30 Kasım 2015 00:59

AKP bir Sünnistan hayal ediyor

Paylaş

Serpil İLGÜN

Rus savaş uçağının Türkiye hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle 24 Kasım’da düşürülmesinden bu güne Rusya ile yaşanan gerilim, “tansiyon düşmez, tırmanır” öngörüsünde bulunanları doğrular nitelikte yükseliyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “teröristlerin suç ortakları tarafından sırtımızdan bıçaklandık” sözleri ve ardından Türkiye’yi IŞİD’e petrol almakla suçlaması, ilk günler daha itidalli açıklamalar yapmaya özen gösteren Erdoğan ve medyası cephesinden sert yanıtlarla karşılandı. Görüşme talebi Putin tarafından reddedilen Erdoğan, sert sözlerinin arasına “bu sorun köklü ilişkilerimize zarar getirsin istemiyoruz” cümlelerini yerleştirme ihtiyacı duysa da, Rusya’nın Türkiye yaptırımları Putin’in 28 Kasım’da Türkiye’ye yönelik 6 maddelik tedbir paketi kararnamesini imzalamasıyla yeni bir boyut kazandı. 

Türkiye-Rusya krizi nereye evrilir? Suriye’ye yansımaları ne olur? Türkmendağı ve Bayırbucak Türkmenleri AKP için neden önemli? ABD, AB, NATO’nun Türkiye’ye yakın duran tutumlarının sebebi ne?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Güneş yanıtladı. Rusya, İran, Orta Asya’nın dışında İslam da çalışan Hakan Güneş, çalıştığı ülkelerin dillerine hakim ender akademisyenlerden biri.

Rus uçağının düşürülmesinden bir gün önce Star gazetesi şu manşetle çıkmıştı; “Rusya ve Esad, Bayırbucak’a saldırarak PYD’nin ABD ile gerçekleştirmeye çalıştığı Kürt kantonlarını birleştirme planına destek veriyor. Esad Alevi devleti kuracağı toprakları genişletmek istiyor, kendisine güvenli bölge yaratmak istiyor.” Uçağın düşürülmesi bu iddiaların neresinde duruyor diye sorgulamak, meseleden bizi çok mu uzaklaştırır?
Hayır. Ama uçak düşürülmesinin gerisindeki nedenleri ben Kürt meselesine bağlamıyorum. Alıntıladığınız gibi bunu Erdoğan her fırsatta bağlıyor, Kürt çevreleri de bağlıyor,-ki o anlaşılır çünkü savaşın ortasında ve bir parçası- ama ben bağlamıyorum. Evet, büyük tablo içinde Kürt sorunu Türkiye davranışlarında çok temel bir motif. Evet, AKP’nin Kürt meselesinde çok net bir politikası var, bu çok öncelikli meselesi, yakıyor yıkıyor ama uçak düşürülmesi onunla ilgili değil. Çünkü Batı da, Rusya da, İran da PYD’nin olduğu bir masa tasarlıyor. Bunu açıkça ifade ediyorlar zaten. Hem ABD, hem Rusya silah da veriyor. Eğer genel olarak Suriye politikasını konuşur olsaydık, “Kürt sorunuyla ilgisi yoktur” cümlesini farklı kurardım. Ama uçak düşürmeyle doğrudan ilgisi yok. 

