20 Aralık 2015 04:35

Star, Ziverbey’i, Mona Roza’yı, Yaşar Kemal’i bilir mi?

Star gazetesi geçtiğimiz günlerde birinci sayfasında 'Hainlerin Diyarbakır Provası' ve 'Casus Halk Partili' başlıklarında kendilerince HDP ve CHP’yi hedef alan bir akrostiş denemesi yapmıştı. Edebiyat ve toplumsal tarihteki örnekleriyle karşılaştırıldığında Star’ın örneğinin pek sığ kaldığı ortada. Zira akrostiş, ya masumiyet, ya mecburiyet; her durumda da maharet ister.

Paylaş

Hakan GÜNGÖR

Bir söz sanatı olan akrostiş, yani dize ya da cümlelerin ilk harflerinden ortaya bir mesaj çıkması, zeka gerektiren bir iştir. Bunu alelade yapmak akrostişe saklanan mühim mesajlarla yüklü koca bir siyasi, edebi tarihe sırt çevirmek anlamına gelir.
Özü ve biçimi ile kötü bir akrostiş örneğini Star gazetesi, 15 Aralık 2015 tarihli nüshasında birinci sayfadaki iki akrostişle veriyordu. “Hainlerin Diyarbakır Provası” ve “Casus Halk Partili” başlığının ilk harfleri farklı bir renkle verilmişti, ilkinde HDP, ikincisinde CHP harfleri görülüyordu.
Laf pek hoşlarına gitmiş, attıkları başlıktan müthiş bir heyecan duymuş ve kendi buldukları fikre hayran kalmış olabilirler. Ancak bununla birlikte, bazı şeylerin ayan beyan söylenemediği durumlar için, gereklilik ve derinlik arz ettiğinde anlam kazanan bir söz sanatı olan akrostiş, vasatlığa mahkum edilmiş oluyordu. Hele konu siyaset olunca ve İlhan Selçuk’un akrostişi akla geldiğinde Star’ınki gülünç olmaktan öteye gidemiyordu.
Gözaltına alınan gazetecilerin, yazarların, sosyalistlerin götürüldüğü Ziverbey Köşkü, Orgeneral Faik Türünlü ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunaylı dönemin işkencehanelerinden biriydi. 19 Ekim 1972’de gözaltına alınan İlhan Selçuk’un da götürüleceği yer Ziverbey’di. Selçuk, Ziverbey’de bir ay boyunca işkence gördü. İşkenceli sorgulamalarda İlhan Selçuk ifade vermek durumunda kaldı. Beri yandan, ifadelerini işkence altında verdiğini kayıt altına geçirmek istiyordu. Peki bu nasıl olacaktı?
Elbette işin ucunda yakalanma tehlikesi de vardı ama Selçuk, ifade tutanağında kullanılacak akrostişin bu durumda bir kurtarıcı vazifesi görebileceğini fark etti.  İlhan Selçuk yıllar sonra o günleri “Ziverbey Köşkü” kitabında şöyle anlattı: “Ben direndikçe işkencenin dozunun da arttırılacağını anlamıştım. Bu süreç, sonunda beni paçavralaşmaya kadar götürebilirdi. Ne yapsam şimdi yapacaktım. Saatler ve saatler, çıkış yolu için kafamı çalıştırıyordum. Sonunda bir şimşek çaktı: “Akrostiş!”
Düşüncesini uygulamaya geçiren İlhan Selçuk yazılı ifade verdi. Selçuk her cümlesinin sondan ikinci kelimesinin ilk harfini alt alta okuyunca ortaya çıkacak mesajlar kullandı: “İşkence altındayım”, “Ölüm tehditi var”, “Sağ çıkmak için bu kadar uydurma gerek”, “İşkence zulüm var” gibi…
Esaret koşullarında İlhan Selçuk’un aklına akrostiş fikri Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir şiiri sayesinde gelmişti. Tarancı’nın “Var olan bir sen, bir ben, bir de bu bahar./Elden ne gelir ki, güzelsin, gençliğin var./ Dünyada aşkımız ölüm gibi mukadder./ İnan ki bir daha geri gelmez bu günler./ Âlemde bir andır bize dost esen rüzgâr” dizelerinde ilk harfleri okuyunca ortaya “Vedia” adı çıkıyordu.
