09 Kasım 2015 00:59

Cuma Çiçek: AK Parti’ye yüzde 49’luk oy başkanlık için verilmedi

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Cuma Çiçek, 1 Kasım seçimlerinden sonra AKP’den  ve Saray’dan başkanlık sistemine ilişkin yapılan açıklamaları değerlendirdi. “Yüzde 49’luk desteği başkanlık rejimine verilmiş bir destek olarak okuma yanlış bir okuma” diyen Çiçek, “1 Kasım aslında bir seçim değildi. Bir istikbal referandumu idi. Bu yüzde 49’u AK Parti’ye yüzde yüz destek kredisi olarak okumak da yanlış. Daha çok tek parti hükümetinin, bir sağ muhafazakar neoliberal hükümetin devamına verilmiş bir onaydı” dedi. HDP’nin seçim eksenli dinamikler dışında yüzde 11 civarında oyu konsolide ettiğini ifade eden Çiçek, bunun da HDP için başarı olduğunu kaydetti.

1 Kasım seçiminde çıkan sonucu değerlendirir misiniz?
Türkiye’de sağ muhafazakar milliyetçi seçmen kitlesinin gücü yeniden görüldü. 1950’den bu yana yaklaşık 60-65 bandına denk düşen bu güç teyit edildi. Bu Ak Parti üzerinden merkezileşti ve iktidar olarak kalma arzusunun yüksek olduğu görüldü. Türkiye’de ne yazık ki Kürt meselesi bağlamında milliyetçi ve çatışmaya ya da güvenlik politikasına vurgu yapan siyasetin önemli karşılığı olduğu görüldü. Türkiye’de en az 4 bloklu bir siyaset sahnesinin olduğunu gördük. Birincisi, Ak Parti’de temsili bulan, daha İslami kimliği ön planda ama sağ muhafazakar neoliberal bir blok. İkincisi daha milliyetçi ama aynı zamanda yine İslamcı sağ muhafazakar neoliberal blok olarak MHP olarak zayıflasa da varlığını sürdürdü. Üçüncüsü çok da solda görmediğim daha çok laik muhafazakar, orta sınıf sağcılık olarak tarif ettiğim CHP’nin blok olarak varlığını sürdürdüğünü gördük. Dördüncü olarak Kürt kimliği üzerinden  biraz sol seküler bir Kürt kimlik eksenli sosyopolitik bir mobilizasyon olarak bir blok olduğunu gördük. Her ne kadar güçleri belli ölçüde değişse de, bu blokun Türkiye ölçeğinde tekrar ettiğini söyleyebiliriz.