Peki, içeriye ve dışarıya “Rusya ve Esad, Bayırbucak Türkmenlerini katlediliyor” vs şeklinde propaganda edilen meselede temel motif ne?
AKP, “soydaşlarımız katlediliyor” diye pazarlıyor çünkü, yüzde 50 sınırlarına varmış olan toplumsal desteğini milliyetçi, hatta milliyetçi CHP’li unsurları da içine katarak hegemonyasını arttırmak istiyor. İşte, “IŞİD’le PKK’nın bir farkı yoktur, biz Bayırbucak Türkmenlerinin yaşam haklarını savunmanın yanında, Batının da desteklediği bir büyük Kürt projesini de engelliyoruz” şeklinde bir söylem yayıyor. Fakat bu söylem şu gerçeği yansıtmıyor; Çünkü Kürtler böyle bir iddia içinde değiller, böyle bir gündemleri de yok. Kürtlerin bir kısmı denize çıkmayı arzulayabilir, bu anlaşılır. Fakat bu çok gerçekçi değil ve Kürtler bunun farkındalar. Elbette hem Suriye’nin geleceğini şekillendirecek masada elini güçlendirmek için, elde etmeyi umduğundan daha fazla toprağı kontrol etmek isteyecektir PYD. Bu buradaki bütün güçlerin yapmaya çalıştığı şey ve bu zaten bir savaş realitesi. Ama bilinmeyen bir gizli anlaşmayla davrandıkları, Rusya ve ABD’nin Kürtlerin denize çıkışını sağlamak istediği, buradan petrol hatlarını güvence altına alacağı bir Kürt devleti yaratmak istediği türünden yaklaşımlar fazla komplo teorisi kokuyor. İkinci olarak, yine buna bağlantılı olarak, Türkmendağı bölgesi denize çıkış hattındaki önemli bir lokasyon. 

Türkiye açısından bu bölge neden önemli? 
Çünkü burası Kürtlerin değil, aslında kurulacak Sünnistan’ın denize çıkışı için bir zorlama noktası. Ve Türkiye ile değen bir nokta. Dolayısıyla bu bir Sünnistan zorlaması. Daha stratejik bir bölgeyi elinde bulunduran bir Sünnistan hayal ediyor AKP. Bu şununla da uyumlu; sonuç olarak Amerika, Rusya ve büyük bütün güçler şunda anlaşmış durumdalar, bölge bölünecek! Tıpkı Irak’ta olduğu gibi. Fakat bu bölünmenin sınırları ne olacak? İşte bu sınır savaşında Türkiye’nin ısrarı burada Sünnistan’ın çıkışını sağlamak. Türkiye hâlâ Sünnistan’ın esas hamisi olarak kendini görüyor. Ki bu konuda Batıdan da destek görüyor. Realite de biraz böyle. Yani bu çok hayal değil. İner, çıkar, düşer ama Türkiye Sünnistan konusunda önemli bir ülke olacaktır, durum bu.

Sünnistan’ın sınırları ne? Nereyi kapsıyor?
Aşağı yukarı şu anda Nusra’nın, ÖSO’nun ve IŞİD’in kontrol ettiği topraklar. Ancak anlaşılmayan noktalar da var burada. Yani, şu anda IŞİD’in kontrol ettiği yerler Rakka ile Musul hattı, üstünde de Kürt bölgesi var. Şam’dan Kilis’e kadar bir çizgi çizdiğinizde Halep burada sınır oluşturuyor, bunun batısı Alevistan, yani Esad’ın merkezinde olduğu hat. Tam da sınırı oluşturan Humus ise Sünni ağırlıklı ve Arap. Bu şehirlerin ne olacağında anlaşmış değiller henüz. Aslında prensipte anlaşıldığını ABD Dışişleri Bakanı Kerry de, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da ifade etti. Bu, BM Genel Kurulu’nda Rusya hava harekatının başlamasından önce ve sırasında da tekrar edilen bir durum. Yani anlaşmanın prensipleri belli fakat sınırları henüz çizilmemiş. Sınır sahada çizilmeye çalışılıyor. Rusya bunca yıl yıpranmış ve bir şey başaramamış Batı güçlerinin bütün bu yenilgiyi kabul ettiği anda devreye girdi. Batı bunu kabul etti ve sözünü ettiğimiz Suriye’nin nüfus bölgelerine bölünmesi anlaşmasını yaptılar. Fakat dediğim gibi Humus, Musul, Halep ne olacak soruları orta yerde duruyor. Okurlar açısından şunun altını çizmek isterim; bir plan kurulduğunda bunu başarabilecek, her şeye muktedir bir Batı yok. Tıpkı her şeye muktedir bir Rusya, bir ABD olmadığı gibi. Deneyip deneyip yapamadıkları pek çok şey oluyor. Fakat şunu anlıyoruz, bu süreç özellikle IŞİD ve El Nusra kısmı, Batı açısından artık sürdürülebilir bir istikrarsızlık olmaktan çıktı. Çünkü Batı sürdürülebilir bir istikrarsızlık peşinde. Batı için Suriye özellikle mülteci krizi, Batıda patlayan bombalar vs açısından sürdürülebilir değil, sürdürülemez bir istikrarsızlığa dönüştü. 

Ne demektir sürdürülebilir istikrarsızlık? 
Sürdürülebilir istikrarsızlık, bölgeye tam bir barışın, refahın vs gelmesini değil, sürekli birinin diğerine karşı gergin bir şekilde tutulduğu, çatıştığı, bazen savaştığı bir denklem kurmak. Yani ne Kürdistan’ı bağımsız kılıyor -örneğin Irak’ta- ne de onun gücünün zayıflamasını istiyor. Sürdürülebilir istikrarsızlık için, işbirliği yapabileceği unsurların bağımsızlaşmaması gerekiyor. 

Rusya açısından o bölgenin Esad hattında tutulmasının anlamı şu; evet oradan bir boru geçecek, bu Kürdistan petrol borusu mu olacak, Sünnistan petrol borusu mu olacak? Her şey bittiğinde problem değil, ama vanası bende olacak. Yani Esad’da olacak ve müttefiki Rusya da olacak. Bu ayrıca da rasyonel bir şey. Yani birbirlerine muhtaç olma ve bağlarını güçlendirmek savaş riskini azaltır aslında. Dolayısıyla ittifak alanı belli aslında. Etnik isimlendirip kategorize etmek istemiyorum ama pratikleriyle bunu insanlar yaşıyorlar. Bu, insanlıkla barbarlık arasındaki cepheleşme aslında. 

İttifakların, dengelerin sürekli değiştiği bir coğrafyadan söz ediyoruz. Dolayısıyla, Türkiye’nin desteklediği Sultan Abdülhamit Han Tugayları, Yavuz Sultan Selim Han Tugayları gibi Osmanlı göndermeli grupları AKP ne ölçüde kontrol ediyor?  
Türkmenlerin de içinde olduğu ve bazı Kafkas kökenli cihatçı grupları doğrudan kontrol ediyor. Hatta bunların yöneticileri arasında Türkiye’den gitmiş eski devşirme ülkücüler olduğunu yakın zamanda gördük. Bir kısmının istihbarat unsurları olduğu konusunda ciddi iddialar da söz konusu. Ama diğerleri ile ilgili kontrol tabii ki bir karşılılık ilişkisi içinde. Yarın tersine her zaman dönebilir. Pakistan Talibanı ne kadar kontrol ediyor idiyse, Türkiye de Ahrar-u Şam’ı o kadar kontrol eder. 

Erdoğan’ın “onlar cihatçı değiller, tersine DAİŞ’e karşı savaşıyorlar” propagandasının karşılığı ne? Şöyle de sorulabilir; Esad ve Rusya neden bu gruplarla savaşıyor? 
Bir kere bu bölgede cihatçı olmayan bir grup yok. Cihatçıyı da şöyle anlayalım, kurulacak Suriye’nin Kur’an’a dayalı bir Anayasasının olması gerektiğini düşünüyorlar, biz buna teokrasi, şeriatçılık diyoruz. Dolayısıyla bunlar da şeriatçı ve silah kullanıyorlar. Farkları, bazı şerri uygulamaları el Nusra ve IŞİD’dekilerden farklı yorumlamaları. Onlar selefi bir cihatizm peşindeyken, burada Şafi cihatizm, Hanefi cihatizm diyebileceğimiz bir durum var. Fakat bunların bir kısmı da, mesela Ahrar-uş Şam, selefi değil ama selefiliğin tam sınırında duran bir örgüt. Yani kafa kesmekte problem görmeyen bir örgüt. İkinci farklılıkları da, zaman zaman değişse de, her birinin yakın oldukları bir ülke var. Yani bize Bayırbucak Türkmenleri diye folklorik bir şey anlatır gibi anlatılan kişilerin bayraklarının el Nusra bayrağından pek de farklı olmadığını televizyonlardan herkes gördü. Ayrıca, bunlar milliyetçi gruplar da değil. Yani milli Türkmen davasıyla da ilgileri yok. Bunlar birazcık milletçi olsaydı, hiç değilse Türkmen halkının haklarını savunurlardı. İşte İstanbul sokaklarında bugün dilenci olan Türkmenler, bunların katlettiklerinin ayakta kalanları. 

AKP/Erdoğan için neden diğerleri değil de, bu bölgede yaşayan Türkmenler önemli? 
Çünkü bunlar AKP’nin doğrudan kontrol ettiği cihatçı Türkmenler. 

Dolayısıyla Sünnistan yaratma projesinin de unsurları? 
Aynen. 2012 sonunda içinde Abdülhamit Han Tugaylarının, Ahraru-uş Şam’ın da olduğu bu cihatçı topluluklar bölgeyi Esad güçlerinden ele geçirdiğinde, başta Bektaşi Türkmenler olmak üzere, kendileriyle anlaşmayan Sünni seküler Türkmenlerin canına okudular, önemli bir kısmının malına mülküne el koydular ve çoğu kaçmak zorunda kaldı. Önemli bir kısmı da öldü. Orada Barzani’nin de günahı var ayrı bir konu… Bir tek PKK’nın biraz koruduğunu hatırlıyoruz. 

PUTİN, AKP-IŞİD İLİŞKİSİNİ YENİ BELGELERLE DAHA FAZLA GÜNDEME GETİRECEK 

“Rusya ne yapacak” sorusuna şu üç başlıkta yanıtlar veriliyor; Türkiye’nin Suriye politikalarını bozmaya daha fazla oynayacak; Kürtlere desteğini arttıracak ve Türkiye’nin IŞİD ve diğer cihatist gruplarla girdiği ilişkileri uluslararası alanda teşhir etmeye başlayacak. Nitekim gerek Putin, Lavrov  açıklamaları, gerekse Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’nden teröristlerin nasıl finanse edildiği hakkındaki bilgileri incelemesini istemesi bunun işaretleri olarak görülüyor. Ne dersiniz?
Evet, bunlar olacak. Rusya, bugüne kadar Türkiye’yi hep korudu kolladı. Aradaki iktisadi bağlar nedeniyle iki taraf da çok rasyonel davrandı. Çünkü ikisinin de ihtiyacı var, Rus ekonomisi de çok parlak değil Türkiye gibi. Ama bu sınır aşıldı. Bu sınır aşıldıktan sonra iktisadi olarak Türkiye’nin işini zorlaştırmanın ötesinde Putin, Erdoğan hükümetinin Türkiye’yi sistematik olarak toplumu İslamileştirmeye çalıştığını söyledi. Bu çok önemli.

Bu cümle diğer açıklamalar içinde fazla deşilemedi. Hatta Erdoğan’ın, “Türkiye’nin yüzde 99’u zaten Müslüman” yanıtı mizah konusu yapılarak, “Erdoğan meseleyi anlamadı” dendi. Putin neden böyle bir cümle sarf etti?
Putin, birçok insanın uzun zamandır dillendirdiği, benim de naçizane 2013’te “Türkiye’de şeriatı beklerken” başlıklı makalemde kapsamlı bir şekilde anlattığım gibi, “bu tür bir İslamizasyonla dış politikada IŞİD’çi unsurlar arasında bir bağlantı var. Bu politikanın uzantısı” diyor. Diplomatik dille bunun açılışını yaptı Putin. “İdeolojik olarak aynı şeysiniz” demiyor, “Benzer bir şeysiniz” diyor. Beğenin beğenmeyin, Putin şu anda uluslararası toplum nezdinde prestiji yüksek olan bir devlet başkanı. Daha üç ay önce “Ukranya’daki liberalleri öldüren” imajından, birden “Barbarlığa karşı insanlığı kurtaran Putin’e” döndü. Dolayısıyla bu imaja sahip birisinin Erdoğan için “IŞİD ideolojisine paralel bir ideolojiyi Türkiye halkı için de dayatıyor” demesi, az buz bir şey değil. Bu açıklamaları bir zamandır yapıyorlardı. Türkiye’nin IŞİD petrol ve para akışındaki rolü vs Rusya medyasında G20’den de önce yer alıyordu. Ankara katliamının bile arkasında Erdoğan’ı gördüler. Paris katliamından sonra Rus devlet televizyonu Erdoğan için ağır kavramlar kullandı. Yani bu başlamıştı, pek çok uzman zaten çeşitli belgeler yayınlıyordu. Önümüzdeki günlerde bu belgeler daha fazla önümüze gelecek. 