Karşısındakine aşkını doğrudan ifade edemeyen bir şairin dizeleri ise, Tarancı’nınki ile birlikte akrostişin en özgün örneklerinden birini ortaya çıkarmıştı. Sezai Karakoç’un “Mona Roza”sı şiiri, asla itiraf edilememiş bir aşkı anlatıyordu.
“Açma pencereni perdeleri çek/ Mona Roza seni görmemeliyim./ Bir bakışın ölmem için yetecek./ Anla Mona Rosa ben bir deliyim./Açma pencereni perdeleri çek” dizelerinin de yer aldığı 14 kıtalık şiirde, her kıtanın ilk harfleri alt alta okununca ortaya “Muazzez Akkaya’m” ismi çıkıyordu.
Tabii Karakoç’un 1950’lerde Mülkiye’de öğrenciyken yazdığı şiirin 2002’ye dek yayımlanmadığını da belirtelim. Şiir yazıldığı günden itibaren elden ele dağıtılarak çoğaltılmış ve haklı bir ün elde etmişti. Ancak şiirin yazıldığı dönemde Karakoç’un aşık olduğu Muazzez Akkaya bu şiirin kendisi için yazıldığını öğrenmemişti. Çünkü Karakoç, ne Akkaya’ya aşkını itiraf etmişti, ne de ona şiiri okutmuştu…
Lüzum gördükleri durumlarda akrostişe başvurmak dışında, edebiyatçıların bu söz sanatını sezmek gibi bir kabiliyeti de var kuşkusuz. Bir zamanlar bu kadar vasat ve uluorta olmayacak biçimde Star’da bir akrostiş yapılmış, bunun ayırdına varan ise bir edebiyatçı olmuştu.
İlk harflerin mesaj içermesi hadisesi bu kez bir köşe yazısında gerçekleşmişti. Yargıtay’ın eski başkanı Sami Selçuk 6 Temmuz 2010’da, Star gazetesinde bir köşe yazısı yazmıştı. “Devlet, cinayet işleyen hukuk dışı bir aygıt değil, cinayeti önleyen hukuksal bir kurum olmalıdır. Doğru, ama aynı insanoğlu, her Allah’ın günü her canlıya kıyar” dediği yazısında istifasını akrostişe saklamıştı.
Artık son yazısını kaleme alan Selçuk’un köşesindeki her paragrafın ilk harflerini birleştirince, ortaya “Bu son yazım, hoşçakalın sevgili okurlarım” ifadesi çıkıyordu. Bunu fark eden ve Selçuk’u arayan ise Yaşar Kemal olmuştu.
Medyanın istifanın farkına varması üzerine Selçuk bir açıklama yaparak Star’ın yayın çizgisini ve kendisine karşı takınılan tavrı beğenmediği için istifa ettiğini belirtmişti. Selçuk, “Akrostişli vedayı sadece Yaşar Kemal fark etti. Telefon ederek yazıyı çok beğendiğini, muhtevanın ve akrostişin de çok hoşuna gittiğini söyledi” demişti.
Vasat örnekler bir kenara bırakılacak olursa, akrostiş, bir söz sanatı olarak derinlik gerektiren; 17. yüzyıldan bu yana açıkça yazılamayan durumda bir ismin, bir durumun şifrelenmesi anlamına geliyor ve bu minvalde kullanılıyor.
Aslında hükümdar vakanüvisi ruhuyla “haber”, çanak sorularla “röportaj”, zülfüyare dokunmasın, bir de hoşa gitsin kaygısıyla “köşe yazısı” kaleme alanların, akrostişi de ayağa düşürmesinde şaşılacak bir yan yok.
Resmi raporlarda, edebiyatta ya da gazetelerde karşımıza çıkması mümkün akrostiş denemeleri, bir anlam ifade etmesi için ya liseli defterlerinde acemice yazılan şiirlerdeki gibi bir masumiyet, ya direniş noktası oluşturmak için bir mecburiyet, ya da en azından ortalama bir maharet gerektiriyor. Aksi halde yapan gülünç duruma düşmekten başka bir sonuç elde edemiyor. Tüm bu gülünçlüğün ve vasatlığın ortasında dizelerin ya da paragrafların ilk harfleri bizim için ayrı bir anlam taşıyor ve çığlığımızın yankılandığı yerler olmayı sürdürüyor.

ÖNCEKİ HABER

Güç bizimle olsun

SONRAKİ HABER

Meclis boşanmalara ‘tedbir’ alırken...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa