02 Aralık 2015 14:58

15 isimden kolektif kitap: Güçoburlar

Paylaş

Hakan GÜNGÖR
İstanbul

Baskının yoğunlaştığı süreçlerde gözler sanatçılara döner. Edebiyatçıların söyleyecekleri her söz, yazacakları her yazı, kitapları, duruşları baskılara karşı mücadelede bir kilometre taşı işlevi görür. İfade özgürlüğüne yönelik baskıların pervasızca sahnelendiği bir dönemde 15 yazarın bir araya gelmesi, diktayı, hoyratlığı, hodbinliği edebi olarak teşhis etmesi, her şeyden önce çok kıymetli bir sonuca işaret ediyor. 
Kutlukhan Kutlu ve Aslı Tohumcu’nun derlediği “Güçoburlar”da Yekta Kopan, Hakan Bıçakcı, Mehmet Berk Yaltırık, Sevin Okyay, Mine Söğüt, Nermin Yıldırım, Hakan Günday, Samet Kalkan, Tuna Kiremitçi, Tayfun Pirselimoğlu, Aslı Tohumcu, Neslihan Önderoğlu, Sabri Gürses, Doğu Yücel, Cem Akaş’ın öyküleri yer alıyor.

‘KABUS TOPLUM’ PORTRELERİ

Kitabın temasının nasıl şekillendiği ön sözde şöyle anlatılıyor: “Kabus toplum portreleri içeren bir kitap fikriye yola çıktıktan hemen sonra, odak noktanın dünyanın neresinde olursak olalım hayatımızın akışına damga vuran bu güce aç ‘tek adam’lar olması gerektiğine karar verdik.”  Yazarlardan öykü istenirken anahtar kelimenin “diktatörlük” olduğu belirtilmiş ve diktatörlük hikayelerinden oluşacak bir kitap yapma isteğiyle yola çıkılmış.

Kitapta despotluk bazen gözü dönmüş bir liderin güç hezeyanları üzerinden, bazen bürokrasinin çarkları içinde insanların birbiri üzerinde kurmaya çalıştığı hegemonya çabasından, bazen de küçük bir çocuğun ezmeyi, güç kazanmayı matah bellemesi sürecinden  anlatılıyor. Tüm öyküler ise sonunda geliyor, iki kişinin ilişkisinde başlayabilen, en ileri noktada ise bir halka uygulanan doğrudan ya da duygusal şiddet olgusuna dayanıyor. Bunu siyaset arenasında, sokakta, mücadele alanında aktarmaktan daha farklı bir işlevi var edebiyatın. Soyutlama ile çok daha etkin ve derin tahlile alan açıyor.

DESPOTUN AKIBETİ DESPOTA SORULURSA

“Güçoburlar”daki öykülerin kimileri ironisi, kimileri esprisi, kimileri realitesi ile öne çıkıyor. İnsan, Mine Söğüt’ün öyküsündeki “Kabul ettiğin şeylerden kendine bir kumaş gibi dokursun hayatı” cümlesi dikta rejimleri tarihini anlatmak için doğru bir ilk cümle olurmuş diye düşünmeden edemiyor.Cem Akaş’ın öyküsündeki anlatım ironik bir emsal: “Diktatörün biri bir gün halkı tarafından devrildi. On yıllar süren baskı rejiminden kurtulmanın coşkusuyla insanlar büyük kutlamalara girişti, ancak bu çok uzun sürmedi.” Akaş, öyküsünden diktatörün devrilmesinin ardından büyük bir tartışmanın ortaya çıktığını yazıyor. Diktatör asılacak mı, yoksa hapis mi edilecek? Akaş devam ediyor öyküsüne: “Diktatörün akıbeti, diktatörün kendisine sorulacaktı, böyle konuları çok iyi bilirdi.” Bireylerin iradesinin sakatlanışına yönelik önemli bir çelişkinin tespiti.

Kitapta; her gün en sert biçimiyle tartışılan kavramların edebi halleri, günlük hayat pratiklerinden bile daha vurucu ve hakiki bir tasavvurla ortaya konuyor. Bu yanıyla da “Güçoburlar” edebi vaadiyle birlikte, mevcut koşullar içindeki varlığı ile de ilgi ve saygıyı hak ediyor.

ÖNCEKİ HABER

ABD’den Suriye ve Irak’ta yeni hamle

SONRAKİ HABER

Rachel Hulin romanını Instagram’da yayınlıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa