11 Ocak 2016 00:59

Oldu olacak belediyeleri kapatın!

Paylaş

Serpil İLGÜN

Kürt sorununda inkar ve imha politikasına en sert ve vahşi uygulamalarla geri dönen AKP’nin, bölgede “kamu güvenliği”ni nasıl tesis edeceği hususu giderek netleşmeye başlıyor. “Terörle mücadele master planları” hazırlanıyor, “süpürme harekatının” yerle bir ettiği Kürt kentlerini inşa etmek üzere TOKİ göreve çağrılıyor, belediye başkanları ve meclis üyeleri tutuklanıyor, belediyelere kayyum atamaktan söz ediliyor… Yaşam hakkı başta olmak üzere, tarih ve kültürü de yok eden operasyonların siyasi ayağını oluşturan düzenlemelerin bir kısmını da 2012 yılında değiştirilen Büyükşehir Yasası’nın yeniden düzenlenmesi oluşturuyor. DTK’nın özyönetim bildirisinin ardından AKP medyasında daha fazla yer bulmaya başlayan haberlere bakılırsa, Büyükşehir Yasası’yla, yerel yönetimlere verilen yetkiler yeniden valilerde toplanacak. Ay sonuna kadar tamamlanacağı belirtilen tasarı yasalaşırsa, Kürt siyasetinin tartışılmasını önerdiği demokratik özerkliğin hayata geçmesi bir yana, merkezileşme daha da derinleşecek. 

Pazartesi röportajında bu hafta, ülkenin ağır ve yoğun gündemin öne çıkmasına izin vermediği tasarıyı CHP’nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’ya sorduk. Sorularımızı mail üzerinden yanıtlayan Ağbaba, belediye başkanlarının yerine kamudan birinin atanmasının sonuçlarının sadece Kürt kentleriyle sınırlı kalmayacağına dikkat çekerek, “Terörü bahane ederek yapılan bu uygulamanın yarın bütün Türkiye’de, AKP’li olmayan belediye başkanları için bir tehdit olmayacağını bilemeyiz” diyor. Ağbaba, CHP’nin etkin muhalefet yürütmediği eleştirilerini ise kabul etmiyor. 

AKP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin, yerel yönetimleri yeniden düzenlemeyi amaçlayan ve Büyükşehir Yasası’nda değişiklikler öngören yasa tasarısına ilişkin basına verdiği demeçler sıklaştı. Önce, yapılan açıklamalara bakarak genel hatlarıyla tasarıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle tasarı ile tam olarak ne getirildiği paylaşılmış değil. AKP her geçen gün değişen koşullara, kendi menfaatlerine göre yeni bir yol çiziyor. Kamuoyunu da buna uymaya zorluyor. Merkezi idareyi güçlendirmek, oradaki yurttaşların kendi şehirlerinin yönetimindeki etkisini azaltmak demokrasiye de aykırı, yerel yönetimin amacına ve anlamına da aykırı. Oldu olacak belediyeler tamamen kapatılsın, muhalefetin söz sahibi olduğu tek yönetim alanı da ortadan kalksın.

Özhaseki, ‘Doğu’da teröre destek verdiği düşünülen’ belediyelere kayyum atamayı planladıklarını da açıkladı ve ‘Görevi kötüye kullanan belediye başkanlarının yetkileri elinden alınmalı. Onların yerine belediye meclisinden değil, kamudan birisinin atanmasını öneriyoruz’ dedi. Bu ifadelerin yasalaşması nasıl sonuçlar doğurur?
AKP Hükümeti için görevi kötüye kullanmak aslında en geniş anlamı ile AKP’li olmamak ya da AKP’ye muhalefet etmek olarak değerlendiriliyor. Seçime, milli iradeye ne kadar önem verdiklerini seçim mitinglerinde, yaptıkları her konuşmada dile getirmelerine rağmen bunun uygulanması konusunda bahsettikleri kadar özgürlükçü değiller. Belediye başkanlarının yerine kamudan birinin atanması demek aslında halkın iradesini yok saymak, seçimle gelen belediye başkanını yok saymak demek oluyor. Bunun doğuracağı sonuçların sadece Doğu ya da Güneydoğu ile sınırlı kalmayacağı çok açıktır. Terörü bahane ederek yapılan bu uygulama yarın bütün Türkiye’deki AKP’li olmayan belediye başkanları için bir tehdit olmayacağını bilemeyiz. Onun için nerede ve ne şekilde olursa olsun böyle bir anlayışa karşı çıkmalıyız.

Halk iradesinin tanınmayacağının açıkça ilan edildiği bu sözler, Erdoğan’ın dilinden düşürmediği ‘milli iradeye saygılıyız’ retoriğinin, bazı vatandaşlar için geçerli olmadığını mı gösteriyor?
AKP’nin sizin de dediğiniz gibi “milli iradeye saygılıyız” sözü sadece kendinden olanlar için geçerli bir cümle. Hükümet, AKP’ye oy vermeyen AKP’ye muhalefet eden gazeteci, vatandaş, siyasetçi kim varsa bastırmak için bütün kanunsuzlukları yapmaktan çekinmiyor. Bunun için de halkın seçtiği belediye başkanlarını görevden almak, tutuklamak için elinden geleni yapıyor. 

Sizce, AKP’nin hazırlığını yaptığı yasa değişikliği ile aynı zamanda başkanlık sisteminin alt yapısı mı hazırlanıyor?
AKP şu an yapmaya çalıştığı bütün uygulamalarla başkanlık sisteminin alt yapısını kurmaya çalışıyor. Tabi ki Büyükşehir Yasası’nda yapılacak değişiklik bu noktada çok önemli bir yerde duruyor. Seçimle, yani halkın iradesi ile belirlenen belediye yönetimlerinde uygulamaya sokulacak değişiklik ile AKP başkanlık sistemine karşı oluşacak bütün tepkileri görünmez kılmayı planlıyor. AKP’nin atayacağı kamu görevlileri ile başkanlık sisteminde yapılacak uygulamalar, daha da kurumsallaştırılmaya çalışılacak. Fakat burada görmemiz gereken önemli nokta, başkanlık sistemine sadece AKP’li kamu görevlilerinin ikna olması değil, Türkiye halkının bunu kabul etmesi gerekecek. Baskı ve yıldırma ile başkanlık sistemini kabul ettiremezler.

Büyükşehir Yasası’nda yapılması planlanan değişikliğin AKP’nin ‘terörle mücadele’ konseptinin dayanaklarından biri olduğu değerlendirmesine katılır mısınız?
Bunu ‘terörle mücadele’ görünümü altına saklayabilirler ama terörle mücadelenin yol ve yöntemi bellidir. Herhangi bir ilin yönetiminde oradaki insanların tercihini yok saymak, onların seçtiği kişilerin yetkilerini kısıtlamak terörle mücadele yöntemi olarak gösterilemez. Terörle mücadele demek oradaki sivil halk ve yönetimle ilgili değil; eline silah alıp, masum insanları hedef alanlara karşı yapılabilir. 

Operasyonların hedefinde HDP’nin en yüksek oy aldığı il ve ilçelerin olması, ‘devletin yeni bir şark ıslahat planı hazırlığı’ olarak yorumlanıyor. Ne dersiniz, AKP bunu hedefliyor olabilir mi?
Bugüne kadar yaşanan en çatışmalı süreci yaşıyoruz aslında. 21. yüzyılda ilçeler kuşatılıyor, bombalanıyor. Bir tarafta hendekler, eli silahlı kişiler söz konusu. Arada kalan ise sivil ve masum yurttaşlarımız oluyor. Üç aylık bebekler hayatını kaybediyor. ‘Devletin bu konudaki tutumu’ gibi bir genel değerlendirmeden ziyade başkanlık gibi bir hedefe yöneldiği sırada AKP’nin muhalifleri ‘ıslahat planı’ hazırladığını görebiliriz. Bu sadece Güneydoğu’da olmuyor aslında. Orada kanlı ve çatışmalı olarak sürüyor olabilir. Ancak Türkiye’nin her alanında insanların özgürlükleri kısıtlanıyor, cezaevleri ile ıslah edilmeye çalışılıyor. Bunlar Erdoğan’ın öngördüğü şeylerin önünde engel olarak kabul edilen kesimler maalesef. 

AKP Seçim Beyannamesi’nde, Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’yla uyumlu olarak merkezi idare ve yerel yönetimler arasındaki ilişkilerin yeniden düzenleneceği ve yerel yönetimlerin güçlendirileceği vaat edilmişti. Hazırlığı yapılan tasarı, beyannamede verilen söze denk düşen bir tasarı mı? 
AKP, bugüne kadar söz verdiği ile uyumlu şeyler ortaya koymuş değil. Her zaman gizli bir ajandayı, projeyi uyguluyor. Zehiri, şeker ile gizliyor. Burada da aynı şeyin söz konusu olması muhtemeldir. Ancak tabi tasarının son halini de görmek gerekiyor. Ve ayrıca 13 yıldır her zaman kritik değişiklikleri komisyon aşamasından sonra yasa TBMM’ye gelince, özellikle de gece yarısı önergeleriyle yaptılar. Burada da tasarı yasalaşıncaya kadar tam olarak ne istediklerini görmek mümkün değil.

SUYU ÜCRETSİZ VERMEK İSTİYORUZ AMA MERKEZİ İDARE ENGELLİYOR

Yerel yönetimin demokratikleştirilmesi, merkezin vesayetinin kaldırılması sorunu nasıl çözüme kavuşmalı? Kürt siyasetinin CHP tarafından da eleştirilen özyönetim önerisine karşı partinizin çözümü nedir? Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı yeterli görüyor musunuz?
Biz yerel yönetimlerin özgürce hareket etmesini, oradaki yurttaşlarımızın tercihlerinin önemsenmesini istiyoruz. Bunu da en çok ekonomik, sosyal alanlarda önemli buluyoruz. Bahsettiğiniz önerilerde öz savunma gibi silahlı güçler vs. söz konusu ve bu maalesef yurttaşlarımızda tedirginliğe sebep olabiliyor, tartışmaları da beraberinde getiriyor. Olması gereken, zaten kabul edilmiş metinler de var ve bunların gereğinin yerine getirilmesi gerekiyor. Özellikle mali alanlarda, merkezi hükümetin aşırı sık olan denetimi gibi alanlarda rahatlık sağlamak olmalı. Mesela bizim belediyelerimiz suyu ücretsiz vermek istiyor ama bunu kamu zararı gerekçesiyle engelleyebiliyorlar, hatta belediye başkanlarımız ceza alıyor. Önemli olan bu tür kent yönetimi ile ilgili alanlarda bunu yapmaktır. Dolayısıyla DTK’nin önerilerine bu anlamda katılmak mümkün değil. 

CHP’NİN ETKİLİ TUTUM SERGİLEMEDİĞİ İDDİALARI YERSİZ

CHP’ye yöneltilen temel eleştirilerden biri şu; “Sur’da, Cizre’de, Silopi’de, veya Dargeçit’te yaşam hakkı ihlallerine reva görülüşüne gerekçe gösterilen yasal dayanağın İl İdaresi Kanunu olmasına, valiler eliyle kullanılmasına CHP’den neden daha güçlü, daha etkili bir ses yükselmiyor?” Ne yanıt verirsiniz? 
CHP’nin bu konuda güçlü ve etkili bir tutum sergilemediği iddiası çok yersiz bir iddia. Biz hendeklere de, ambulans yakmaya da, bölge halkına bu anlamda yaşatılan sıkıntılı sürece de, güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği hak ihlallerine de karşıyız. Devlet terör örgütü gibi davranamaz, yurttaşlarına terör estiremez. Hukuk çerçevesinde, insan hakları çerçevesinde hareket eder. Bunu savunuyoruz. Bunu sadece bugün de söylemiyoruz. Çözüm süreci denen süreçte binbir çeşit umutla bugünkü DTK’nin uzantıları AKP’ye muhalefet etmez, sessiz kalırken biz her alanda mücadele ettik. Eğitimle ilgili 4+4+4 yasasında da böyle oldu, Gezi’de de böyle oldu. Bugün de bu tavrımızı sürdürüyoruz. TBMM’de İnsan Hakları Komisyonu’nda, Genel Kurul’da bunun tartışmasını biz başlatıyor ve sürdürüyoruz saatlerce. Çoğu zaman yanımızda başka parti temsilcilerinin sesini de yeteri kadar duyamıyoruz. Yani Sur’daki hak ihlaline de, Ermenek’teki hak ihlaline de, Zonguldak’taki hak ihlaline de karşı çıkıyoruz. Bu tavrımızı da sürdüreceğiz.

CHP Kürt sorunun çözümü için meclisi adres gösteriyor, fakat bir sonuç çıkmıyor. Kamuoyu, hemen her gün çocuk, genç, kadın, yaşlı onlarca sivilin yaşam hakkının ihlaline dönük haberlerin geldiği, cenazelerin gömülmesi imkanını bile tanımayan savaşın sona ermesi için CHP’nin somut, pratik adımlar atmasını bekliyor. Ancak bu gerçekleşmiyor. Neden?
Burada adres gösterilecek başka bir yer yok. Elbette hepimizin adres göstermesi gereken yer TBMM. Çünkü halkın oylarıyla seçilmiş milletvekilleriyiz biz ve en üstte yer alıyoruz temsil anlamında. Dolayısıyla kalkıp başka yerlerde çözüm aramak yanlıştır. Geçtiğimiz süreçte Kandil’de, İmralı’da, Oslo’da çözüm arandı. Geldiğimiz noktada bunların kalıcı olmadığı, resmiyet ifade etmediği hepimizce görüldü ve aslında CHP’nin ifade ettiğinden başka bir çözüm yolu da kalmadı. Hep birlikte oturup bu sorunu masaya yatıracağız. Bu çok pratik bir şey. Ama pratik olduğu kadar da çözüm sağlaması ve kalıcı olması da önemli.

VALİLERİ HALKIN SEÇMESİ DOĞRU DEĞİL 

2011’de valililerin de seçimle işbaşına gelebileceğini söyleyen Erdoğan, bugün bu ifadelerini unutarak, valilerin halk tarafından seçilmesini talep eden özerklik ifadesinin tartışılmasına bile tahammül etmemesini nasıl değerlendirirsiniz? 
Valilerin halk tarafından seçilmesi de doğru bir tartışma zemini değil. O zaman belediye başkanını nereye koyacaksınız? Bugünkü cumhurbaşkanı-Başbakan krizi gibi bir yönetim krizi doğacaktır. Olması gereken valilerin görev alanlarını devletin resmi iş ve işlemleri ile sınırlandırıp, kent yönetiminde belediyelerin, seçilmiş kişilerin yetkilerini artırmaktır. 

 

ÖNCEKİ HABER

Adım adım ısınan bir soğuk savaş

SONRAKİ HABER

2016 Altın Küre ödülleri sahiplerini buldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...