05 Ekim 2015 01:30

Eski bakan fabrikamıza geldi ama hoş gelmedi

Paylaş

Saadet Gıda’dan bir işçi
Esenyurt/İstanbul

Hepimizin bildiği gibi 7 Haziran seçimlerinin ardından bir hükümet kurulamaması sonucu 1 Kasım’da seçimlerin tekrar edilmesi kararı alındı. Henüz sokaklar seçim havasına bürünmemiş olsa da yaklaşık 1 ay sonra seçimler tekrarlanacak. Siyasi partiler de seçim hazırlıklarına başlamış durumda.

Fabrikalar bu seçim sürecinde de partilerin önemli uğrak yerlerinden biri olacağa benziyor. Saadet Gıda ilk ‘konuklarını’ ağırladı bile… Geçtiğimiz hafta çarşamba günü Tarım, Gıda ve Hayvancılık eski Bakanı aynı zamanda İstanbul 3. Bölge Milletvekili Adayı Mehdi Eker fabrikaya geldi. Eski bakanın ne konuştuğuna ve diğer işçi arkadaşların tepkilerine geçmeden önce birkaç mevzuya değinelim.

Eski bakan fabrikaya gelmeden bir gün önce bizlere; ertesi gün denetleme olacağı, bu yüzden saçımızdan-sakalımızdan tutun eldivenimize, maskemize, bonemize dikkat etmemiz söylendi. Ertesi gün geldiğinde gün içinde fabrikanın dört bir yanı temizlendi, silindi-süpürüldü. Gün boyu denetlenmeyi bekledik ama gelen giden olmadı. Tam da mesai bitimine 10 dakika kalmıştı ki yemekhaneye toplanmamız istendi. Pek çoğumuz ancak o an öğrenebildik fabrikadaki telaşın sebebini.

Mehdi Eker’in yanında bulunanlar kendisine geldiği fabrika ile ilgili gerekli uyarıları yapmış olmalı ki; çoğunluğunu Kürt işçilerin oluşturduğu fabrikada eski bakan sık sık kendisinin de Diyarbakırlı olduğuna ve daha önceki seçim bölgesinin Diyarbakır olduğuna vurgu yaptı. Ülkenin acilen huzur, güven ve barışa ihtiyacı olduğunu belirtirken bir kere bile ‘terör’ sözcüğünü kullanmaması dikkat çekti. Oysaki Cumhurbaşkanından Başbakanına, TBMM Başkanından bilumum AKP yetkilisine hepsi sorunu terör sorunu olarak yorumlamaya başlamış, barış sözcüğünü ağızlarına almaz olmuşlardı. Bu söyleminin tepki çekmesinden çekinmiş olmalı.

İşsizlik de eski bakanın gündemindeydi. Bizlere bir iş sahibi olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlattıktan sonra gençlerin ciddi işsizlik problemi yaşadığını anlattı. Yine pek çok kez konuşmasında kendisinin 10.5 yıl AKP hükümetlerinde bakanlık yaptığını söylemesine rağmen 12 yıllık iktidarlarında işsizliği neden çözemediğine dair bir şey söylemedi. Konuşmasının bu bölümünden itibaren ‘bitse de gitsek’ modunda arkada duran işçiler, konuşmaya daha fazla dikkat kesilmeye başladı. Eski bakanın; çalışma koşullarına ve ücretlere değinmemesi konuşma bittikten sonra en yoğun tepkilerin bu bölüme ilişkin olmasına neden oldu.

Eski bakan komşulardan ve dış ilişkilerden; “Suriye yanıyor, Irak yanıyor, İran yanıyor…” diye bahsetti. Acaba hükümet olarak kendi dış politikalarının da böyle bir sonuçla karşılaşmalarında pay sahibi olduğunu itiraf mı edecek diye kendi kendimize sorarken arkalardan net bir soru (cevap demek daha doğru belki de) geldi: “Kim yaktı?”

Kendisini dinlemek zorunda bırakılanlar içinde birçok Suriyeli de vardı eski bakanın. Hemen hepsi kimin geldiğinden ve neden bahsettiğinden habersiz baktılar konuşana. Kimisi yerinden yurdundan olmasının sorumlularından biri belledi belki onu ve öfkelendi. Kimisi de belki; “Hiç değilse başımı sokacak bir yerim var.” diyerek minnet duydu ona.

AKP’lilerin hükümet kurulamamasının sorumluluğunu pişkince her fırsatta diğer muhalefet partilerinin üzerine atacağı kesin. Ancak bu konuda olduğu gibi herhangi bir konuda söylemlerinin işçileri eskisi kadar ikna etmediği de o kadar kesin. Bu sonucu konuşmalar sonunda yapılan alkışlardan çıkarabiliyoruz.
Her geçen gün etkilerini daha fazla hissettiren ekonomik kriz belirtileri AKP’den kopuşları daha da hızlandırabilir. Bu gerici, saldırgan, emek-barış-özgürlük düşmanı zihniyetten kurtuluşu ancak biz işçiler sağlayabiliriz. Şimdi işçiler olarak yapmamız gereken taleplerimiz etrafında birleşmek ve daha özgür, daha eşit, insanca yaşanabilir bir ülke için mücadele etmek…

ÖNCEKİ HABER

Berlin: Single hayatın başkenti

SONRAKİ HABER

Patronların sendikaları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...