AKP, BARZANİ’Yİ KALDIRIYOR AMA PYD’Yİ KALDIRAMIYOR

PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Rus uçağının düşürülmesi ile ilgili olarak, Viyana anlaşmasını işaret etti ve “Gidişattan memnun olmayan Türkiye, bütün kartları karıştırmak için böyle bir girişimde bulundu” dedi. Benzer yorumlar başka çevrelerden de geliyor, sizin değerlendirmeniz ne?  

Salih Müslim haklı. Batı da, Rusya da, İran da PYD’nin olduğu bir masa tasarlıyor, buna şüphe yok. Bunu taktik ve kısa vadeli görmüyorum, çünkü burada en önemli güvence Kürtler. Bugün ılımlı dediğiniz unsurlar, yarın selefileşebilir. Kürtler en azından bu tür bir saldırganlığı bertaraf edecek bir denge unsuru. Çok büyük bir güç değil ama anlamı büyük.

Aslında AKP de, ulusalcı eski bürokratik kesimler de, genelkurmay da kendi sınırları dışındaki Kürt realitesini tanımış durumdalar. Burada temel mesele Kürt meselesinden çok, onun seküler ve sol olmasıyla ilgili. Bunu kaldıramıyor. Barzani’yi kaldırabiliyor ama PYD’yi kaldıramıyor. Diğer yandan, Viyana anlaşmasını bekliyordum. Sürdürülebilir bir istikrarsızlık yaratmak için bu gerekiyordu.

‘GAZI KESERLER Mİ’Yİ KAT KAT AŞACAK BİR BEDEL ÖDEYECEĞİZ

Rus uçağının düşürülmesinin Erdoğan’ın insiyatifinde mi olduğu, arkasında ‘dış destek’, ‘üst akıl’ olup olmadığı vs. konusu da tartışılmaya devam ediliyor. Sizin izleniminiz ne? Ek olarak, Rus uçağı neden diğer zamanlarda değil de, 24 Kasım’da düşürüldü?
Bu kararı kesin bir biçimde Türkiye’deki siyasi iradenin, hatta özel olarak Erdoğan’ın almış olduğunu anlıyoruz. Suriye’de her cephede kaybetmiş, her ülkeyle ilişkisini bozmuş, son tutunduğu yerde de bir zafer dışında seçeneği adeta kalmamış Erdoğan’ın, akıl sınırlarını zorlayan bu hamleyi yapmak için biraz cesaret aradığını anlıyoruz. Bu cesareti geçtiğimiz aylar içinde NATO’nun vermiş olduğu çeşitli açıklamalara ve belli ki bazı telkinlere dayandırmış. Ve bunu da ince bir noktada yapmaya çalışmış. Yani sınırı aşıp kara harekatı falan yapmıyor ama hem sahadaki dostlarına gücünü göstermek, hem diğer aktörlere “masa kuruluyor bensiz iş yapamazsınız” demek, hem Kürt meselesi üzerinden bir pozisyon alarak Türkiye’deki milliyetçi çevreleri de hegemonyasına dahil etmek, böylece başkanlık sürecine giden süreçte cephe genişletmek istemek. Ama tabii araç niyet ettiği şeyi yapmaya uygun bir araç mı, yeterince iyi düşünüldü mü? Hayır. 

Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi kimlerin işine geldi?
İran’ın işine geldi. Batı açısından da Türkiye’nin Rusya’yı yıpratması artı puan. Bölgedeki halklar olarak, Türkiye, Suriye halkı olarak biz bunun bedelini ödüyoruz ama Batının stratejik haritasında bir noktayız. Önemli bir noktayız ama bizim gibi bakmıyorlar, “Ne güzel Türklerle Ruslar kapışıyor” diye bakıyorlar.

O nedenle mi AB, ABD ve NATO’dan Türkiye’yi kollayan ama ‘meseleyi çok büyütmeyin, aranızda anlaşın’ türünden açıklamalar geldi?
Aynen. Türkiye’yi yalnız bırakmayan ama fazla da ileri gitmesinden kaygı duyan. Çünkü Türkiye bugüne kadarki politikalarıyla öngörülebilir olmadığını gösterdi. Ama fazla bir seçeneği de yok Batının. Türkiye dışında kiminle bölgeyi düzenleyecek? Sünnistan’ı kimle düzenleyecek? Onun için hâlâ Türkiye’nin güçlü aktör olduğunu düşünüyorum.

