06 Ekim 2015 07:33

Gazeteci Sedef Kabaş beraat etti

17 Aralık soruşturmasına takipsizlik veren İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu hakkında attığı tweet nedeniyle yargılanan Gazeteci Sedef Kabaş beraat etti.

Paylaş

Gazeteci Sedef Kabaş, Başsavcı Hadi Salihoğlu'yu “tehdit” ve “terörle mücüdelede görev almış kamu görevlilerini hedef gösterme” suçlalamalarından beraat etti. Sedef Kabaş 17 Aralık soruşturmasına takipsizlik veren İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu hakkında attığı tweet nedeniyle yargılanıyordu. 
Sedef Kabaş duruşmasında “Benim attığım tweet bir gazeteci olarak eleştiri hakkımdır. Bir suç işlemedim ve attığım tweetin arkasındayım. Çünkü bu karanlıkları (17-25 Aralık operasyonlarını kastediyor) unutursak çocuklarımıza aydınlık bir gelecek bırakamayız” dedi.

Kabaş ayrıca “Kişiler imza attıkları başarılı işlerle hatırlanmak isterler. Attığım tweet nedeniyle Savcı Hadi Salihoğlu bana teşekkür etmeli. Ama eğer Savcı Bey hatırlanmasını istemiyorsa; yeterince adil, hukuka uygun, gurur duyulacak bir karar almadığını mı düşünüyor?” diye sordu.

Kabaş’ın avukatı Ali Deniz Ceylan da “17-25 Aralık operasyonları bütün toplumu ilgilendiren bir olaydı. Eğer müvekkilim Sedef Kabaş attığı tweetin tam tersini yazıp, savcı Salihoğlu için “Hadi unutun” deseydi toplum yine bu yaşananları unutmayacaktı. 100 yıl sonra da bu operasyon hatırlanacaktır” diye konuştu. 
Sedef Kabaş, 17 Aralık soruşturmasına verilen takipsizliği eleştiren, “Bu adamı asla unutmayın. 17 Aralık soruşturmasına takipsizlik kararı veren Cumhuriyet Savcısı Hadi Salihoğlu” diyerek bir tweet atmış ve hakkında dava açılmıştı. İstanbul 22. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen ilk duruşmada dava 12.Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti. 
Kabaş bugün görülen davada beraat etti. 

Duruşma öncesi görüştüğümüz Sedef Kabaş, davanın sadece Türkiye’de değil, dünyada da örnek olduğunu, bu nedenle de BBC ve New York Times gibi basın kuruluşlarının davaya ilgi gösterdiğini söyledi. Kabaş, “Bir tweet ve içinde bir hakaret yok, şiddet içeren bir sözcük ve ima yok. ‘Asla unutmayın’ diyor. Bu nedenle ağır ceza mahkemesinde yargılanıyorum. Tam da bu nedenle aslında ilk ve tek dava bu. Ve temenni ediyorum ki son örnek olsun. Ama hep şunu söylüyorum. Biz bu tip hukuksuzluklara hukukla yanıt vereceğiz. Hiçbir zaman hukuktan ayrılmadan, hukukun çerçevelediği çizginin dışına çıkmadan, adalet anlayışımızı; bir cesaret ve metanet içinde sürdürmeye devam edeceğiz" dedi. 

Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdülhamit Bilici, gazeteciler Zafer Arapkirli ve Ceyda Karan, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Sibel Güneş ve CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, Kabaş’a destek olmak için İstanbul Çağlayan Adliyesi’ndeydi. 