HDP HEM BAŞARILI HEM BAŞARISIZ

7 Haziran seçiminden sonra AKP’de yükseliş, MHP’de ciddi bir düşüş ve HDP’de 3 puana yakın bir düşüş yaşandı. Buna dair değerlendirmeniz nedir?
Ak Parti Kürt meselesi üzerinden milliyetçi oylara hitap eden bir strateji izledi. Bunda da başarılı oldu. 8-9 puanlık fark yaratarak oy aldığı kitle; Büyük Birlik Partisi, Saadet Partisi, MHP, HDP’ye ilk defa oy vermiş olan sağ muhafazakar Kürt grupları oldu. Bunlara baktığımızda, temel kaygıları şuydu: Sağ muhafazakar hükümeti koruma kaygısı ortaya çıktı. Her ne kadar, bu sağ muhafazakar kesim kendi içerisinde ayrışsa da İslami, sağ muhafazakar bir hükümetin iktidarı sürdürmesi esaslı bir mesele haline geldi bu kitle için. Örneğin BBP üyesi bir seçmen için Ak Parti’yi korumak öncelikli hale geldi. Bir bu, ikincisi, savaş meselesi. Güvenlik siyaseti Türkiye’de sağ siyasetin aynı zamanda bir milliyetçi siyaset olduğunu Kürt meselesi konusunda geleneksel eğilimleri taşıdığını gösterdi. Ak Parti buna oynadı ve MHP’deki yüzde 5’lik düşüş de bunu gösteriyor.
HDP açısından temel mesele şu: HDP aslında bir yönüyle başarılı oldu, bir yönüyle de başarısız oldu. Başarısızlığı şuradan oldu: 7 Haziran’da yüzde 13’lük bir oy oranı aldı. Batıda 10 şehirde yüzde 5’i geçen oranda oy almıştı. 80 vekilden 20’sini Batı illerinde çıkarmıştı. En azından yüzde 1-2’si Kürt olmayan seçmenlerden gelmişti. Bu HDP’nin Türkiye’de yüzde 15-20’lik bandında muhalefet umudunu yaratmıştı. HDP bu muhalefet olma umudunu iyi değerlendiremedi 7 Haziran sonrasında. Daha doğrusu HDP’nin ve onun da içinde olduğu ana akım Kürt hareketi. Bunu hem legal hem de illegal yapılar için kullanıyorum.
Bir yönüyle de başarılı. Şundan dolayı: HDP’nin temsil ettiği geleneğe baktığımızda ‘91’den bugüne kadar büyük oranda yüzde 6-7 bandında oy alan bir hareketten bahsediyoruz. Son iki- üç yılda Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana ciddi bir yükseliş trendi gösterdi. Yüzde 13’e geldi. Bence yüzde 13 HDP’nin reel gücü değildi. Aslında bugün aldığı oy HDP’nin konsolide olmuş reel gücü, yüzde 2’lik oran daha çok konjonktürel seçim dinamiklerinden gelen oylardan söz edebiliriz. Buna Selahattin Bey’in (Demirtaş) etkisi, Cumhurbaşkanın başkanlığı kurmaması için HDP’ye taktiksel olarak oy veren seçmeni, yine geçmişten farklı olarak medyanın bir kısmında ana akım Kürt hareketinin daha fazla görünür olması, destek vermesini sayabiliriz. Bu dinamikler 1 Kasım seçimlerinde yoktu. Bundan dolayı HDP yüzde 11’e yakın oyla daha reel gücüne kavuştu. Buradan baktığımızda yüzde 7 bandından yüzde 11 bandına çıkmak HDP’nin güçlendiğini gösteriyor. Toplumsal zeminde Kürt hareketinin büyüdüğünü gösteriyor. HDP her ne kadar güç kaybetse de en az 12 ilde birinci parti. 12 ilin 11’inde hegemonik güç. Kastım şu: Yüzde 53 ve üstü oy almış. Yüzde 53 ila 84 arasında oy almış bir parti. Kendisine en yakın partiyle arasında yüzde 20’lik fark var. Bu da şu anlama geliyor: Kısa ve orta vadede HDP buralarda birinci parti olmaya devam edecek. 11 ilde böylesine güçlü bir iktidar olmak, onun da dışında geriye kalan 8 ilde de yüzde 10’la 35 arasında muhalefet hareketi HDP ve 20 ilde iddiası var. Özelikle Kürt coğrafyasında bu da önemli bir başarı. Biz genelde HDP’nin kaybına ve giden oylara odaklanmış durumdayız. HDP’nin kalan oylar açısından bir başarısı var. Şöyle ki; yeni gelen yüzde 6’lık seçmenin yüzde 1-2’si Kürt olmayan biraz sol demokratik güçlerden gelen oylar, bunlar dışında 4-4.5 sağ muhafazakar Kürtlerden gelen oylardı. Görebildiğim kadarıyla yarısı hatta üçte ikisi HDP’de kalmayı tercih etmiş durumda. HDP’yi ilk defa tercih etmiş bu kitleyi yaklaşık nüfus olarak 2-2.5 milyonu kendi içinde tutması başarıdır.

‘49 ORANI AK PARTİ’YE YÜZDE YÜZ DESTEK DEĞİL’