Rusya ile kriz büyürse, Batı aynı pozisyonunu korur mu? 
Bütün taraflar sürekli bir denge tutturmaya çalışıyor. Batı, ne Erdoğan’ın elini çok güçlendirmek istiyor, ne de onu yalnız bırakabilecek durumda. Rusya ise ne bu hamlenin altında kalabilecek durumda, ne de Batının provokasyonuna gelmek istiyor. TIR’ını vuruyor, iş insanlarını tutukluyor, vizeyi kaldırıyor…  Rusya, iktisadi olarak zindan edecek Türk iş insanlarına, bundan en ufak şüpheniz olmasın. Makedonya’dan Belgrad’a, Kazakistan’a kadar, Rusya’nın etki sahasında olan her yerde bunu göreceğiz. Yani domates satabilecek miyiz, turist gelmez mi, gazı kesecekler mi meselesini kat kat aşacak bir şeyden, büyük yatırımlardan bahsediyoruz. Halk Bankası’nın satın aldığı bankalardan, büyük finansal işlerden bahsediyoruz. Dolayısıyla Rusya bunun altında kalmayacak ve Türkiye’de bir hükümet değişikliği olmaksızın, burada bir değişiklik beklemek imkansız. Bunun bedelini de Türkiye halkı olarak biz ödeyeceğiz maalesef. 

‘UÇAK DÜŞÜRELİM AMA KEYFİMİZ BOZULMASIN’ DİYEN ORTA SINIFLARIN DA RAHATI BOZULACAK

Yakın zamana kadar AB’ye her bozulduğunda, ‘seçeneksiz değiliz, biz de Şanghay beşlisine gireriz’ sözleri, Moskova’da cami açılışında verilen simgesel mesajlar ve tabii nükleer santral başta olmak üzere büyük yatırımlar… Bütün bunlar ne oldu? 
Bunlar geride kaldı. Çünkü Rusya’nın Batı karşısında çok vektörlü dış politika ve anti hegemonyacı dış politika diye iki temel dış politika konsepti var. Bunlar Rus kırmızı kitabının iki konsepti. Bu konseptin ikisi de, Batıyı temel Rus nüfuz bölgelerini sınırlandırmakla suçluyor ve adını vermeden NATO’yu temel düşmanı olarak tanımlıyor. Bu çerçevede buna karşı olabilecek herkesi dost olarak görüyor. Türkiye’yi de bu konsept çerçevesinde Batıyla mesafelerinin her anında daha yakınına almaya çalıştı. Türkiye de Batıya hep, “Bakın benim de alternatifim var” dedi. Bu Türk dış politikasında temel bir parametre. Yeni bir şey de değil. Bu yapısal koşullar içinde Erdoğan bu kartı zaman zaman gösterdi, Putin de buna biraz alan açtı. Çünkü onun da sıkışmışlıkları var. Ama bunun sonuna geldik, bu bitti. Hatta şu iddia da söyleyeyim, bunun orta vadede bile düzeltilmesi mümkün değil. Rusya PYD’ye, Alevilere, Esad’a destek verecek, diğer seküler Sünni hatla da güçlü bağlar kuracak ve bunlar önümüzdeki 10 yıl ve daha üzeri yıl değişmeyecek, bu kesin. “Hem uçak düşürelim ama turist de gelsin, orta sınıf keyfimiz bozulmasın, IŞİD’liler başkalarını katlederken biz onlara silah gönderelim ama tatilim de zehir olmasın…” Türkiye’deki orta sınıflar ve AKP’yi destekleyen, bütün bu savaş ve yolsuzluklara onay veren zihniyetin kodu bu. Yani “televizyonumdan izleyeyim Amerikan halkı gibi!” Bu rahatları bozulacak ve asıl o zaman görecekler hangi istikrara oy vermiş olduklarını. 