DAVAYI İZLEYEN GAZETECİLER, BASKILARA TEPKİ GÖSTERDİ

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Sibel Güneş, Türkiye’de bütün gazeteci ve aydın insanların terör ve teröre destek vermekle yargılandığını, bunun uzun zamandır süren bir iktidar yaklaşımı olduğunu ve davaların inandırıcılığını yitirdiğini söyledi. Güneş sözlerine şöyle devam etti: "Özellikle gazeteciler, halkın haber alma kanallarını açık tutan meslek çalışanları olduğu için gazeteciler üzerindeki baskı yoğun. Bunların hepsi, iktidarın oy alarak geldiği halkın hangi haberi öğreneceğine kendisinin karar verme istediğinden kaynaklanıyor. İktidar sadece kendi tarif ettiği gerçeğin halk tarafından öğrenilmesini istiyor. Halkın kamuoyu yararına varolan gerçeği anlatan gazeteciler de böyle bir dava baskısıyla ya da fiziksel şiddetle baskı altına alınmaya çalışılıyor. Bu bir demokrasi ayıbı. Ama geçmişte de örnekler olmuş. Biz meslektaşlarımızın hem Gazetecilere Özgürlük Platformu, hem de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak bütün duruşmalarını izliyoruz. Davalardaki gerçek dışı durumları da medyayla paylaşıyoruz. Bu günler geçecek ve bu günlere baktığımızda müthiş bir kirli dönem olarak hatırlayacağız. Bu hükümetin taktiği. Gazetecilik mesleği ve gazetecilik, terör faaliyeti ve terörist olarak algılanıyor. Bunun söylendiği yerde zaten demokrasi açısından her şey bitmiş anlamına geliyor bence."

Gazeteci Zafer Arapkirli, bu durumun diktatörlüklerin tipik tepkisi olduğunu ve eleştirel, muhalif her tülü görüşü, düşünceyi, yazıyı, sözü baskılamak istediğini söyledi. Arapkirli, “Çünkü onlar da biliyorlar ki küçücük küçücük sözler, yazılar, düşünceler bir araya geldiğinde bu muhalif nehir iyice kabarıyor ve iktidarları önlerine katıp silip süpürüyor. Bu zaten herkesin bildiği bir doğa gerçeği. Toplumsal olaylarda da böyle oluyor. Bu yüzden daha ufacık derecikler halindeyken düşünceler, muhalif fikirler, devrimci düşünceler, ‘Bunları kaynağında bastıralım ki oluşması bir an önce engellensin’ diye düşünülüyor. Bu davaları da ben öyle algılıyorum. Ama işte doğanın da kanunları var. Dereler bir biçimde nehir oluyor, her şeyi önüne katıyor ve sürüklüyor. Diktatörler de gidecek başka çareleri yok. Biz buradayız, nesiller boyu da buradaydık. Yazacağız, çizeceğiz, söyleyeceğiz , korkmayacağız, çünkü başka türlüsü mümkün değil. Aksi taktirde varolamayız." dedi. 

CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, AKP iktidarının seçimler yaklaştıkça oylarının artmadığını ve toplumun alternatif haber kanallarından haberleri öğrendiğini söyledi. “Halkın gerçekleri öğrenmemesi için özellikle muhalif gazetecilere yönelik sistematik bir saldırı kampanyası başlatılmış durumda” diyen Yarkadaş, “Bu kampayayı başlatan da bizzat iktidarın sahipleri” diye devam etti. Hürriyet Yazarı Ahmet Hakan’ın dövülmesi, Kanaltürk ve Bugün TV’nin basılması, Sedef Kabaş’ın yargılanması, Özgür Gündem ve Evrensel’in yazdığı haberler nedeniyle sürekli dava tehdidiyle karşı karşıya kalması, Birgün gazetesinin susturulmaya çalışılması, Cumhuriyet gazetesinin davalarla tehdit edilmesi; iktidarın halkın gerçekleri öğrenmesinden ne denli korktuğunu gösteriyor. Gazetecilerin haber verme hakkı iktidar tarafından engellenirken halkın da haber alma hakkı gasbedilmiş oluyor. Bugün AKP iktidarı, gazetecileri yargılatarak yüzündeki demokrasi makyajını dökmüş oluyor. Ancak yine de gazetecilere düşen görev her türlü baskı ve şiddete rağmen gerçekleri yazmaya devam etmektir. Topluma düşşen görev ise gerçeği öğrenme hakkına sahip çıkmaktır. Muhalif yayınları destekleyecekler, okuyacaklar, izleyecekler, imkanları varsa reklam verecekler, abone bulacaklar ve iktidarın haber tekelini kırarak, halkın alternatif yayın organlarından haber almasını sağlayacaklar, haber alma haklarına sahip çıkacaklar" ifadelerini kullandı. 

Abdülhamit Bilici: Demokratik bir toplum için mücadele vermemiz gerekiyor
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdülhamit Bilici’yle gazeteci Sedef Kabaş’ın mahkemesi öncesi basın özgürlüğü ve Türkiye’nin bugün geldiği durum hakkında konuştuk. 
 Abdülhamit Bilici Türkiye’nin eskiden beri bir demokrasi problemi olduğunu ve hiçbir zaman parlak bir demokrasi kurulamadığını söyledi.
Bilici “Ama geçtiğimiz 8-9 yılda özellikle AB reformları çerçevesinde ılımlı gelişmeler oldu. Bende iyimserdim. O süreç Türkiye’yi gerçek bir hukuk devleti yapacak, medyasını özgür olduğu bir ülke haline getirecekti. Bu konuda önemli adımlarda atıldı, reformlar yapıldı. Türkiye’nin 2005 yılında Kopenhag kriterlerini karşıladığı tescil edildi” derken 10 sene sonra 2015’te geldiğimiz noktada masallardaki gibi bir arpa boyu yol alınamadığını aktardı. 
Bilici sözlerini şöyle sürdürdü: Şu anda maalesef eski Türkiye’de görmeye çalışmış olduğumuz demokrasi ve hukuk ilkelerinin ayaklar altına alındığı ve görüş farketmeksizin solcu, sağcı, alevi, kürt herhangi bir şekilde iktidarın görüşlerini paylaşmayan ve eleştirenler hemen baskı altına alınıyor. Ve bu sadece gazetecilerle sınırlı değil. Unutmayın geçen bir hayatını kaybeden askerin ailesi cenaze töreni sırasında yapmış olduğu eleştirileri nedeniyle tutuklandı. Artık sözün bittiği yerdeyiz. Medya kurumları daha önce sadece reklam baskıları yaşıyorlardı. Hakaretler ediliyordu. Ancak Ahmet Hakan’ın yaşadığı olaydan sonra artık gazetecilerin 2015 yılı Türkiye’sinde can güvenliği de tehlike altına girdi. Gittikçe daha tehlikeli bir meslek haline geldi. Her açıdan çok olumsuz bir tablo içindeyiz. Oksijen gittikçe azalıyor bu ortamda. Beni tek umutlandıran taraf, gazeteciler ve gazeteci örgütlerinde demokratlık bilinci yayılıyor. Dayanışma bilinci güçleniyor. Geçmişte medya kurumları, gazeteciler biraz kendine demokrattı. Kendi sıkıntılarını dile getirirlerdi fakat başkalarının sıkıntılarıyla ilgilenmezlerdi. Ancak bu dönemde herkes kendi geçmişindeki bazı hataları da gözden geçirip mesleği korumak, gazeteciliği, ifade özgürlüğünü, demokrasiyi korumak için daha fazla dayanışma içinde. Bu dönemde yaşadığımız ağır baskıların önemli sonucu bu.
Umut ediyorum bu beladan ders alırız ve Türkiye’nin gerçek demokrasi, medya özgürlüğü çağdaş ülkelerde nasılsa o standartlara kavuşur. Ama önümüzde daha kötü bir duruma gitme ihtimali de yok değil. Türkiye daha da kararabilir. Çünkü artık mafyatik bazı şeyler oluyor. Gazeteciler evinin önünde dövülüyor. Bazı gazeteciler, bazı gazeteleri ve medya patronlarını tehdit ediyor, sinek gibi ezeriz lafları kullanılıyor. Medyada çok büyük bir bölünmüşlük var. İktidara yakın medya medyanın hiçbir etik kuralına riayet etmiyor. Baskı, tehdit, hakaretler gırla gidiyor. Ama iyimserliğimizi korumamız lazım. İnşallah Türkiye toplumumuz layık olduğu düzene kavşur. Ama bu bizim şu anda göstereceğimiz çabaya bağlı. Demokratik bir toplumda yaşamak istiyorsak bunun için gerekli mücadeleyi vermemiz gerekiyor." (İstanbul/EVRENSEL)

 

ÖNCEKİ HABER

HDP'ye 6 ilde operasyon: En az 17 kişi gözaltına alındı

SONRAKİ HABER

Ali Kenanoğlu, Hacı Lokman Birlik’e yapılan işkenceyi Davutoğlu'ya sordu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...