7 Haziran seçimine giderken başkanlık sistemi tartışması ön plandaydı. AKP bir başlık olarak beyannamesine koyarken, 1 Kasım’da sadece beyannamenin içinde geçti. Seçimin ardından Hükümet ve Saray’dan yapılan açıklamalarla başkanlık yeniden gündeme getirildi. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Ak Parti’nin bu yönde bir ısrarı olacağını gösteriyor. Bu ısrarın sonuç alacağını düşünmüyorum. 1 Kasım ile 7 Haziran arasındaki fark şuydu: 7 Haziran seçimine giderken 30’dan fazla büyük şehirlerde miting yapan ve sürekli başkanlık rejimi için destek isteyen bir Cumhurbaşkanı vardı. Ama 1 Kasım’a giderken Ak Parti bundan hiç bahsetmedi. Sadece seçim beyannamesinde küçük bir yer vermişti. Yüzde 49’luk desteği başkanlık rejimine verilmiş bir destek olarak okuma bence yanlış bir okuma. Sahada yapılan araştırmaları var. Ak Parti içerisinde Ak Parti’ye oy vermiş kitlenin içinde de ciddi bir oran başkanlık rejimine karşı. 1 Kasım aslında bir seçim değildi. Bir referandumdu. Bir istikbal referandumu idi. Bu yüzde 49’u Ak Parti’ye yüzde yüz destek kredisi olarak okumak da yanlış. Daha çok tek parti hükümetinin, bir sağ muhafazakar neoliberal hükümetin devamına verilmiş bir onaydı. Bunu oturup bir başkanlık rejimine verilmiş evet olarak okuma yanlış okuma olacaktır. Böylesi bir ısrar büyük bir ihtimalle ters tepecektir.  

‘CHP’NİN SOLA KAYMASI GEREKİYOR’

CHP 2 vekil artırmasına karşın oy oranı olarak ciddi bir değişim yaşamadı. CHP’nin durumuna ilişkin neler diyeceksiniz?
CHP biraz stabil bir noktaya gelmiş gibi duruyor. Yüzde 20-25 bandında oynayan bundan öteye de bir türlü gidemiyor. Bu anlamıyla biraz muhalefete mahkum bir parti konumuna gelmiş ne yazık ki. Belki de Türkiye’nin bir açmazı da bu. Güçlü bir sosyal demokrat hareketin olmaması, büyük oranda bir laiklik meselesi üzerinden bir cepheleşme ve muhalefet inşası var. Aslında Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden bir çaba var. Bunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Özellikle sosyal haklar üzerinden biraz da sosyal devleti merkeze alan yeni bir ekonomik politik söylem var. Bu söylem tek başına CHP’yi bir üst noktaya taşıyamıyor. Şöyle bir şansızlığı var CHP’nin; iktidar ya da iktidar ortağı olduğu bir deneyimi yok. Olsa belki CHP’ye yönelik bu sınır kırılacaktır. Bildik kristalize olmuş bir deneyimden bahsediyoruz. CHP ya böyle devam edecek ya da kendi içerisinde daha radikal, belki sola kayarak, sola kaymayı sadece ekonomik politika olarak, sosyal devlet meselesinde değil, ama aynı zamanda Kürt meselesinde, Alevi meselesinde, toplumsal cinsiyet meselesinde, solu toplumsal cinsiyet, etnik ulusal kimlikler, dini özgürlükler gibi, çevre gibi ekoloji gibi sahalarda yeniden yorumlayarak daha sol bir noktaya kayarak belki bunu kırabilir.

‘7 HAZİRAN VE 1 KASIM ARASINDAKİ TEMEL FARK ROJAVA MESELESİ’

7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerine giden süreçleri karşılaştırdığınızda neler söyleyeceksiniz?
Her iki seçimin dayandığı güç dağılımı ve konjonktürel durum farklı. Temel fark Rojava meselesiydi. 7 Haziran’a önce Kürt hareketinin yüzde 13 oy alıp almayacağı belli değildi, Rojava’da Girê Spî’nin (Tel Eybad) IŞİD’den düşüşü daha olmamıştı. 15 Haziran’da düştü. Ak Parti 7 Haziran’dan önce daha yalnızdı. Özellikle sivil ve askeri bürokrasiyle ilişkileri büyük oranda zayıflamış durumdaydı. Rojava meselesi 7 Haziran’dan sonra denklemi değiştirdi. Çünkü HDP yüzde 13 oy aldı. Gücünü ikiye katladı. Rojava’da Tel Abyad’ın düşüşüyle Cizire ve Kobanê kantonları birleşti. Cerablus’ un düşmesi gündeme geldi. Yani denize varacak düzeyde bir Kürt koridoru oluşma durumu gündeme geldi. Devlet cephesinde şöyle bir yansıma buldu: Ak Parti sivil, askeri bürokrasi ile ilişki kurdu. Hatta medya ile de diyebiliriz. Çünkü Kürt hareketinin bu ölçüde büyümesi, Türkiye’de yüzde 13’leri bulması, Rojava’da bir şerit olarak üç kantonun birleşme ihtimalinin ortaya çıkması, aslında Türkiye sağ geleneksel eğilimleri güçlendirdi, bunun karşısına yeni bir blok ortaya çıkardı. İşin bir boyutu buydu. İkinci boyutu başkanlık meselesiydi. 7 Haziran’da HDP’nin barajı aşıp aşmaması rejim değişikliğine yansıyacak bir meseleydi. Bu anlamıyla HDP’nin etrafında birçok, yedek gücü bir araya getirdi. Bu başkanlık rejiminin önünü alabilmek için. Buna medyayı koyabilirsiniz, buna çeşitli sol demokratik güçleri koyabilirsiniz. Örneğin, şunu biliyoruz: 7 Haziran’a kadar aslında ordunun da savaştan yana hevesli olmadığını biliyoruz. Ama 7 Haziran’dan sonra bu anlamıyla da dengeler değişti. Ve başkanlık meselesi büyük oranda gündemden çıktı. 1 Kasım seçimlerine gittiğimizde büyük oranda bir başkanlık rejimi ihtimalinden öteye kapandığı hatta bunun mümkün olmadığı Ak Parti’nin tek başına hükümet kurup kurmayacağına odaklandı. Üçüncü olarak da, belki de Ak Parti’nin seçim atmosferini çok iyi yönetmesinden bahsedebiliriz. Çünkü HDP’ye seçim çalışması, yaptırılmadı. Çatışmalarla, HDP miting yapamaz hale getirildi bu kampanya döneminde.

‘KÜRT HAREKETİ 1999’DAN BU YANA ÇOK ÖNEMLİ DEĞİŞİM YAŞIYOR’

Öz yönetim ilanları ve hendek kazma eylemlerinin olduğu yerlerde HDP’nin oyunu düşürdüğü ve HDP’nin oy kaybına neden olduğu yönünde değerlendirmeler var. Siz ne diyeceksiniz bu duruma ilişkin?
Birkaç haberi ben de okudum  Sokağa çıkma yasağının olduğu yerlerde oyları kıyaslayarak yapılan okumalar var. 90’dan 89’a inmiş, 89’dan 87’ye inmiş yüzde 1’lik 2’lik düşmeler üzerinden okumalar yaparak haber yapmak komik bir durum. İşin bu boyutu bir tarafa. Bunu çok da ciddiye almamak gerekiyor. Hendeklerin olduğu ya da sokağa çıkma yasağının olduğu ve devlet şiddetinin çok yoğun olduğu bölgelerde oy düşüşü çok ciddi düzeyde değil. Çünkü genelde yüzde 10-15 düşüş varken bu bölgelerde yüzde 1-2. Bırakın düşüşü tersi bir eğilim var burada. HDP’ye sahip çıkma eğilimi var burada. Bunun şöyle bir etkisi oldu: Hendeklerin olduğu yerlerden çok o bölgelerin dışındaki yerlerde oldu. Daha açık söyleyeyim: Sağ muhafazakar, orta sınıfların yaşadığı bölgelerde, şiddetin bütün kenti, her tarafı kapsayacağı ve yayılacağı korkusu oluştu. Ve giden oylarda bunu da bir etken olarak görmek gerekiyor.  

Kürdistan’da HDP’ye verilen oyların sınıfsal dağılımına baktığınızda nasıl bir tablo görüyorsunuz?
Ana akım Kürt hareketi aslında 1999’dan bu yana çok önemli değişim yaşıyor. ’99 yılına kadar bir alt sınıf hareketiydi. Bugün HDP’de temsiliyetini buluyor. Ama ’99 yılında yerel yönetimlerin deneyimi başlamasıyla ana akım Kürt hareketi sınıfsal bir değişim yaşadı. Özetle; bir alt sınıf hareketinden bir alt sınıf ve orta sınıf koalisyonuna dönüştü HDP hareketi. Bu orta sınıfın yükselişi devam ediyor HDP içerisinde: Özellikle parlamentoda, legal partide, sivil toplum içerisinde, sendikalarda, odalarda, ciddi bir orta sınıflaşmanın olduğunu söyleyebiliriz. İçeride bir sınıfsal kavganın olduğunu da söylemek gerekiyor...

ÖNCEKİ HABER

‘Kadınlar büyümeyi daha çabuk kabulleniyor’

SONRAKİ HABER

‘Seçim doğal değildi sonuçları da doğal olmayacak’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...