SICAK TAKİP PRENSİBİNİ DÜNYADA EN ÇOK KULLANAN TÜRKİYE, ‘SICAK TAKİP HAKKINI TANIMIYORUM’ DİYEMEZ

Rusya, Türkiye’nin aksine uçağının sınırı ihlal etmediğini ve uluslararası hukuka aykırı olarak düşürüldüğünü savunuyor. Ama velev ki sınır ihlali söz konusu olsun, bu ‘vurmak mı gerekliydi ve neden şimdi’ sorularını ortadan kaldırmıyor. Örneğin, Kandil’e ha bire girilip bombalar atılırken angajman kuralları hatırlanmıyor. Veya Davutoğlu ‘PYD’yi iki kez vurduk’ derken, bu ihlal olmuyor… 
Doğru. Bu tür ihlal meseleleri için uluslararası hukukta kullanılan kavram, sıcak takip. Ve sıcak takip prensibini dünyada en çok kullanan ülke Türkiye ve dolayısıyla “sıcak takip hakkını tanımıyorum” diyemez. Rusya’nın uluslararası bir yaptırım talebi var. Çünkü belirttiğiniz gibi uluslararası hukuka uygun olmadığını ifade ediyor. Rusya bütün bunları ince ince çalışıyor. İkinci pilotunu kurtardı, başka teknik detaylar da gelecek. Yani öyle oldu bitti, Ruslar da sesini çıkarmadı diye hiç sevinmesin borsacılar. Borsaları batacak! Çünkü bu öyle küçük bir hamle değil. Enver Paşa’nın yaptığından daha ağır bir bedel ödeyeceğiz bu maceraperestlik yüzünden. 

Şunu anlıyoruz ki, burada Türkiye’nin tezi çökecek. Çünkü Türkiye’nin BM Genel Sekreteri’ne konuyla ilgili yazdığı mektup sızdı biliyorsunuz. Bu mektupta şu dendi; “Sınırımız 1.36 mil derinlikte, 1.15 mil genişlikte bir lokasyonda ihlal edilmiştir.” Uzmanlar hesaplıyor, bir jet en yavaş 243 mille uçsa bile bunun maksimum 17 saniye sürebileceği söyleniyor. Varsayalım ki, Türkiye’nin tezi doğru, 17 saniyede kaç kez uyarıldığı, teknik bir hata olup olmadığı, sınıra 10 mil yaklaşmadan önce 5 dakika boyunca 10 kez uyarılması meselesi… Yani uluslararası hukukta bu böyle tarif edilmez. 


KARA OPERASYONUNU ŞU AŞAMADA İHTİMAL DAHİLİNDE GÖRMÜYORUM  

Türkiye’nin kara operasyonu düzenlemesi ara ara dillendirilmeye devam ediliyor. Siz olası görüyor musunuz?
O sinyaller veriliyor ama bu sonun sonu olur.  Batının kendi güç kaybı, politikalarının tutarsızlığı, bütün bunlar içinde kolayca Türkiye’den vazgeçemeyecek olması, İsrail’in anti İran tutumu gibi birçok faktör var Erdoğan’ın elini güçlendiren. Bunları biliyor ve buradan hareketle bazı fevri davranışlar içerisinde olabileceği ve bunun da arkasında mecburen kalacağını görüyoruz. Ama dikkat edin, daha güçlü olduğu aşamalarda bile bunu yapamadı. Şimdi yapabilir mi, ihtimal dahilinde görmüyorum, daha çok içe dönük açıklamalar. Ayrıca, televizyondan bu işi izlemek isteyen, oy vermek isteyen kitle bunun için can vermeye hazır falan değil. Çünkü oraya girdiği andan itibaren evet PYD ile savaşacak ama IŞİD’le de savaşacak. Buna hazır olduklarını, bunu kaldırabileceklerini düşünmüyorum. Buna birçok uluslararası gücün de izin vereceğini düşünmüyorum. Ama dener mi diye sorarsanız, imkansız demiyorum; çünkü artık imkansız denen her şeyi başarmış birisinden bahsediyoruz.

(Fotoğraf: Erdost YILDIRIM) 

ÖNCEKİ HABER

Esad’ın rüyası Erdoğan sayesinde gerçek!

SONRAKİ HABER

Ankara Katliamını unutmayacağım unutturmayacağım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa