14 Ekim 2015 00:51

Nihal Yalçın ‘Antabus’u anlattı: Çok kalabalık bir zulmün tek kişilik oyunu

Tecavüz, taciz, dayak ve duyarsızlaşılan şiddet... Nihal Yalçın, kadınların maruz kaldığı zulmü anlatan tek kişilik “Antabus” oyununda, şiddetin nasıl “meşru” hale getirilmeye çalışıldığını anlatarak, “Herkes sevgisizliğin yarattığı şiddetin mağduru olabilir” dedi.

Paylaş

Hakan GÜNGÖR
İstanbul

Tatbikat Sahnesi, çok etkili, çok tanıdık, çok karanlık bir oyunla perdelerini açıyor. Seray Şahiner’in aynı adlı kitabından uyarlanan “Antabus”ta Nihal Yalçın, İstanbul’a göç eden bir ailenin genç kızı Leyla Taşçı’nın yaşadıklarını konu ediyor. Leyla’nın aslında herkesin bildiği, 3. sayfa haberlerinden aşina olduğu hikayesi İlham Yazar’ın yönetmenliğinde sahneye aktarıldı. Çocuk yaştan itibaren çalışmak zorunda kalan, tecavüze uğrayan, bunu kimseye anlatamayan, istemediği bir evlilik yapmak zorunda kalan, şiddet gören bir kadının hikayesi “Antabus”. Adını alkolü bırakmak için kullanılan bir ilaçtan alan oyunu, kadın cinayetlerini, erkek egemen toplumsal yapıyı ve bu konulara dair duyarsızlığı Nihal Yalçın’la konuştuk. 

Yalçın, Seray Şahiner’in kitabını okuduğunda çok etkilendiğini belirtiyor. Daha ilk andan itibaren “Antabus”un bir tiyatro oyunu olmasını ve Leyla’yı oynamayı istemiş. Oyunun bir yanıyla politik olduğunu vurguluyor Yalçın. “Kitabın kendisi de çok politik ama ben bu oyunu politik olduğu için değil, her yanıyla gerçek olduğu için oynamak istedim” diyor Yalçın. Son dönemlerde böylesi etkilendiği başka bir metin olmadığının da altını çiziyor.

İNSAN ACISINA GÜLMEYİ ÖĞRENMEDEN YAŞAYAMAZ   

Yalçın, kitabı okuduğunda çok güldüğünü, ancak bir yandan da güldüğü için utandığını söylüyor. Leyla’nın büyük ve hepimizin aslında bir şekilde şahit olduğu acılarının üstesinden mizahla geldiğini belirtiyor. Oyunda da bu acı ile mizahı dengede tutmaya özen gösterdiklerine değiniyor; “Leyla hayatla dalga geçmeyi bilen, mizahi yanı olan bir kadın. Bu kadar acıya ve zulme maruz kalan bir insan başka türlü yaşayamaz çünkü. İnsan acısına gülmeyi öğrendikten sonra tekrar hayatta kalmayı becerebiliyor, Leyla’nın becerisi bu.” 
Leyla’nın hikayesinin çok tanıdık olması, ancak insanların bir o kadar bu acılara duyarsız kalması ile ilgili neler düşünüyor Yalçın? “Başkasının canının yanıyor olması artık hiçbirimizi ilgilendirmiyor çünkü çok insanın canı yanıyor. Devlet zulmü kadına yapıyor ama en büyük kurban erkek, her zaman bunu söylüyorum. Kadının tutunacağı en büyük yer sevgisi. Kadın sevmeyi becerebilir. Oyunda kadın kızını seviyor, kadın çiçek seviyor, kadın uyumayı istiyor, onu seviyor. Ama adam sevemedi, çünkü erkekler  sevgi gösterince zayıf, beceriksiz olarak anılabiliyor.” Bu eril yapının, sevgisizliğin şiddetini herkese yönelttiğini hatırlatıyor. “Aynı şeyi doğaya yapıyor, hayvana yapıyor, yapıyor yapıyor yapıyor… O kadar alıştırıldık ki, çocuğa bile yapıyor gözünü kırpmadan. Ona Kürt diyor yapıyor, diğerine Alevi diyor yapıyor, ötekine ‘Affedersin Ermeni” diyor yapıyor. Mevzunun kadın olduğuna gelene kadar o kadar çok acı var ki ortada, ‘Al şimdi bir de kadın meselemiz çıktı’ diyebilenler bile olabiliyor” ifadelerini kullanıyor.

OYUN ÇARESİZ BIRAKIYOR

Yalçın oyunu alternatif bir sahnede oynuyor. Bu durum, seyircilerin gözlerinin içine bakabilmesini, onlara olabildiğince yakınlaşmasını sağlıyor. Salonun hemen her köşesini ustalıkla kullanıyor. “O salonda kaçacak yer yok. ‘Şimdi hazır sizi yakalamışım hikayemi anlatayım. Hepiniz biliyorsunuz, bilmiyor musunuz’ diye seyircinin yüzüne bakarak konuşmak farklı bir deneyim yaşatıyor” diye konuşuyor Yalçın. İzleyicilerin tepkilerine ve hislerine geliyor konu. Seyircilerin oyundan çok çaresiz hissederek çıktıklarının altını çiziyor Yalçın. “Daha altı oyun oynadım ama bütün seyircinin çok çaresiz çıktığını biliyorum. O kadar alışılmış hikayeler olmaya başlamış ki kadına yönelik şiddet… Ben bazen görüyorum kadın seyircilerin ağladığını. Ağlarken utanıyorlar, göstermek istemiyorlar. Erkekler daha da kötü oluyorlar oyunu seyrettikten sonra.” Yalçın, oyundan sonra seyircilerin oyunun etkisinden dolayı hemen kalkıp gidemediklerini görmüş. “Ben oyunu oynarken seyircideki bütün değişimleri görüyorum; hepinizi görüyorum, seyrediyorum oynarken. Sahnede oyuna başladığım anla son an arasında hatta aralarda seyircinin ne kadar değiştiğinin farkındayım. Benim duyduğum da hep şu, ‘Çok yoruluyoruz’. Hatta ‘Bizi bu kadar yormaya hakkın yok’ diyenler var, ‘Çok üzüldüm, iki gün kendime gelemedim’ diyenler var.”

Peki Yalçın’ın oynadığı oyuna dair beklentisi ne? “Ben öncelikle seyircilerin ‘İyi bir oyun seyrettik’ düşüncesiyle çıkmalarını tercih ederim. Sonrasında da, hakikaten birini dayak yerken görse, gidip kapıyı çalıp ‘Sen ne yapıyorsun, yapamazsın bunu’ dese, bu oyun bunu yapabilirse ne mutlu bana.” Oyun Yalçın’ın beklentisini fazlasıyla karşılayacak gibi görünüyor. Öyle bir oyun ki “Antabus”, izleyenler bu çok kişilik zulme kayıtsız kalmayı kendisine yediremez hale gelecek gibi görünüyor.

ÖNCEKİ HABER

Türk Psikologlar Derneği’nin Ankara katliamı tanıklarına çağrısı: Gelin bu travmayı birlikte atlatalım

SONRAKİ HABER

İngiltere’de sendikacılar katliamı kınadı: Türkiye halklarının yanındayız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...