyor. Hrant için adalet talepleri yükselecek yine… Hrant’ın ölüm yıl dönümü yaklaşırken sizin avukatı olarak adalet talebiniz ne yönde?
Cinayeti organize ve icra eden örgüte yönelik soruşturma tamamlanmadı. Bu soruşturmanın sağlıklı ve etkin bir şekilde yapılması muazzam derecede önemlidir. Dink ailesi vekilleri olarak bizler bu soruşturmayı ve soruşturmanın yürütülme biçimini elbette takip edeceğiz.  Hrant Dink cinayetinde 9 yıldır duyarlılığını ısrarlı bir şekilde ayakta tutan, adliye binası önünde açıklamalar yapan, anmalara katılan insanların da bizler ile birlikte bu soruşturmayı büyük bir duyarlılıkla takip etmeleri çok önemlidir. Cinayeti işleyen örgüt tüm boyutları ile açığa çıkarılır, cinayeti işleyen örgüt ile cinayete iştirak eden kamu görevlileri yargılanır ve cezalandırılır ise o gün adalet talebimiz karşılanmış olur.  

ÖNCEKİ HABER

Yrd. Doç. Dr. M. Barış Gümüşbaş: Siz bizi hain ve düşman belleseniz de...

SONRAKİ HABER

Diyarbakır Sur'da çatışma: 1 uzman çavuş hayatını kaybetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...